24 Mayıs 2015 Pazar

FAZIL ÖNDER’İN 32 YILLIK KISA YAŞAMI VE MÜCADELESİ



Bugün kendisini ve mücadelesini saygı ile andığımız Fazıl Önder, 1926’da Lefkoşa yakınındaki Küçük Kaymaklı köyünde doğdu. Annesinin adı Şerife, babasının Yusuf Nuri idi. İki erkek (Yoğurtçu Salih ve Cemal Saraçoğlu) ve bir kız kardeşi (Hürmüz) daha vardı. İlkokulu bitirdikten sonra, ailesinin fakir olması nedeniyle eğitimine devam edemedi. Saraç olan kardeşi Cemal’in yanında çırak olarak çalışmaya başladı. Mesleği öğrendikten sonra Ayalı Ahmet ile birlikte kendi dükkanını açtı.
İzciliği sevdiği için, ilkokulda başlattığı izcilik çalışmalarını daha sonra da sürdürdü. 1949 yılında Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri’nin Ayluka Mahallesi’ndeki Elli Sokağı No.2’deki lokaline devam etmeye başladı. Burada zamanın önde gelen ilerici Kıbrıslı Türkleri ile arkadaş oldu. Bunlardan biri olan arkadaşı kunduracı Kamil Tuncel’in anlattığına göre, Derviş Ali Kavazoğlu, Mehmet Edison, Ahmet Malyo gibi arkadaşlarıyla Küçük Kaymaklı’da toplanarak, birlikte Sofya ve Moskova Radyolarını dinliyorlar ve ayrıca Bulgaristan’dan gelen Yeni Işık gazetesi, Türkiye’den gelen Marko Paşa, Merhum Paşa gibi  zamanın ilerici gazetelerini okuyorlardı. Bu arada Nazım Hikmet’in şiirlerini, Sabahattin Ali’nin romanlarını hep birlikte okuyarak, kendi kendilerini yetiştirmeye gayret ediyorlardı.
Kıbrıs Sulhu Koruma Cemiyeti, 1950 yılı Ağustos ayı içinde açtığı, Türkiye’nin Kore’ye asker göndermemesi ve atom bombasının bir daha  kullanılmaması için başlatılan Stokholm, Varşova ve Berlin Sulh Beyannamelerinin imzalanması kampanyalarına Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri’nin üyeleri ile birlikte Fazıl Önder de katılmıştı. Kamil Tuncel, anılarında, 1954’de AKEL tarafından Trodos ve Platres bölgelerine düzenlenen Sulh Gezilerine, Fazıl Önder ve Ahmet Sadi Erkut ve eşleri ile birlikte katıldıklarından söz etmektedir.
Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri, 1951 yılı sonunda, Tüm Kıbrıs İşçi Federasyonu (PEO) ile 1948 yılından beri yürüttüğü işbirliğini, birleşme ile geliştirir. Sendikacı Ahmet Sadi Erkurt’a göre, 1952’nin ortasında Derviş Ali Kavazoğlu’nun sorumluluğu altında, genç Kıbrıslı Türk işçilere spor ve diğer eğitim olanakları sunmak amacıyla, Lefkoşa Türk Eğitim-Spor Kulübü (T.E.K.) adı altında yeni bir örgüt kurulur. Fazıl Önder, TEK’in kuruluşunda arkadaşları ile birlikte büyük çaba gösterenlerdendi ve nitekim ilk Yönetim Kurulu üyeleri arasında yer alır. Genç işçiler, TEK’de oluşturulan kütüphaneden yararlanmakta, boş zamanlarında da futbol ve masa tenisi gibi sportif çalışmalar yapmaktaydı.   
Fazıl Önder, 1950 yılı ortasından başlayarak Necati Özkan’ın İstiklâl gazetesinde öykü ve yazılar yazan bir aydın olarak öne çıkar. 7 Haziran 1950 tarihli gazetede yer alan “Selamet Yolu” başlıklı makalesinde, 4 Haziran’da İstiklâl Partisi’nin kuruluş töreninin Türk İşçiler Birliği Koro Heyeti’nin okuduğu İstiklâl Marşı ile başlandığını yazmaktadır. İstiklâl gazetesinin 2 Ağustos 1950 tarihli nüshasında “Çınarlı Kulübenin Kadını” adlı iki gün sürecek bir öyküsü yayımlanır. 12 Ekim 1950’de, Hayattan Örnekler (sözlü hikaye), 19 Ekim 1950’de Küçük Kaymaklı halkı ile ciddi bir hasbihal, 2 Kasım 1950’de  “Edebiyat, bir Yaratık değildir! (“Bıdık, Pısırık” fıkrası toy bir delikanlıya ithaf) ve 22 Aralık 1950’de “Para Etmiyen Sır (sözlü hikaye)” yayımlanır. 
Fazıl Önder, “Fıkralar” başlıklı köşesiyle, 5 Aralık 1950 tarihli Memleket gazetesinde de yazmaya başlar. Hikmet Afif Mapolar’ın günlük olarak çıkardığı bu gazetenin 21 Aralık 1950 tarihli 33. sayısında da “Körler Okulunda bir gece” başlıklı yazısı yer almaktadır.
İstiklâl’in 27 Mart 1951 tarihli nüshasında “Arkadaşımız Fazıl Önder ile bayan Zehra Ali geçen Pazar nikahlandılar” haberi yer almaktaydı. İnkılâpçı gazetesinin 1 Kasım 1955 tarihli 8. sayısında da, Fazıl Önder’in 6 Kasım 1955 günü Küçük Kaymaklı’da Zehra Ali ile evleneceğine ilişkin “Evlenme Törenine Davet”i basılmıştı. Onun bu evlilikten Aralık 1956’da Ayşe adında bir tek kız çocuğu olur.
1 Eylül 1954 tarihli Hürsöz’den, Fazıl Önder’in Lefkoşa Türk Eğitim-Spor Kulübü (T.E.K.) Sekreteri olduğunu öğreniyoruz. Burada yer alan bir açıklamasında, “KEO’dan Kıbrıs Türk Lisesi “College” için bir fakir talebeye bir meccanilik projesi aldık” denmektedir. Hürsöz gazetesinin 26 Ağustos 1954 tarihli nüshasında yer alan, “KEO Kültür Yardımını artırıyor” başlıklı bir haberde de, 1953-54 ders yılında orta okul ve liselerde tahsil yapan 45 Türk talebesine meccanilik verildiğini duyurulmakta ve KEO’nun bu yardımını, yeni ders yılında 60’a çıkaracağını kaydedilmekteydi.
125 gün süren meşhur 1948 Maden Grevi’ne katılan işçileri desteklemek amacıyla 19 Mayıs 1948’de günlük olarak yayımlanmaya başlayan ilk Kıbrıs Türk işçi gazetesi “Emekçi”, 1949 yılı sonuna doğru yayımını durdurduktan sonra, 1955 yılına kadar işçi davasına destek olan bir gazete yayımlama olanağı elde edilememişti.
Kasım 1952’de, PEO sendikasına üye olan Kıbrıslı Türk işçiler için bir merkez bürosu kurulması kararı alan PEO, Mart 1954’de Emekçi gazetesinin sahip ve yazı işleri müdürlüğünü yapmış olan PEO Konsey üyesi Ahmet Sadi’yi, bu büronun maaşlı sekreterliğine atar. Ahmet Sadi ve sendikacı arkadaşlarının çabaları sonucu, PEO’nun Türk İşçi Şubesi’ne bağlı üyelerin sayısı 1954’de 1,500’e yükselir. PEO artık Lefkoşa, Leymosun ve Mağusa’da kaza büroları oluşturarak, başlarına Türk işçi temsilcileri atamış, İskele’de de bir Türk sendikacı ile işbirliğine gitmişti.
            Türk üyeler için sık sık Türkçe bildiriler ve aylık Türkçe haberler ile işçi sorunlarına değinen yazıları içeren bir “İşçi Bülteni” çıkarmaya başlamış, önemli konuların görüşüldüğü sendika toplantılarında yapılan Türkçe ve Rumca konuşmaların, her iki dile de çevrilmesine ilişkin bir ilke kararı kabul edilmişti.
PEO’nun 11. Kongre’sine sunulan ve 1956-1959 yıllarına ilişkin faaliyetleri anlatan rapora göre, alınan bir karar da, “İşçinin Sesi” adında haftalık bir sendika gazetesi çıkarılması ve  bu görevin Kıbrıs Türk işçi liderlerinden Fazıl Önder’e verilmesi şeklindeydi. Ama daha sonra “İnkılâpçı” gazetesinin haftalık olarak yayımlanmaya başlaması ile ayrı bir sendika gazetesine gerek kalmamıştı.
Ahmet Sadi anılarında, kendisinin sendikada görevli olması nedeniyle, çıkacak yeni gazetenin hazırlıklarını, Derviş Ali Kavazoğlu ve Fazıl Önder’in üstlendiğini belirtmektedir. Gazetenin imtiyaz hakkının alınabilmesi için İngiliz Sömürge Yönetimi’ne yatırılması gereken ve 500 KL tutan parayı toplamak üzere, bu iki arkadaş bir kampanya başlatırlar. Kampanyası süresince, birçok köy ve kasaba dolaşılarak, sendika üyesi işçilerden ve halktan bağışlar toplanır, film gösterileri ve piyango düzenlenir. İnkılâpçı adı verilen haftalık gazetenin ilk sayısı 13 Eylül 1955 günü yayımlanır.          
            Esas mesleği olan saraçlık yanında, gazetecilik mesleğine de ilgi duyan Fazıl Önder, 13 Eylül 1955 ile 12 Aralık 1955  tarihleri arasında 14 sayı yayımlanabilen İnkılâpçı gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yapmaktaydı. Gazete, aralarında Fazıl Önder ve Derviş Ali Kavazoğlu’nun da bulunduğu bir Yazı Kurulu tarafından, Lefkoşa’daki 14A Eski Saray Sokağı’ndaki idarehanesinde yayıma hazırlanmakta ve Skufarides Sokağı No.10’daki İnkılâpçı Basımevi’nde basılmaktaydı.
Haftalık olarak Salı günleri 10 mil fiyatla “Halkın bağrından doğan İNKILÂPÇI halkın malıdır” başlığı ile çıkan ilk sayıda, “İnkılâpçı” imzalı başyazıda özetle şöyle denmekteydi:
“Gazetemizin adı İnkılâpçı. Biz de İnkılâpçıyız, ilhamımızı 1918-1922’de içten zararlı kuvvetlere, dıştan saldırganlara, sömürgecilere karşı şahlanan Türkiye halkından ve  bu harekete kılavuzluk ve öncülük eden Atatürk’lerden almaktayız...
Sayın Okuyucu: Elinde tuttuğun “İnkılâpçı” gazetesi, bir buçuk yıl uğraşıldıktan sonra, büyük emek neticesi ve senin paranla, halkın parasıyla yayın alanına atılmıştır...
Gazeteyi çıkarmak için, fedakâr halk çocukları köy köy, kasaba kasaba dolaşırken, köy ve şehirli halk tarafından büyük ilgi ile karşılanmakta idiler. Buna rağmen “zırıltıcılar” diye isimlendireceğimiz bazı kişiler, “İnkılâpçı” etrafında dedikodu yaratmaktan (şahsi menfaat icabı olarak) geri kalmadılar. Biz gene yolumuza devam ettik ve şerefle, en fazla güvendiğimiz halkın huzuruna çıktık. Daha önce broşürlerde bildirdik. Siyasetimiz açıktır, siyasetimizi, temasa geldiğimiz halkın fikirlerini de kullanarak çizdik: Nereden gelirse gelsin, halkımızın zararına olan her şeyle savaşacağız. İşçilerimizin, çiftçilerimizin, dar gelirli zanaatkâr dükkân sahiplerimizin, memurlarımızın haklarını savunacağız. Askıda kalan cemaat davalarımızın yılmadan ele alacağız. Sömürge hükümetinin, halkımızın aleyhine tatbik etmeye yelteneceği anti-demokratik ve anti-liberal kanunlara karşı kalemlerimizle mücadele edeceğiz, bütün dünya halkı tarafından lânetle anılan harp kundakçılığına, harp propagandasına karşı durarak, barışı savunacağız. Adada yaşayan iki vatandaş cemaatın arasını açmak için yapılan tedhişçiliklerle, yanlış, yalan, parçalayıcı ve gurur kırıcı propagandaları nereden ve hangi taraftan gelirse gelsin takbih ve tel’in edeceğiz. Başkalarının hayat haklarına, düşüncelerine hürmet ederek, halkımıza eşit hayat hakkı tanınması ve varlığımızın adada idamesi için bütün kuvvetimizle faaliyet göstereceğiz.
Bu çetin yoldan başarı sağlayabilecek miyiz? Uğraşacağız. Halkın yararına çalışacağımız için halka güveniyoruz. “İnkılâpçı”
            İşlediği sosyal, ekonomik ve siyasal sorunlara getirdiği sağlıklı yorum ve çözümler nedeniyle okuyucu sayısı gittikçe artan “İnkılâpçı” gazetesi, 21 Kasım 1955 tarihli 11. sayısından başlayarak, Salı yerine, Pazartesi günleri yayımlanır ve aynı sayısında şu duyuruya yer verir:
            “Şimdiki hedefimiz pek yakında haftada iki defa çıkmaktır. Halkımıza güveniyoruz.”
       Gazete, bu sayısından başlayarak adresi “İsaakin Komninu Sokak No.24” olarak verilen bir basımevinde basılmaya başlar. Fazıl Önder ve arkadaşları, İnkılâpçı gazetesinde kaleme aldıkları yazılarda, işçi hakları, İhtiyat Sandığı ve Sosyal Sigorta Sandığı’nın kurulması mücadelesinde öncülük ettiler.   
Fazıl Önder’in İnkılâpçı gazetesinde yer alan bazı yazılarından örnekler verecek olursak: 13 ve 20 Eylül 1955’de çıkan “Maarif davamız” başlıklı iki yazıda “Köylülerimizin dertleri: Okullar, camiler ve din adamları” konuları işlenmektedir. 20 Eylül 1955’de, “Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Federasyonu Sekreteri Niyazi Dağlı ile röportaj” var. 27 Eylül 1955’de, Evkaf üzerine            “Sayın Müftümüz ile mülakat” yapmış. 4 Ekim 1955’de, “Küçük Kaymaklı’nın yolları ne zaman asfaltlanacak?”, 18 Ekim 1955’de, “Hükümet Memurları”, 25 Ekim 1955’de, “Hükümet Memurları ve Tahsildarlar”, 1 Kasım 1955’de, “Lise Grevi Münasebetiyle” başlıklı makaleler yer alıyor. 15 Kasım 1950 tarihli gazetede ise “Lisanımıza kıymet verilmelidir” başlığı altında, Evkaf Kanunu’nun resmi gazetede sadece İngilizce olarak yayımlanmasını eleştiriyor ve özet olarak Türkçe metnin aktarılmasını İnkılâpçı gazetesinin üstlendiğini yazmaktadır. 5 Aralık 1955’de, “Karadağ ve Ksero Madencilerinin bölge seçimleri”, 12 Aralık 1955’de, “Mr.Cox’un adamızı ziyareti münasebetiyle” Maarif konusunda halkımızın talepleri konu edinilmektedir.
Üç ay süreyle yayımlanabilen “İnkılâpçı”nın son 14. sayısı, 12 Aralık 1955 tarihini taşımaktadır. Bu sayıda yer alan “İnkılâpçı” imzalı başyazıda “İnsan Hakları Beyannamesinin 7. yıldönümü münasebetiyle müstemleke idarecilerini, insan haklarına hürmet etmeye davet ederiz” denmekteydi.
İngiliz sömürge yönetimine karşı Kıbrıs Türk toplumunun çıkarlarını cesurca savunan ve Rum-Türk dostluğundan yana olan “İnkılâpçı” gazetesinin halkı uyarıcı ve bilgilendirici yayınları, hem sömürgecileri, hem de onlarla işbirliği içinde olan Kıbrıs Türk liderliğini tedirgin etmekteydi.
“İnkılâpçı” gazetesine yönelik tehditlerle ilgili olarak, gazetenin bu son sayısında yer alan “Tehdit” başlıklı bir yazıda şöyle denmekteydi:
“Son günlerde oraya, buraya gelişigüzel tehdit mektuplarının gönderildiğini müşahade etmekteyiz. İki hafta evvel, tanınmış sporculardan Leymosunlu Bay Sevim’e böyle bir mektup gittiğini haber alarak yayınlamıştık.
Aynı ayarda bir mektup, geçen gün yazıhanemize de gelmiştir. Muhtevası: “İnkılâpçı gazetesini durdurunuz”, “öldürüleceksiniz”, “kafanız kesilecektir” vs.
Maşallah! Tavuk kafası mı ezeceksiniz be birader. Bu hareketi yapanların saf ve masum olduklarını biliriz. Fakat yaptıranlar ve idare edenlerin nedir maksatları? Kime ve hangi emellere hizmet ediyorlar? Medeni ve akıllı adam işi mi bu? Bizim bildiğimiz ganstervari tedhiş ve tehditler, siyaset vasıtası olamaz; ölüm tehditleriyle fikirler susturulamaz. Bu gibi hareketler halkın nefretini kazanacak ve failleri er geç meydana çıkararak halkın gazabına uğrayacaktır. Tehdit mektupları! Ganstervari hareketler! Bu mu idi eksiğimiz?”
Nitekim iki gün sonra, İngiliz sömürge yönetimi, enti-emperyalist mücadelede Rum-Türk işbirliğini destekleyen “İnkılâpçı” gazetesi ile birlikte, AKEL’in günlük yayın organı Neos Demokratis’i ve solcu Embros ile Aneksartitos gazetelerini kapatacaktı.
           Zaten 14 Kasım 1955’de, başta AKEL olmak üzere solcu köylü, gençlik ve kadın örgütleri de yasadışı ilan edilmişti. AKEL Genel Sekreteri ile Leymosun ve Larnaka Belediye başkanlarının da aralarında bulunduğu 135 AKEL üyesi, bir gece içinde tutuklandı. Böylece, İngiliz sömürgecilere karşı yürütülen tedhiş eylemlerine grevlerle destek olan ve İngiliz üslerine karşı kampanya yürüten Kıbrıs’taki sol hareketin susturulması amaçlanmıştı. Ama AKEL’in yeni gazetesi, 18 Ocak 1956 günü Haravgi adıyla yeniden yayımlanmaya başlayacaktı. 
“İnkılâpçı” gazetesinin kapatılması, Kıbrıs’ta toplumlararası ilk çatışmaları planlayıp kışkırtan İngiliz sömürgeciler ve onların yerli işbirlikçileri ile birlikte, Kıbrıslı Türk demokrat ve solculara karşı uygulanacak olan saldırı ve cinayet dizisinin ilk habercisi olmuştu.
            19 Ocak 1957 tarihli Halkın Sesi gazetesi, “Kıbrıs nasıl bölünecek?” başlığı altında adayı kuzey ve güney olarak ikiye ayıran taksim edilmiş ada haritasını yayımlarken, 20 Ocak 1957 tarihli nüshasında da “Kıbrıs tarihi bir gün yaşadı. Prof.Nihat Erim ile Doç.Suat Bilge’nin bulunduğu otomobil omuzlarda taşındı” haberini vermekteydi.
           Türkiye’nin Kıbrıs politikasında dayanacağı hukuki tezi hazırlamış olan Profesör Nihat Erim’in Kıbrıs’ı ziyareti sırasında, aralarında Fazıl Önder’in de bulunduğu ilerici Kıbrıslı Türkler adına hazırlanan ve kendisine sunulan “AKEL Türk Kolu” imzalı mektupta, Britanya Dışişleri Bakanı tarafından ortaya atılan adanın taksim edilmesi fikrine karşı çıkılmakta ve şöyle denmekteydi:
“Adayı taksim etme fikri, kabili tatbik de değildir. Çünkü Kıbrıs Türk ve Rum halkı ayrı ayrı iki mıntakada yaşamamaktadır. Böylece ortaya bir muhaceret işi çıkacaktır ki, o zaman Kıbrıs çıkmazı ikinci ve en büyük çıkmaza girecektir. Böyle hadiselerin hangi menfaatlere hizmet ettiğini tarih hepimize göstermiştir.”        
            Kıbrıs Türk liderliği ile Türkiye’nin yoğun bir şekilde “Ya taksim, ya ölüm” kampanyasını yürüttüğü bir sırada, 1 Mayıs 1958 günü yapılan gösterilerde de, Rum ve Türk işçiler birlikte yürüyerek, emperyalizmin adayı ve Kıbrıs halkını bölme planlarını protesto etmişlerdi.
İşte bu gösteriden sonra, ilerici gençlerin örgütü olan TEK, taksimci Kıbrıs Türk liderliği ve faşist TMT yeraltı örgütünün hedefi haline geldi. Lefkoşa’daki Plevne Sokak’ta bulunan TEK binası, 1 Mayıs akşamı saat 9’da 40 kadar fanatik Kıbrıslı Türk tarafından tahrip edildi ve eşyaları hisaraltına atılarak, yakıldı. Dr.Küçük, aynı gün Atatürk Ortaokulu’na yaptığı ziyarette, öğrencilerin komünistlerle temas etmemelerini öğütledi.  
Bu olaydan sonra, ortak sendika PEO’ya üye olan yüzlerce işçi tehdit edilerek, istifa etmeleri sağlandı. Solcu olarak bilinen bazı Kıbrıslı Türk işçiler ve sendikacılar kurşunlanarak öldürüldü, yaralandı, adayı terk etmek zorunda bırakıldı.
1958 yılında başlayan TMT’nin ilerici Kıbrıslı Türkleri sindirmeye yönelik bu saldırıların ilki, sendikacı Ahmet Sadi’nin yaralanması ile ucuz atlatılmıştı. Ama bundan iki gün sonra, 24 Mayıs günü saat 10.45’de Lefkoşa’nın Türk kesiminin tam merkezinde silahlı tedhişçiler, herkesin gözü önünde bu defa da Fazıl Önder’i hedef alarak, onu öldürdüler. Bozkurt gazetesi, 25 Mayıs 1958 tarihli nüshasında olayı şöyle vermekteydi:
“Solcu bir Türk vurularak öldürüldü. Diğer bir solcunun da Londra’ya kaçırıldığı bildiriliyor. Dün sabah saat 10.45 raddelerinde Lefkoşa’da Selimiye Camii civarında meçhul bir şahıs tarafından vurulmak suretiyle öldürülen 32 yaşındaki Fazıl Önder, şehrimizde solculuğu ile tanınmıştı. Bundan bir hafta evvel cemaat aleyhine olan hareketlerinden vazgeçmesi için kendisine ihtar yapılmış ve bir açıklamada bulunması istenmiştir. Fazıl Önder böyle bir açıklamada bulunmıyacağını ve idealinden fedakârlık yapmıyacağını söylemiştir.
Hadise şöyle cereyan etmiştir: Fazıl Önder, dün sabah Küçük Kaymaklı’daki evinden kalkarak Lefkoşa’ya gelmiş ve dükkanında ortağı ile birlikte çalışmaya başlamıştı. Saat 10.45’de meçhul bir şahıs, makine başında çalışmakta olan Fazıl Önder’e üç el ateş açmış ve isabet kaydetmiştir. Fazıl Önder kurşunları yediği halde mukabele etmeğe davranmış ve bu sırada arkasına bir de kama işlenmiştir. Bu kama, Fazıl Önder’in ölümünden sonra hastahanede zorlukla çıkarılmıştır. Yaralandıktan sonra hastahaneye kaldırılan Fazıl Önder orada ölmüştür. Yayınlanan resmi bir tebliğde 38’lik bir tabanca kullanıldığı ve tahkikatın devam ettiği bildirilmektedir.
Diğer taraftan Sadi Erkurt’un vurulduğu gün solcu işçilerle birlikte bir konuşma yapan Hulûsi Çağlar’ın Rumlar tarafından Londra’ya gönderildiği haber veriliyor.”
Aynı tarihli Halkın Sesi gazetesinin 4. sayfasında şu kişilerin solcu sendikadan istifa ilanları yer almaktaydı: Ahmet Ali Gök, Kamil Tuncel, Mehmet Ali Topal.
Kıbrıs Türk yeraltı örgütü TMT, geride dul bir eş ve öksüz bir çocuk bırakan Fazıl Önder’in korkunç bir şekilde öldürülmesinden üç gün sonra bir bildiri yayımlayarak, cinayetin kendileri tarafından işlendiğini açıklamış ve Kıbrıs Rumları ile aynı örgütlerde yer alan bütün Türklerin de aynı şekilde temizleneceği tehdidinde bulunmuştu.
Ahmet Sadi anılarında şunları yazmaktadır:
“Fazıl Önder herhangi bir sendikanın üyesi değildi. Ortağı ile kendi kendine çalışıyordu. Fazıl Önder, Küçük Kaymaklı’da namuslu ve iyiliği seven bir ailenin evladı idi. İleri görüşlü ve halkçı idi. Kabahatı İnkılâpçı gazetesinin sahibi ve yazı işleri müdürü olmasıydı.
Denktaş, Fazıl Önder öldürüldükten üç gün sonra bir broşür yayımlayarak, cinayetin yani Fazıl Önder’i öldürenler, toplumumuz arasında dehşet ve ölüm saçan bir tedhişçi örgüt tarafından işlendiğini itiraf etti. Aynı broşürde bana yapılan saldırıya da değindi ve Rumlarla beraber aynı örgütte üye olan Türkler, yaşamak isterlerse, bu örgütten hemen açık olarak çekildiklerini bildiren açıklamalarda bulunmaları emrediliyordu.”
            Ne yazık ki emperyalizmin maşaları tarafından yürütülen bu “ganstervari hareketler”, daha sonraki yıllarda da, Kıbrıs’ın taksimini savunan Kıbrıs Türk liderliğine muhalefet eden demokrat insanlarımıza karşı acımasızca sürdürülecekti. Öldürüldüğü gecenin ertesi günü çıkan gazetede hiçbir sendikanın üyesi olmadığını açıklayan Ahmet Yahya’nın da tek suçu, TEK Yönetim Kurulu üyesi olmaktı. Oysa TEK, bir Rum örgütü değildi.
            Fazıl Önder’in Küçük Kaymaklı mezarlığında yapılan defin törenine eşi ve kızının katılmasına bile izin verilmemiş, sadece kardeşi Salih (Yoğurtçu Musa) ve iki yakını hazır bulunmuştu. O nedenle bugün mezarının tam olarak hangisi olduğu bilinmemektedir. 
Taksimci Kıbrıs Türk liderliğinin TMT eliyle öldürdüğü bütün demokrat ve ilerici insanlarımızın anıları önünde saygı ile eğiliriz.


(Fazıl Önder’in öldürülmesinin 57. yıldönümü anısına 24 Mayıs 2015 Pazar günü saat 19.30’da Gönyeli Belediyesi’nin toplantı salonunda 9 örgüt tarafından düzenlenen anma etkinliğinde Ahmet An tarafından yapılan konuşmanın metnidir.)

1 yorum: