Bir süreden beridir diğer kapitalist ülkelerde olduğu gibi Federal
Almanya'da da, bazı hasta gruplarının "kendi kendine yardım
dernekleri" oluşturdukları bilinmektedir. Bu dernekler, Kızıl Haç, Alman
Kanser Derneği, Romatizmalılar Birliği, Görmezler Derneği gibi geleneksel büyük
yardım örgütlerinden farklı olarak, belli bir hastalıktan muzdarip olanlar veya
onların yakınları tarafından kurulmaktadırlar. 1980'li yılların başlarından
itibaren sayıları gittikçe artan bu kendi kendine yardım dernekleri, kapitalist
sağlık sisteminin bütün yurttaşların sağlığıyla yeterince ilgilenememesi, bu
yeteneğe sahip olmaması yüzünden bir tepki hareketi olarak doğmakta ve
üyelerinin en temel varoluş koşullarını güvence altına almayı amaçlamaktadır.
Bu şekilde kapitalist sağlık sisteminin eksiklikleri kamuoyunun bilgisine
getirilmektedir.
Bu ülkelerde koruyucu ve rehabilite edici tıp çalışmalarında belirgin yetersizlikler,
açıklar vardır. Ayaktan tedavideki ticari sistem yüzünden, kamu sağlık
hizmetlerinin devlet tarafından ihmal edildiği, dispanser bakımlarının
olanaksızlaştığı gözlemlenmektedir. Hepsinden önemlisi, uzun bir süreden
beridir, tıbbi bakımın psiko-sosyal bileşeni büyük ölçüde ihmal edilmiştir.
Sosyal harcamalardaki kısıntıların yol açtığı zorluklar, sağlık sistemindeki
yapısal eksikliklerle bütünleşerek büyük dengesizliklere neden olmaktadır.
Halkın tıbbi bakımındaki bu boşluklar yüzünden, sözünü ettiğimiz kendi
kendine yardım dernekleri oluşmaktadır. Halkın sağlık yönünden eğitilmesini
üstlenen birçok gayrı resmi grup arasında, örneğin sigaradan vazgeçirme,
şişmanlığı önleme, cimnastik yapma, gebeliği önleme dernekleri ile sağlıklı
yaşam bilgileri veren kuruluşlar vardır. Bu kuruluşlar, çok seyrek olarak uzman
kişilerin yardımlarını isterken, çoğu kez de kendi aralarında, yardımlaşmakta,
sözkonusu hastalığın olası tedavi ve prognozu hakkında dernek üyesi hastalar
veya onların yakınları arasında, dünya görüşü, dinsel inanış ve eğitim düzeyini
gözönünde bulundurarak çalışmalar yapmaktadırlar.
Bu kendi kendine yardım dernekleri arasında büyük bir grubu oluşturan, bir
diğer ise, sağlık sisteminin yeteneksizliği ve bunalım içinde olması nedeniyle
sayıları gittikçe artan kronik hastalıkların kapsamlı tıbbi tedavisini ve
psiko-sosyal bakımını güvence altına almaya çalışmaktadır. Böylece devletin
sağlık hizmetleri dışında, sırf hastaların oluşturdukları yeni örgütler doğmaktadır.
Federal Almanya'daki bu tür sorunlu çevreye hizmet veren kuruluşlar arasında
Alkolden Vazgeçme Örgütü, Kanserli Çocuğu Olan Aileler, ya da Uyuşturucu Kullanan
Gençlerin Aileleri Örgütü, Kanser Nedeniyle Memeleri Alınmış Kadınlar Grubu,
Epileptik Hastalıklar, Cinsel ve Psiko- sosyal Sorunları Olanlar, Multipl
Skleroz Hastaları, Eski Akıl Hastalan vb. örgütler yer almaktadır. Özellikle
son zamanlarda uyuşturucu hastaları için tedavi ve danışma merkezlerinin çok az
olması ve sağlık sistemindeki yapısal eksiklikIerin artması yüzünden her yerde
kendi kendine yardım derneklerinin sayısında artışlar olmaktadır. Kurulan bu
derneklerin hepsi de, farklı bir yaşam şekli, farklı bir tedavi şekli, ya da
hastalığı yüzünden sorunları olanların ihtiyaçlarını gidermek için bir araya
gelmek ve sağlık sistemi içinde olmayan tesislerin, yöntemlerin ve olanakların
yaratılmasını sağlamak amacında birleşmektedirler. Çünkü serbest ticaret
ekonomisini uygulayan ülkelerde kapsamlı ve sadece hastanın iyiliğini düşünen,
ticaret, ya da kâra yönelik olmayan bir sağlık politikası yürütmek, sayıları
gittikçe artan kronik hastaların izolasyonunu kırmak büyük bir ihtiyaç haline
gelmektedir.
Bunun yanında aileler, ekonomik bunalım koşullarında iş baskıları, kişisel
sorunlar ve işsizlik nedeniyle giderek daha fazla olmak üzere hastalarının
sosyal sorunlarıyla ilgilenememektedirler. Bu yüzden hastalar, yardım görme
ve kendi kendine yetme ihtiyacını, ancak kendisi gibi aynı hastalıktan muzdarip
olanlarla bir araya gelerek giderme yolunu seçmektedirler. Ama bu kendi kendine
yardım dernekleri, hastaların topluma gerçek entegrasyonu açısından hayli
zorlanmakta olup, çoğu kez de bunu yapacak durumda değildirler. Hastalar
arasında birbirleriyle yeni yardımlaşma şekilleri doğarken, grup içinde
bilimsel bilgi donanımından yoksun ve pratik deneyimi olmayan kişilerin
insafına kalınmaktadır. Bu tür "uzman"lara karşı gerçek uzmanların
mücadele etmesi gerekmektedir. Ayrıca hekim, psikolog, sosyal hizmetler memuru
vb. kişilerin katkısı sağlanarak, yardımları istenmelidir.
Devlet sağlık sisteminin yanında beliren bu dernekçilik hareketi, 1970'li
yılların başında ekonomik bunalımın artması ile büyümüş ve sağlık
politikacılarının ilgi alanına girmiştir. Devlet de bir taraftan sosyal ve
sağlık harcamalarında kısıntıya giderken, bu kendi kendine yardım derneklerini
mali yönden desteklemeye başlamıştır. Bu destek yüzünden bu dernekler, sadece
örgütlediği hastaların sorunlarıyla ilgilenip, "politika dışı" kalma
eğilimi göstermiştir. Devlet de parasal destekle bu örgütleri disiplin altında
tutma yolunu seçmiş, onlara devlet belgesi vererek, kendine hesap verme
sorumluluğu altına almıştır. Sosyal harcamalarda yapılan büyük kısıntılarla
azalan devlet hizmetleri, bu derneklere yaptırılmaya başlanmıştır.
Tıp sanayii tekelleri de bu derneklerde büyük çıkar görmektedirler.
Özellikle ilaç tekelleri bu kendi kendine yardım derneklerine hitap ederek,
onlar için kendi kendilerine kullanabilecekleri ilaçları tanıtan bir dergi
çıkararak, ilaçlarının reklamını yapmaktadır. Tıbbi teknik cihaz üretenler de
çeşitli ürünlerini bu gruplara sunarak, daha fazla kâr etmenin yolunu
aramaktadırlar.
Federal Almanya'da bugün devlet ve tekelci sermaye yanında, hekim örgütleri
de bu kendi kendine yardım hareketinin gelişmesini desteklemektedirler.
Soruna eleştirel açıdan yaklaşan tıp mensupları ise, bu hareketi kendilerince
değerlendirmektedirler. İlerici hekimler ve diğer sağlık personeli, bu
derneklerin demokratik sağlık hareketinin diğer etkinlikleriyle birlikte
yürütülmesini ve demokratik bir sağlık sistemi için verilen mücadelenin
güçlendirilmesinde geniş bir toplumsal katılımın sağlanması ile
birleştirilmesini istemektedirler. Bu arada egemen sınıflar, sosyal harcamaları
kısıtlama planını uygularken, sosyal yönde zayıf ve tehlikeye maruz olanların
daima kendi kendilerine yardım bulmalarında bu dernekleri kullanmakta, refah
içindeki dar bir kesim de, parasını ödeyerek profesyonel sistemden
yararlanmaktadır.
Oysa ki, bütün yurttaşların sağlığının korunması, fizik-psişik refahının
sağlanması bütün toplumun bir sorunudur ve hiç bir kendi kendine yardım
derneğine ihtiyaç duyulmamalıdır. Devletin sağlık ve sosyal politika
alanlarındaki görevlerinin yerine getirilmesi, sağlık sisteminin dışarıya doğru
uzantılarıyla çözümlenemez. Hastaların belli dernekler içinde toplanarak,
kendilerini toplum genelinde izole etmeleriyle sorunlar çözümlenemez. Devlet
kendi sağlık sistemi içinde bı hastaları tedavi ve rehabilite etmekle
yükümlüdür.
Bizim ülkemizde de bu tür kendi kendine yardım derneklerinin kurularak,
kendi başlarının çaresine bakmaya çalıştıkları bilinmektedir: Talasemialıları
Koruma Derneği, Görmezler Dayanışma Derneği, Spastikleri Koruma Derneği,
Ortopedik Özürlüler Derneği, İşitme Özürlüleri Derneği, Zihinsel Özürlüler
Derneği. Bir ara Diabetlileri korumak için, iki derneğin kurulduğu duyurulmuşsa
da, sonradan hiç bir etkinlikte bulunmayıp kapanmışlardı. Geçen Şubat ayı sonunda
bu iki derneğin birleşerek, yeniden canlandığını öğrendik. Talasamialıları Koruma
Derneği'nin etkin çalışmaları sonucunda devlet, bir Talasamia Merkezi kurmuş
olmasına karşın, diğer derneklere hiçbir devlet katkısının bulunmadığı ve
kendi başlarına bir araya gelerek, bir Özürlüler Federasyonu çatısı altında
toplandıkları saptanmıştır.
Oysa ki, Anayasanın 45. maddesi şöyle demektedir: "Devlet, herkesin
beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini
sağlamakla ödevlidir."
Bizde devlet, özürlüler bir yana, özürlü olmayan normal vatandaşların
sağlığı için bile gerekli politik kararları alamamaktadır. 70 bin kişiyi aşkın
Sosyal Sigortalı çalışana çağdaş sağlık hizmeti sunulamamaktadır. Devlet kendi
çalışanlarının sigorta primlerini zamanında yatırmayıp, 10 milyar TL'sına
varan bir borç yaparken, devlet hastanesinde 2,500 TL'ye hasta muayene
etmektedir. Polikliniklerde uzayan hasta kuyrukları ile ameliyat listeleri
sorunu, devletin sağlık alanında herhangi bir kadro politikasının olmadığını
göstermekte, mezun olup ülkelerine dönen genç uzman hekimlerimizden devlet
aracılığıyla yararlanılmak istenmemektedir. Her köşe başında 10 milyonlarca
liraya açılan muayenehane ve kliniklerde uzmanlarımız hasta beklerken, özürlü
veya özürsüz hastalarımız, devlet hastanelerinde kuyruklarda çile
doldurmaktadır, ya da para karşılığında devlet hekimlerinin özel kliniklerinde
tedavi görmektedirler.
Sendikal kuruluşlarımız, üyelerinin sağlık ve diğer sosyal haklarına sahip
çıkmamakta, ekonomik mücadeleyi bile yeterince verememektedirler. Sağlık
Bakanlığı'nın koruyucu hekimlik araştırmalarına gerektiğince önem vermemesi,
devlet sağlık hizmetlerinde ilaç israfının önünün alınamaması, özel eczanelerde
reçetesiz, su gibi antibiyotik vb ilaçların satılması, herhangi bir sağlık
planlamasının olmayışı, içinde bulunduğumuz sağlıksız ortamı yaratmaktadır.
Devlet, bir an önce anayasal ödevini yerine getirmek için, sağlık hizmetleri
ağını yeniden düzenlemeli, Sosyal Sigortalar ile işbirliğine giderek, bu işin
finansmanını birlikte sağlamalı, derneklerde kendi başlarının çaresine bakmaya
terkedilmiş özürlülerimize devlet sahip çıkmalı, onların her türlü tedavi ve
rehabilitasyonuna gereken önem verilmelidir. Devlet görevlisi hakimlerin
dışarıda hasta bakmalarına son verilerek, bu konudaki yasalar eksiksiz uygulanmalıdır.
Devlet kendi asli görevini başkalarına aktarmayı bir yana bırakarak, sosyal
devlet anlayışını bir an önce hayata geçirmelidir.
(Ortam gazetesi, 22 Mart 1989)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder