27 Mayıs 2015 Çarşamba

NAMIK KEMAL’İN MAĞUSA’DAKİ YAŞAMI VE BİR DÜZELTME


Kıbrıslı’nın son sayısında Attila Noyin tarafından kaleme alınan “Namık Kemal Zindanı, demokrasi müzesi haline  getirilmelidir” başlıklı yazıda, onun esaret hayatı çektiğine değinilmektedir. Oysa ki Namık Kemal’in Mağusa’da sürgünde iken kaleme aldığı 136 mektup da içinde, bütün mektuplarını üç cilt halinde yayımlayan Fevziye Abdullah Tansel şöyle yazmaktadır:

“Hemen söyleyelim ki, Kemal, bir asra yakın zamandan beri tekrarlandığı üzere, öyle, çürütücü bir zindan hayatı yaşamış değildir; denebilir ki, Mağusa hayatı, sürüldükten sonra geçen kısa zaman dışında, Avrupa’dakinden çok daha müreffehdir. 5. Murat, İstanbul’daki ailesinin rahat rahat geçimini temin ettiği gibi, kendisine de türlü vasıtalarla para, hediyeler gönderiyordu. (Zamanın Kıbrıs valisi) Veys Paşa Konağından yollanan şeyler de az değildir. Kemal’in ve yakınlarının mektupları gözden geçirilince pek çok altın, kelle kaşar peyniri, havyar, rakı , konyak, tütün, reçel ve şuruplar, gecelik entarisi ve hırkalar, ahiretliği için (Mağusa’da iken 12 yaşında bir kız çocuğunu Namık Kemal besleme almıştı) elbiselik kumaş, odasına serilmek üzre keçe, zarf, tomar tomar kağıt, kalem, mürekkep, kalemtraşına kadar gönderildiği açıkça anlaşılır. Kendisi için fazla gelen bu şeyleri Kemal oradaki dostlarına yedirip içiriyor, dağıtıyordu; mesela, gönderilen üç saatten ikisini Avni Efendi’ye, Osman Bey’e hediye etmişti. İşte bu yüzden, sıhhatini harab edecek derecede içkiye düşen Kemal’i israfından dolayı, babası Mustafa Asım Bey ikaza mecbur kalmıştı. Akka ve Rodos’taki sürgün arkadaşları ise oldukça zaruret içinde bulunuyorlardı; hatta bu sebepten Kemal, Ebuzziya Tevfik’in çok acı sitemleriyle karşılaşmıştır. Magosa’da iken basılan kitapları vasıtasıyle de, az çok kazanç temin etmekte idi.”(Namık Kemal’in Mektupları, Cilt 1, Türk Tarih Kurumu, Ankara,1967,Önsöz, s.39-40) 

Namık Kemal’in yayımlanmış mektupları sayesinde, onun hemen hiç bilinmeyen Mağusa’daki yaşamı aydınlatılmış ve eserlerinin kronolojik sıralaması da yapılabilmiş,  eksik ve yanlışlıklar düzeltilebilmiştir. Mithat Cemal Kuntay tarafından  1949’da İstanbul’da yayımlanmış olan yine 3 ciltlik “Namık Kemal” çalışmasında da benzeri bilgiler verilmektedir.

Namık Kemal, hakkındaki “tevkif-i askeri” (askeri tutukluluk) hükmü yanlış anlaşıldığı için ilkin dar bir hücrede zor günler geçirmiş, fakat üç gün sonra, şair Ali Ruhi ve Zeynül Abidin Reşit’in babası olan zamanın Kıbrıs mutasarrıfı Veys Paşa’nın yardımı ile biraz daha iyi bir odaya taşınmıştı. Veys Paşa, Kemal’e gazeteleri gönderiyor, mektuplaşmalarına, İstanbul’dan gönderilen kitap, yiyecek, giyecek vb şeylerin sağlanmasına aracı oluyor, her türlü kolaylığı esirgemiyordu.

Aşağıda  Namık Kemal’in Mağusa’daki yaşamını yansıtan bazı alıntılar bulacaksınız:

* 1873 yılında kızı Feride’ye yazdığı bir mektuptan:

“Hanım Kız,
Mektubunu aldım. Ben burada o kadar rahattayım ki tarif edemem. her akşam denize giriyorum; Magosa’da bir koca liman var; beyaz kum içinde...İnsan Unkapanı’ndan Galata’ya kadar bir gidiyor; yine deniz, boğazına çıkıyor...Hele bilsen, o beyaz kum, suyun içinde ne güzel görünüyor...Tıpkı tıpkısına sizin İstanbul hanımefendilerinin yaşmak altında parlayan çehreleri gibi...
Senden başka birşey düşündüğüm yok; herkes rahat olduğumu biliyor; yalnız sen anlamıyorsun. ne kadar inkar etsen inanmam...” (F.A.Tansel, agy, Cilt:2, s.288)

* Kıbrıslı yakın arkadaşı Osman Bey’e yazdığı  Ekim 1874 tarihli mektuptan:

“Ramazanda olsun birkaç gün buraya gelmez isen, kabahatini afvetmem. Ben suçlu olsam, yine güçlü olurum; nerede kaldı ki, hem sen haksız olsan; hem ben mağlup olayım...Yahu Ramazan üzeri bize biraz rakı gönderiniz. Burada rakı yerine adeta zehir içiyoruz. Canım Osmancığım, Müfti Efendi’ye git de, benim tarafımdan süret-i mahsusada ellerini öp...” (F.A.Tansel, agy, s.314)

* Osman’a yazdığı bir başka mektuptan:

“Birkaç akşamdır, sipsivri Cambulata çıkıyoruz, orada içiyoruz, türkü söylüyoruz, güveçler, balıklar yiyoruz...eğlenip duruyoruz.” (M.C.Kuntay, agy, Cilt: 2, s.594)


* Namık Kemal, cinsel hayatına ilişkin bazı dedikoduların Mağusa halkı arasında dolaştığını bilmekte ve bunlara kızmaktadır. Mağusa’da bulunan ve “Bu akşam meclis-i hazretleri ile teşerrüfe cesaret edemedim” dediği bir kişiye yazdığı bir mektupta bu dedikodulara yanıt vermeye çalışır:

“Efendimiz Hazretleri,
Galiba şair, “Güneş gammazdır; gece pezevenktir” hayaline Magosa halkının muhaverat (konuşmalar) ve musamerattaki (akşam eğlencelerindeki) kil-ü kalinden (dedikodusundan) intikal etmiş olmak gerek...
Güya ki fesad-ı fuad-ı Fuad (düşünce ve gönülleri karıştırıcı biri) tecessüm etmiş (canlanmış) ve alnına bir de damga-yi la’net veya nokta-i siyah-ı iştibah (kara leke şüphesi) vaz olunmuş da namına Magosa denilmiş.
Subhana’l Kadiri! Bu ne kadar musafeha karane (aleyhte etki yapan) harekettir ki iki adam arasında bir musafeha (tokalaşma, el ele tutuşma) görseler, illet-i gaiyesi  musafeha (zina)dır itikadında bulunuyorlar. Tashif-ü tahrifte bu kadar meharet, eski Yuhud ehbarına değil, Ermeni ahbarlarına bile kolaylıkla nasib olur şeylerden değildir.
...Bendeniz zenna imişim (zina yapıyormuşum). Galiba bu rivayette bulunanlar ezvac-i muhadderatından (namuslu karılarından) mes’eleyi tahkik etmek gerek. Her ne hal ise, bendeniz muhsınım (ancak nikahlı karısıyla cinsel ilişkide bulunan bir kimseyim). Yalan yere yemin etmeyeceğimi Efendimiz dahi tahkik ve belki kable’t-tahkik (araştırma öncesi) tasdik buyurursunuz. Magosa’ya geldim geleli zina fi’l-i şeni’inden beriyim (zina kötü eyleminden uzağım); her türlü yemine de hazırım. O türlü hazırım ki devlet elinde mazlumum, şeri’at pençesinde mercum (taşlama cezası) olurum, yine ağzımı açmam.
Bendeniz Lüti (oğlancı) imişim. Galiba bu rivayette bulunanlar da söyledikleri sözü oğullarından işitmişlerdir. Bir Hadis’ten bahsolunurken “Nikola’dan nakledildi” (Arapça yazılmıştır) mes’elesini Efendimiz’e de rivayet etmiştim zannederim. Her ne hal ise, Alimallah ben Magosa’ya geldim geleli öyle bir habaset (kötülük) etmedim ve hatta tab’an (huy bakımından) hali (yumuşak huylu) isem de, ihtilam (rüya içinde boşalma) dahi olmadım...”(F.A.Tansel, agy, 462-465)

(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:16, 23 Kasım-23 Aralık 1996)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder