Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin 72. yıldönümü
nedeniyle Lefkoşa’nın Rum kesimindeki SSCB Büyükelçiliğine ait yeni binada 7
kasım akşamı verilen resepsiyona yüzlerce Kıbrıslı Rum yanında, 70 küsur
Kıbrıslı Türk politikacı ve gazeteci ile eşleri katılmıştı. Her iki toplumdan
bu kez bütün yurttaşların çağrılı olduğu ve 11 Kasım günü ö.s Lefkoşa’daki ara
bölgede, BM Barış Gücü’nün denetimindeki Lidra Palas Oteli’nin bahçesinde
düzenlenen Sovyet Gürcistanı’ndan halk dansları ve şarkıları gösterisi ise bir
dostluk şöleni olarak izlendi. Geçen yıl aynı bahçede BM Barış Gücü’nün 1988
Nobel Barış ödülünü kazanması nedeniyle yapılan törendekinn çok daha fazla bir
katılımın sağlandığı bu buluşma, 15 yıldan beridir teması kesilen Kıbrıslı
toplumların yakınlaşması ve aralarında yeniden güvenin kurulmasında ileri bir
adımı oluşturmuştur. Bu nedenle bu olanağı bize yaratan başta SSCB Lefkoşa
Büyükelçiliği olmak üzere, BM Barış Gücü yetkililerine ve Kıbrıs Türk İzin
Makamı’na teşekkür etmek istiyoruz.
Kıbrıs Türk kesiminden 300’den fazla yurttaşın
katıldığı kültür şenliğinde, Rumlara kıyasla Türk seyircilerin çoğunluğu
oluşturması, bu buluşmanın bir başka ilginç özelliği idi. 200 kadar sandalyeye
oturanlar dışında, yüzlerce kişi de gösteriyi ayakta izleyip alkışladı. Otel
bahçesinde öbek öbek toplanıp Rumca, ya da İngilizce aracılığı ile sohbet eden
Kıbrıslılar, bu tür toplantıların iki toplumun yakınlaşmasında büyük katkısı
olduğunu dile getirdiler. Sovyet Büyükelçisi Yuri Fokin ile diğer elçilik
personeli, Lefkoşa’nın Rum kesiminin Belediye Başkanı Lellos Dimitriadis, Türk
kesiminin Belediye Başkanı ve TKP Genel Başkanı Mustafa Akıncı, CTP’nin bazı
milletvekilleri ile Yeni Kıbrıs Partisi Genel Başkanı Alpay Durduran, görebildiğimiz
Kıbrıslı Türk politikacılardı. Nedense CTP Genel Başkanı Ö. Özgür’ü bu
buluşmada göremedik. CTP’nin çeşitli ilçe örgütlerinden onlarca üye yanında,
fazla sayıda partisiz yurttaş, dernek ve sendika üyeleri, hatta esnaf ve
işadamları Enformasyon ve Tanıtma Biriminden kişiler, Kıbrıs Türk kesiminden
gelen çeşitli toplumsal çevreleri temsil ediyorlardı. Öte yandan yakınlaşma
yanlısı olan Kıbrıs Rum politikacılarının şenliğe katılmaması ilgimizi çeken
bir diğer husustu!
Şenlik dönüşünde bir Kıbrıslı Türk işadamı ise
bize şunları söyledi:
“Aslında Kıbrıslı Türklerin yüzde 80’i,
toplumlararası barıştan yanadır. Geriye kalan yüzde 20, statükonun devamından
çıkar sağlayan kesimlerdir. Kıbrıslı Rumlardan şenliğe katılanların sayısının
bizimkilere kıyasla daha az olması, bana göre, onların eşitliğimizi kabul
etmemelerinden, eşit koşullarda barışa razı olmamalarındandır.”
Şenlikte konuştuğumuz Kıbrıslı Rum arkadaşlar
ise, Sovyet Kültür Şenliği ile ilgili haberin Rum kesiminde az duyulduğunu bize
aktardılar. Nitekim bizde haber, şenlikten ancak 3 gün önce bazı gazetelerde
çıkan duyurulardan öğrenilmişti.
Bundan sonra yapılacak yakınlaşma
buluşmalarının vakitli olarak kamuoyuna duyurulmasını dileyelim. Bu kez de
acaba yakınlaşmaya karşı olan çevrelerin korkutma ve tedhiş havası estirmelerine
olanak verilmiş olmayacak mı, denebilir. Ama sanmıyoruz. Çünkü geçen yılki BM
Gücü kutlaması öncesinde bir bardak suda kopartılan fırtınanın boşa çıkması
ile, bu tür kampanyaların etkisinin az olduğu görülmüştür. Geniş halk
kesimlerinin, BM Barış Gücü’nün denetimi altında, Lidra Palas’ta düzenlenecek
diğer yakınlaşma toplantılarına da büyük bir ilginin gösterileceğine
inanıyoruz. Yeter ki yakınlaşma düşmanlarının, modası geçmiş soğuk savaş
yöntemlerinin çağdışılığına dikkat çekilerek, mahkum edilmeleri sağlansın.
Sosyalist ve kapitalist ülkeler arasında bile
seyahat kolaylıkları sağlanırken, ikisi de kapitalist düzene sahip olan adamızın
iki kesimi arasında bu tür kolaylıkların sağlanmaması bir anakronizm oluşturmaktadır.
1964-67’nin kapalı yaşam dönemi, ardından, Kıbrıs Rum yönetiminin Kıbrıslı
Türklere uyguladığı seyahat özgürlüğü kısıtlamasının kaldırılmasıyla başlayan
ve 1974 yazına kadar süren tek yönlü toplumlararası temas bile, anayasal
anlaşmazlığı çözmek için yapılan görüşmelerdeki barış çabalarına katkıda
bulunmuştu.
1974 sonrasının koşullarında, 1958’den beri
özlenen sermaye birikimini gerçekleştirebilen Kıbrıs Türk burjuvazisinin bazı
kesimleri, aslında Kıbrıslı Rumlarla Türklerin yakınlaşmasından değil,
Türkiyeli askeri personel ile bavulcuların akıttığı milyonlardan yararlanamayacakları
korkusuyla statükonun devamını savunmaktadırlar.
Adamız üzerinde yaşayan Kıbrıslı Rumlarla
Türklerin, hiç bir dış karışma olmadan, gerçek bir federal devlet çatısı altında,
eşit haklı yurttaşlar olarak, kendi bölgelerinde kendi kendilerini yöneterek,
yaşamlarını sürdürecekleri günler için, gerek federalist
politikacılar, gerekse
sıradan yurttaşlar olarak yapılacak daha çok işimiz vardır ve bu kolay
olmayacaktır. O nedenle 15 yıl gecikmeyle de olsa, artık yakınlaşma çabalarının
yılda birkaç etkinlikle değil, daha sık düzenlenecek buluşmalarla hayata
geçirilmesi gerekmektedir. Kıbrıs’ın büyük dostu Sovyetler Birliği’nin bu
yolda önemli bjr katkı olarak gerçekleştirdiği bu kültür şenliğini, Kıbrıslılar
arası başka ortak kültür etkinliklerinin izlemesini diliyoruz.
(Ortam gazetesi, 15 Kasım 1989)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder