Bu gazetenin sürekli okuyucuları hatırlayacaklardır. “Rumlarla temasta
grupçuluk” başlıklı yazımızda (13.4.89), CTP’nin bu konudaki hatalı tutumuna
dikkat çekmiş ve onurlu Kıbrıs Türk kişiliğinin Kıbrıslı Rumlara kabul edilmesi
mücadelesinin zorlu çabaları gerektirdiğine değinmiştik. Grupçulara rağmen
katılma olanağını elde ettiğimiz üç ayrı temasla ilgili görüşlerimizi de “Batı Berlin
Toplantısından Notlar” (23.4.-3.7.89), “Ledra Palas Toplantısında neler
tartışıldı?” (2-3.10.89) ve “Haravgi Şenliğinden İzlenimler” (6-7.10.89) başlıkları
altında Kıbrıs Türk kamuoyunun bilgisine getirmiştik.
23-24 Eylül tarihlerinde Ledra Palas’ta yapılan toplantıda tanıştığım KKK
liderlerinden ve AKEL’in ilk dönem genel sekreterliğini yapmış olan 82
yaşındaki Plutis Servas, kendisiyle bir röportaj yapma isteğime olumlu yanıt
vermiş ve istediğim zaman benimle görüşebileceğini belirtmişti. Bu amaçla 16
Ekim tarihinde kurallara uygun olarak bir dilekçe hazırlayıp, izin makamına
başvurdum. 4 gün sonra bana verilen sözlü yanıtta, geçiş izninin sadece
siyasilere, bir başka deyişle milletvekillerine verilmekte olduğu bildirildi.
Halbuki aynı yetkililer tarafından daha 9 Ağustos günü yapılan resmi bir
açıklamada, “Lidra Palas’a veya Güney Kıbrıs’a geçiş için kurallara uygun
olarak müracaat edenlere, sınırdaki formaliteleri tamamlayanlara geçiş izni
verilir ve verilmektedir” denilmekteydi. Bu durumda yetkililerin kendi
koydukları kuralları bile hiçe sayarak, tamamen keyfi davrandıkları bir kez
daha ortaya çıkmıştır. Hatırlanacağı gibi 5-6 Ağustos günleri Ledra Palas’ta
yapılacak olan ortak toplantıya “kurallara uygun olarak başvurulmadığı” gerekçesiyle
izin verilmediği açıklanmış ve toplantının “Denktaş rejimi Türklere izin
vermediği için” gerçekleşmediği yönünde Rum basınında yer alan ithamın yalan ve
kasıtlı olduğu, bu haberlerin Rum istismarcılığının devam edegelen son
örneklerinden biri olduğu belirtilmişti.
Bu olaydan sonra, aynı toplantının 23-24 Eylül’de yeniden düzenlenmesi
üzerine bu kez izin verilmiş ve 30 Eylül-1 Ekim günleri Haravgi’nin Basın
Şenliğine katılınması için “kurallara uygun olarak” başvurulduğu için, ya da bu
konuyu ileride istismar edebiliriz diye düşünülerek
izin verilmişti. Ardından Demokratik Almanya’nın 40. Kuruluş Yıldönümü
nedeniyle Kıbrıs-Alman Demokratik Cumhuriyeti Dostluk Derneği’nin 6 Ekim akşamı
düzenlediği toplantı için katılma çağrısı alanlardan sadece milletvekili
olanlara izin verilmiş ve diğer çağrılı kişilerin Güney Kıbrıs’a geçişleri yine
engellenmişti. 9 Ekim günü verilen resepsiyona ise üç muhalefet milletvekilinin
katılabildiğini öğrenmiş bulunuyoruz.
“Sadece siyasilere izin verilir” şeklinde dile getirilen bu yeni görüş,
hukuk devleti kurallarına uymayan keyfi bir karara dayanmaktadır. Çünkü izin
makamı, kendi koyduğu kuralları bile hiçe saymaktadır. Her gün toplumlar
arasında var olduğu duyurulan “güvensizlik” duygusunun aşılabilmesi için, her düzeyde
temaslara izin verilmesi gerekmez mi? Yok eğer, önce güven duygusunu yerleştirmeli,
sonra temaslar başlatılmalı deniyorsa, bu arabayı atın önüne koymak demek
değil midir? Gerçi İngiliz üsleri üzerinden yönetimin onayını alan bazı çevreler,
15 yıldır temaslarını hiç aksatmayıp, karşılıklı çıkarlarını koruyorlar; ama
bizim istediğimiz ve yasaların da öngördüğü, yurttaşların hiçbir kesimine
ayrıcalık tanınmaması ve herkese eşit davranılmasıdır. Kaldı ki yalnız milletvekillerine
Rum tarafıyla temas izni verilmesi halinde, bunun “KKTC’nin
tanınması”na yardımcı olacağı görüşü, ya da yabancı elçilikler resepsiyonlarını
bizim tarafta da versinler önerisi, olmayacak duaya amin demektir.
Kıbrıslı Türklerle Rumlar arasındaki her çeşit teması resmi olarak
engellemekle, güvensizlik ortamının sürdürülmesine katkıda bulunanlar,
toplumlararası görüşmelerde içten davranmayan ve anlaşma zemini oluşmasını
istemeyen çıkar çevreleridir. Kendileri dışındaki temasların ilerletilmesi
halinde, zorlukların daha kolay aşılacağını ve güvensizlik duygularının
giderilebileceğini bildikleri için, her türlü keyfi kararla buna engel olmaya
çalışmakta ve bu durumu istismar etmektedirler. Dünyada devletlerin ve
insanların yakın işbirliğine girdiği çağımızda, yetkili makamları, bu çağdışı
düşünce tarzını bir an önce yeniden gözden geçirmeye çağırıyorum. Keyfilik
yerine hiç olmazsa kendi koyduğunuz kurallara uyunuz.
(Ortam
gazetesi, 23 Ekim 1989)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder