Bundan iki buçuk yıl önce, Kıbrıs Postası gazetesinde çıkan "Ülkeden
Ülkeye Sağlık Sorunları" dizimizde yer alan "Tarım ilaçlarına dikkat
edilmeli" başlıklı yazımızda, ot kıran ilaçların kanser tehlikesini artırdığına
ilişkin araştırma sonuçlarını aktarmış ve dünyanın en çok tarım ilacı tüketen
üçüncü ülkesi olan Brezilya'da tarım ilaçlarının kulanımının reçeteye bağlandığını
belirtmiştik. (24.2.1987)
Ne yazık ki tarımda kullanılan böcekkıran ve otkıran ilaçların herhangi bir
bilimsel yöntemle takibinin yapılmadığı ülkemizde, bu konuda yeterli önlemler
alınmamış ve insan sağlığına aykırı uygulamalar günümüze kadar sürdürülegelmiştir.
Geçtiğimiz haftalarda süt ve un tahlillerinde ortaya çıkan çeşitli sağlığa
zararlı kalıntılar konuyu yeniden güncelleştirmiştir. Ankara'ya tahlile
gönderilen örneklerden kepek'te DDT bulunmasına hayret ettiğini açıklayan
Tarım ve Orman Bakanı T. Atasayan, "bu ilaç Türkiye'de yasak, burada
yasak, peki nereden çıktı? İşte buna hayrete ediyoruz" şeklinde konuştu!
HAYRETE GEREK
YOK
Oysa hayret edilecek hiçbirşey olmaması gerek. Çünkü DDT toprakta 20 yıl
kadar bozulmadan kalabilmekte ve buradan yetişen bitkilere ve onların yenmesi
ile insanların yağ dokusuna ve hatta anne sütüne geçerek, orada birikmektedir.
Bunlar yıllardır bilinen bilimsel bulgulardır. Ama eğer bunlardan haberiniz
yoksa veya bir bilene sorup öğrenmezseniz, o zaman hayret etmekten başka birşey
yapamazsınız.
Bilindiği gibi, DDT'nin laboratuvar hayvanlarında kanser oluşmasına yol
açtığı saptandığından, 1982 yılında ABD Çevre Koruma Örgütü ve ardından Dünya
Sağlık Örgütü DDT'nin kullanımını yasaklamıştı. Diğer böcekkıran ilaçların da
kanser yaptığı çeşitli yayınlarda duyurulmuştur. Örneğin 1987 yılında SSCB Tıp
Bilimler Akademisi'ne bağlı Ulusal Kanser Merkezi araştırmacıları, laboratuvarlarda
farelere böcekkıran ilaç verdikten sonra, hamile farelerden aldıkları
embriyonların böbrek hücrelerinin özel bir ortamda kültürünü yapmışlar ve bu
hücrelerde oluşan hücre değişimlerinin kansere yol açan maddelerin yaptığı değişiklikle
aynı olduğunu saptamışlardır.
KALINTI MİKTARI
ÇOK FAZLA
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü'nce yapılan bir
araştırmaya göre, geçmişte tarımsal mücadelede yaygın olarak kullanılan DDT’nin
yasaklanması üzerinden yedi yıl geçmesine karşın, hâlâ daha Türkiye
denizlerinde yakalanan balıklarda DDT kalıntısına rastlanmıştır. DDT çok uzun
zamanda ayrıştığından gerek besinle, gerekse içme suyu ile alınan benzeri
tarım ilaçlarının kalıntılarının çok azı, insan vücudundan atılabiliyor;
geriye kalanlar yağ dokularında birikmektedir. Bu durumda yaşlı bir insanın
vücudundaki tarım ilacı kalıntısı, genç bir insanınkinden çok daha fazla
olmaktadır. Aynı kuruluş tarafından Çukurova bölgesinde yapılan bir
araştırmada da, içme sularında DSÖ tarafından konulan standardların 15-100 katı
fazla tarım ilacı kalıntısı bulunduğu açıklanmıştır. (Cumhuriyet, 28.6.1989)
15 YILDIR
BİLİNİYOR
Çağdaş tarımda kullanılan çeşitli otkıran ve böcekkıran ilaçlarının
toprak ve suda kalıntı bıraktığına ilişkin ilk bilimsel yayınlar, bundan 10-15
yıl önce yayımlanmış ve özellikle gelişmiş ülkelerde uyanık kamuoyunun
çabaları ve hükümetlerin ilgisi ile bu konuda gerekli önlemler alınmıştır. Daha
çok kâr amacı ile çalışan uluslararası tarımsal ilaç tekelleri, kendi
ülkelerinde kullanımı yasaklanmış ilaçları, bir yolunu bularak gelişmekle olan
ülkelere satmayı sürdürmüşlerdir. Örneğin ABD firmalarının, kullanımı kendi
ülkesinde kısıtlı veya yasak olan 171 çeşit tarımsal mücadele ilacını,
gelişmekte olan 50 kadar ülkeye sattığı bilinmekedir. Öte yandan basın
haberlerine göre, gelişmekte olan ülkelerin dünya tarımsal ilaç kullanımının
ancak yüzde 25'ini gerçekleştirmelerine karşın, dünyada bu tür ilaçlardan olan
zehirlenmelerin yüzde 75'i yine bu ülkelerde görülmekte ve yılda 500 bin insan
tarımsal mücadele ilacından zehirlenmektedir (Cumhuriyet, 31.3.1987)
ANNE SÜTÜNDE BİLE
DDT KALINTISI
Tarımsal ilaç kullanımı sonucu meydana gelen hava, su ve toprak kirlenmesi
yanında, gıda kirlenmesinin önemine de dikkat çeken uzmanlar, bitki ve
hayvanlara geçen zehirin, besin zinciri yoluyla insanlara zarar verdiğini
belirtmektedirler. Örneğin 1983 yılında bir Alman üniversitesince Türkiye'nin
çeşitli yörelerinden toplanan anne sütü örneklerinde bile tarımsal ilaç
kalıntılarının bulunduğu (en yüksek oran Adana'da) açıklanmıştır. Uzmanlar,
bulunan kalıntı miktarının anne sütlerinde dünya literatüründe belirtilen en
yüksek değerlerin çoğunu geride bıraktığını söylemişlerdir. (agy)
KİMYASAL
GÜBRENİN ZARARI
Uzmanlar, tarımsal alanda gereğinden fazla kullanılan kimyasal gübrelerin
de insan sağlığını tehdit ettiğini belirtmektedirler. Su ve sebzelerle insan
vücuduna geçen nitrat ve fosfor, kanserojen madde olan "nitrit"e
dönüşebilmektedir. Aşırı gübre, toprağın biyolojik dengesini de bozarak
verimsizleşmeye yol açmaktadır. Bilim adamları, kimyasal gübrenin çok
kullanıldığı toprakların giderek ölmekte olduğunu söylemektedirler. Uzmanların
açıklamalarına göre, birim alanda daha çok ürün elde etmek amacıyla atılan
amonyum nitratlı gübre ve amonyum sülfat ile amonyum fosfat gübrelerinin etkin
maddelerinden nitrat ile fosfor, toprakta parçalanırken zehirli bir hale
dönüşüyor. Bu maddelerin bir bölümü yağmur, ya da sulama suyu ile bitki
tarafından emilirken, bir bölümü de toprağa işleyerek, yeraltı sularına
karışıyor. Toprağın derinliklerine inen nitrat ve fosfor, içilen kuyu
sularıyla, bitkiye yerleşen nitrat ve fosfor ise, tüketilen sebzelerle insanın
bünyesine geçmekte ve burada nitrata dönüşerek kana karışmaktadır.
Çukurova Üniversitesi Toprak Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Zülküf Kaya,
özellikle çiğ olarak tüketilen marul, ıspanak, maydanoz ve salatalıklarda
yapılan araştırmalarda, DSÖ tarafından saptanan standartların üzerinde nitrata
rastlandığını açıklamıştır. (Cumhuriyet, 8.3.1988)
BİTKİSEL
YAĞLARDA KALINTI
Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim
üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Yaşar Hışıl ise, İzmir piyasasında satılan yemeklik
bitkisel sıvı yağların tarım ilâçları kalıntılarının 55 üründe incelenerek,
kalıntı bulunduğunu açıklamış ve bulunan miktarların bazı örneklerde
"toleransları geçtiğini" bildirmiştir. (Cumhuriyet, 18.8.1987)
BİZDE DE
BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR YAPILMALI
Ülkemiz Kıbrıs'ta ise henüz konu yeterince kamuoyuna mal olmadığından
yetkililer gerekli önlemleri almakta gecikmekte, ya da halkı bu konularda
yeterince bilgilendirmekte aceleci davranmamaktadırlar. Kanser olgularının
artışına karşın, nedenlere yönelik hiçbir bilimsel çalışma yürütülmezken, gayri
ciddi açıklamalarla kamuoyu oyalanmak istenmektedir.
Kamu görevlisi
hekimler, öğleden sonra mesailerinde bu konularda araştırma yapsalar, istatistik
çıkarsalar ne olur? Ama Sağlık Bakanı’nın izni ile özel kliniklerinde hasta
bakmaktan, reçete yazmaktan vakit bulamıyorlar ki! Devlet bu konuya gereken
ciddiyetle eğilmezken, özel kesimde çalışanların uyarıları kulak ardı edilirken,
yüzlerce insanımız her yıl kansere yakalanıyor, hiç kimsenin kılı bile
kıpırdamıyor. Ölenlerin yerine yenileri gelir diye mi düşünüyorlar yoksa?
Kıbrıs'tan ayrılan nüfusun artması karşısında, hiç olmazsa kalanların sağlıklı
olması için önlemler alalım!
RUM TARAFINDAKİ
ÇALIŞMALAR
Güney Kıbrıs'ta geçen Haziran ayında bir hafta boyunca süren aydınlatma
kampanyasında gerek tarımda, gerekse hayvancılıkta ilaç kullanımının doğru
şekilde yapılması teşvik edilmiş ve TV’de uzman kişiler, çiftçilere böcekkıran
ve otkıran ilaçlar hakkında geniş bilgiler vermişlerdir. Rum Tarım Bakanı
Andreas Gavrielidis, devletin etkin denetimleri ve Tüketiciler Derneği'nin dikkatli
gözlemleri sonucu, tüketicilere yönelik tehlikenin en az düzeye indirildiğini
açıklamıştır. Her zaman zehirli düzeye varan kalıntı içeren ürünlerin
olabileceğini belirten Bakan, tüketicilerin Bakanlığa başvurması ile örnek alınarak testlerin yapıldığını ve aşırı ilaç
kullanılan yerlerdeki ürünlerin araştırıldığını ve zararlı bulunanlarının tahrip
edildiğini söylemiştir. Verilen bilgiye göre, piyasada satılan her tarım ilacının
üzerinde veya yanında, kullanım şeklini anlatan ve uzman bilgisini aktaran
Rumca broşür bulunmaktadır. Hazırlanan afişlerde ise, kimyasal gübrelerin
dikkatlice ve etkin kullanımı için gerekli bilgiler aktarılmış ve bütün kırsal
bölgelere dağıtılmıştır. (Cyprus Weekly, 16.6.1989)
SONUÇ
Sonuç olarak, artan tarım ilacı kullanımı için toplum olarak bizim de
gerekli önlemleri almamız zamanının geldiğini, hatta geçmekte olduğunu belirtmek
istiyoruz. Alınan önlemlerin aksamadan uygulanması, denetlenmesi yanında,
gıdalar üzerinde ve içerisinde bulunan tarım ilacı kalıntıları için diğer
ülkelerin kabul ettikleri limitler dikkate alınarak, bir tarım ilacı kalıntıları
yönetmenliğinin derhal çıkartılmasını ve kalıntı seviyelerinin iyi donatılmış
laboratuvarlarda uzman kişiler tarafından sürekli izlenmesini talep ediyoruz.
(Ortam
gazetesi, 12 Ekim 1989)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder