Bugün
kendisini ve mücadelesini saygı ile andığımız Fazıl Önder, 1926’da Lefkoşa
yakınındaki Küçük Kaymaklı köyünde doğdu. Annesinin adı Şerife, babasının Yusuf
Nuri idi. İki erkek (Yoğurtçu Salih ve Cemal Saraçoğlu) ve bir kız kardeşi
(Hürmüz) daha vardı. İlkokulu bitirdikten sonra, ailesinin fakir olması
nedeniyle eğitimine devam edemedi. Saraç olan kardeşi Cemal’in yanında çırak
olarak çalışmaya başladı. Mesleği öğrendikten sonra Ayalı Ahmet ile birlikte
kendi dükkanını açtı.
İzciliği
sevdiği için, ilkokulda başlattığı izcilik çalışmalarını daha sonra da
sürdürdü. 1949 yılında Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri’nin Ayluka Mahallesi’ndeki
Elli Sokağı No.2’deki lokaline devam etmeye başladı. Burada zamanın önde gelen
ilerici Kıbrıslı Türkleri ile arkadaş oldu. Bunlardan biri olan arkadaşı
kunduracı Kamil Tuncel’in anlattığına göre, Derviş Ali Kavazoğlu, Mehmet
Edison, Ahmet Malyo gibi arkadaşlarıyla Küçük Kaymaklı’da toplanarak, birlikte
Sofya ve Moskova Radyolarını dinliyorlar ve ayrıca Bulgaristan’dan gelen Yeni
Işık gazetesi, Türkiye’den gelen Marko Paşa, Merhum Paşa gibi zamanın ilerici gazetelerini okuyorlardı. Bu
arada Nazım Hikmet’in şiirlerini, Sabahattin Ali’nin romanlarını hep birlikte
okuyarak, kendi kendilerini yetiştirmeye gayret ediyorlardı.
Kıbrıs Sulhu
Koruma Cemiyeti, 1950 yılı Ağustos ayı içinde açtığı, Türkiye’nin Kore’ye asker
göndermemesi ve atom bombasının bir daha
kullanılmaması için başlatılan Stokholm, Varşova ve Berlin Sulh
Beyannamelerinin imzalanması kampanyalarına Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri’nin
üyeleri ile birlikte Fazıl Önder de katılmıştı. Kamil Tuncel, anılarında,
1954’de AKEL tarafından Trodos ve Platres bölgelerine düzenlenen Sulh
Gezilerine, Fazıl Önder ve Ahmet Sadi Erkut ve eşleri ile birlikte
katıldıklarından söz etmektedir.
Kıbrıs Türk
İşçi Birlikleri, 1951 yılı sonunda, Tüm Kıbrıs İşçi Federasyonu (PEO) ile 1948
yılından beri yürüttüğü işbirliğini, birleşme ile geliştirir. Sendikacı Ahmet
Sadi Erkurt’a göre, 1952’nin ortasında Derviş Ali Kavazoğlu’nun sorumluluğu
altında, genç Kıbrıslı Türk işçilere spor ve diğer eğitim olanakları sunmak
amacıyla, Lefkoşa Türk Eğitim-Spor Kulübü (T.E.K.) adı altında yeni bir örgüt
kurulur. Fazıl Önder, TEK’in kuruluşunda arkadaşları ile birlikte büyük çaba
gösterenlerdendi ve nitekim ilk Yönetim Kurulu üyeleri arasında yer alır. Genç
işçiler, TEK’de oluşturulan kütüphaneden yararlanmakta, boş zamanlarında da
futbol ve masa tenisi gibi sportif çalışmalar yapmaktaydı.
Fazıl Önder,
1950 yılı ortasından başlayarak Necati Özkan’ın İstiklâl gazetesinde öykü ve
yazılar yazan bir aydın olarak öne çıkar. 7 Haziran 1950 tarihli gazetede yer
alan “Selamet Yolu” başlıklı makalesinde, 4 Haziran’da İstiklâl Partisi’nin
kuruluş töreninin Türk İşçiler Birliği Koro Heyeti’nin okuduğu İstiklâl Marşı
ile başlandığını yazmaktadır. İstiklâl gazetesinin 2 Ağustos 1950 tarihli
nüshasında “Çınarlı Kulübenin Kadını” adlı iki gün sürecek bir öyküsü
yayımlanır. 12 Ekim 1950’de, Hayattan Örnekler (sözlü hikaye), 19 Ekim 1950’de
Küçük Kaymaklı halkı ile ciddi bir hasbihal, 2 Kasım 1950’de “Edebiyat, bir Yaratık değildir! (“Bıdık,
Pısırık” fıkrası toy bir delikanlıya ithaf) ve 22 Aralık 1950’de “Para Etmiyen
Sır (sözlü hikaye)” yayımlanır.
Fazıl Önder,
“Fıkralar” başlıklı köşesiyle, 5 Aralık 1950 tarihli Memleket gazetesinde de
yazmaya başlar. Hikmet Afif Mapolar’ın günlük olarak çıkardığı bu gazetenin 21
Aralık 1950 tarihli 33. sayısında da “Körler Okulunda bir gece” başlıklı yazısı
yer almaktadır.
İstiklâl’in 27
Mart 1951 tarihli nüshasında “Arkadaşımız Fazıl Önder ile bayan Zehra Ali geçen
Pazar nikahlandılar” haberi yer almaktaydı. İnkılâpçı gazetesinin 1 Kasım 1955
tarihli 8. sayısında da, Fazıl Önder’in 6 Kasım 1955 günü Küçük Kaymaklı’da
Zehra Ali ile evleneceğine ilişkin “Evlenme Törenine Davet”i basılmıştı. Onun bu evlilikten Aralık 1956’da Ayşe adında bir tek
kız çocuğu olur.
1 Eylül 1954
tarihli Hürsöz’den, Fazıl Önder’in Lefkoşa Türk Eğitim-Spor Kulübü (T.E.K.)
Sekreteri olduğunu öğreniyoruz. Burada yer alan bir açıklamasında, “KEO’dan
Kıbrıs Türk Lisesi “College” için bir fakir talebeye bir meccanilik projesi
aldık” denmektedir. Hürsöz gazetesinin 26 Ağustos 1954 tarihli nüshasında yer
alan, “KEO Kültür Yardımını artırıyor” başlıklı bir haberde de, 1953-54 ders
yılında orta okul ve liselerde tahsil yapan 45 Türk talebesine meccanilik
verildiğini duyurulmakta ve KEO’nun bu yardımını, yeni ders yılında 60’a
çıkaracağını kaydedilmekteydi.
125 gün süren
meşhur 1948 Maden Grevi’ne katılan işçileri desteklemek amacıyla 19 Mayıs
1948’de günlük olarak yayımlanmaya başlayan ilk Kıbrıs Türk işçi gazetesi
“Emekçi”, 1949 yılı sonuna doğru yayımını durdurduktan sonra, 1955 yılına kadar
işçi davasına destek olan bir gazete yayımlama olanağı elde edilememişti.
Kasım 1952’de,
PEO sendikasına üye olan Kıbrıslı Türk işçiler için bir merkez bürosu kurulması
kararı alan PEO, Mart 1954’de Emekçi gazetesinin sahip ve yazı işleri
müdürlüğünü yapmış olan PEO Konsey üyesi Ahmet Sadi’yi, bu büronun maaşlı
sekreterliğine atar. Ahmet Sadi ve sendikacı arkadaşlarının çabaları sonucu, PEO’nun
Türk İşçi Şubesi’ne bağlı üyelerin sayısı 1954’de 1,500’e yükselir. PEO artık
Lefkoşa, Leymosun ve Mağusa’da kaza büroları oluşturarak, başlarına Türk işçi
temsilcileri atamış, İskele’de de bir Türk sendikacı ile işbirliğine gitmişti.
Türk
üyeler için sık sık Türkçe bildiriler ve aylık Türkçe haberler ile işçi
sorunlarına değinen yazıları içeren bir “İşçi Bülteni” çıkarmaya başlamış,
önemli konuların görüşüldüğü sendika toplantılarında yapılan Türkçe ve Rumca
konuşmaların, her iki dile de çevrilmesine ilişkin bir ilke kararı kabul
edilmişti.
PEO’nun 11.
Kongre’sine sunulan ve 1956-1959 yıllarına ilişkin faaliyetleri anlatan rapora
göre, alınan bir karar da, “İşçinin Sesi” adında haftalık bir sendika gazetesi
çıkarılması ve bu görevin Kıbrıs Türk
işçi liderlerinden Fazıl Önder’e verilmesi şeklindeydi. Ama daha sonra
“İnkılâpçı” gazetesinin haftalık olarak yayımlanmaya başlaması ile ayrı bir
sendika gazetesine gerek kalmamıştı.
Ahmet Sadi
anılarında, kendisinin sendikada görevli olması nedeniyle, çıkacak yeni
gazetenin hazırlıklarını, Derviş Ali Kavazoğlu ve Fazıl Önder’in üstlendiğini
belirtmektedir. Gazetenin imtiyaz hakkının alınabilmesi için İngiliz Sömürge
Yönetimi’ne yatırılması gereken ve 500 KL tutan parayı toplamak üzere, bu iki
arkadaş bir kampanya başlatırlar. Kampanyası süresince, birçok köy ve kasaba
dolaşılarak, sendika üyesi işçilerden ve halktan bağışlar toplanır, film
gösterileri ve piyango düzenlenir. İnkılâpçı adı verilen haftalık gazetenin ilk
sayısı 13 Eylül 1955 günü yayımlanır.
Esas
mesleği olan saraçlık yanında, gazetecilik mesleğine de ilgi duyan Fazıl Önder,
13 Eylül 1955 ile 12 Aralık 1955
tarihleri arasında 14 sayı yayımlanabilen İnkılâpçı gazetesinin yazı
işleri müdürlüğünü yapmaktaydı. Gazete, aralarında Fazıl Önder ve Derviş Ali
Kavazoğlu’nun da bulunduğu bir Yazı Kurulu tarafından, Lefkoşa’daki 14A Eski
Saray Sokağı’ndaki idarehanesinde yayıma hazırlanmakta ve Skufarides Sokağı
No.10’daki İnkılâpçı Basımevi’nde basılmaktaydı.
Haftalık
olarak Salı günleri 10 mil fiyatla “Halkın bağrından doğan İNKILÂPÇI halkın
malıdır” başlığı ile çıkan ilk sayıda, “İnkılâpçı” imzalı başyazıda özetle
şöyle denmekteydi:
“Gazetemizin adı İnkılâpçı. Biz de
İnkılâpçıyız, ilhamımızı 1918-1922’de içten zararlı kuvvetlere, dıştan
saldırganlara, sömürgecilere karşı şahlanan Türkiye halkından ve bu harekete kılavuzluk ve öncülük eden
Atatürk’lerden almaktayız...
Sayın Okuyucu: Elinde tuttuğun “İnkılâpçı”
gazetesi, bir buçuk yıl uğraşıldıktan sonra, büyük emek neticesi ve senin
paranla, halkın parasıyla yayın alanına atılmıştır...
Gazeteyi çıkarmak için, fedakâr halk
çocukları köy köy, kasaba kasaba dolaşırken, köy ve şehirli halk tarafından
büyük ilgi ile karşılanmakta idiler. Buna rağmen “zırıltıcılar” diye
isimlendireceğimiz bazı kişiler, “İnkılâpçı” etrafında dedikodu yaratmaktan
(şahsi menfaat icabı olarak) geri kalmadılar. Biz gene yolumuza devam ettik ve
şerefle, en fazla güvendiğimiz halkın huzuruna çıktık. Daha önce broşürlerde
bildirdik. Siyasetimiz açıktır, siyasetimizi, temasa geldiğimiz halkın
fikirlerini de kullanarak çizdik: Nereden gelirse gelsin, halkımızın zararına
olan her şeyle savaşacağız. İşçilerimizin, çiftçilerimizin, dar gelirli
zanaatkâr dükkân sahiplerimizin, memurlarımızın haklarını savunacağız. Askıda
kalan cemaat davalarımızın yılmadan ele alacağız. Sömürge hükümetinin,
halkımızın aleyhine tatbik etmeye yelteneceği anti-demokratik ve anti-liberal
kanunlara karşı kalemlerimizle mücadele edeceğiz, bütün dünya halkı tarafından
lânetle anılan harp kundakçılığına, harp propagandasına karşı durarak, barışı
savunacağız. Adada yaşayan iki vatandaş cemaatın arasını açmak için yapılan
tedhişçiliklerle, yanlış, yalan, parçalayıcı ve gurur kırıcı propagandaları
nereden ve hangi taraftan gelirse gelsin takbih ve tel’in edeceğiz. Başkalarının
hayat haklarına, düşüncelerine hürmet ederek, halkımıza eşit hayat hakkı
tanınması ve varlığımızın adada idamesi için bütün kuvvetimizle faaliyet
göstereceğiz.
Bu çetin yoldan başarı sağlayabilecek miyiz?
Uğraşacağız. Halkın yararına çalışacağımız için halka güveniyoruz. “İnkılâpçı”
İşlediği
sosyal, ekonomik ve siyasal sorunlara getirdiği sağlıklı yorum ve çözümler
nedeniyle okuyucu sayısı gittikçe artan “İnkılâpçı” gazetesi, 21 Kasım 1955
tarihli 11. sayısından başlayarak, Salı yerine, Pazartesi günleri yayımlanır ve
aynı sayısında şu duyuruya yer verir:
“Şimdiki hedefimiz pek yakında haftada iki
defa çıkmaktır. Halkımıza güveniyoruz.”
Gazete, bu
sayısından başlayarak adresi “İsaakin Komninu Sokak No.24” olarak verilen bir
basımevinde basılmaya başlar. Fazıl Önder ve arkadaşları, İnkılâpçı gazetesinde
kaleme aldıkları yazılarda, işçi hakları, İhtiyat Sandığı ve Sosyal Sigorta
Sandığı’nın kurulması mücadelesinde öncülük ettiler.
Fazıl Önder’in
İnkılâpçı gazetesinde yer alan bazı yazılarından örnekler verecek olursak: 13
ve 20 Eylül 1955’de çıkan “Maarif davamız” başlıklı iki yazıda “Köylülerimizin
dertleri: Okullar, camiler ve din adamları” konuları işlenmektedir. 20 Eylül
1955’de, “Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Federasyonu Sekreteri Niyazi Dağlı ile
röportaj” var. 27 Eylül 1955’de, Evkaf üzerine “Sayın
Müftümüz ile mülakat” yapmış. 4 Ekim 1955’de, “Küçük Kaymaklı’nın yolları ne
zaman asfaltlanacak?”, 18 Ekim 1955’de, “Hükümet Memurları”, 25 Ekim 1955’de, “Hükümet
Memurları ve Tahsildarlar”, 1 Kasım 1955’de, “Lise Grevi Münasebetiyle”
başlıklı makaleler yer alıyor. 15 Kasım 1950 tarihli gazetede ise “Lisanımıza
kıymet verilmelidir” başlığı altında, Evkaf Kanunu’nun resmi gazetede sadece
İngilizce olarak yayımlanmasını eleştiriyor ve özet olarak Türkçe metnin
aktarılmasını İnkılâpçı gazetesinin üstlendiğini yazmaktadır. 5 Aralık 1955’de,
“Karadağ ve Ksero Madencilerinin bölge seçimleri”, 12 Aralık 1955’de, “Mr.Cox’un
adamızı ziyareti münasebetiyle” Maarif konusunda halkımızın talepleri konu
edinilmektedir.
Üç ay süreyle
yayımlanabilen “İnkılâpçı”nın son 14. sayısı, 12 Aralık 1955 tarihini
taşımaktadır. Bu sayıda yer alan “İnkılâpçı” imzalı başyazıda “İnsan Hakları
Beyannamesinin 7. yıldönümü münasebetiyle müstemleke idarecilerini, insan
haklarına hürmet etmeye davet ederiz” denmekteydi.
İngiliz
sömürge yönetimine karşı Kıbrıs Türk toplumunun çıkarlarını cesurca savunan ve
Rum-Türk dostluğundan yana olan “İnkılâpçı” gazetesinin halkı uyarıcı ve
bilgilendirici yayınları, hem sömürgecileri, hem de onlarla işbirliği içinde
olan Kıbrıs Türk liderliğini tedirgin etmekteydi.
“İnkılâpçı”
gazetesine yönelik tehditlerle ilgili olarak, gazetenin bu son sayısında yer
alan “Tehdit” başlıklı bir yazıda şöyle denmekteydi:
“Son günlerde oraya, buraya gelişigüzel
tehdit mektuplarının gönderildiğini müşahade etmekteyiz. İki hafta evvel,
tanınmış sporculardan Leymosunlu Bay Sevim’e böyle bir mektup gittiğini haber
alarak yayınlamıştık.
Aynı ayarda bir mektup, geçen gün
yazıhanemize de gelmiştir. Muhtevası: “İnkılâpçı gazetesini durdurunuz”,
“öldürüleceksiniz”, “kafanız kesilecektir” vs.
Maşallah! Tavuk kafası mı ezeceksiniz be
birader. Bu hareketi yapanların saf ve masum olduklarını biliriz. Fakat
yaptıranlar ve idare edenlerin nedir maksatları? Kime ve hangi emellere hizmet
ediyorlar? Medeni ve akıllı adam işi mi bu? Bizim bildiğimiz ganstervari tedhiş
ve tehditler, siyaset vasıtası olamaz; ölüm tehditleriyle fikirler
susturulamaz. Bu gibi hareketler halkın nefretini kazanacak ve failleri er geç
meydana çıkararak halkın gazabına uğrayacaktır. Tehdit mektupları! Ganstervari
hareketler! Bu mu idi eksiğimiz?”
Nitekim iki
gün sonra, İngiliz sömürge yönetimi, enti-emperyalist mücadelede Rum-Türk
işbirliğini destekleyen “İnkılâpçı” gazetesi ile birlikte, AKEL’in günlük yayın
organı Neos Demokratis’i ve solcu Embros ile Aneksartitos gazetelerini
kapatacaktı.
Zaten 14 Kasım 1955’de,
başta AKEL olmak üzere solcu köylü, gençlik ve kadın örgütleri de yasadışı ilan
edilmişti. AKEL Genel Sekreteri ile Leymosun ve Larnaka Belediye başkanlarının
da aralarında bulunduğu 135 AKEL üyesi, bir gece içinde tutuklandı. Böylece,
İngiliz sömürgecilere karşı yürütülen tedhiş eylemlerine grevlerle destek olan
ve İngiliz üslerine karşı kampanya yürüten Kıbrıs’taki sol hareketin
susturulması amaçlanmıştı. Ama AKEL’in yeni gazetesi, 18 Ocak 1956 günü Haravgi
adıyla yeniden yayımlanmaya başlayacaktı.
“İnkılâpçı”
gazetesinin kapatılması, Kıbrıs’ta toplumlararası ilk çatışmaları planlayıp
kışkırtan İngiliz sömürgeciler ve onların yerli işbirlikçileri ile birlikte,
Kıbrıslı Türk demokrat ve solculara karşı uygulanacak olan saldırı ve cinayet
dizisinin ilk habercisi olmuştu.
19
Ocak 1957 tarihli Halkın Sesi gazetesi, “Kıbrıs nasıl bölünecek?” başlığı
altında adayı kuzey ve güney olarak ikiye ayıran taksim edilmiş ada haritasını
yayımlarken, 20 Ocak 1957 tarihli nüshasında da “Kıbrıs tarihi bir gün yaşadı.
Prof.Nihat Erim ile Doç.Suat Bilge’nin bulunduğu otomobil omuzlarda taşındı”
haberini vermekteydi.
Türkiye’nin
Kıbrıs politikasında dayanacağı hukuki tezi hazırlamış olan Profesör Nihat
Erim’in Kıbrıs’ı ziyareti sırasında, aralarında Fazıl Önder’in de bulunduğu
ilerici Kıbrıslı Türkler adına hazırlanan ve kendisine sunulan “AKEL Türk Kolu”
imzalı mektupta, Britanya Dışişleri Bakanı tarafından ortaya atılan adanın
taksim edilmesi fikrine karşı çıkılmakta ve şöyle denmekteydi:
“Adayı taksim etme fikri, kabili tatbik de
değildir. Çünkü Kıbrıs Türk ve Rum halkı ayrı ayrı iki mıntakada
yaşamamaktadır. Böylece ortaya bir muhaceret işi çıkacaktır ki, o zaman Kıbrıs
çıkmazı ikinci ve en büyük çıkmaza girecektir. Böyle hadiselerin hangi
menfaatlere hizmet ettiğini tarih hepimize göstermiştir.”
Kıbrıs
Türk liderliği ile Türkiye’nin yoğun bir şekilde “Ya taksim, ya ölüm”
kampanyasını yürüttüğü bir sırada, 1 Mayıs 1958 günü yapılan gösterilerde de,
Rum ve Türk işçiler birlikte yürüyerek, emperyalizmin adayı ve Kıbrıs halkını
bölme planlarını protesto etmişlerdi.
İşte bu
gösteriden sonra, ilerici gençlerin örgütü olan TEK, taksimci Kıbrıs Türk
liderliği ve faşist TMT yeraltı örgütünün hedefi haline geldi. Lefkoşa’daki
Plevne Sokak’ta bulunan TEK binası, 1 Mayıs akşamı saat 9’da 40 kadar fanatik
Kıbrıslı Türk tarafından tahrip edildi ve eşyaları hisaraltına atılarak,
yakıldı. Dr.Küçük, aynı gün Atatürk Ortaokulu’na yaptığı ziyarette,
öğrencilerin komünistlerle temas etmemelerini öğütledi.
Bu olaydan
sonra, ortak sendika PEO’ya üye olan yüzlerce işçi tehdit edilerek, istifa
etmeleri sağlandı. Solcu olarak bilinen bazı Kıbrıslı Türk işçiler ve
sendikacılar kurşunlanarak öldürüldü, yaralandı, adayı terk etmek zorunda
bırakıldı.
1958 yılında
başlayan TMT’nin ilerici Kıbrıslı Türkleri sindirmeye yönelik bu saldırıların
ilki, sendikacı Ahmet Sadi’nin yaralanması ile ucuz atlatılmıştı. Ama bundan
iki gün sonra, 24 Mayıs günü saat 10.45’de Lefkoşa’nın Türk kesiminin tam
merkezinde silahlı tedhişçiler, herkesin gözü önünde bu defa da Fazıl Önder’i
hedef alarak, onu öldürdüler. Bozkurt gazetesi, 25 Mayıs 1958 tarihli
nüshasında olayı şöyle vermekteydi:
“Solcu bir Türk vurularak öldürüldü. Diğer
bir solcunun da Londra’ya kaçırıldığı bildiriliyor. Dün sabah saat 10.45
raddelerinde Lefkoşa’da Selimiye Camii civarında meçhul bir şahıs tarafından
vurulmak suretiyle öldürülen 32 yaşındaki Fazıl Önder, şehrimizde solculuğu ile
tanınmıştı. Bundan bir hafta evvel cemaat aleyhine olan hareketlerinden
vazgeçmesi için kendisine ihtar yapılmış ve bir açıklamada bulunması
istenmiştir. Fazıl Önder böyle bir açıklamada bulunmıyacağını ve idealinden
fedakârlık yapmıyacağını söylemiştir.
Hadise şöyle cereyan etmiştir: Fazıl Önder,
dün sabah Küçük Kaymaklı’daki evinden kalkarak Lefkoşa’ya gelmiş ve dükkanında
ortağı ile birlikte çalışmaya başlamıştı. Saat 10.45’de meçhul bir şahıs,
makine başında çalışmakta olan Fazıl Önder’e üç el ateş açmış ve isabet
kaydetmiştir. Fazıl Önder kurşunları yediği halde mukabele etmeğe davranmış ve
bu sırada arkasına bir de kama işlenmiştir. Bu kama, Fazıl Önder’in ölümünden
sonra hastahanede zorlukla çıkarılmıştır. Yaralandıktan sonra hastahaneye
kaldırılan Fazıl Önder orada ölmüştür. Yayınlanan resmi bir tebliğde 38’lik bir
tabanca kullanıldığı ve tahkikatın devam ettiği bildirilmektedir.
Diğer taraftan Sadi Erkurt’un vurulduğu gün
solcu işçilerle birlikte bir konuşma yapan Hulûsi Çağlar’ın Rumlar tarafından
Londra’ya gönderildiği haber veriliyor.”
Aynı tarihli
Halkın Sesi gazetesinin 4. sayfasında şu kişilerin solcu sendikadan istifa
ilanları yer almaktaydı: Ahmet Ali Gök, Kamil Tuncel, Mehmet Ali Topal.
Kıbrıs Türk
yeraltı örgütü TMT, geride dul bir eş ve öksüz bir çocuk bırakan Fazıl Önder’in
korkunç bir şekilde öldürülmesinden üç gün sonra bir bildiri yayımlayarak,
cinayetin kendileri tarafından işlendiğini açıklamış ve Kıbrıs Rumları ile aynı
örgütlerde yer alan bütün Türklerin de aynı şekilde temizleneceği tehdidinde
bulunmuştu.
Ahmet Sadi
anılarında şunları yazmaktadır:
“Fazıl Önder herhangi bir sendikanın üyesi
değildi. Ortağı ile kendi kendine çalışıyordu. Fazıl Önder, Küçük Kaymaklı’da
namuslu ve iyiliği seven bir ailenin evladı idi. İleri görüşlü ve halkçı idi. Kabahatı
İnkılâpçı gazetesinin sahibi ve yazı işleri müdürü olmasıydı.
Denktaş, Fazıl Önder öldürüldükten üç gün
sonra bir broşür yayımlayarak, cinayetin yani Fazıl Önder’i öldürenler,
toplumumuz arasında dehşet ve ölüm saçan bir tedhişçi örgüt tarafından işlendiğini
itiraf etti. Aynı broşürde bana yapılan saldırıya da değindi ve Rumlarla
beraber aynı örgütte üye olan Türkler, yaşamak isterlerse, bu örgütten hemen
açık olarak çekildiklerini bildiren açıklamalarda bulunmaları emrediliyordu.”
Ne
yazık ki emperyalizmin maşaları tarafından yürütülen bu “ganstervari
hareketler”, daha sonraki yıllarda da, Kıbrıs’ın taksimini savunan Kıbrıs Türk
liderliğine muhalefet eden demokrat insanlarımıza karşı acımasızca
sürdürülecekti. Öldürüldüğü gecenin ertesi günü çıkan gazetede hiçbir
sendikanın üyesi olmadığını açıklayan Ahmet Yahya’nın da tek suçu, TEK Yönetim
Kurulu üyesi olmaktı. Oysa TEK, bir Rum örgütü değildi.
Fazıl
Önder’in Küçük Kaymaklı mezarlığında yapılan defin törenine eşi ve kızının
katılmasına bile izin verilmemiş, sadece kardeşi Salih (Yoğurtçu Musa) ve iki
yakını hazır bulunmuştu. O nedenle bugün mezarının tam olarak hangisi olduğu
bilinmemektedir.
Taksimci
Kıbrıs Türk liderliğinin TMT eliyle öldürdüğü bütün demokrat ve ilerici
insanlarımızın anıları önünde saygı ile eğiliriz.
(Fazıl Önder’in
öldürülmesinin 57. yıldönümü anısına 24 Mayıs 2015 Pazar günü saat 19.30’da Gönyeli Belediyesi’nin toplantı
salonunda 9 örgüt tarafından düzenlenen anma etkinliğinde Ahmet An tarafından yapılan
konuşmanın metnidir.)
İyi ki varsın doktorum.
YanıtlaSil