Bu yıl 9 Aralık günü 59. kuruluş
yıldönümünü kutlamakta olduğumuz Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nin öncülü olan
Kıbrıs Türk Hekimler Birliği, ülkemizde 82 yıl süren İngiliz sömürge
yönetiminin son yıllarındaki siyasal hareketliliğe paralel olarak kurulmuştu.
Kıbrıslı Rumların 1 Nisan 1955’de EOKA yeraltı örgütü aracılığıyla
başlattıkları ve adamızın Yunanistan’a bağlanmasını amaçlayan tedhiş
hareketleri, İngiliz sömürge yöneticilerini tedirgin etmeye başlayınca, Kıbrıslı
Türkler, Kıbrıs Türk liderliğinin teşviki ile yardımcı polis ve komando olarak
yazılmışlar ve EOKA’cılara karşı kullanılarak, toplumlararası çatışmalara giden
yol da açılmış oldu.
1956
yılının Ocak ayı sonunda Kıbrıs’taki Rum ve Türk basınında yer alan ve İngiltere'de
çıkan “Scotsman” gazetesinden aktarılan bir
habere göre, İngiltere, Kıbrıs için bir “üçlü taksim” planı hazırlamış ve adamızın
üç bölgeye ayrılması öngörülmüştü. Bu plana göre, Kıbrıslı Türklere ve Kıbrıslı
Rumlara ait olacak iki esas bölgenin oluşturulması için nüfus mübadelesi
yapılacak ve karşı tarafa geçmeler sonucu, adada Türk ve Rum bölgeleri oluşurken,
İngiltere de kendi askeri üslerine çekilecekti. Adamızın taksim edilmesinin siyasal
ve askeri önkoşulları, karşılıklı olarak kışkırtılan toplumsal çatışmalar
aracılığıyla oluşturulmaya çalışılırken, 14 Nisan 1956’da Evkaf Dairesi’nin
yönetimi Kıbrıs Türk liderliğine devredildi. 1956-57 ders yılı başlamadan önce
de Maarif Dairesi, Türk ve Rum müdürlüklerine ayrıldı.
14 Ekim
1956 günü yayımlanan Atina gazeteleri, Kıbrıs meselesi için yeni bir hâl çaresi
bulunduğunu, New York Times gazetesinin Londra’dan verdiği bir haberi ele
alarak, taksim fikrinin Amerika tarafından da ciddi müzakerelere konu olduğunu
yazdı. Buna göre Kıbrıs’ın Türkiye’ye bakan kuzey kısımları Türklere, güney
kısımları da Rumlara verilecekti.
4 Aralık
1956 tarihli Halkın Sesi gazetesi, “Hükümetin Türk memurları kendi
cemiyetlerini kuruyorlar” başlığı altında bir haberi verirken, 11 Aralık 1956
tarihli nüshasında da “Kıbrıs Türk Hekimler Birliği kuruldu” başlıklı haberinde
şu bilgileri vermekteydi:
“9 Aralık 1956 Pazar günü öğleden evvel saat
11’de Lefkoşa’da Viktorya Kız Lisesinde, adanın her tarafından gelen Türk
Doktor ve Diş Hekimlerinin iştirakıyle yapılan toplantıda, Kıbrıs Türk Hekimler
Birliği ismi altında bir Cemiyet kurulmasına karar verilmiştir. Cemiyetin
başlıca gayesi, adada mevcut Türk doktorların haklarını müdafaa etmek, diğer
taraftan hastahanelerde kâfi miktarda Türk doktorlarının bulunmamasından ötürü
fakir Türk hastalarının lâyıkı veçhile tedavi görmemelerini önliyebilecek vasıtaları sağlamaktır. İttifakla alınan bu karar üzerine
cemiyetin anayasasını ay sonuna kadar
hazırlamak için aralarından Dr. Fikret Rasım, operatör Ziyat Hakkı, Dr. Necdet
(Himmet) Ünel, Nevzat Uras, Ziver Kemal, (Dt.) Salih (Şükrü) Saruhan, (Dt.) Mahir
Adataş seçilmişlerdir.”
Nihayet 20 Aralık 1956’da Türkiye Başbakanı Adnan
Menderes, Anadolu Ajansı’na verdiği bir demeçte taksim tezinin, Türk hükümeti
tarafından resmen kabul edildiğini açıkladı.
3
Haziran 1957 tarihli Bozkurt gazetesi, Kıbrıs Türktür Partisi’nin bir
toplantısı ardından Lefkoşa ve diğer kazalardaki Türk belediye üyelerinin
toptan istifa ettiklerini duyurdu.
Bozkurt
gazetesi, 21 Şubat 1958 tarihli nüshasında Rauf Raif Denktaş’ın “Bir Türk
Hastahanesi kurma projesi” başlıklı bir makalesini yayımladı.
Kıbrıslı
Türk üyeler, 2 Mart 1958’de ayrı belediyeler kurmak için mücadele kararı
aldılar ve Dr. Tahsin Salih Gözmen, 16 Haziran 1958’de Kıbrıs Türk liderliği
tarafından Lefkoşa Türk Belediyesi’nin başkanı olarak görevlendirildi. Ardından
diğer kazalarda da ayrı Türk belediyeleri oluşturuldu.
1958’in Mayıs
ayı içinde ilerici Kıbrıslı Türk sendikacıların PEO’dan istifaya zorlanması ve
bazılarının Kıbrıs Türk yerlatı örgütü tarafından öldürülmesi, 7 Haziran 1958
akşamı Lefkoşa’daki Türk Konsolosluğu’na bağlı Haberler Merkezi’ne bomba
konması ve ardından Lefkoşa’daki karma mahallelerde yaşayan Kıbrıslı Rumların
ev ve dükkanlarının ateşe verilmesi, 12 Haziran’da Gönyeli provokasyonunun
tertiplenmesi ile gelişen kanlı olaylar sonucu, 600 Kıbrıslı Rum aile,
Türklerle yanyana yaşadıkları mahalleleri terk etmek zorunda kaldılar.
Lefkoşa’daki ortak kullanılan Belediye Pazarı, 26 Haziran 1958’den itibaren artık
Kıbrıslı Türklerin denetimi altına girmişti.
Toplumlararası çarpışmalar
yüzünden, iki yıl önce Nisan 1956’da çizilmiş olan Lefkoşa’daki taksim çizgisi,
Baf, Ermu ve Mağusa Sokaklarından geçmekteydi. İngiliz Sömürge Yönetimi, 1958
yaz aylarındaki çatışmalar sırasında da aynı hat üzerinden Lefkoşa’yı kuzeyde
Türk ve güneyde Rum olmak üzere iki bölgeye ayırdı.
Bozkurt,
gazetesi 3 Kasım 1958 tarihli nüshasında yer alan bir habere göre, Türk
Hekimler Cemiyeti Başkanı Dr. Fikret Rasım, birkaç gün önce verdiği demeçte,
Hükümet hastahanelerinde çalışan Rum hekimlerin Türk hastalara bakmamaları için
EOKA’nın tehdidi altında bulunduğunu ileri sürmüş ve Türkler için ayrı hastahaneler
kurulmasının bir zaruret olduğunu belirtmişti. Bu demece karşı, Rum
Hekimlerinin Birliği Hipokrat Cemiyeti şu açıklamayı yaptı: “Hekimlik taksimi kabil olmayan bir
meslektir. Her şahıs hekimlik mesleğine intisap ederken verdiği yemini sonuna
kadar tutmasını bilmiştir. Biz Fikret Rasım’dan, ileri sürdüğü iddiaların
ıspatını isteriz.”
Kaza
Doktoru Zenon Panos ise şöyle konuştu: “Son
bir yıl zarfında, bini aşan Türk hastası Lefkoşa Merkezi Hükümet Hastahanesinde
tedavi edildi. Temmuz ayında cemaatlar arasındaki kargaşalıklar esnasında Türk
semtlerinde ayrı poliklinikler açıldı ve buralarda da iki binden fazla hasta
tedavi edildi.”
Fileleftheros
gazetesi, Rum Doktorlar Birliği tarafından çıkarılan broşürden şu alıntıyı
yapmaktaydı: “Hatta Rum doktorları kendi cemiyetlerini
hiçe sayarak Türk semtindeki hastaları ziyaret etmişler ve bu arada bazı Türk
çocukları tarafından taşlanmışlardır. Türk Baş Doktorunun da bu iddiaları
yalanlamasını isteriz. Hükümet eğer Türklere ayrı hastahane açarsa, greve
inmeğe kararlı ve azimliyiz.”
Bozkurt
gazetesi 9 Kasım 1958 tarihli nüshasında, Kıbrıs Türk Hekimler Birliği İdare
Kurulu’nun Rum doktorların ithamını reddettiğini duyururken, açıklamada “Hastahanede yaralı olarak yatan bir hasta
vurulmuştu. Onun yanındaki yatakta yatmayı kim ister” dendiğini kaydetmekteydi.
10 Kasım
1958 tarihli Bozkurt gazetesi ise, “Tarihi
bir karar daha. Türk Hekimler Birliği müstakil hastahaneler kurulması için
faaliyete geçti” haberini vermekteydi.
4 Eylül
1959 tarihli Nacak gazetesinde de şu haber vardı: “Selimiye Camii yanında bulunan şimdiki Türk hastahanesi, yerin darlığı
sebebiyle Evkafın Kuruçeşme sokağındaki yeni apartmanına taşınacaktır.”
Dr. Kaya
Bekiroğlu, Kuruçeşme Sokağındaki Evkaf’a ait Karakaş Apartmanlarının güneye
bakan iki katlı kısmındaki bu poliklinik ile ilgili olarak, anılarının
derlendiği kitapta bize şu bilgileri vermektedir:
“Türk toplumu Rum semtindeki Lefkoşa devlet hastanesinden kafi derecede
istifade edemiyordu. Yol, sokak ve lisan meselesi vardı. Türk semtindeki Türk
cemaati için ayrı bir klinik ve hastane açılması gerekirdi. Nitekim
Kuruçeşme’de, Türklerin kolayca ulaşabilecği bir poliklinik açılmıştı. Haftada
bir Türk mütehassısları orada poliklinik yapıyorlardı. Kesintisiz her gün de
sağlık hizmeti veriliyordu. Eczanesi de vardı, pansuman da yapılıyordu.
Koruyucu hekimlik ve pratisyen hekim hizmeti veriliyordu.” (agy, Lefkoşa, 2014,
s.185)
Bozkurt gazetesinin 25 Mayıs 1960
tarihli nüshasında yer alan bir haberde “Kıbrıs
Türk Hekimler Birliği’nin, ada çapında bir faaliyet olarak Lefkoşa’da İlk
Yardım kurslarına başlıyor” denmekteydi.
Yine
Bozkurt’un 30 Aralık 1960 tarihli nüshasından öğrendiğimize göre, “Kıbrıs Türk Hekimler Birliği’nin yeni idare
heyetinde şu yöneticiler yer almaktaydı: Başkan: Dr. Fikret Rasim, Asbaşkan:
Dr. Orhan S. Oktay, Sekreter: Dt. Rauf Ünsal.”(A.An, Tıp Alanında İlk Kıbrıslı
Türkler, Lefkoşa 2014, s.128-134)
21
Aralık 1963’de toplumlararası çarpışmalar yeniden başladığı zaman, Kıbrıs Türk
toplumunun yaralılarını tedavi etmek üzere oluşturulan ilk merkez, Lefkoşa’daki
polis istasyonunun karşısında yer alan Dr. Naim Adiloğlu’na ait cerrahi kliniği
idi.
13 Ocak 1964 tarihli Halkın Sesi
gazetesinde yer alan fotoğraflı bir haberde, Lefkoşa’nın Türk semtinde üç
Kıbrıs Türk kurumunun kurulduğu duyurulmaktaydı. Bunlar Kıbrıs Türk Emniyet
Umum Müdürlüğü, Kıbrıs Türk İdaresi ve Kıbrıs Türk Genel Hastanesi idi.
Dr. Kaya
Bekiroğlu ile Dr. Ayten Berkalp’ın anılarının derlendiği kitaplarda, ilk “Kıbrıs
Türk Genel Hastanesi” hakkında şu bilgiler yer almaktadır.
Dr. Ayten Berkalp anlatıyor: “Dr.Naim Adiloğlu’nun cerrahi kliniğinde, ki
burası 14 yataklıydı ve ameliyatlarda kullanılacaktı, Dr. Naim ve Dr. Kaya
görev yapacaktı. Üç Kadın-Doğumcu Dr. Zekai Ereş, Dr. Reşat ve Dr. Necdet Ünel,
Kadın-Doğum Kliniğinde hizmet vereceklerdi.” (Dr. Kaya, Lefkoşa 2014, s.195)
Dr. Kaya da şunları yazıyor: “O gün Dr. Adiloğlu Kliniği’ne gittim.
Alttaki kahvehaneyi Mulla Hasan Kahvehanesi’ni ilk yardım yapmışlardı. Yandaki
Lise Mezunlar Derneği’nde ise basit vakalar tedavi ediliyordu. Bozkurt gazetesinin
tam karşısındaki iki katlı bina morgtu” (agy, s.200)
Dr.
Ayten anılarında “Dr. Burhan Nalbantoğlu,
Abdi Çavuş Sokağı’nın başlangıcındaki yanmış sigara fabrikasının hastaneye
dönüştürülmesi için durmadan çalışıyordu” diye yazarken (Dr. Ayten’in Romanı, Lefkoşa 2015,
s.223), bize şu bilgileri aktarmaktadır:
“Dr. Burhan Nalbantoğlu’nun ve onun yanı sıra mimar, mühendis ve işçilerin
yoğun çalışmaları sonucu, Abdi Çavuş Sokağı’ndaki “Lefkoşa Türk Genel Hastanesi”
1964’ün Nisan ayı başlarında hizmete girer. Kuruçeşme’deki eski Lefkoşa
polikliniği, sadece ayakta muayene ve ilaç verme işlerini sürdürür. Yeni
hastane, ilk yardım, ameliyathane ve çeşitli yatılı bölümlerle hematoloji,
biyokimya, mikrobiyoloji ve röntgen laboratuvarlarını içeriyordu. Ana bina ile
avlunun diğer ucundaki mutfak ve hastabakıcı koğuşlarının arasında kalan morg
bölümünün üstündeki ara kata, bir döner demir merdivenle çıkılan iki de yatak
odası inşa edilmişti.” (agy, s.236)
Öte yandan 23 Aralık 1963’de
adaya ulaştırılan Türkiye Kızılay Derneği’ne ait Kızılay İlk Yardım Hastanesi’nden
de söz etmek gerek. İlk günlerde çadırlar içinde seyyar hastane olarak faaliyet
gösterilirken, 1 Ocak 1964’den itibaren Girne Kapısı eski Türk Mezarlığı’nın
arazisi üzerine inşa edilmiş olan Lefkoşa Kız Lisesi’nin yeni Yurt Binası’nda
60 yatakla hizmet veren Kızılay İlk Yardım Hastanesi’nde aylık dönemler halinde
görev yapan Türkiyeli personel, Ekim 1964’e kadar 12.500 kan grubu tayini yapmış,
15 bin hasta ve yaralıyı tedavi etmiş ve 112 kişiyi de Türkiye’ye tedavi için
göndermişti. (Ulvi Keser, Kıbrıs’ta 21 Aralık 1963 Kanlı Noel’i ve Kızılay,
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt:12, Sayı:24, Yıl: 2012/Bahar)
Kıbrıs Türk toplumu, çağdaş
anlamda modern bir hastahaneye, ancak 1978 yılında kavuştu. 1971 yılında
Gönyeli yolu üzerinde inşasına başlanan 360 yatak kapasiteli Lefkoşa Devlet
Hastanesi, 13 Şubat 1978 günü açıldı ve 19 Ekim 1981 tarihli yasa ile Dr.
Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi adını aldı.
Kıbrıs
Türk Tabipleri Birliği’nin öncülü olarak 59 yıl önce kurulmuş olan Kıbrıs Türk
Hekimler Birliği’nin bugün, hem kamu kesiminde, hem de özel kesimde çalışmakta
olan yüzlerce üyesi bulunmaktadır. Aradan geçen yıllar içinde Kıbrıs Türk
toplumuna hizmet vermiş olan hekimlerimizden çok azı, deneyimlerini kaleme
alarak, genç kuşaklara aktarma yolunu seçmişlerdir. Eski kuşak hekimlerimizden
sadece Dr. Hafız Cemal Lokmanhekim bize anılarını bırakmıştır. Onun 1909
yılında bastırdığı “Kıbrıs’ta geçen dört senelik tarih-i hayatım” adlı eseri,
araştırmacı Harid Fedai tarafından günümüz Türkçesine aktarılarak, 2001’de İstanbul’da
“Anı-Yaşantı” adıyla yayımlandı. Servet Sami Dedeçay, 1998’de Dr. Fikret Rasım’ın
biyografik anılarını yayımladı. Aydın Akkurt, Kasım 2000’de çıkan “Kutsal
Kavgaların Korkusuz Neferi Dr. Niyazi Manyera” adlı kitabında, Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin ilk Sağlık Bakanını anlattı. Muhalif liderlerimizden Dr. İhsan
Ali’nin Hatıraları (Lefkoşa 2002) ve Mektupları (Lefkoşa 2004) kitap olarak
basıldı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Yardımcısı da olan Dr. Fazıl
Küçük’ün kendi kaleminden hatıraları, 2010’da Altay Sayıl tarafından
yayımlandı.
Benim
hazırladığım 57 sayfalık “Tıp Alanında İlk Kıbrıslı Türkler” başlıklı bir çalışma
ise, 2006 yılında Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği tarafından basıldı. Bu
çalışmanın genişletilmiş 175 sayfalık ikinci baskısı Kıbrıs Türk Tabipleri
Odası yayını olarak Nisan 2014’de yapıldı. Ne yazık ki, ne Tabip Odası, ne de
Tabipler Birliği bu kitabın tanıtımını yapmakta isteksiz davrandı! Kitabın
yayımlanmasıyla ilgili olarak ne bir basın duyurusu yapıldı, ne de Kıbrıs Türk
Tabipleri Birliği’nin internet sayfasında haberi yer aldı! Kitabın tanıtım
yazısını, yüzlerce üyesi bulunan Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nden hiç bir kimse
yazmadığı için, onu da oturup, kendim yazmak durumunda kaldım! Ama TAK ajansına
verilmek üzere hazırladığım o metin de nedense ajansa iletilmedi! Bu tanıtım
yazısını, kitabın yayımından ancak tam bir yıl sonra, Nisan 2015’de yayımlanan
KTTO’nın “Sağlık Dünyamız” adlı dergisinde, benimle yapılan bir söyleşi içinde
yayımlatabildim! Bütün bunları burada söylemek durumunda kaldığım için üzgünüm.
Oysa aynı günlerde, çıkan ve gazeteci
Ahmet Tolgay ile KTTB Başkanı Dr. Filiz Besim’in hazırladıkları “Kıbrıs Tıbbına
Adanan Yaşamlar, Dr. Kaya” başlıklı kitap, büyük bir tanıtımla kamuoyuna
sunuldu. Yine gazeteci Ahmet Tolgay’ın yayıma hazırladığı ve bugün tanıtımı
yapılacak olan “Dr. Ayten’in Romanı” adlı kitap, Kıbrıs Türk Tabipleri
Birliği’nin yayını olarak hazırlatılıp, bastırıldı. Gerek Dr. Kaya, gerekse Dr.
Ayten ile ilgili kitaplar, ülkemiz insanlarına hizmet vermiş meslektaşlarımızın
yaşamöykülerini geniş kitlelere aktarmak açısından, bana göre çok yararlı
çalışmalar oldular. Emeği geçen herkese müteşekkiriz.
“Dr.Kaya” kitabını, basımından önce
birkaç kez okuyup, görüşlerimi ve önerilerimi iletmiştim. “Dr. Ayten’in
Romanı”nda da, esas olarak yine toplumsal mücadeleye ağırlık verilmiş ve birçok
bilinmeyen çalışma, kayıt altına alınmıştır.
Ama ülkemizdeki sağlık biliminin tarihi
ve tıp hizmetlerinin geçmişi açısından, yeni ve daha ayrıntılı çalışmaların
yapılması gerekmektedir. Bunca yıldır ülkemizde sağlıklı işleyen bir sağlık
hizmetinin kurulamamış olması, bizi, geçmişte yapılan hataları ve çıkarılmış
engelleri araştırmaya sevketmelidir. Bu bağlamda, Dr. Kaya, 425 sayfalık anılarında
bize “Sağlık Sistemine dair” başlığı altında ancak üç sayfalık görüş aktarırken
(s.382-384), Sağlık Bakanlığında Müsteşar ve Müsteşar Yardımcısı olarak 16 yıl
görev yapmış olan Dr. Ayten ise, 454 sayfalık romanında, ancak 34 sayfa tutan
“Dr. Ayten ve Bürokrasi” başlıklı bir bölüm verebilmiştir. Bu bölümün girişinde
“Ayrı bir kitaba konu olacak denli yoğun bir bürokrasi yaşamını ne yazık ki
özetlemek durumundayız” dendiği için, şimdilik verilen bilgilerle yetinmek
durumundayız.
Kitap, anlaşıldığı kadarıyla Dr.
Ayten’in tuttuğu günlük ve sonradan kaleme aldığı anıların, gazeteci Ahmet
Tolgay tarafından düzenlenerek, yayıma hazırlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Birçok
dizgi hatası içermesi, düzeltmen tarafından yeterince dikkatli okunmadığını
göstermektedir. Hem Necdet (s.33), hem de Nejdet (s.37) şeklinde yazılış var. Mahiru
diye anılan kız adı da (s.119) acaba Mahinur mudur? İngilizce kelimelerin
yazılışlarında hatalar var. Örneğin Dystinction (s.21), Shakspeare (s.114-115),
Exelans (s.377). Sözlüğe bakıp da dar, uzun ve hafif bir yarış kayığı anlamına
geldiğini öğrendiğim futa (s.104), bir başka yerde puta (s.106) diye yazılmış.
Ayrıca birkaç bilgi yanlışlığına
da değinmek gerekir. Örneğin Saray Otel karşısındaki Fevzi Ali Riza’dan söz
ediliyor (s.233). Oysa bu dükkan sahibinin adı Fevzi Akarsu olmalıdır. Şubat
1964’deki bir olaydan söz edilirken, “Saray Otel henüz hizmete girmemiş”
deniyor (s.228). Oysa Saray Otel, 25 Ağustos 1963’de açılmış ve o yaz İsrail’den
gelen turist gruplarına hizmet vermişti. Lefkoşa’nın Kumsal bölgesindeki
cinayet olayının banyo odasında işlendiği bilinmektedir. Oysa kitabın bir
yerinde şöyle denmektedir: “O çocukların kanepedeki cansız görüntülerini
anımsamak bile onu ağlatıyordu.” (s.212). Yoksa birçok bilinmezi barındıran bu
olay, banyo odasında olmamış mıdır?
Dr. Ayten’in “istihbaratçı
duyarlığı” ile kaleme aldığı belirtilen anılarında, yakın arkadaşı Güner
Necat’tan söz edilirken, onun TMT’nin OMERT andını içtiği yazılmış (s.453), ama
bu andın içeriğinin ne olduğu açıklanmamış. “Gizli kanal”dan gelen ses ve
konuşmalardan söz edilirken (s.344), bu kanalın ne olduğu da yine gizli
tutulmuş.
Son olarak şunu belirtmek
istiyorum. Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği, yazılmasının projelendirildiği
duyurulan Dr. Aydın Sennaroğlu, Dr. Necdet Ünel ve Dr. Burhan Nalbantoğlu
kitaplarına ek olarak, ülkemizdeki tıp hizmetlerinin örgütlenmesi ve
iyileştirilmesi konusunda da araştırmalar yapmalı ve kamuoyunu aydınlatma
görevini sürdürmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder