Ortam gazetesinin 18 Kasım 1988 tarihli Sanat Eki’nde yer alan “Dinimize
Dahleden Bari Müslüman Olsa” başlıklı Bekir Azgın’ın yazısı şöyle sona
eriyordu:
“Ahmet Beyin görüşlerine katılabilmem için daha inandırıcı bilimsel
kanıtların sergilenmesi gerekiyor. Kuşkusuz, amaç bilimsellikse! Yoksa, amaç “başka”
ise, o başka...”
Anlaşılan Bekir Azgın’ın amacı başka. Çünkü Halkbilim Dergisi’nin Eylül
1988 tarihli 10. sayısında yer alan “Pieris Zarmas’ın Kıbrıs Türk Müziği
Araştırmaları” başlıklı yazımda, Kıbrıslı Rum müzik uzmanının gerek ud, gerekse
lavta konusunda yazdıklarını aynen aktarmış ve bu müzik bilimcisinin
bulgularıyla B. Azgın’m “Kıbrıs’ta lavta kullanılmamıştır” kanısının
yanlışlığına dikkat çekmiştim.
Madem ki B. Azgın, “Kıbrıs halk müziğinde lavta kullanıldı mı,
kullanılmadı mı? Kulanılmış olsa ne yazar, kullanılmasa ne çizer” diyor, o
zaman sözkonusu yazıyı niçin kaleme almış? Ortada bir “bilgi yanlışı” olduğunun
kesin olduğunu kabul eden yazar, nasıl oluyor da bu kadar açık bir kanıttan
sonra, “Ama bunun bende mi, yoksa Ahmet An’da mı olduğundan, doğrusu, emin
değilim” diyor ve Ortam Sanat Eki yarım sayfasını bu konuya ayırabiliyor? Demek
ki B. Azgın’m amacı başka!
Yazar, din konusunda uzman olmasından kaynaklanıyor olsa gerek, yazısının
başlığına Bahai’nin “Dahleden dinimize bari Müslüman olsa” sözünü alarak, benim
müzik konusunda “kâfir” olduğumu ima etmek istemiş! Oysa yazarın bu konuda da
yanıldığı ve bilgiçlik yaptığı kesin. Çünkü züccaciye dükkanında dolaşan fil
örneği, Ahmet An’ın Haziran 1965’den Eylül 1969’a kadar Kıbrıs Türk Mücahitler
Bandosu’nda 4 yıldan fazla bir süreyle Şef Zeki Taner’den müzik eğitimi
gördüğünü bilmiyor. Kendisi ise müzik konusunda şu satırları yazabilmiş bir
kişidir:
“Programın önemli bir eksikliği de çalınan parçaların bölümlerinin
yazılmamasıdır. Kuşkusuz bölümlerin ille de yazılması şart değildir. Ama çok
yararlıdır. Bu sayede en azından müzikçilerin ne zaman alkışlanacağını kestirir
ve bu konudaki cehaletimizi gizlemiş oluruz.” (Söz gazetesi, 9 Ağustos 1984, “Bir
müzik şöleni” başlıklı yazı - Dr. Bekir Azgın)
Kaldı ki, “Ama buna rağmen Türk müziği dönüp Rum halk müziğini etkilemiş
olabilir. Niye olmasın?” tartışması konumuz dışındadır ve benim bu konudaki
ayrıntılı görüşlerim, gerek Kıbrıs basınında (Söz, 9-12 Şubat 1983), gerekse
Türkiye basınında (Yeni Düşün Dergisi, Eylül 1988) çıkan bir araştırmamda
(Kıbrıs’ta yaşayan iki ana etnik-ulusal toplum arasındaki kültürel ve folklorik
etkileşimler) ortaya konmuştur.
Yorgos Averof’un “oryantal ritimler” ifadesinden, “Bu, olsa olsa Arap ve
Türk ritimleri olabilir” anlamını çıkaran B. Azgın’a “Türklüğüne dahletmeden”
sormak gerekiyor: “Acaba Türk müziğinin bugünkü ritimleri, Orta Asya’da at
koşturtup, kopuz çalınan zamandan mı kaynaklanmaktadır, yoksa Anadolu’ya
yerleştikten sonra benimsenen Bizans ve Arap müziğinden mi alınmıştır?” “
“Türklerin bu çabaları ‘kesin doğrular’ olarak kabul etmelerini anlamakta
güçlük çekiyorum” diyen B. Azgın’a bir kolaylık daha öneriyorum: Kıbrıs Radyo Yayın
Korporasyonu TV’sinde Pazar akşamları yayımlanan “Kipriyaga” programında
gösterilen Kıbrıs Halk Danslarını izlerse, kemana eşlik eden aletin aynen Vural
Sözer’in Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi’nde tanımlandığı gibi bir lavta
olduğunu gözleriyle görecektir. Buna rağmen Bekir Bey, yine de “Peki Rumların
lanton adıyla kullandıkları bu çalgı aleti lavta mı, ud mu? Sorun bu...”
diyerek, “incir çekirdeğini doldurmayan şeylerle uğraşma”sını sürdürebilir. “Kuşkusuz
amaç bilimsellikse. Yoksa, amaç “başka” ise, o başka...”
(Ortam gazetesi, 24 Kasım 1988)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder