Geçtiğimiz Şubat ayı ortalarında yerel basında çıkan ve Sağlık Bakanlığı
Müsteşarı Dr. Ayten Berkalp tarafından ilk kez açıklanan, toplumumuzdaki kanser
vakalarının artışına ilişkin haber, kamuoyunda endişe yaratarak dikkatleri
üzerine çekti. Açıklamaya göre, KKTC’de yılda yaklaşık 150 kanser yakası
görülmekte olup, bir yıl içinde kanserden ölenlerin sayısı ise 40 civarındadır.
Bununla kanserin, en çok ölüme neden olan hastalıklar listesinde ikinci sırayı
aldığı belirtilmektedir. (1)
KKTC Sağlık Bakanlığı’nın henüz gerektiği şekilde örgütlenmemiş olması ve
yönetim açısından bir gevşeklik içinde bulunması nedeniyle, diğer konularda
olduğu gibi kanser konusunda da sağlıklı ve güvenilir istatistik bilgiler elde
bulunmamaktadır. Nitekim Devlet Hastahanesi Patoloğu Dr. İsmet Mustafa da,
kanser vakaları konusunda tam bir istatistik bilgi vermenin mümkün olmadığını
açıklamıştır. Çünkü tüm kanser olayları hastahaneden geçmemektedir. (2)
KANSER KAYIT
MERKEZİ YOK
Sağlık Bakanlığı’nın yasal bir düzenleme ile kanser vakalarının, kurulacak
bir “Kanser Kayıt Merkezi”ne bildirilmesi zorunluluğunu getirmemiş olması
nedeniyle, serbest çalışan hekimlerce
teşhis edilen kanser vakalarına ilişkin bilgiler derlenememektedir. İhbarı
zorunlu hastalıklardan söz açılmışken, bulaşıcı hastalıklarla ilgili ve halen
yürürlükte olan yöntemi de eleştirmek gerekir. Sömürge döneminden kalma bir
yasa gereğince, serbest çalışan hekimlere posta ile bulaşıcı hastalıkların ihbarına
ilişkin aylık formalar gönderilmektedir, ama hekimler veya kamuoyu, en azından
yıllık değerlendirmelerden haberdar edilmemektedir. 1982 İstatistik Yıllığı’nda
konu ile ilgili 19 bulaşıcı hastalık adı yer alırken, ihbar formasında, 1980
yılından beri yeryüzünde görülmeyen çiçek hastalığı veya ülkemizde rastlanmayan
veba, tifüs, trahom, Dang humması, Hummayı Racia ve tifo’ya da yer
verilmektedir. Çünkü yürürlükteki yasa 1932 yılından kalma olup, henüz gözden
geçirilmemiştir.
KANSERLE SAVAŞ
YILI
1984 yılının Sağlık Bakanlığınca “Kanserle Savaş Yılı” ilan edildiği hatırlanacak
olursa, bu yolda atılacak daha pek çok adımın var olduğu görülecektir. Türkiye’den
getirtilecek 5 uzmanın katılacağı ve Bakanlıkça düzenleneceği açıklanan kongre
ve bilimsel toplantılarla aydınlatma ve eğitim çalışmalarının etkin bir şekilde
sürdürüleceği belirtilmiştir. Dileğimiz bu gibi toplantıların yine mesai
saatinde ve sadece Devlet Hastahanesi hekimlerine yönelik olarak,
hazırlanmamasıdır.
SORULAR
Toplumumuzdaki kanser vakalarının artış nedenleri üzerine herhangi bir
ciddi. bilimsel çalışmanın sürdürüldüğüne ilişkin olarak kamuoyuna henüz bir
bilgi sunulmuş değildir. Sözü edilen yıllık 150 kanser vakasında kadın ve erkek
olarak cinsiyet dağılımı nasıldır? Sağlık Bakanlığı Müsteşarı’nın belirttiği
gibi sadece deri kanserleri mi hayli yaygındır? Meme, rahim boynu ve akciğer
kanserinin sıklık oranları nedir? Kanserle ilgili uluslararası bilimsel
yayınlar izlenmekte midir? Toplumumuzla hangi benzerlikler veya farklılıklar vardır?
Kanser konusunda ülke dışındaki hangi bilim kuruluşları ile işbirliği yapılmaktadır?
“Şimdiye kadar yapılmayan istatistik bilgilerin derlenmesi çalışmaları da
başlamış bulunuyor” diyor Bakanlık Müsteşarı (4). Bir başka ifadesinde “Bu işle
uğraşan yabancı uzmanlarla birlikte bir araştırma yaptık” diyerek (5), bir
araştırmanın varlığından söz etmektedir. Öte yandan “Kanserle Savaş Projesi”ne
atıfta bulunularak “Bu projenin, önce kanser insidans çalışmaları ve
taramalarla detaylandırılması” gerektiğine değinilmektedir. (6) Bu konularda deneyimli Bakanlık personeli var mıdır?
BOYAMA
YÖNTEMLERİ YETERSİZKEN
Kobalt 60 gibi kullanılması büyük bir bilgi ve yetenek gerektiren ve Avrupa’da
bile ancak üniversite kliniklerindeki deneyimli uzmanlar tarafından kullanılan
aletlerin “dış yardım projeleri aracılığıyla siparişinin yapıldığı” kamuoyuna
açıklanmıştır. Toplumumuzda kanserin niçin artarak yaygınlaşmakta olduğu henüz
bilimsel olarak sağlanmamışken, kanser konusuna vakıf yeterli uzman hekim yokken,
en temel kanser teşhis aracı olan Patoloji dalında bile çeşitli boyama
yöntemlerinin henüz tam olarak uygulanamadığından yakınılırken, Kobalt 60 gibi
pahalı ve bakımı güç araçların getirtilmesi, ne yazık ki göstermelikten öteye
gidememektedir.
GAYRİ CİDDİ EL
İLÂNLARI
Yerel basında “çeşitli kanserlerin ilk belirtilerini gösteren el
ilanlarının bastırılarak dağıtıldığı” belirtilmiş olmasına rağmen, sözkonusu el
ilanlarının içeriği basın organlarında yansıtılmamıştır. Kanserle Savaşım
Derneği tarafından hazırlanıp, çeşitli eczahane vitrinlerine yapıştırılmış olan
el ilânlarından söz edilmekte ise, bunun tamamen ilkel bir el ilanı olduğuna
dikkat çekmemiz gerekmektedir. “Kanser erken teşhisle tedavi edilir” alt
başlıklı el ilanında, doğrudan doğruya muayenesi mümkün olan kanser yerleri
arasında gırtlak, tiroid, prostat, rahim ve makat da sayılmakta ve “arasıra bu
yerleri kendi kendinize muayene etme alışkanlığını kazanın” denerek, hekimlik
ahlâkına ve bilimsel teşhis yöntemlerine saygısızlık edilmektedir. Söz konusu
organlara dıştan ulaşılması ancak hekim tarafından ve gerekli tıbbi araçlarla
mümkündür ve bu husus her yurttaşça tahmin edilebilmektedir. Kişilerin yılda en
az iki defa muayeneye gitmesi tavsiye edilirken, acaba eldeki olanaklar önceden
biliniyor mu?
KANSEROJENLER
AÇIKLANMALI
Yine Kanserle Savaşım Derneği, bazı deterjan ve şampuanların kanser yapıcı olduğunu
belirtmiş, ama bunların hangileri olduğunu açıklamamıştır. Sağlık Bakanlığı
Müsteşarı da, Devlet Kimya Laboratuvarı’nın çeşitli deterjanlar, ilaçlar, böcek
öldürücü ve hormon ilaçlarını incelenmekte olduğunu söylemiştir. (7)
Çalışmaların bir an önce sonuçlandırılarak kamuoyuna bilgi verilmesi ve bu
kanserojen maddeleri içeren ürünlerin satışının derhal durdurulması gerekmektedir.
RUM TÜKETİCİLER
DERNEĞİ’NİN AÇIKLAMASI
Kıbrıs Rum
kesiminde faaliyet gösteren “Tüketiciler Derneği”nin Genel Sekreteri
Hristodulos Miltiotis tarafından geçtiğimiz yıl sonunda yapılan ilginç bir
açıklama, ülkemizdeki kanser araştırmalarında ve kanserojenlerin saptanmasında
uyarıcı olmaktadır. (8) Habere göre, gelişmiş ülkelerde üretimi ve satışı yasaklanmış
olan bazı maddeler, birçok kalkınmakta olan ülkede yaygın olarak
kullanılmaktadır. Açıklamada herhangi bir firma veya marka adı verilmeden,
Japonya’da binlerce tüketicinin sakatlanmasına yol açan ilaçların, birçok kalkınmakta
olan ülkeye yaygın olarak dağıtıldığına dikkat çekilmektedir.
Deri kanserine
yol açan kanserojen maddeler içeren pijama ve diğer tekstil ürünleri yanında,
rahim kanserine yol açan gebelik önleyici araçların, kalkınmış ülkelerde
yasaklanmış olmalarına rağmen, ithal edilmekte olduklarını belirten Kıbrıs Rum
Tüketiciler Derneği, bunun nedeni olarak ithalat, üretim, malların bileşiminin
denetimi ve taşınmasıyla ilgili yasal boşlukların bulunmasını göstermektedir.
SAĞLIĞA ZARARLI MADDELER
Miltiodis
devamla şöyle konuşmuştur: “Tüketicilerin sağlığına zararlı olabilecek plastik
çocuk oyuncakları, mutfak eşyaları, tekstil ürünleri, şampuanlar, saç boyaları,
kozmetikler ve antibiyotikler gibi maddeler, denetimsiz olarak büyük miktarda
Kıbrıs’a ithal edilmektedir. Birçok tüketici, derneğimize başvurarak, son
kullanım tarihi geçmiş çeşitli tüketim maddelerinin, örneğin kutu
yiyeceklerinin satıldığını bildirerek, şikayet etmiştir.”
Yukarıda sözü
edilen durum, aynen Kıbrıs Türk kesimi için de
geçerlidir. Özellikle bakkallarda emek-su gibi satılan Asprin, Panadol ve
Tagamet satışı sürerken, eczahanelerde reçete istenmeden, antibiyotikler de
dahil birçok ilacın satışı, yasal bir düzenleme olmadığından sürdürülmektedir.
Ülkemizde yapılan antibiyogramlarda birçok antibiyotiğe karşı direnç
oluşmuştur. Bu da antibiyotik tedavisinde bazı güçlükleri beraberinde
getirmiştir. Gerekli yasal önlemlerin vakit geçirilmeden alınması, yine Sağlık
Bakanlığı ile ilgili kuruluşların görev ve sorumlulukları gereğidir.
NÜKLEER
STOK-KANSER İLİŞKİSİ
Yerel bir gazetemizde geçenlerde ilginç bir varsayıma değinilerek, kanser
konusunda şunlar belirtilmiştir:
“Kanserin, nükleer silahların veya nükleer santralların yaydığı radyasyonla
büyük çapta ilişkisi olduğu kesinlikle saptanmış bilimsel bir gerçektir. Bu
bilimsel gerçekten hareketle şu soruyu sorup, yanıtını aramakta zorunluluk duyuyoruz:
Kıbrıs’taki İngiliz Egemen üslerinde
yapılan nükleer silah stoklaması, Kıbrıs’ta yaygınlaşan kanserin kökenindeki
nedenlerden biri olamaz mi? Varsayımımıza güç katan diğer önemli bir olgu da,
kanser olayının İngiliz Egemen Üsleri yöresindeki yerleşim alanlarında yoğunluk
ve artış göstermesidir. Hastalık çoğunlukla Dikelya ve Ağrotur üsleri
çevresinde görülmektedir. Dikkate alınması gerekn ilginç bir oluşum değil midir
bu? (9)
Ne yazık ki, bu soruya ilgililer tarafından henüz bir yanıt verilmiş
değildir ve soru güncelliğini korumaktadır.
SONUÇ
20 yılı aşkın bir süredir çözümsüzlüğünü sürdüren Kıbrıs sorunu ve özellikle
1974 sonrasında artan ekonomik ve sosyal sorunların, toplum üyelerimiz
üzerindeki etkileri de kanser araştırmalarında “stress”in ana kaynağı olarak
gözden uzak tutulmamalıdır. Yapılacak kapsamlı bir araştırmada, epidemiyolojik
çalışmalara ağırlık verilmesi, koruyucu hekimlik açısından kanserin
tedavisinden daha önce gelmelidir. Tedavide, erken ve kesin teşhiste yetenekli
uzman kadroların hem kamu, hem de özel kesimde yetiştirilmesi kaçanılmazdır.
Aksi takdirde örneğin 35 yaşındaki genç kadınlarımızın rahimlerinin bazı hekimlerce,
yanlış teşhisler sonucu sökülüp atılması (hem de yanlış ameliyat tekniği
nedeniyle kanser çıkma olasılığı yüksek olan rahim boynunun alınmaması ile)
sürecektir.
Dipnotlar:
(1) Birlik, 13
Şubat 1984
(2) Kıbrıs
Postası, 8 Nisan 1984
(3) Kıbrıs
Postası, 6 Nisan
(4) Aynı yerde
(5) Kıbrıs
Postası, 8 Nisan 1984
(6) Birlik, 13
Şubat 1984
(7) Kıbrıs
Postası, 6 Nisan 1984
(8) Cyprus Mail,
14 Aralık 1983
(9) Birlik, 6
Nisan 1984, Günün Yorumu
(Kıbrıs Postası
gazetesi, 7 Mayıs 1984)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder