13 Nisan 1989 tarihli Ortam’da çıkan “Rumlarla temasta grupçuluk” başlıklı
yazımızda, Rum toplumuyla temaslarda Kıbrıs Türk solunun kişilikli bir şekilde
temsil edilmesi için CTP’nin grupçu ve partizan tavırlarına bir an önce son
vermesi çağrısında bulunmuştuk. Aradan geçen süre içinde, bu konuda ilerleme
kaydedilmesi bir yana CTP ile yakın ilişki içinde olan bazı sosyalist ülke
büyükelçiliklerinin de benzeri tavırlar içine girdiklerini gözlemlemiş
bulunuyoruz.
Saptamalarımıza göre, Rum kesiminde yapılacak olan toplantılara katılması
istenen Kıbrıslı Türklerin belirlenmesi işlemi, hâlâ daha CTP Genel Merkezi’nin
onayından geçmektedir. CTP’nin onay verdiği kişilerin adları boş getirilen ve
hatta bazan çoğaltılan davetiyeler üzerine yazılmakta, ya da çağrılacak kişilerin
adları bazı CTP’lilerin önerileri doğrultusunda önceden belirlenmektedir. Oysa
ki genelde Kıbrıs Türk toplumunu ve özelde Kıbrıs Türk solunu temsil
edebilecek olan kişilerin belirlenmesinde uygulanacak ölçüt, o kişilerin
toplum içindeki konumlarına ve çalışmalarına bakarak saptanmalıdır.
7 Ekim Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin kuruluş günü ve 7 Kasım Büyük
Sosyalist Ekim Devrimi’nin yıldönümleri nedeniyle ilgili büyükelçiliklerce Lefkoşa’nın
Rum kesiminde düzenlenen kutlama törenlerine çağrılan siyasal ve toplumsal
kişilerin belirlenmesinde izlenen yöntemin yanlışlığı, Kıbrıs Türk sol çevrelerinde
yeniden yaygın bir eleştiriyle karşılanmıştır. Oysa ki sosyalist ülke
büyükelçiliklerinin konuyla ilgili görevlileri, eğer Kıbrıs Türk basını ve
siyasal yaşamını yakından izliyorsa, göreceklerdir ki, Kıbrıs Türk solunda
sadece bir CTP değil, başka siyasal partiler ve çevreler de vardır. Kıbrıs Türk
solundaki eğilimlerin özellikle son dönemde kristalleşmeye başlaması süreci,
sağ sosyal demokratları Toplumcu Kurtuluş Partisi’nde, sol radikalleri de Yeni
Kıbrıs Partisi’nde toplamıştır. Dönem dönem sağ yalpalanmaları ağır bassa da,
daima sol sosyal demokratların partisi olarak kalan Cumhuriyetçi Türk Partisi,
hiçbir zaman, Kıbrıs Türk solunun belirleyici ve saygın bir kanadı olamamıştır.
Her ne kadar bu parti, AKEL ile olan dolaylı ilişkileri yüzünden kendisini işçi
sınıfı ideolojisinin tek temsilcisi olarak takdim etmeye yeltenmekteyse de CTP’nin
uyguladığı kısa ve uzun vadeli politikaların, bu ideoloji ile uzaktan-yakmdan
bir çakışmasının söz konusu olmadığı açıktır.
Kaldı ki Kıbrıs Türk soluna dahil olup da, halen var olan sol partilerde
örgütlenmemiş ve bunlardan uzak kalmayı yeğleyen başka sol çevreler de vardır.
O nedenle sosyalist ülke diplomatlarının Kıbrıs Türk solunun temsiliyeti söz
konusu olduğunda tek belirleyici merkez olarak CTP’yi kabul etmeleri, hem
kendilerine, hem de toplumumuza zarar veren bazı hatalı politikaların doğmasına
yol açabilmektedir. Yok eğer bürokratlar arası bir dayanışma söz konusuysa,
hemen söyleyelim ki, biz bürokratik sosyalizme kesinlikle karşıyız. O nedenle
doğru bildiğimizi söyleriz, yaparız ve bu yüzden bize karşı ayrımcılık yapılacaksa
buna da gücenmeyiz.
Biz, Prag’da çıkan Türkçe “Yeni Çağ” dergisinden tıpkı basım yapıp, sonra
da “ben çevirdim” diye övünerek büyükelçiliklerden çıkar sağlamayı tenezzül
etmeyiz. “Yeni politik düşüncenin başlattığı yeni gelişmeleri büyük ilgi ile
izliyoruz” diye Gorbaçov’a telgraf ve yağ çekenlere, “yeni düşünce”yi kendi
partileri ve yan örgütleri içinde ve siyasal çalışmalarında kullanmalarını
öneririz.
Bu toplumda kimin solun neresinde yeraldığını belirtmek için, CTP’den
kılavuzluk isteyen sosyalist ülke diplomatlarına ise bir kez daha hatırlatırız
ki, aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz ve Kıbrıs Türk solu da CTP’den
sorulmaz. Kuşkunuz varsa işte denek taşınız: AKEL’in Kıbrıslı Türklerle ilgili
politikasının niçin hâlâ daha pisliğe bulanmış olduğunu, toplum adına ona sözümona
kılavuzluk edenlere bakarak kendi kendinize sorunuz...
(Ortam gazetesi,
10 Kasım 1989)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder