“Bundan sonraki hükümetin Kıbrıs
sorunu konusundaki politikayı değiştirmesi ihtimali hemen hemen yoktur. Bu
politika gayet sağlam esaslara dayanmaktadır. Unutmayalım ki Kıbrıs’ta
meselenin esası bir bakıma çözümlenmiştir. Biz, özellikle Birleşmiş Milletler
Genel Sekreteri’nin yeni çabaları ışığında, toplumlararası görüşmelerin devam
etmesi gerektiğini söylüyoruz ve daima da Türk toplumuna bu yönde telkinlerde
bulunuyoruz.”
İlter Türkmen, TC Dışişleri eski Bakanı
(Cumhuriyet, 24 Ekim 1983)
Türkiye eski başbakanlarından İsmet İnönü, 1964 yılında Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nde yaptığı bir konuşmada şöyle demişti:
“Muahede hükmü dahilinde bulunmak için resmi ağızdan taksim sözü ile değil,
federasyon şekli ile münakaşaya başladık.”
Nisan 1974’de Ecevit, Ankara’da iktidara gelip de, Kıbrıs sorununa federal
bir çözüm istediklerini hükümet
programına koyuncaya kadar, toplumlararası görüşmeler, 1968’den 1974’e, üniter
devlet çerçevesinde sürdürülmüştü. Rauf Denktaş da o günlerde, ayrı bir Kıbrıs
Türk devletinin yakında ilan edileceğine ilişkin bir demeç vermişti.
1974 yazında yapılan faşist hükümet darbesi, Enosis’in artık tümden
kapandığına ilişkin bir demeci önce Yunanistan’ın vermesini, aksi takdirde
kendisinin bunu yapmayacağını açıklamış olan Makaryos’u, yani bağlantısız
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Başkanını devirmeyi hedeflemekteydi. Makaryos’un,
ölümden kaçarak kurtulması ve darbenin başarısızlığa uğraması üzerine, 5 gün
sonra, İngiliz ve Amerikalıların taksim planını uygulama sırası, Türkiye’ye
düşmüştü. Türkiye’nin ikinci askeri harekatı sona erdiği zaman, yani savunması
zayıf Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 14. kuruluş yıldönümünden iki gün önce, ada ikiye
bölünmüştü ve Yunan rüyası Enosis yerine, Türk rüyası Taksim
gerçekleştirilmişti.
Toplumlararası görüşmelerin bir başka turu daha başlatıldığında, amaçlanan
1974 savaşının gerçekleri (!) ışığında federal bir Kıbrıs’ı kurmaktı. Kıbrıs
Rum tarafının, Türk tarafınca resmen öne sürülmüş olan “federal” çözüm şeklini
sindirmesi, çok uzun bir zaman aldı. Kıbrıs hükümeti, adada uzun bir süredir
var olan etnik-ulusal soruna gerçek bir federal çözüm bulmak için tartışmaya
hazır olduğunda, her iki toplum arasında yerleşmiş bir ayrılık oluşmuş
bulunuyordu. Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık, egemenlik
ve toprak bütünlüğünü sözümona güvence altına almış olan ülkelerden biri olan
Türkiye’nin askersel ve parasal desteği ile önce “Kıbrıs Türk Federe Devleti”
adı verilen ve sonra da ayrı bir “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” kurarak kendi
durumunu pekiştirirken, Birleşmiş Milletler’in konuyla ilgili çeşitli
kararları, müdahaleci güç tarafından uygulanmamıştı.
Kıbrıs Türk lideri Rauf Denktaş, “federal bir çerçeve olacak, her iki taraf
da halkını böylesi bir gelecek çözüm için eğitmelidir” şeklinde demeçler
verirken, resmi Türk propagandası da, iki toplumun tamamen ayrılması
doğrultusundaydı, ama her iki taraf arasındaki kaçakçılık bir gün bile
durmamıştı.
1958 yılından bu yana ilk, iki toplumlu grup olarak “Bağımsız ve Federal
Kıbrıs için Temas Grubu”nu Eylül 1989’da kurduğumuz zaman, Kıbrıs Türk
liderliği bundan tedirgin olmuş ve Denktaş’ın destekçilerinden küçük bir grup,
bizimkinden sadece iki gün sonra, karşı propaganda amaçları için, Kıbrıs Türk
Aydınları Selfdeterminasyon Hareketi’nin kurulduğunu derhal açıklamıştı. Ekim
1989 sonunda Denktaş, şöyle konuşmuştu: “Kıbrıs Türk halkının ne tür bir
federasyon istediğini, ideolojik bir hareketle kararlaştırmalıyız.” (Birlik,
1.11.1989) Denktaş, federalizmi, konfederalizm imiş gibi yorumluyordu ve bu
politika, BM görüşmelerini bile tıkadı.
Temas Grubu’muz, Mart 1990’a kadar, Lidra Palas Oteli’nde iki defa
buluşabilmişti; orada hareketimizin “Temel İlke ve Görüşleri”ni onayladık ve üç
dilde yayımladık. Her iki taraftaki sıradan insanların etkinliklerimize
gösterdikleri tepki, çok cesaret vericiydi. Üç Kıbrıs Türk muhalefet liderine,
Kıbrıslı Rum dinleyiciler önünde Kıbrıs sorunuyla ilgili görüşlerini dile
getirme olanağını tanıdık. Ne var ki aynı toplantıların, Kıbrıslı Türk
dinleyiciler önünde yapılması için Kıbrıs Rum politikacılarına Türk
makamlarınca izin verilmedi. Aralık 1989’da Kıbrıslı Tıp Mesleğine mensup
kişiler arasında İşbirliği Komitesi kuruldu. 100 kadar katılımcı, federal bir
Kıbrıs’a nasıl ulaşılabileceği konusunda tartışmalara başladı; ama ne yazık ki,
dördüncü toplantımızı yapmak için izin alamadık. Mart 1990’da, Lidra Palas
yakınındaki denetim noktasında yapılan öğrenci gösterilerini gerekçe gösteren
Kıbrıs Türk liderliği, iki toplumlu temaslarımıza izin vermeyi durdurdu.
Sayın Atakol’un, Türk işgali altında yaşamadığımız şeklinde bir açıklama
yapmamı istemesini reddedişim ardından, adım, Sayın Denktaş tarafından kara
listeye kondu. Temas Grubu’muza, Kasım 1990 sonunda Denktaş’ın kendisi
tarafından da saldırıldı. Toplantılarımız hakkında Kıbrıs Türk makamlarına bilgi
vermemek ve iki taraf arasında her düzeyde özgür iletişim ve daha çok temas
talep ederek, resmi politikayı izlememekle suçlanıyorduk.
Komitemiz, Mayıs 1991’de, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu’na Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin Kıbrıs Türk makamları aleyhine bir başvuruda bulundu. Benim
kendi ülkemdeki seyahat özgürlüğüme ve aynı yurdu paylaştığım insanlarla
birlikte dernek kurma özgürlüğüme konan yasak devam ettiği için, Eylül 1992’de
Strazburg’a ikinci bir şikayette bulundum. Bu kez, Yeşil Hat’tın öteki yanına
yapılan ziyaretlerden silahlı kuvvetleri de sorumlu olan Türkiye’ye karşı
şikayet yapıyordum. Komisyon’un kararı henüz çıkmamıştır.
1989 ile 1996 yılları arasında, iki toplumlu siyasal, kültürel, tıbbi,
sosyal ve diğer temaslar için yaptığım 124 başvurudan 102’si için olumsuz yanıt
aldığım göz önünde tutulacak olursa, yurttaşlar arasında özgür temaslar için
Kıbrıs Türk liderliğinin olası bir politika değişikliği hakkında iyimser
değilim. Büyük Güçler’in Büyükelçiliklerinin katılımı olmadıkça, Kıbrıs Türk
liderliği, Kıbrıslı Türklerin, aynı yurdu paylaştıkları insanlarla, ara bölgede
veya Yeşil Hat’tın güneyinde temas etmeleri için izin vermede çok isteksizdir.
Kıbrıslı Rumların Yeşil Hat’tın kuzeyini ziyaret etmeleri çok seyrektir. Sayın
Denktaş’ın, etkinlikleri yakından izlemek amacıyla bazı adamlarını yerleştirmiş
bulunduğu ve Amerikan güdümü ve
parasıyla çalışan Uyuşmazlıkların Çözümü (Conflict Resolution) Grupları
için izinler daimi olarak verilmektedir. Bunlar, sadece çok ender durumlarda,
zamanın siyasal havası nedeniyle engellenmektedirler.
New York veya başka yerlerde yapılan birçok görüşme turu, Türk tarafının
ayrılıkçılık üzerinde ısrar etmesi yüzünden, ilerleme olmadan sonuçlanmıştır.
Sayın Denktaş’ın şöyle konuştuğu kaydedilmiştir: “Kıbrıslı Rumlar bizimle
federal bir devlet kurmak istememektedirler!” (Kıbrıs, 5.11.1992) Sayın Denktaş
acaba gerçek federalizme herhangi bir zaman inanmış mıdır? Kıbrıs’taki iki
toplum arasında anlayış havası yaratmaya çabalayanlara bütün temasları yasaklayarak,
taksim ve iki ayrı devlet için çalışan kendisi olagelmiştir. 8 Ekim 1992
tarihinde Cyprus Mail gazetesinin başyazısında belirtildiği gibi, “sadece
rejimin sempatik bulduğu kişilerin, Kıbrıslı Rumlarla temasına ve Yeşil Hat’tı
geçmelerine izin verilmektedir. Bu, adanın taksimini öngören daha geniş Türk
planının bir parçasını oluşturmaktadır.”
Federalistler, her iki taraftaki ayrılıkçıları yenmelidir. Üç muhalif
Kıbrıs Türk partisi (CTP, TKP, YKP), federal bir çözümden yanaysalar da,
sesleri çok cılız çıkmakta ve günün sonunda, propaganda savaşını resmi politika
kazanmaktadır. Kıbrıs Türk liderliğinin politikasının ayrılıkçı özü, ortaya
çıkarılmalı ve öz yurdumuzun bölünmüşlüğüne, gerçek federal bir çözümle son vermeliyiz. Sayın Denktaş, Türk Ordusu’nun
adadan ayrılması ve özgür temasların başlaması ile iskambil kağıtlarından
oluşturduğu kendi kalesinin (KKTC)
çökeceğini çok iyi bilmektedir. Tıpkı 1968’de Yunan Ordusu’nun adadan ayrıldığı
vakit olduğu gibi.
İhtiyacımız olan şey, Kıbrısla ilgili BM kararlarının uygulanması için daha
çok uluslararası destek sağlamaktır. Federalizmin uluslararası tanınan
ilkelerini savunarak, Kıbrıs Türk liderliğinin ayrılıkçı politikasını gözler
önüne sermeliyiz. Kıbrıs bölünemeyecek kadar küçüktür ve adamızı Doğu Akdeniz’de
batmayan bir uçak gemisi olarak hala daha kullanmak isteyen emperyalist
planlar, artık son bulmalıdır. Kıbrıs’ın bir bütün olarak askerden tamamen
arındırılması, BM’nin güvencesindeki federal bir çözüme eşlik etmelidir. Aksi
takdirde, her iki taraftaki savaş kışkırtıcıları, bize yeni bir karışıklık
hazırlayacaklardır.
(Hade-iki toplumlu dergi, Sayı:1, Kasım 1998)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder