Bilindiği gibi,
toplumumuzda hekimlik mesleği, 1960’lı yılların ortalarına kadar sadece belirli
bir kesimin çocuklarının görebildiği bir eğitimdi. Ancak daha sonraları artan
burs olanaklarıyla, düşük gelir gruplarına mensup gençlerimiz de tıp eğitimi
yapabildiler ve toplumun artan hekim ihtiyacına cevap verebildiler. 1960’lı
yıllarda 100’ün altında bulunan toplam Kıbrıslı Türk hekim ve diş tabibi
sayısı, bugün 300’e ulaşmış bulunmaktadır.
Yine hatırlanacaktır,
1963 yılı sonrasında Lefkoşa’nın Türk kesiminde ilk defa olarak bir Genel Hastahane
açılmış ve serbest olarak çalışan hekimler dahil olmak üzere, bütün Lefkoşa’lı
hekimler, zamanın yöneticilerinin önerisiyle, özel kliniklerinde de hasta bakabilme
kolaylığı karşılığında, Genel Hastahanede bir memur maaşı olan 30 KL’na hizmet
vermeyi kabul etmişlerdi. Bu durum 1974 sonrasının koşullarında da devam
ettirilmiş ve nitekim, Genel Hastahane ve diğer kamu kesimi hekimleri, sağlık
personeli ile birlikte “Kamu Görevlileri Yasası” kapsamına alınmıştı.
1977 yılında kabul edilen “Tam Gün Yasası”, kamu sağlık hizmeti ile özel
çalışmayı birbirinden ayırmış, kamu sağlık hizmetinde görev alan personelin
özel çalışmasını, ek görev almasını yasaklamıştı. Böylece toplumumuzdaki sağlık
hizmetlerine doğru bir çalışma sistemi getirilmişti. Ne var ki daha sonraki
yıllarda, yasaya rağmen kamu görevlisi hekimlerin özel muayenehane açmalarına,
ilgili bakanlık tarafından göz yumulmuştur. Tam gün çalıştıkları farzedilen
kamu görevlisi hekimlere hastahane hizmeti için %40 zamlı maaş ödenirken,
öğleden sonraları da muayenehanelerinde çalışmalarına izin verilmiştir. Yasadışı
olan bu uygulama, 1980’li yıllarda da sürdürülmüş ve hatta ilgililer tarafından
teşvik edilip desteklenmiştir. Çünkü Sağlık Bakanlığı yetkilileri, devlet
hizmeti veren
hekimlere talep ettikleri maaş artışını vermek yerine,
onlara dışarıda çalışma izni vermeyi tercih etmiştir. Yani bakanlık, hekimine
ekonomik güvence olarak, halktan sağlayacağı kazancı gösterebilmiştir. Ne var
ki bu yasa dışı kazançtan da bir tek kuruş vergi alma yoluna gitmemiştir. Bu
uygulama sonucu dışarıda muayenehanesi olmayan bir kısım sağlık personeli
mağdur olurken, daha da önemlisi serbest çalışan hekimler, eşit olmayan koşullar
altında ve yasadışı muayenehane çalıştıranlar leyhiııe bir hasta kaybına uğramışlardır.
Öte yandan ülkemize dönen genç uzman hekimlerin sayısında bir artış
gözlemlenmektedir. Yayımlanan istatistiklere gore 1979 yılında özel kesimde 64
kayıtlı doktor bulunurken, bu sayı 1982 yılında 107’ye çıkmıştır. Aynı dönem
içinde kamu kesiminde çalışan hekim sayısı ise 88’den 114’e yükselmiştir.
Sağlık Bakanlığı yetkililerinin genç hekimlerden yararlanma ve onları kamu
kesiminde görevlendirme konusunda bir isteksizlik içinde oldukları bilinmektedir.
Bu durumda, yetişen her genç uzman hekim, özel çalışma ortamına itilmekte ve
uzmanlık dalına göre milyonlara varan bir başlangıç sermayesi bulmaya zorlanmakladır.
Oysa sağlık sorunlarının ancak sosyalleştirme ile çözümlenebileceğinin
bilincinde olan genç hekimlerin çoğunun özlemi, bu değildir. Genç hekimlerin özlemi,
mesleğini devlet güvencesi altındaki kamu kesiminde icra etmek, pahalı ve
gelişmiş teknik olanaklardan yararlanarak bilimsel düzeyi yüksek bir sağlık hizmeti vermektir. Böylece hiçbir ekonomik kaygı gözetilmeden
hastalar için hizmet verilirken, emeğin karşılığı da bireyden değil, kamudan
alınmış olacaktır.
Oysa bugün, kamu
kesiminde uygulanan sağlık politikası sayesinde bazı hekimler, devlet hastahanelerinin
geniş olanaklarını, dışarıda çalıştırdıkları özel muayenehane ve kliniklerine
hasta transfer etme şeklinde kullanmaktadırlar. Daha da pişkin olanları, özel
hastalarını devlet hastahanesinde tedavi etme ve kişisel kazanç sağlama yoluna
gitmektedirler. Bir diğer uygulama da, serbest çalışan hekimler tarafından
yatılı tedavi veya teknik yetersizlikler yüzünden devlet hastahanesine havale
edilen özel hastaların, kamu görevlisi hekimler tarafından kendi doktorlarından
kopartılıp, hasta, bütün deontoloji kurallarına aykırı olarak, “niye ona
gidiyorsun” diye de azarlanarak , hastaların para karşılığında yasadışı özel
klinik ve muayenehanelerinde tedavi edilmeleridir. Hastahane yataklarının
klinik şefleri tarafından paylaşılmış olması, hastahane ve laboratuvar
olanaklarının özel hastalar için kullanılması, kamu görevlisi hekimlerin
serbest çalışan hekimlerle eşit olmayan koşullar altında rekabete girmeleri ve
hatta vizite ücretlerini bile zorlayarak ayarlayabilmeleri, diğer yakışıksız
uygulamalar arasındadır.
Burada “Tam Gün Yasası”nın titizlikle uygulanmasını talep ederken, Sağlık
Hizmetlerindeki bütün aksaklıkların bu yasa ile düzeltilebileceği iddiasında
değiliz. Ancak mesleklerini icra edebilmek için tek seçeneği özel klinik veya
muayenehane açmak olan genç hekim arkadaşların, bu ülkede tutunup kalabilmeleri
için, asgari şart olarak yürürlükte olan yasaların tam olarak uygulanması
gerektiğini söylüyoruz.
Toplumda söz sahibi olagelmiş bazı hekimlerin kişisel ekonomik çıkarlarına
halel gelmemesi için, bu ülkede kendi içinde
çelişkili yasalar yapılabilmekte (örneğin TC dışında kazanılmış uzmanlıkların
tanınmaması) veya yasaların uygulanması yozlaştırılabilmektedir. Bu duruma bir
son verme zamanı gelmiş, hatta geçmek üzeredir. “Yasa geçirdik, gidip Türkiye’de
çalışsınlar” diyenlerin, bu ülkeden beyin göçünü teşvik etmeye hakları yoktur.
Aksi takdirde toplumumuz sağlık hizmetlerinde yıllardır sürdürülen çıkar
düzeni, halkın büyük hoşnutsuzluğuna rağmen devam ettirilir ve hastalanan
sağlığımızın iyileşmesi beklenemez. Bunun da sorumlusu en basit önlemleri dahi
almayan, ülke sağlık sorunlarını uygulamalarıyla daha da derinleştiren ve
iyileştirme yolundaki önerilere kulak tıkayan ilgili yetkililerdir.
Sağlık hizmetleri denince sadece kamu sağlık hizmetini düşünen ve özel
kesimde çalışan 100’ü aşkın uzman ve pratisyen hekimi yok sayan Sağlık
Bakanlığı, daha geçenlerde 14 Mart nedeniyle TV’de yapılan söyleşide, bu
ayrımcı tutumunu bir kez daha ortaya koymuştur. Devlet hastahanelerindeki çeşitli
haksız uygulamalar karşısında infial eden hastaların hastahanelerden
uzaklaştığını ve başka yerlere gittiklerini söyleyerek durumdan yakınan Sağlık
Bakanını, bu “başka yerlere” karşı daha duyarlı olmaya ve hastaların niçin
serbest çalışan hekim tedavisini tercih ettiklerini araştırmaya çağırıyoruz.
Devlet Sağlık hizmetlerindeki başıbozukluk, teşhis ve tedavi yetersizliği
bilinçli veya bilinçsiz olarak sürdürüldükçe, bu böyle olmaya devam edecektir.
Saat 10.00’da işbaşı yapıp, öğleyin 12.30’da hastahaneden ayrılıp, özel muayenehanesinde
hasta kabul eden kamu görevlisi hekimlerin bu uygulamasına dur d mek Sağlık
Bakanlığı’nın asli görevi olmalıdır.
Ekonomik gücü gittikçe azalan halk kesimleri, giderek daha fazla sayıda
devlet hastahanelerine başvurmakta ve Sosyal Sigorta Dairesi’ne primini ödediği
Sağlık Sigortalarından yararlanmak istemektedir. 1979 yılında polikliniklere
yapılan müracaat sayısı 163, 336 iken, bu rakam 1982’de 226,108’e ulaşmıştır.
Ne yazık ki devlet sağlık hizmetleri, artan bu talebe paralel olarak
geliştirilememiş ve hastaların bir kısmının yine kamu görevlisi hekimler tarafından
hastahane dışındaki yasadışı kliniklerde takip ve tedavi edilmesi tercih
edilmiştir. Bu konudaki sorunların çözümü için talebimiz, tamamıyle özel olarak
çalışan serbest hekim ve diş tabiplerine, S.S. Dairesine bağlı hastalara
bakabilme hakkının verilmesidir. Bu hem K.T.Sosyal Sigortalar yasasına uygun
bir taleptir, hem de bütün dünyada olduğu gibi hastaların hekim seçebilme
özgürlüğünün de bir gereğidir. Daha da ileri gidilerek, ayrı bir sosyal sigorta
hastahanesinin kurulması ve uzman hekimlerin burada istihdamı önerilebilir. Böylelikle
sosyalizasyona doğru ileri bir adım da atılmış olur.
Sosyal Sigorta konusuna değinmişken, bir de izin ve sağlık raporları ile
ilgili olarak birkaç söz söylemek gerekir. Özel kesimde çalışan hekimler
tarafından yazılan raporlar, Sosyal Sigorta İşlemleri için geçerli
sayılmamaktadır. Gerçi yasada, “Bakanlıkça istihdam edilen hekimlerce
düzenlenen raporlar ile iş yerlerinde işverence istihdam edilen işyeri hekimleri
tarafından verilen raporlar Sosyal Sigorta İşlemleri için geçerli sayılır”
denmektedir. Ama özel kliniklerinde devlet reçetesi ile devlet için kâğıtlarını
kullanan kamu görevlisi hekimler, burada da ayrıcalıklı bir durumda olmakta ve
hatta para ile rapor hazırlayıp, izin satabilmektedirler. Devlet Sağlık Kurulu’nda
yer alan hekimlerin sadece kamu görevlisi olması ve bunların dışarıda da özel
klinik çalıştırmaları nedeniyle, ancak buralardan geçen özel hastaların ülke
dışında teşhis ve tedavileri gerçekleşebilirken, özel kesimde muayene olmuş
hastaların kurula sevki, ancak kurul üyesi hekimlerin özel muayenehanelerinden geçmekle mümkün olabilmektedir. Bu da özel kesimde
çalışan serbest hekimlerin bir dezavantajı olmaktadır.
Sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum. Genel Kurulunu yapıp yeniden örgütlenen
Serbest Çalışan Hekim ve Diş Tabipleri Birliği, Sağlık Bakanlığının yürürlükte
olan Kamu Görevlileri Yasası ile Tam Gün Yasası’nı titizlikle uygulaması için
gerekli girişimlerde bulunmalıdır. Özel kesimde sağlık hizmeti veren hekimlere
Bakanlık tarafından üvey evlat olarak bakılmasına bir son verilmelidir. Sosyal
Sigortalar Dairesi, Sosyalizasyona gidilinceye kadar Devlet Hastahaneleri
yanında, özel kesimde çalışan hekimlere de hasta muayene ve tedavi etme hakkını
sağlamalıdır. Bunlar yapılmadığı takdirde, sağlık hizmetlerinde görülen
başıbozukluğa ek olarak yakın bir zamanda özel sağlık hizmetlerinde de bir
meslek bunalımı kaçınılmaz olacaktır
(Kıbrıs Postası
gazetesi, 25 Mart 1984)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder