23 Aralık 2015 Çarşamba

KANSERLE SAVAŞ CİDDİ BİLİMSEL TEMELLERE OTURTULMALIDIR.


Geçtiğimiz Şubat ayı ortalarında yerel basında çıkan ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Dr. Ayten Berkalp tarafından ilk kez açıklanan, toplumumuzdaki kanser vakalarının artışına ilişkin haber, kamuoyunda endişe yaratarak dikkatleri üzerine çekti. Açıklamaya göre, KKTC’de yılda yaklaşık 150 kanser yakası görülmekte olup, bir yıl içinde kanserden ölenlerin sayısı ise 40 civarındadır. Bununla kanserin, en çok ölüme neden olan hastalıklar listesinde ikinci sırayı aldığı belirtilmektedir. (1)
KKTC Sağlık Bakanlığı’­nın henüz gerektiği şekilde örgütlenmemiş olması ve yönetim açısından bir gevşeklik içinde bulunması nedeniyle, diğer konularda olduğu gibi kanser konusunda da sağlıklı ve güvenilir istatistik bilgiler elde bulunmamaktadır. Nitekim Devlet Hastahanesi Patoloğu Dr. İsmet Mustafa da, kanser vakaları konusunda tam bir istatistik bilgi vermenin mümkün olmadığını açıklamıştır. Çünkü tüm kanser olayları hastahaneden geçmemektedir. (2)

KANSER KAYIT MERKEZİ YOK
Sağlık Bakanlığı’nın yasal bir düzenleme ile kanser vakalarının, kurulacak bir “Kanser Kayıt Merkezi”ne bildirilmesi zorunluluğunu getirmemiş olması nedeniyle, serbest çalışan hekimlerce teşhis edilen kanser vakalarına ilişkin bilgiler derlenememektedir. İhbarı zorunlu hastalıklardan söz açılmışken, bulaşıcı hastalıklarla ilgili ve halen yürürlükte olan yöntemi de eleştirmek gerekir. Sömürge döneminden kalma bir yasa gereğince, serbest çalışan hekimlere posta ile bulaşıcı hastalıkların ihbarına ilişkin aylık formalar gönderilmektedir, ama hekimler veya kamuoyu, en azından yıllık değerlendirmelerden haberdar edilmemektedir. 1982 İstatistik Yıllığı’nda konu ile ilgili 19 bulaşıcı hastalık adı yer alırken, ihbar formasında, 1980 yılından beri yeryüzünde görülmeyen çiçek hastalığı veya ülkemizde rastlanmayan veba, tifüs, trahom, Dang humması, Hummayı Racia ve tifo’ya da yer verilmektedir. Çünkü yürürlükteki yasa 1932 yılından kalma olup, henüz gözden geçirilmemiştir.

KANSERLE SAVAŞ YILI
1984 yılının Sağlık Bakanlığınca “Kanserle Savaş Yılı” ilan edildiği hatırlanacak olursa, bu yolda atılacak daha pek çok adımın var olduğu görülecektir. Türkiye’den getirtilecek 5 uzmanın katılacağı ve Bakanlıkça düzenleneceği açıklanan kongre ve bilimsel toplantılarla aydınlatma ve eğitim çalışmalarının etkin bir şekilde sürdürüleceği belirtilmiştir. Dileğimiz bu gibi toplantıların yine mesai saatinde ve sadece Devlet Hastahanesi hekimlerine yönelik olarak, hazırlanmamasıdır.

SORULAR
Toplumumuzdaki kanser vakalarının artış nedenleri üzerine herhangi bir ciddi. bilimsel çalışmanın sürdürüldüğüne ilişkin olarak kamuoyuna henüz bir bilgi sunulmuş değildir. Sözü edilen yıllık 150 kanser vakasında kadın ve erkek olarak cinsiyet dağılımı nasıldır? Sağlık Bakanlığı Müsteşarı’nın belirttiği gibi sadece deri kanserleri mi hayli yaygındır? Meme, rahim boynu ve akciğer kanserinin sıklık oranları nedir? Kanserle ilgili uluslararası bilimsel yayınlar izlenmekte midir? Toplumumuzla hangi benzerlikler veya farklılıklar vardır? Kanser konusunda ülke dışındaki hangi bilim kuruluşları ile işbirliği yapılmaktadır?
“Şimdiye kadar yapılmayan istatistik bilgilerin derlenmesi çalışmaları da başlamış bulunuyor” diyor Bakanlık Müsteşarı (4). Bir başka ifadesinde “Bu işle uğraşan yabancı uzmanlarla birlikte bir araştırma yaptık” diye­rek (5), bir araştırmanın varlığından söz etmektedir. Öte yandan “Kanserle Savaş Projesi”ne atıfta bulunularak “Bu projenin, önce kanser insidans çalışmaları ve taramalarla detaylandırılması” gerektiğine değinilmektedir. (6) Bu  konularda deneyimli Bakanlık personeli var mıdır?

BOYAMA YÖNTEMLERİ YETERSİZKEN
Kobalt 60 gibi kullanılması büyük bir bilgi ve yetenek gerektiren ve Avrupa’da bile ancak üniversite kliniklerindeki deneyimli uzmanlar tarafından kullanılan aletlerin “dış yardım projeleri aracılığıyla siparişinin yapıldığı” kamuoyuna açıklanmıştır. Toplumumuzda kanserin niçin artarak yaygınlaşmakta olduğu henüz bilimsel olarak sağlanmamışken, kanser konusuna vakıf yeterli uzman hekim yokken, en temel kanser teşhis aracı olan Patoloji dalında bile çeşitli boyama yöntemlerinin henüz tam olarak uygulanamadığından yakınılırken, Kobalt 60 gibi pahalı ve bakımı güç araçların getirtilmesi, ne yazık ki göstermelikten öteye gidememektedir.

GAYRİ CİDDİ EL İLÂNLARI
Yerel basında “çeşitli kanserlerin ilk belirtilerini gösteren el ilanlarının bastırılarak dağıtıldığı” belirtilmiş olmasına rağmen, sözkonusu el ilanlarının içeriği basın organlarında yansıtılmamıştır. Kanserle Savaşım Derneği tarafından hazırlanıp, çeşitli eczahane vitrinlerine yapıştırılmış olan el ilânlarından söz edilmekte ise, bunun tamamen ilkel bir el ilanı olduğuna dikkat çekmemiz gerekmektedir. “Kanser erken teşhisle tedavi edilir” alt başlıklı el ilanında, doğrudan doğruya muayenesi mümkün olan kanser yerleri arasında gırtlak, tiroid, prostat, rahim ve makat da sayılmakta ve “arasıra bu yerleri kendi kendinize muayene etme alışkanlığını kazanın” denerek, hekimlik ahlâkına ve bilimsel teşhis yöntemlerine saygısızlık edilmektedir. Söz konusu organlara dıştan ulaşılması ancak hekim tarafından ve gerekli tıbbi araçlarla mümkündür ve bu husus her yurttaşça tahmin edilebilmektedir. Kişilerin yılda en az iki defa muayeneye gitmesi tavsiye edilirken, acaba eldeki olanaklar önceden biliniyor mu?

KANSEROJENLER AÇIKLANMALI
Yine Kanserle Savaşım Derneği, bazı deterjan ve şampuanların kanser yapıcı olduğunu belirtmiş, ama bunların hangileri olduğunu açıklamamıştır. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı da, Devlet Kimya Laboratuvarı’nın çeşitli deterjanlar, ilaçlar, böcek öldürücü ve hormon ilaçlarını incelenmekte olduğunu söylemiştir. (7) Çalışmaların bir an önce sonuçlandırılarak kamuoyuna bilgi verilmesi ve bu kanserojen maddeleri içeren ürünlerin satışının der­hal durdurulması gerekmektedir.

RUM TÜKETİCİLER DERNEĞİ’NİN AÇIKLAMASI
Kıbrıs Rum kesiminde faaliyet gösteren “Tüketiciler Derneği”nin Genel Sekreteri Hristodulos Miltiotis tarafından geçtiğimiz yıl sonunda yapılan ilginç bir açıklama, ülkemizdeki kanser araştırmalarında ve kanserojenlerin saptanmasında uyarıcı olmaktadır. (8) Habere göre, gelişmiş ülkelerde üretimi ve satışı yasaklanmış olan bazı maddeler, birçok kalkınmakta olan ülkede yaygın olarak kullanılmaktadır. Açıklamada herhangi bir firma veya marka adı verilmeden, Japonya’da binlerce tüketicinin sakatlanmasına yol açan ilaçların, birçok kalkınmakta olan ülkeye yaygın olarak dağıtıldığına dikkat çekilmektedir.
Deri kanserine yol açan kanserojen maddeler içeren pijama ve diğer tekstil ürünleri yanında, rahim kanserine yol açan gebelik önleyici araçların, kalkınmış ülkelerde yasaklanmış olmalarına rağmen, ithal edilmekte olduklarını belirten Kıbrıs Rum Tüketiciler Derneği, bunun nedeni olarak ithalat, üretim, malların bileşiminin denetimi ve taşınmasıyla ilgi­li yasal boşlukların bulunmasını göstermektedir.

SAĞLIĞA ZARARLI MADDELER
            Miltiodis devamla şöyle konuşmuştur: “Tüketicilerin sağlığına zararlı olabilecek plastik çocuk oyuncakları, mutfak eşyaları, tekstil ürünleri, şampuanlar, saç boyaları, kozmetikler ve antibiyotikler gibi maddeler, denetimsiz olarak büyük miktarda Kıbrıs’a ithal edilmektedir. Birçok tüketici, derneğimize başvurarak, son kullanım tarihi geçmiş çeşitli tüketim maddelerinin, örneğin kutu yiyeceklerinin satıldığını bildirerek, şikayet etmiştir.”
Yukarıda sözü edilen durum, aynen Kıbrıs Türk kesimi için de geçerlidir. Özellikle bakkallarda emek-su gibi satılan Asprin, Panadol ve Tagamet satışı sürerken, eczahanelerde reçete istenmeden, antibiyotikler de dahil birçok ilacın satışı, yasal bir düzenleme olmadığından sürdürülmektedir. Ülkemizde yapılan antibiyogramlarda birçok antibiyotiğe karşı direnç oluşmuştur. Bu da antibiyotik tedavisinde bazı güçlükleri beraberinde getirmiştir. Gerekli yasal önlemlerin vakit geçirilmeden alınması, yine Sağlık Bakanlığı ile ilgili kuruluşların görev ve sorumlulukları gereğidir.

NÜKLEER STOK-KANSER İLİŞKİSİ
Yerel bir gazetemizde geçenlerde ilginç bir varsayıma değinilerek, kanser konusunda şunlar belirtilmiştir:
“Kanserin, nükleer silahların veya nükleer santralların yaydığı radyasyonla büyük çapta ilişkisi olduğu kesinlikle saptanmış bilimsel bir gerçektir. Bu bilimsel gerçekten hareketle şu soruyu sorup, yanıtını aramakta zorunluluk duyuyoruz: Kıbrıs’taki İngiliz Egemen  üslerinde yapılan nükleer silah stoklaması, Kıbrıs’ta yaygınlaşan kanserin kökenindeki nedenlerden biri olamaz mi? Varsayımımıza güç katan diğer önemli bir olgu da, kanser olayının İngiliz Egemen Üsleri yöresindeki yerleşim alanlarında yoğunluk ve artış göstermesidir. Hastalık çoğunlukla Dikelya ve Ağrotur üsleri çevresinde görülmektedir. Dikkate alınması gerekn ilginç bir oluşum değil midir bu? (9)
Ne yazık ki, bu soruya ilgililer tarafından henüz bir yanıt verilmiş değildir ve soru güncelliğini korumaktadır.

SONUÇ
20 yılı aşkın bir süredir çözümsüzlüğünü sürdüren Kıbrıs sorunu ve özellikle 1974 sonrasında artan ekonomik ve sosyal sorunların, toplum üyelerimiz üzerindeki etkileri de kanser araştırmalarında “stress”in ana kaynağı olarak gözden uzak tutulmamalıdır. Yapılacak kapsamlı bir araştırmada, epidemiyolojik çalışmalara ağırlık verilmesi, koruyucu hekimlik açısından kanserin tedavisinden daha önce gelmelidir. Tedavide, erken ve kesin teşhiste yetenekli uzman kadroların hem kamu, hem de özel kesimde yetiştirilmesi kaçanılmazdır. Aksi takdirde örneğin 35 yaşındaki genç kadınlarımızın rahimlerinin bazı hekimlerce, yanlış teşhisler sonucu sökülüp atılması (hem de yanlış ameliyat tekniği nedeniyle kanser çıkma olasılığı yüksek olan rahim boynunun alınmaması ile) sürecektir.

Dipnotlar:
(1) Birlik, 13 Şubat 1984
(2) Kıbrıs Postası, 8 Nisan 1984
(3) Kıbrıs Postası, 6 Nisan
(4) Aynı yerde
(5) Kıbrıs Postası, 8 Nisan 1984
(6) Birlik, 13 Şubat 1984
(7) Kıbrıs Postası, 6 Nisan 1984
(8) Cyprus Mail, 14 Aralık 1983
(9) Birlik, 6 Nisan 1984, Günün Yorumu

(Kıbrıs Postası gazetesi, 7 Mayıs 1984)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder