Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Sağlık Örgütü,
Ekim 1983’de Cenevre’de yayınladığı bir rapor da, gelişmekte olan ülkelerin
sağlık bütçelerinin büyük bir kısmını dıştan alınan pahalı ilaçlara gittiğini açıklamıştır.
Bu ülkelerin her yıl, yabancı ilâçlar için 9 milyar dolar ödedikleri ve büyük
bir döviz kaybına uğradıkları belirtilmektedir. (Cyprus Mail, 11.10.1983)
Hatırlanacağı gibi yine
Dünya Sağlık Örgütü, 17-21 Ekim 1977 tarihlerinde Cenevre’de yaptığı bir toplantıda,
gelişmekte olan ülkelere önerilecek temel ilaçların seçimi konusunda bir
çalışma yapmıştı. Dünya piyasasında bulunan başlıca 25 bin tür ilaç arasında
yapılan bilimsel bir seçme sonunda, az gelişmiş ülkeler için 250, gelişmekte
olan ülkeler için 600-700, gelişmiş sanayi ülkeleri için de 1,000 tür ilacın
yeterli olduğu saptanmıştı. Aradan geçen 7 yıla yakın süre içinde, özellikle
üçüncü dünya ülkelerinde ilaç sorunu çözümlenememiş, aksine bolluk içinde yokluk
uygulaması sürdürülmüştür. Bir yandan bilinçsizce gereksiz ilaç tüketimi, kötü
alışkanlık ve savurganlığa yol açarken, öte yandan da geri kalmış bölgelerde
ilaç yokluğu yüzünden hastalıklarda
artış ve ölümler gözlenebilmiştir.
İLÂÇ TEKELLERİNİN TEPKİSİ
DSÖ’nün saptadığı “En fazla gerekli olan ilaçlar
listesi” hiçbir yerden tepki görmezken, Uluslararası İlaç Üreticileri
Federasyonu’nu tedirgin etmiş ve DSÖ, “kitle hastalığı sayılmayacak, az görülen
hastalıklara yakalanmış kişileri çaresiz bırakmak”la
suçlanmıştı.
DSÖ İlaç ve Tedavi Edici Maddeler Bölümü Başkanı Dr. Fatanisso ise, çok uluslu ilaç
tekellerine şu yanıtı vermişti:
“Binlerce değişik markayla üçüncü dünya
pazarlarında yer tutmaya çalışan çok uluslu şirketler, ellerindeki geniş
olanaklarla söz konusu ülke yetkililerini etkileyerek, bu ülkelerin zaten
yetersiz olan sağlık bütçelerinin büyük bölümünü tüketmektedirler. İkinci
sakınca ise, çok ulusluların kitle sağlığı açısından büyük önem taşıyan, temel
sorunları çözücü nitelikteki ilaçlara gereken önemi vermemeleridir. Gerçekten,
gelişmiş batılı ülkelerde ilaç tüketimi, toplam
sağlık harcamaları içinde %10 dolayında pay alırken, bu oran gelişmekte
olan ülkelerde %40, hatta %50’nin üzerine çıkabilmekte, bazı gelişmekte olan
ülkelerde 15-16 bin değişik marka ilaç pazarlanırken, sıtma ve bazı salgın
kitle hastalıklarının önü alınamamaktadır.
BİLİNÇSİZCE İLÂÇ TÜKETİMİ
Kapsamlı bir ulusal sağlık politikası olmayan ve
toplum yararına bir sistemi yerleştirememiş ülkelerde, fakir insanlar, çoğu kez
gereksiz yere pahalı batılı ülke ilaçlarını satın alarak, iyileşmeye giden
yolun anahtarına sahip olduklarını sanmaktadırlar. Yoksulluk içinde olan
insanların, gereksiz ilaç kullanımı ile büyük miktarda parayı yanlış yere
harcadıklarına ilişkin bu çelişki, Diana Melrose’un “Bitter Pills” (Acı Haplar,
Oxford, 1983) adlı kitabında ayrıntıları ile anlatılmaktadır. Yazar, soruna
yabancı olanlar için dikkatli bir belgesel çalışma sunarak, çocukların beslenme
bozukluklarında anabolik steroidlerin kullanıldığını, bazı ilaçların yan
etkilerini gösteren prospektüslerin ilaç kutularına konmadığını ve satışının
nasıl ahlâk dışı bir şekilde gelişmekte olan ülkelerde reklâm edildiğini
açıklamaktadır.
İLÂÇ PAZARLAMASI
Dünyayı bir ahtapot gibi saran çok uluslu ilaç
tekelleri ile onların işbirlikçilerinin sırf kâr
amacı ile ilaç tüketimini artırmaya yönelik pazarlama harcamalarına bir örnek
verelim: Federal Almanya Gençlik, Aile ve Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre,
Federal Alman ilaç tekelleri, sadece kendi ülkeleri içinde ilaç tanıtımı için
yılda 2,5 ile 3 milyar mark arasında bir harcama yanmaktadırlar. (Humanitas
18/83) Doktor ziyaretleri ile ilaç tanıtımı yapan firma temsilcilerinin sayısı
12 bin kadar olup, sadece bunların yıllık harcamaları 1.4 milyar mark
tutmaktadır. Reklâm, özel paketleme ve diğer basım işleri gideri olarak da
yılda 500 milyon mark harcanmaktadır. Tabii ki bu giderler, ilaç fiyatları üzerine
konarak, yeni ilaç tüketicilerinin cebinden alınmaktadır.
Bu arada Türkiye’de ilaç fiyatlarının oluşumuna
ilişkin şu bilgileri de aktaralım: Hammadde, ilaç fiyatına %17-32 oranında
yansırken, ambalaj ilaç fiyatının ortalama %15’ini, tanıtma ve satış giderleri
%15-18’ini, işçilik giderleri ise, ancak ilaç fiyatının % 10’unu oluşturmaktadır.
Cenevre’de oluşturulan “Sağlık için Uluslararası
Eylem Grubu”, geçtiğimiz Mayıs ayı içinde yaptığı bir açıklamada, çok uluslu
ilaç tekellerini, ucuz ve basit ilaçların bulunmaması nedeniyle her yıl onbinlerce
çocuğun öldüğü gelişmekte olan ülkelere, gereksiz ilaçların satılması için
baskı yapmakla suçlamıştır. 50 tüketici grubu ile kalkınma ajansını temsil
eden eylem grubu, üçüncü dünya ülkelerine yapılacak ilaç pazarlamasında reklâm,
fiyat, satış ve dağıtımı denetleyecek uluslararası bir yasanın çıkartılmasını
istemektedir. (Cyprus Mail, 16.5.1984)
İLAÇ HAMMADDESİ DE TEKELLERDE
1979 yılında Fransa’da yayınlanan bir raporda,
ilaç hammaddesi üretiminin 2000 yılına ulaşmadan, sadece 20 çok uluslu şirketin
tekelinde toplanması öngörüldüğü belirtilmektedir. Diğer ülkelerdeki ulusal ilaç
şirketleri ise, bu büyük tekellerin ürettiği hammaddeleri uygun bileşimlerle
türeterek, ancak yabancı patente bağlı olarak çalışmalarını
sürdürebileceklerdir. Nitekim bugün
dünya ilaç piyasasını elinde tutan 30 batılı şirket, ürettikleri ilaç ham maddelerinin
%30’dan fazlasını, az gelişmiş ülkelere satmaktadır. Az gelişmiş ülkeler ise,
sağlık bütçelerinin %70’e varan miktarını ilaç dışalımları için
kullanabilmektedirler.
BİZDE DURUM NEDİR?
Toplumumuza ait önemli her konuda olduğu gibi sağlık
konusunda da sağlıklı istatistik veriler yoktur. Dışalım, üretim ve kalite
denetimi tamamıyle bir başıbozukluk içindedir. Elimizde kesin bir rakam bulunmamakla
beraber, 1983 yılı içinde yaklaşık 1 milyar TL değerinde ilaç ve tıbbi
malzemenin dışalımının yapıldığı tahmin edilmektedir. Bunun yarıya yakın bir
kısmını Türk lirası ile Türkiye’den, diğer kısmı ise döviz karşılığında yabancı
ülkelerden satın alınmıştır. K.T. Eczacılar Birliği Yönetim Kurulu üyelerinden
Nebil Nabi’nin bu yıl yapılan İlaç Sorunları Paneli’nde verdiği bilgiye göre, sadece
ihale yoluyla devlet sağlık hizmetleri için alınan ve 1983 yılı içinde tüketilen
500 tür ilaç ve tıbbi malzemenin değeri 250 milyon TL’dir.
Özel ecza depoları ve eczahaneler aracılığı ile
dış alımı yapılıp, satılan ilâçların önemli bir bölümü Türkiyeli turistler
tarafından satın alındığından, yerel tüketimle ilgili kesin bir rakam elde
etmek zorlaşmaktadır. “Turistik ilaç” kategorisine giren ilaçlar arasında Aspirin.
Panadol, Tagamet, kabızlık ilaçları, göz ve kontakt lens damlaları,
multivitamın tabletleri, Vicks ve orijinal antibiyotikler sayılabilir. Avrupa
kaynaklı ilaçların bir kısmının da Güney Kıbrıs’tan kaçakçılık yoluyla
bölgemize sokulmakta olduğunu hatırlatalım.
Yerel ilaç üretimi ise tablet, şurup gibi üretimi
kolay, kârı yüksek, taklit ilaçlar şeklinde gerçekleşmektedir. Devlet
Laboratuvarı’nda ancak kantitatif olarak yapılabilen analizlerde, örneğin 1982
yılında yerel üretilmiş 10 ilaçtan 4’ünde aktif madde eksikliği saptanmıştır.
TÜRKİYE’DE İLAÇ
SORUNU
Yerel ilaç tüketiminin büyük bir bölümünü
sağlayan Türkiye’de de gereksiz ilaç tüketimi
söz konusudur. Gerçi ilaç tüketiminin çeşitli sosyal sınıf ve tabakalar
arasında aynı dağılımı göstermediği bir gerçektir, ama Türkiye’de özellikle
kırsal kesimde sosyal sağlık güvencesinden yoksun, düşük gelir düzeyindeki
gruplarda gerçek ilaç tüketimi son derece düşüktür. Sosyal Sigorta Kurumu’na
bağlı sigortalıların ilaç tüketimi, kişi başına ortalama genel tüketimin iki
katından daha fazla olduğu saptanmıştır. (Cumhuriyet, 29.12.1979)
Bunun yanısıra bazı ilaçlar için, özellikle
bunları elde edebilir durumda olan kesimlerde gereksiz bir tüketim
yaratılmaktadır. Serbest piyasa koşullarının gereği olan propaganda ve reklâm,
bu kesimde de etkinliğini sürdürmektedir. Bunun sonucu, bazı etkisiz ilaçların
kullanımı ve gereksiz vitamin tüketimi olgusu yayılmaktadır. Örneğin Türkiye’de
vitamin eksikliklerine ait gerçek klinik tablolar, bazı özel durumlar dışında
(raşitizm gibi) son derece az görülürken, vitaminlerin, genel ilaç tüketimindeki
yeri ikinci sıradadır. (aynı yerde)
GEREKSİZ ANTİBİYOTİK KULLANIMI
İlaç tüketiminde birinci sıra,
antibiyotiklerindir. Merkezi İsveç’de bulunan Uluslararası Pazar Araştırması
(IMS)’nın, kaynaklarına dayanarak verdiği bilgiye göre, Türkiye’de 1982 yılının
Ekim ayından 1983 Ekim ayına kadar geçen bir yıllık sürede antibiyotiklere
harcanan para miktarı 14 milyar 706 milyon 836 bin TL’dir. Böylece Türkiye,
bilinçsiz antibiyotik kullanmada dünyada sayılı bir ülke durumundadır. (Cumhuriyet,
3.1.1984)
Türkiye Eczacılar Odası Genel Sekreteri Rifat
Güney’e göre, “Türkiye’de ilaçlar konusunda üretimden tüketime kadar büyük bir
sorumsuzluk” vardır. Antibiyotiklerin bu ölçüler içinde fazla tüketim düzeyine
ulanmış olması, bu sorumsuzluğun küçük bir parçasıdır. “Eczanelerde
antibiyotiklerin serbestçe satılması, her ateşi çıkanın bunlardır birini alıp
kullanmasını yasaklanmalıdır” diyen eczacı Erdal Baykal, şöyle sürdürüyor
görüşlerini: “Türkiye’de gereksiz antibiyotik kullanımı bizim gibi antibiyotik hammaddesini
dışardan ithal eden bir ülke için son derece de sakıncalı. Ege Üniversitesi tarafından
yapılan bir araştırmaya göre de Türkiye’de sorumsuz ilaç kullanımı sonucu her
yıl 250 kişi hayatını kaybediyor.” (aynı yerde)
Görüldüğü gibi, ancak doktor gözetimi altında
kullanılması gereken antibiyotik gibi ilaçların denetimsiz bir şekilde satışı
ve yaygın olarak kullanılması, bugün üfürükçülüğün yerini almış bulunmaktadır.
Oysa antibiyotikler sayesinde tıp, büyük ilerlemeler kaydetmiş ve 30 yıl önce
öldürücü seyreden menenjit, nefrit, süt çocuğu toksikozu gibi birçok hastalık
tehlikeli olmaktan çıkmıştır. Ama
antibiyotikler, tamamıyle zararsız ilaçlar değildirler. Gelişigüzel verilen
antibiyotiklere karşı mikropIar direnç kazanırlar. Bu nedenledir ki ilaç
laboratuvarları, hergün piyasa şu veya bu mikroba karşı direnç kazanmamış yeni
yeni antibiyotikler çıkarmaktadırlar.
Ufak bir ateş yükselmesinde çocuğuna aspirin
verir gibi herhangi bir antibiyotik veren anne-baba, bir süre sonra ne kadar
yanlış bir iş yaptığını anlamalıdır. Başta sağlık hizmetlerinde çalışanlar
olmak üzere, halkın rasyonel ilaç kullanımı konusunda eğitilmesi burada önem
kazanmaktadır.
RUHSAT VE MÜSTAHZAR ENFLASYONU
Temmuz 1980 verilerine göre, halen Türkiye’de 20
bin dolayında alınmış ilaç ruhsatı vardır ve piyasada 3,500’den fazla ilaç türü
bulunmaktadır. (Cumhuriyet, 3.7.1980) Bunlar arasında 219 çeşitle öksürük şurupları
rekor kırmaktadır. Bunu 176 çeşitle vitaminler ve 165 çeşitle antibiyotikler
izlemektedir. Analjezikler 146, hormonlar 115, cilt hastalıkları ilaçları 151,
kalp-damar hastalıkları ilaçları 126 çeşit olarak piyasaya çıkarılmıştır.
1. Bölge Eczacı Odası Genel Sekreteri Ayla
Köktuğ, “müstahzar enflasyon” denilen bu durumun rekabeti artırdığını ve kalite
kontrolünü güçleştirdiğini söylemektedir. Köktuğ, halkın hekime gitmeden,
prospektüse göre ilaç aldığını ve bilinçsiz biçimde tüketimi körüklediğini belirtmiştir.
(aynı yerde)
KÂR İÇİN TÜKETİM
Türkiye’de ilaç üreten 10 büyük şirketin 1981
yılında toplam 25 milyar TL olan cirosu 1982 yılında 34 milyar TL’ye yükselmiştir.
(Cumhuriyet, 8.9.1983) İlaç sanayisinin en büyüklerinden olan iki yabancı firma
(Sandoz ve Birleşik Alman) kendi faaliyetlerine ilişkin rakamların
açıklanmasını istemedikleri için verilen rakamlar, gerçekleşmiş ciro toplamını temsil
etmemektedir. 1983 yılında Türkiye’de
fabrika fiyatlarıyla yaklaşık 75 milyar TL’lık ilaç üretildiği açıklanmıştır.
(Cumhuriyet, 21.3.1984) Gerçek üretim ve kâr oranlarının da bunun kat kat
üzerinde olduğu kesindir. Açıklamalara göre, aradaki büyük artışlar büyük
ölçüde ilaç fiyatlarına getirilen zamlardan kaynaklanmıştır. Etki alanı aynı
olan müstahzarlar ile ilaç türlerindeki fazlalık da gereksiz ilaç tüketimini
hızlandırıcı etkenler arasında sayılmaktadır.
SONUÇ
Toplum yararına ve yapısına uygun bir sağlık
politikası saptanmadan, gerek sağlık hizmetlerinde çalışanlar (kamu ve özel
kesim), gerekse halk, rasyonel ilaç kullanımı konusunda eğitilmeden, ilaç
üretimi, dışalımı ve piyasa denetimi devlet eliyle yapılmadan, ilaç sorunlarına
kalıcı bir çözüm bulmak olası değildir. Öksürene, başı ağrıyana, ateşi çıkana
renk renk haplar, şuruplar iğneler sunan ilaç tüccarlarının kâr hırsı ve sağlık
sömürüsi, ancak bu şekilde engellenebilir.
(Kıbrıs Postası
gazetesi, 20 ve 21 Haziran 1984)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder