23 Aralık 2015 Çarşamba

GEREKSİZ İLAÇ TÜKETİMİ SORUNU


Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Sağlık Örgütü, Ekim 1983’de Cenevre’de yayınladığı bir rapor da, gelişmekte olan ülkelerin sağlık bütçelerinin büyük bir kısmını dıştan alınan pahalı ilaçlara gittiğini açıklamıştır. Bu ülkelerin her yıl, yabancı ilâçlar için 9 milyar dolar ödedikleri ve büyük bir döviz kaybına uğradıkları belirtilmektedir. (Cyprus Mail, 11.10.1983)
            Hatırlanacağı gibi yine Dünya Sağlık Örgütü, 17-21 Ekim 1977 tarihlerinde Cenevre’de yaptığı bir toplantıda, gelişmekte olan ülkelere önerilecek temel ilaçların seçimi konusunda bir çalışma yapmıştı. Dünya piyasasında bulunan başlıca 25 bin tür ilaç arasında yapılan bilimsel bir seçme sonunda, az gelişmiş ülkeler için 250, gelişmekte olan ülkeler için 600-700, gelişmiş sanayi ülkeleri için de 1,000 tür ilacın yeterli olduğu saptanmıştı. Aradan geçen 7 yıla yakın süre içinde, özellikle üçüncü dünya ülkelerinde ilaç sorunu çözümlenememiş, aksine bolluk içinde yokluk uygulaması sürdürülmüştür. Bir yandan bilinçsizce gereksiz ilaç tüketimi, kötü alışkanlık ve savurganlığa yol açarken, öte yandan da geri kalmış bölgelerde ilaç yokluğu   yüzünden hastalıklarda artış ve ölümler gözlenebilmiştir.

İLÂÇ TEKELLERİNİN TEPKİSİ
DSÖ’nün saptadığı “En fazla gerekli olan ilaçlar listesi” hiçbir yerden tepki görmezken, Uluslararası İlaç Üreticileri Federasyonu’nu tedirgin etmiş ve DSÖ, “kitle hastalığı sayılmayacak, az görülen hastalıklara yakalanmış  kişileri çaresiz bırakmak”la suçlanmıştı.
DSÖ İlaç ve Tedavi Edici Maddeler Bölümü Başkanı Dr. Fatanisso ise, çok uluslu ilaç tekellerine şu yanıtı vermişti:
“Binlerce değişik markayla üçüncü dünya pazarlarında yer tutmaya çalışan çok uluslu şirketler, ellerindeki geniş olanaklarla söz konusu ülke yetkililerini etkileyerek, bu ülkelerin zaten yetersiz olan sağlık bütçelerinin büyük bölümünü tüketmektedirler. İkinci sakınca ise, çok ulusluların kitle sağlığı açısından büyük önem taşıyan, temel sorunları çözücü nitelikteki ilaçlara gereken önemi vermemeleridir. Gerçekten, gelişmiş batılı ülkelerde ilaç tüketimi, toplam  sağlık harcamaları içinde %10 dolayında pay alırken, bu oran gelişmekte olan ülkelerde %40, hatta %50’nin üzerine çıkabilmekte, bazı gelişmekte olan ülkelerde 15-16 bin değişik marka ilaç pazarlanırken, sıtma ve bazı salgın kitle hastalıklarının önü alınamamaktadır.

BİLİNÇSİZCE İLÂÇ TÜKETİMİ
Kapsamlı bir ulusal sağlık politikası olmayan ve toplum yararına bir sistemi yerleştirememiş ülkelerde, fakir insanlar, çoğu kez gereksiz yere pahalı batılı ülke ilaçlarını satın alarak, iyileşmeye giden yolun anahtarına sahip olduklarını sanmaktadırlar. Yoksulluk içinde olan insanların, gereksiz ilaç kullanımı ile büyük miktarda parayı yanlış yere harcadıklarına ilişkin bu çelişki, Diana Melrose’un “Bitter Pills” (Acı Haplar, Oxford, 1983) adlı kitabında ayrıntıları ile anlatılmaktadır. Yazar, soruna yabancı olanlar için dikkatli bir belgesel çalışma sunarak, çocukların beslenme bozukluklarında anabolik steroidlerin kullanıldığını, bazı ilaçların yan etkilerini gösteren prospektüslerin ilaç kutularına konmadığını ve satışının nasıl ahlâk dışı bir şekilde gelişmekte olan ülkelerde reklâm edildiğini açıklamaktadır.

İLÂÇ PAZARLAMASI
Dünyayı bir ahtapot gibi saran çok uluslu ilaç tekelleri ile onların işbirlikçilerinin sırf kâr amacı ile ilaç tüketimini artırmaya yönelik pazarlama harcamalarına bir örnek verelim: Federal Almanya Gençlik, Aile ve Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, Federal Alman ilaç tekelleri, sadece kendi ülkeleri içinde ilaç tanıtımı için yılda 2,5 ile 3 milyar mark arasında bir harcama yanmaktadırlar. (Humanitas 18/83) Doktor ziyaretleri ile ilaç tanıtımı yapan firma temsilcilerinin sayısı 12 bin kadar olup, sadece bunların yıllık harcamaları 1.4 milyar mark tutmaktadır. Reklâm, özel paketleme ve diğer basım işleri gideri olarak da yılda 500 milyon mark harcanmaktadır. Tabii ki bu giderler, ilaç fiyatları üzerine konarak, yeni ilaç tüketicilerinin cebinden alınmaktadır.
Bu arada Türkiye’de ilaç fiyatlarının oluşumuna ilişkin şu bilgileri de aktaralım: Hammadde, ilaç fiyatına %17-32 oranında yansırken, ambalaj ilaç fiyatının ortalama %15’ini, tanıtma ve satış giderleri %15-18’ini, işçilik giderleri ise, ancak ilaç fiyatının % 10’unu oluşturmaktadır.
Cenevre’de oluşturulan “Sağlık için Uluslararası Eylem Grubu”, geçtiğimiz Mayıs ayı içinde yaptığı bir açıklamada, çok uluslu ilaç tekellerini, ucuz ve basit ilaçların bulunmaması nedeniyle her yıl onbinlerce çocuğun öldüğü gelişmekte olan ülkelere, gereksiz ilaçların satılması için baskı yapmakla suç­lamıştır. 50 tüketici grubu ile kalkınma ajansını temsil eden eylem grubu, üçüncü dünya ülkelerine yapılacak ilaç pazarlamasında reklâm, fiyat, satış ve dağıtımı denetleyecek uluslararası bir yasanın çıkartılmasını istemektedir. (Cyprus Mail, 16.5.1984)

İLAÇ HAMMADDESİ DE TEKELLERDE
1979 yılında Fransa’da yayınlanan bir raporda, ilaç hammaddesi üretiminin 2000 yılına ulaşmadan, sadece 20 çok uluslu şirketin tekelinde toplanması öngörüldüğü belirtilmektedir. Diğer ülkelerdeki ulusal ilaç şirketleri ise, bu büyük tekellerin ürettiği hammadde­leri uygun bileşimlerle türe­terek, ancak yabancı patente bağlı olarak çalışmalarını sürdürebileceklerdir.   Nitekim bugün dünya ilaç piyasasını elinde tutan 30 batılı şirket, ürettikleri ilaç ham maddelerinin %30’dan fazlasını, az gelişmiş ülkelere satmaktadır. Az gelişmiş ülkeler ise, sağlık bütçelerinin %70’e varan miktarını ilaç dışalımları için kullanabilmektedirler.
           
BİZDE DURUM NEDİR?
Toplumumuza ait önemli her konuda olduğu gibi sağlık konusunda da sağlıklı istatistik veriler yoktur. Dışalım, üretim ve kalite denetimi tamamıyle bir başıbozukluk içindedir. Elimizde kesin bir rakam bulunmamakla beraber, 1983 yılı içinde yaklaşık 1 milyar TL değerinde ilaç ve tıbbi malzemenin dışalımının yapıldığı tahmin edilmektedir. Bunun yarıya yakın bir kısmını Türk lirası ile Türkiye’den, diğer kısmı ise döviz karşılığında yabancı ülkelerden satın alınmıştır. K.T. Eczacılar Birliği Yönetim Kurulu üyelerinden Nebil Nabi’nin bu yıl yapılan İlaç Sorunları Paneli’nde verdiği bilgiye göre, sadece ihale yoluyla devlet sağlık hizmetleri için alınan ve 1983 yılı içinde tüketilen 500 tür ilaç ve tıbbi malzemenin değeri 250 milyon TL’dir.
Özel ecza depoları ve eczahaneler aracılığı ile dış alımı yapılıp, satılan ilâçların önemli bir bölümü Türkiyeli turistler tarafından satın alındığından, yerel tüketimle ilgili kesin bir rakam elde etmek zorlaşmaktadır. “Turistik ilaç” kategorisine giren ilaçlar arasında Aspirin. Panadol, Tagamet, kabızlık ilaçları, göz ve kontakt lens damlaları, multivitamın tabletleri, Vicks ve orijinal antibiyotikler sayılabilir. Avrupa kay­naklı ilaçların bir kısmının da Güney Kıbrıs’tan kaçakçılık yoluyla bölgemize sokulmakta olduğunu hatırlatalım.
Yerel ilaç üretimi ise tablet, şurup gibi üretimi kolay, kârı yüksek, taklit ilaçlar şeklinde gerçekleşmektedir. Devlet Laboratuvarı’nda ancak kantitatif olarak yapılabilen analizlerde, örneğin 1982 yılında yerel üretilmiş 10 ilaçtan 4’ünde aktif madde eksikliği saptanmıştır.

TÜRKİYE’DE İLAÇ SORUNU
Yerel ilaç tüketiminin büyük bir bölümünü sağlayan Türkiye’de de gereksiz ilaç tüketimi söz konusudur. Gerçi ilaç tüketiminin çeşitli sosyal sınıf ve tabakalar arasında aynı dağılımı göstermediği bir gerçektir, ama Türkiye’de özellikle kırsal kesimde sosyal sağlık güvencesinden yoksun, düşük gelir düzeyindeki gruplarda gerçek ilaç tüketimi son derece düşüktür. Sosyal Sigorta Kurumu’na bağlı sigortalıların ilaç tüketimi, kişi başına ortalama genel tüketimin iki katından daha fazla olduğu saptanmıştır. (Cumhuriyet, 29.12.1979)
Bunun yanısıra bazı ilaçlar için, özellikle bunları elde edebilir durumda olan kesimlerde gereksiz bir tüketim yaratılmaktadır. Serbest piyasa koşullarının gereği olan propaganda ve reklâm, bu kesimde de etkinliğini sürdürmektedir. Bunun sonucu, bazı etkisiz ilaçların kullanımı ve gereksiz vitamin tüketimi olgusu yayılmaktadır. Örneğin Türkiye’de vitamin eksikliklerine ait gerçek klinik tablolar, bazı özel durumlar dışında (raşitizm gibi) son derece az görülürken, vitaminlerin, genel ilaç tüketimindeki yeri ikinci sıradadır. (aynı yerde)

GEREKSİZ ANTİBİYOTİK KULLANIMI
İlaç tüketiminde birinci sıra, antibiyotiklerindir. Merkezi İsveç’de bulunan Uluslararası Pazar Araştırması (IMS)’nın, kaynaklarına dayanarak verdiği bilgiye göre, Türkiye’de 1982 yılının Ekim ayından 1983 Ekim ayına kadar geçen bir yıllık sürede antibiyotiklere harcanan para miktarı 14 milyar 706 milyon 836 bin TL’dir. Böylece Türkiye, bilinçsiz antibiyotik kullanmada dünyada sayılı bir ülke durumundadır. (Cumhuriyet, 3.1.1984)
Türkiye Eczacılar Odası Genel Sekreteri Rifat Güney’e göre, “Türkiye’de ilaçlar konusunda üretimden tüketime kadar büyük bir sorumsuzluk” vardır. Antibiyotiklerin bu ölçüler içinde fazla tüketim düzeyine ulanmış olması, bu sorumsuzluğun küçük bir parçasıdır. “Eczanelerde antibiyotiklerin serbestçe satılması, her ateşi çıkanın bunlardır birini alıp kullanmasını yasaklanmalıdır” diyen eczacı Erdal Baykal, şöyle sürdürüyor görüşlerini: “Türkiye’de gereksiz antibiyotik kullanımı bizim gibi antibiyotik hammaddesini dışardan ithal eden bir ülke için son derece de sakıncalı. Ege Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre de Türkiye’de sorumsuz ilaç kullanımı sonucu her yıl 250 kişi hayatını kaybediyor.” (aynı yerde)
Görüldüğü gibi, ancak doktor gözetimi altında kullanılması gereken antibiyotik gibi ilaçların denetimsiz bir şekilde satışı ve yaygın olarak kullanılması, bugün üfürükçülüğün yerini almış bulunmaktadır. Oysa antibiyotikler sayesinde tıp, büyük ilerlemeler kaydetmiş ve 30 yıl önce öldürücü seyreden menenjit, nefrit, süt çocuğu toksikozu gibi birçok hastalık tehlikeli olmaktan çıkmıştır.       Ama antibiyotikler, tamamıyle zararsız ilaçlar değildirler. Gelişigüzel verilen antibiyotiklere karşı mikropIar direnç kazanırlar. Bu nedenledir ki ilaç laboratuvarları, hergün piyasa şu veya bu mikroba karşı direnç kazanmamış yeni yeni antibiyotikler çıkarmaktadırlar.
Ufak bir ateş yükselmesinde çocuğuna aspirin verir gibi herhangi bir antibiyotik veren anne-baba, bir süre sonra ne kadar yanlış bir iş yaptığını anlamalıdır. Başta sağlık hizmetlerinde çalışanlar olmak üzere, halkın rasyonel ilaç kullanımı konusunda eğitilmesi burada önem kazanmaktadır.

RUHSAT VE MÜSTAHZAR ENFLASYONU
Temmuz 1980 verilerine göre, halen Türkiye’de 20 bin dolayında alınmış ilaç ruhsatı vardır ve piyasada 3,500’den fazla ilaç türü bulunmaktadır. (Cumhuriyet, 3.7.1980) Bunlar arasında 219 çeşitle öksürük şurupları rekor kırmaktadır. Bunu 176 çeşitle vitaminler ve 165 çeşitle antibiyotikler izlemektedir. Analjezikler 146, hormonlar 115, cilt hastalıkları ilaçları 151, kalp-damar hastalıkları ilaçları 126 çeşit olarak piyasaya çıkarılmıştır.
1. Bölge Eczacı Odası Genel Sekreteri Ayla Köktuğ, “müstahzar enflasyon” denilen bu durumun rekabeti artırdığını ve kalite kontrolü­nü güçleştirdiğini söylemektedir. Köktuğ, halkın hekime gitmeden, prospektüse göre ilaç aldığını ve bilinçsiz biçimde tüketimi körüklediğini belirtmiştir. (aynı yerde)

KÂR İÇİN TÜKETİM
Türkiye’de ilaç üreten 10 büyük şirketin 1981 yılında toplam 25 milyar TL olan cirosu 1982 yılında 34 milyar TL’ye yükselmiştir. (Cumhuriyet, 8.9.1983) İlaç sanayisinin en büyüklerinden olan iki yabancı firma (Sandoz ve Birleşik Alman) kendi faaliyetlerine ilişkin rakamların açıklanmasını istemedikleri için verilen rakamlar, gerçekleşmiş ciro toplamını temsil etmemektedir. 1983 yılında Türkiye’de fabrika fiyatlarıyla yaklaşık 75 milyar TL’lık ilaç üretildiği açıklanmıştır. (Cumhuriyet, 21.3.1984) Gerçek üretim ve kâr oranlarının da bunun kat kat üzerinde olduğu kesindir. Açıklamalara göre, aradaki büyük artışlar büyük ölçüde ilaç fiyatlarına getirilen zamlardan kaynaklanmıştır. Etki alanı aynı olan müstahzarlar ile ilaç türlerindeki fazlalık da gereksiz ilaç tüketimini hızlandırıcı etkenler arasında sayılmaktadır.

SONUÇ
Toplum yararına ve yapısına uygun bir sağlık politikası saptanmadan, gerek sağlık hizmetlerinde çalışanlar (kamu ve özel kesim), gerekse halk, rasyonel ilaç kullanımı konusunda eğitilmeden, ilaç üretimi, dışalımı ve piyasa denetimi devlet eliyle yapılmadan, ilaç sorunlarına kalıcı bir çözüm bulmak olası değildir. Öksürene, başı ağrıyana, ateşi çıkana renk renk haplar, şuruplar iğneler sunan ilaç tüccarlarının kâr hırsı ve sağlık sömürüsi, ancak bu şekilde engellenebilir.

(Kıbrıs Postası gazetesi, 20 ve 21 Haziran 1984)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder