Geçen
yıl aralıklarla 2. ve 3. sayıları yayımlanan Türk Bankası Kültür-Sanat Dergisi’nin
Aralık 1986 tarihli 4. sayısı, nedense bir buçuk aylık bir gecikmeyle Şubat ayı
ortasında satışa sunuldu. Yüzde 50’nin üzerinde faiz talep eden Türk Bankası
Ltd’nin “Güveninizi sımsıkı saklayan, şimdi de kültür sanata açılan bir pencere”
olarak nitelendirdiği bu kültür hizmetinin ederi, 250 TL’den 400’e ve şimdi de
500 TL’ye
fırlamış. Öte yandan dergiye yazı verenlere ise, şimdiye kadar herhangi bir
telif veya tercüme hakkı ödenmediğini öğrenmiş bulunuyoruz. Türk Bankası bu
dergiyi eğer her yıl milyonlar harcayarak, sırf bazı kişilerin gurdalanmasını
sağlamak için çıkartmıyorsa, ona yazı veren kültür ve sanat adamlarına
emeklerinin karşılığını da vermek durumundadır. Bunun da ötesinde, bu
pencerenin Kıbrıs Türk toplumunun geçmişte kalan kültür mirasını gün ışığına
çıkartmak ve onu yeni kuşaklara tanıtmak şeklinde genişletmesi gerekir.
Derginin ilk sayısı için yazılan bir yazıda da belirtildiği gibi, (ne yazık ki
yetkililer, dile getirilen görüş ve önerilere değil de, yazarların adlarına
takmışlar kafalarını. Ama biz, örneğin Banka Genel Müdürü’nün adıyla kelime
çağrışımları yapacak kadar onların düzeyine inmeme kararındayız), yazar ve
sanatçıların basılmış ürünlerine ödül vermek yerine, maddi olanaksızlıklar
yüzünden yayımlanamamış eserlerin gün ışığına çıkmasına veya eski eserlerin tıpkı basımlarının hazırlanmasına yardımcı
olunması görüşündeyiz.
NELER VAR?
36
sayfalık derginin ilk yazısı, eski sosyoloji öğretmenlerinden Ozan Z.
Fikretoğlu’nun imzasını taşıyor. Derginin ilk sayısında ABD’li burjuva
sosyologlarının kitaplarından alıntılar aktaran Fikretoğlu, daha sonraki
sayılarda alıntıladığı yazıların kaynağını göstermeyerek, onları kendi özgün
araştırması gibi sunmayı yeğlemiş. Resmi kaynaklara göre 35 milyon yoksul, 23
milyon okuma-yazma bilmeyen, 8 milyon işsiz ve 3 milyon barınaksız insanın
yaşadığı ABD’yi, derginin 3. sayısında “bolluk ve refah ülkesi” olarak
niteleyen yazar, bu sayıda “Dil, Kültür ve Sosyalleşme” başlığını koyduğu
derlemesinde, yine dağınık bir anlatım kullanmakta. Bir yandan korelasyon, üniversal, sembolizma, vokabüler,
imaj gibi yabancı kelimeleri aynen verirken, öte yandan
da imge, bilişsel, aşama gibi Öztürkçe kelimeleri seçiyor. Çeviri
kokan yazıdan Türkçe söylenmemiş iki örneği buraya aktarmakla yetinelim: “İmgelerin
kalidoskop akışı içinde algılanan dünyanın zihinsel düzenlenmesi, büyük ölçüde
zihinlerde linguistik sistemlerce yapılır.” (s.2) “Sembolizma sürecinin
herhangi bir sistemde ancak mevcut sembolleştirmenin bir fonksiyonu olduğunu
doğrulayabiliriz.” (s.3)
Derginin
sürekli şairlerinden Fikret Demirağ’ın
“Şiirin vaktine mezmur” başlıklı şiiri, Emin Çizenel’in bir deseni
eşliğinde sunuluyor. Kendini “Ben yukarlarda dünya seyircisiyim” diye
tanımlayan şair, “biraz mezmur, biraz mesih sesi gibiyim” diyor.
5
sayfalık bir bölüm, Londra’da yaşamakta olan “dünyanın ilk uzay şairi” Osman
Türkay’ın “Vladimir Mayakovski’nin ölümü” başlıklı yazısına ayrılmış. Yazı
içine serpiştirilen şiirlerin, İngilizce’den çevrildiği anlaşılıyor. Mayakovski
için “bolşevik devrimine ve komünizm din bilimine sarıldı. Aradığını
bulamayınca, sonunda ölümü seçmekte karar kıldı” sözleri kullanılıyor.
ŞİİR AĞIRLIKLI
İÇERİKTE ISRAR
11.
sayfada, güya bu ülkede daha önce barış ve insancıllığı konu alan hiç bir şiir
yazılmamış gibi, bunu ilk defa “1974 kuşağı” diye nitelenen şairlerin yaptığını
öne süren Neşe Yaşın’ın “Kapılar” adlı bir şiiri var. Kuşakdaş olarak
tanımladığı Aşık Mene’nin bir deseni eşliğinde sunulan ve “ve kadınlar... onlar
ki» gibi Nazım Hikmet’in dizelerini anımsatan şiirde feminist görüşler de dile
getirilmiş. “Nasıl da anlamazdı kadının ne güçlü olduğunu” diyen Yaşın, erkeklerden
şikayet ediyor: “Herşeye karışırlardı bulundukları yerden.” Evliliği de şöyle
tanımlıyor: “ve parmaklarına pırıltılı halkalar giyip/ Beyaz güvercinler gibi/
tutsak evine girdiler.”
Bir
başka dizede karşı cinsle olan biyolojik uyum bu kez onaylanıyor: “İnce bir
sızıyla yaşandı özlem/ sessizce indi / yürekten kasıklara”. Neşe Yaşın’ın “Kapılar” şiiri, şiir dili açısından başarılı diyebileceğimiz bir ürün.
12.
ve 13. sayfalarda Cevdet Çağdaş, 3. sayıda başlattığı “Kıbrıs Türk Resmi”nin
geçmişin ilişkin anılarını sürdürüyor.
Bunu
Filiz Naldöven’in bir şiiri izliyor. “Hoşnut değilim ovalar gibi serilmek
varken / Bir seccade kadar yer tutmaktan” diyen Naldöven, güzel şiirini şu
dizelerle bitiriyor: “Ey rüzgâr/ neden vurmadın sözlerimi/ göklerdeki tüm
kuşların kanatlarına/ dünyasının içinden geçip o büyük nehre akan/ sudaki en
büyük yoğrulmadadır hayat.”
Harid
Fedai, 2. sayıda başlattığı “Kıbrıs Türk Yazınında İlkler” dizisini bu sayıda
da sürdürüyor. Müsameretname (1892), Kıbrıs’ta basılmış bilinen ilk Türkçe kitap
oluyor. 18. ile 24. sayfalar arasında Haşmet M. Gürkan, “Eski Resimlerle Lefkoşa”yı
anlatıyor. (Lefkoşa Türk Bankası bu yazıyı genişleterek, ayrı bir baskı halinde
okuyucuya sunamaz mı?)
Nevzat
Yalçın’ın Mapolar’a ithaf ettiği “Bir gün” şiiri, Arthur Lindkvist’ten
çevirdiği “Vaiz’in dedikleri” şiiri, Osman Türkay’ın Mayakovski’den, Azgın / Demirağ’ın
Yasenin’den çevirdikleri birer uzun şiirle, Sunay Akın’ın iki şiiri dergide yer
alan diğer şiirler. Ali Nesim ise “Duygularla yaşamak istiyorum” yazısını
kaleme almış.
Derginin
son sayfaları Devlet Sergisi ve ödülleri ile yeni çıkan kitaplarla ilgili
değinilere ayrılmış. Son sayfada ise Türk Bankası’nın vücut kültürüne de hizmet
ettiğini gösteren “Sonbahar Tenis Turnuvası”nın sonuçları duyuruluyor.
(Kıbrıs Postası,
6 Mart 1987)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder