11 Aralık 1989’da bu sütunlarda çıkan
yazımızda, 10 Aralık günü yapılan “Barış, demokrasi ve insan hakları” konulu
panele 14 örgütün bildiri sunduğunu belirterek, bildirilerin tartışılmasının 5
gün sonraya ertelenmesini eleştirmiştik. Nitekim haklı çıktık. Çünkü 15 Aralık
akşamı yapılan “tartışma” toplantısına katılım, hem daha az oldu, hem de
bildirilerle ilgili soru soran pek olmadı, toplantı bir saat içinde sona erdi.
Anlaşılan 18 örgütün düzenlediği bu panel ve
toplantı da, sıradan bir yıldönümü top lantısı olarak tarihimize geçecek. Çünkü
bu panel, Haravgi gazetesinin şenliğine katıldıkları için YKP Genel Başkanı
Alpay Durduran’ın evi ile CTP Genel Merkezi önüne bomba konması olaylarını
protesto etmede ne kadar geç kalmışsa, insan haklan gününde Kıbrıs Türk
insanının kısıtlanan veya ayaklar altına alınan insan haklarını savunmada da,
katılan örgüt sayısının 18 olmasına rağmen, o kadar ses veremedi.
15 Aralık akşamı yapılan ikinci toplantıda ilk
sözü alarak, TKP’nin niçin panelde yer almadığını sorduğumuz zaman, başkanlık
divanı adına CTP’li Fadıl Çağda bize şu yanıtı verdi: “TKP’ye çağrı yapılmadı.
Onlardan da bir istek gelmedi!” Doğaldır ki bu, bir gerekçe bile sayılmazdı ve
bizi tatmin etmekten uzak bir karışıklıktı. Nitekim sorunun kendisine
yöneltilmemiş olmasına rağmen, eski TKP’li ve yeni YKP’nin Genel Başkanı olan
Alpay Durduran, söz almak ihtiyacını hissetti ve “TKP’nin çağrılması konusu
konuşulmadı. Bunu önermeme sorumluluğunu ben taşıyorum” dedi. Durduran, Ortam
gazetesinde olayın veriliş şeklinden hoşnut olmadığını belirterek, “Memduh Asaf
Sokak’ta bomba patladı, diyenler de sorumludur! Kıbrıs’ta susan ve oturanlar
üzerinde kanlı olaylar yaşanıyor” şeklinde konuştu. Oysa ki duygusal
davranmaktaydı. Tıpkı o haberi yazan kişi gibi. Kaldı ki haberde, bombanın
önünde patladığı apartmanda Alpay Durduran’ın da oturduğu belirtilmişti. Aynı
gün çıkan TKP Genel Sekreteri’nin bildirisinde de hükümetin bu olaylar
karşısında sessiz kalmaması gerektiği ve olaylarn bir an önce aydınlanması
talep ediliyordu. O halde TKP’nin “tavırsızlık ve ideolojisizlik”le suçlanması,
duygusal bir yaklaşımdır. “Sureta kınama UBP ve Denktaş’tan da geldi” diyen YKP
Başkanı, basın bildirileri dışında sıcağı sıcağına kitlesel bir eylemle, 1958’lerin
havasını taşıyan bu olayın o günlerde, başta CTP olmak üzere, niçin diğer 17 örgüt
tarafından kınanıp protesto edilmediğini bilmem nasıl yanıtlar?
“Barış, demokrasi ve insan hakları” konusunun
ülkemiz ve toplumumuz açısından ne kadar yaşamsal önemi haiz olduğunu
tekrarlamak yersizdir. Mecliste temsil edilen ikinci büyük muhalefet partisi
olan ve demokratlığından kuşku duymadığım TKP’nin de bu konuda, muhakkak ki söyleyecekleri
vardı. Ama “biz yaparız, olur” mantığı ile hareket etmek, ya da “onlardan bir
istek de gelmedi” demek, Kıbrıs Türk demokrasi güçlerinin işbirliği için yapıcı
bir tavır değildir.
Hele katılım sağlanamayan örgüt, sıradan bir
tabela derneği değil de, kitle tabanı olan bir siyasal parti olursa. Bazı
örgütlerin kitlesellik iddiaları ile ilgili olarak yönelttiğimiz sorulara
verilen yanıtlar da gayrı ciddiydi. Çünkü bir müzik konserine gelenlerin
sayısı ile satılan yılbaşı kartlarının sayısı bizatihi o örgütün gücünü göstermez.
Örnek olarak verilen Barış Şenliği Konseri’ne katılımda da aynı ölçüt
kullanılmıştır. Barış Gecesinde belaltı fıkra anlatan Müjdat Gezen ile şarkıcı
Selda’ya koşan kalabalığın niceliği ile siyasal bir partinin iktidarı protesto
mitingine gidenlerin niteliğini kıyaslamak, elma ile armutu kıyaslamaya benzemez
mi? Kaldı ki o müziksever kalabalığı da 11 örgüte değil de, CTP’ye mal eden
yazılar yazılmıştır. O nedenle örgüt sayısının fazlalığı ve çeşitliliğinden
çok, nitelikleri ve kitlesellikleri önemlidir.
Sosyal demokrasiyi benimsediğini açıklayan TKP’nin
duygusal nedenlerle CTP veya YKP tarafından bu tür etkinliklerden dışlanması,
onun solundakilere yarardan çok zarar verir ve demokrasi güçlerini zayıflatır.
“Tavırsızlık ve ideolojisizlik” sözkonusu edilecekse, hangi örgütlerin daha
tavırlı ve ideolojik oldukları belli olmayabilir.
(“Söz sizin” köşesinde, Ortam gazetesi,
18 Aralık 1989)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder