18 Aralık 2015 Cuma

RUMLARLA TEMASTA KEYFİLİK


Bu gazetenin sürekli okuyucuları hatırlayacaklardır. “Rumlarla temasta grupçuluk” başlıklı yazımız­da (13.4.89), CTP’nin bu konudaki hatalı tutumuna dikkat çekmiş ve onurlu Kıbrıs Türk kişiliğinin Kıbrıslı Rumlara kabul edilmesi mücadelesinin zorlu çabaları gerektirdiğine değinmiştik. Grupçulara rağmen katılma olanağını elde ettiğimiz üç ayrı temasla ilgili görüşlerimizi de “Batı Berlin Toplan­tısından Notlar” (23.4.-3.7.89), “Ledra Palas Toplantısında neler tartışıldı?” (2-3.10.89) ve “Haravgi Şenliğinden İzlenimler” (6-7.10.89) başlıkları altında Kıbrıs Türk ka­muoyunun bilgisine getirmiştik.
23-24 Eylül tarihlerinde Ledra Palas’ta yapılan toplantıda tanış­tığım KKK liderlerinden ve AKEL’in ilk dönem genel sekreterliğini yapmış olan 82 yaşındaki Plutis Servas, kendisiyle bir röportaj yapma isteğime olumlu yanıt vermiş ve istediğim zaman benimle görüşebileceğini belirtmişti. Bu amaçla 16 Ekim tarihinde kurallara uygun olarak bir dilekçe hazırla­yıp, izin makamına başvurdum. 4 gün sonra bana verilen sözlü yanıtta, geçiş izninin sadece siyasilere, bir başka deyişle milletvekillerine verilmekte olduğu bildirildi. Halbuki aynı yetkililer tarafından daha 9 Ağustos günü yapılan resmi bir açıklamada, “Lidra Palas’a veya Güney Kıbrıs’a geçiş için kuralla­ra uygun olarak müracaat edenlere, sınırdaki formaliteleri tamamlayan­lara geçiş izni verilir ve verilmek­tedir” denilmekteydi. Bu durumda yetkililerin kendi koydukları kural­ları bile hiçe sayarak, tamamen keyfi davrandıkları bir kez daha ortaya çıkmıştır. Hatırlanacağı gibi 5-6 Ağustos günleri Ledra Palas’ta yapılacak olan ortak top­lantıya “kurallara uygun olarak başvurulmadığı” gerekçesiyle izin verilmediği açıklanmış ve toplantı­nın “Denktaş rejimi Türklere izin vermediği için” gerçekleşmediği yönünde Rum basınında yer alan ithamın yalan ve kasıtlı olduğu, bu haberlerin Rum istismarcılığının devam edegelen son örneklerinden biri olduğu belirtilmişti.
Bu olaydan sonra, aynı toplan­tının 23-24 Eylül’de yeniden düzen­lenmesi üzerine bu kez izin veril­miş ve 30 Eylül-1 Ekim günleri Haravgi’nin Basın Şenliğine katılınması için “kurallara uygun olarak” başvurulduğu için, ya da bu konuyu ileride istismar  edebiliriz diye düşünülerek izin verilmişti. Ardından Demokratik Almanya’nın 40. Kuru­luş Yıldönümü nedeniyle Kıbrıs-Alman Demokratik Cumhuriyeti Dostluk Derneği’nin 6 Ekim akşamı düzenlediği toplantı için katılma çağrısı alanlardan sadece milletvekili olanlara izin verilmiş ve diğer çağrılı kişilerin Güney Kıbrıs’a geçişleri yine engellen­mişti. 9 Ekim günü verilen resep­siyona ise üç muhalefet milletveki­linin katılabildiğini öğrenmiş bulu­nuyoruz.
“Sadece siyasilere izin verilir” şeklinde dile getirilen bu yeni görüş, hukuk devleti kurallarına uymayan keyfi bir karara dayan­maktadır. Çünkü izin makamı, kendi koyduğu kuralları bile hiçe saymaktadır. Her gün toplumlar arasında var olduğu duyurulan “güvensizlik” duygusunun  aşılabil­mesi için, her düzeyde temaslara izin verilmesi gerekmez mi? Yok eğer, önce güven duygusunu yer­leştirmeli, sonra temaslar başla­tılmalı deniyorsa, bu arabayı atın önüne koymak demek değil midir? Gerçi İngiliz üsleri üzerinden yönetimin onayını alan bazı çevre­ler, 15 yıldır temaslarını hiç ak­satmayıp, karşılıklı çıkarlarını koruyorlar; ama bizim istediğimiz ve yasaların da öngördüğü, yurt­taşların hiçbir kesimine ayrıcalık tanınmaması ve herkese eşit davranılmasıdır. Kaldı ki yalnız mil­letvekillerine Rum tarafıyla temas izni verilmesi halinde, bunun “KKTCnin tanınması”na yardımcı olacağı görüşü, ya da yabancı elçilikler resepsiyonlarını bizim tarafta da versinler önerisi, olmayacak duaya amin demektir.
Kıbrıslı Türklerle Rumlar ara­sındaki her çeşit teması resmi olarak engellemekle, güvensizlik ortamının sürdürülmesine katkıda bulunanlar, toplumlararası görüşme­lerde içten davranmayan ve anlaşma zemini oluşmasını istemeyen çıkar çevreleridir. Kendileri dışındaki temasların ilerletilmesi halinde, zorlukların daha kolay aşılacağını ve güvensizlik duygularının giderile­bileceğini bildikleri için, her türlü keyfi kararla buna engel olmaya çalışmakta ve bu durumu istismar etmektedirler. Dünyada devletlerin ve insanların yakın işbirliğine gir­diği çağımızda, yetkili makamları, bu çağdışı düşünce tarzını bir an önce yeniden gözden geçirmeye çağırıyorum. Keyfilik yerine hiç olmazsa kendi koyduğunuz kurallara uyunuz.


(Ortam gazetesi, 23 Ekim 1989)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder