18 Aralık 2015 Cuma

SSCB’NİN KIBRIS POLİTİKASI VE KIBRISLI TÜRKLERLE TEMAS


Bilindiği gibi, 16 Ağustos 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulma­sından iki gün sonra, onu ilk ta­nıyan ülkelerden biri de Sovyetler Birliği olmuştu. Kıbrıs’ın ayrı bir devlet olarak bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün korunması ve bu ülkenin içişlerine karışılmaması gerektiği şeklinde özetlenebilecek olan Sovyet hükümetlerinin Kıbrıs sorununa ilişkin politikaları, 30 yıla yakın bir süredir aynı ilkesel bakış açısını korumaktadır.
Aralık 1963’de enososçilerle taksimcilerin yol açtığı toplumlar­arası çatışmalar ve Kıbrıslı Türklerin devlet mekanizmasından kopması ardından Sovyetler Birliği, Kıbrıs’a yabancı askerlerin gönderilmesine karşı çıkmıştı. Kruşçev, Nisan 1964’de Makaryos’a gönderdiği özel bir mesajda ülkesinin enosis ve taksim çözümlerine kesinlikle karşı olduğunu açıklamış ve Kıbrıs’a dışarıdan gelecek olan bir saldırıya karşı Sovyet desteğinin sürdürülmesi için Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tarafsızlık politikasından ayrılmaması gerekti­ğini bildirmişti.
Sovyet lideri Kruşçev, Mayıs 1964’de İzvestia gazetesiyle yaptığı bir söyleşiye şöyle diyordu:
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının düşmanları, Kıbrıs’ta iki toplum arasına bilerek ikilik tohumları ek­mektedirler. Biz daima bir ulusun diğer bir ulusa karşı tutulmasının aleyhindeyiz. Uluslararasındaki nazik ve girift sorunlar, silahların yardımı ile çözümlenemez. Kıbrıs’ta kan akıtılması durdurulmalıdır. Gerek Türk ve gerekse Rumlara ortak vatanları ve Kıbrıs’ın bağım­sızlığı için çalışmalarına fırsat verilmelidir.”
8 Ağustos 1964 günü Türk uçak­larının Erenköy bölgesini bombala­ması üzerine zamanın Sovyet lideri Kruşçev, İsmet inönü’ye gönderdiği bir mesajda, TC hükümetinin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı giriştiği as­keri harekâtı durdurmaya çağırmış ve sorunun barışçı yollardan çözümlenmesini öğütlemiştı. Bu olay­lardan sonra SSCB’nin Lefkoşa Büyükelçisi Yermoşin, ilk kez Lef­koşa’nın Türk kesimine geçerek, Türk toplumunun lideri Dr. Küçük’ü ziyaret etmiş ve görüş alış-verişinde bulunmuştu.
TC Dışişleri Bakanının 25 yıl sonra ilk kez Moskova’yı ziyareti sonunda açıklanan 5 Kasım 1964 tarihli ortak bildiride, SSCB’nin enosise karşı olduğu, sorunun çözü­münde her iki ulusal toplumun var­lığının tanınması gerektiği konusunda anlaşıldığı, Rum çoğunluğunun egemenliği iddiasının hoş görülmediği ve iki toplum arasında dengenin sağlanması amacı güdüldüğü görül­mekteydi. O yıllarda AKEL bile, Kıbrıs’ta iki toplumun varlığını kabul etmezken, Sovyetler Birliği Kıbrıs Türklerinin adada azınlık statüsüne indirgenemeyeceğini teslim ediyordu.
Sovyet Dışişleri Bakanı Gromiko’nun 21 Ocak 1965 tarihli Pravda’da çıkan “Federal bir çözüm şekli de seçilebiir” şeklindeki deme­cine tepki gösteren Makaryos’a karşı, Lefkoşa’daki Sovyet Masalahatgüzarı şu uyarıda bulunmuştu:
“Kıbrıs ın Yunanistan’a ilhak edilmesi, yani kuvvet yolu ile kabul ettiril­mesi halinde Türkiye müdahaleye karar verirse, Sovyetler Birliği Kıbrıs’a yardım için savaş tehlikesine atılmayacaktır. Sovyetler, enosis bir hükümet darbesi ile kabul etti­rilecek olursa, Kıbrıs’ın bölüneceği inancındadır.”
Nitekim bu uyarının haklılığı, 1974 yazında ortaya çıkmış ve Albaylar Cuntasının Makaryos hü­kümetini devirip, enosis için ileri adım atması üzerine, Türkiye Kıb­rıs’a askeri müdahalede bulunmuş­tur. İşte o günden beridir devam eden sorunla ilgili Sovyet politikası, 1964’de olduğu gibi aynı ilkesel temele dayanmaktadır. 15 Kasım 1983 ‘de KKTC’nin ilanı ardından TASS tarafından yayımlanan bildi­ride şöyle deniyordu:
 “Hiç kuşku yok ki, bu ayrılıkçı eylem, sorunun hakça politik çözüm esaslarını baltalıyor. Bu çözümde, adadaki her iki toplumun yasal çıkarları gereği kadar gözönünde bulundurulmalıdır.”
Kıbrıs Türk yönetimi­nin ayrı devlet ilanı kararından vazgeçmesinin istendiği bu bildiri, şöyle sona eriyordu:
“Kıbrıslıların herhangi bir karışma veya dıştan baskı olmadan, içişlerinin halledil­meleri için tüm koşulların sağlanması gerekir. Prensipli politikasına bağlı kalan Sovyetler Birliği, Kıbrıs’ın her çeşit yabancı askeri varlıktan arındırılan, bağlantısızlık politikası güden bir devlet olmasını ve bağım­sızlık, egemenlik ve toprak bütün­lüğünün korunmasını istemektedir.”
21 Ocak 1986 tarihinde TASS tarafından tüm dünyaya duyurulan “Kıbrıs’ta çözüm ilkeleri ve çözüme varma yolları hakkında SSCB’nin önerileri” başlıklı belgede de, Sovyetler Birliği’nin Kıbrıs’a ilişkin dengeli politikası yansıtılmıştır. Eğer gü­nümüzde de SSCB, Kıbrıs sorununun çözümlenmesi için bazı girişimlerde bulunuyorsa, bu, onun bölge ve dünya barışına olan katkıları çerçe­vesinde düşünülmelidir.
Kıbrıs Türk toplumunun ilerici­leri olarak biz, daima SSCB’nin Kıbrıs’a ilişkin ilkeli politikasını takdir etmişizdir. Ancak zaman zaman Kıbrıs Türk toplumuna iliş­kin Sovyet değerlendirmelerinin, yeterli araştırmaya dayandırılmaması nedeniyle, hoşnutsuzluk yarat­tığı da bir gerçektir. Özellikle Kıbrıs üzerine yazılmış Sovyet kitaplarında, bu adada yaşayan ikinci ana etnik-ulusal toplum olarak Kıbrıslı Türklerin politik, ekonomik, sosyal ve kültürel etkin­liklerden ya hiç, ya da çok az söz edildiğine bir başka yerde değin­miştik. (Yeni Kıbrıs dergisi, Ağustos-Eylül 1988)
Sovyetler Birliği’nin Lefkoşa Büyükelçisi Yuri Fokin, bir süre önce Haravgi gazetesiyle yaptığı bir şöyleşide şöyle demişti:
“Kıbrıs Türk toplumunun parti­sel ve sosyal temsilcileri ile te­ması gerekli ve oldukça yararlı bulduğumu gizlemiyorum... Bizim açımızdan bu temaslar bana ve mesai arkadaşlarıma -Sovyet Büyük­elçiliğinde Türkçe dilini bilenler vardır- Kıbrıslı Türklere, ülkemiz hakkında susamış oldukları bilgileri vermek, Sovyetler Birliği’nin dış politikasının, Kıbrıs sorununu da dahil amaçlarını anlatmak olanağı sağlar.” (aktaran Ortam, 24,4.89)
Ne yazık ki Sovyet yetkililerinin bu temasları sadece partisel düzey­ce kalmakta ve partiler dışında kalan toplumun diğer kesimleriyle yeterince temas gerçekleştirilmemektedir. Özellikle SSCB’deki mil­liyetler politikasının başarıları ve hataları konusunda ilk elden yeterin­ce bilgi alamama ve yayın eksikliği, Sovyetler Birliği hakkında gerçek­ten bilgiye susamış olan kesimlerle temasın, uyarılara rağmen sağlık­lı bir biçimde kurulamamış olması, Lefkoşa’daki SSCB Büyükelçiliği­nin Kıbrıslı Türklere yönelik ay­dınlatma çalışmalarının en büyük eksikliğini oluşturmaktadır.
Yıllardır Lefkoşa’nm Rum kesi­minde kalan Evkaf’a ait bir arazi üzerindeki binasında hizmet veren SSCB Büyükelçiliği’nin Lefkoşa’daki yeni binasının açılışı ve Ekim Devrimi’nin 72. yıldönümü nedeniy­le bu binada yapılacak resmi töre­ne, Kıbrıs Türk kesiminden de 50 kadar politikacı ve gazetecinin çağrıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. İzin makamının bu konuda nasıl bir karar verdiğini, yazı yazıldığı anda öğrenmiş değildik. Bu arada birkaç gün önce Kıbrıs’ı ziyarete gelen Sovyet gazeteciler heyetinin kuzeye geçerek, Kıbrıs Türk kesi­minde de incelemelerde bulunması­nı sevinçle karşıladık.
Kıbrıs Rum toplumu yanında, Kıbrıs Türk toplumu ile de dengeli kültürel ilişkilerin kurulması, bilim adamları ve araştırmacıların yayın alış-verişi, karşılıklı bilgi değiş-tokuşu için girişimlerin gecikmeden başlatılması, halklarımız arasındaki dostluğun pekişip ilerlemesine yar­dımcı olacaktır. İlk Sovyet kozmonotu Yuri Gagarin’in Şubat 1962’de Lefkoşa’nın Türk kesimi­ne geçerek, halkımız arasında büyük ilgiyle karşılandığı gün, hâlâ daha anılardadır. Bu vesile ile Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin 72. yıl­dönümünü coşku ile kutlar, Sovyet halklarına perestroika yolunda engin başarılar dileriz.


(Ortam gazetesi, 6 Kasım 1989)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder