* KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın toplumumuzun
eğitimi alanında neler yaptığı malum. Yaz-boz tahtasında denek olarak
kullanılan yeni nesillerin, Üniversite Giriş Sınavlarında gösterdiği başarı (!)
bu alanda ne kadar geri olduğumuzu gözler önüne sermektedir. Toplumumuzun
kültür işlerinden de sorumlu olan bu bakanlığın neler başardığı da ortada.
1878’den günümüze Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs’ta veya ada dışında bastırdıkları
bütün kitapları içeren bir bibliyografya çalışmasını bastırmak için yıllardır
bir adım ilerleme kaydedemeyen Bakanlığımız, her yıl yayımlamayı taahhüt ettiği
kitapları da ancak birkaç yıl sonra piyasaya verebiliyor. Arada kaybolup
gidenlerden ise kimse söz etmiyor.
* Bir de Kıbrıs Rum Kültür Dairesi’nin 1996 yılının ilk
yarısında yaptıklarına ilişkin rapora
göz atalım: Rum Kültür Dairesi, yazar, müzisyen ve tiyatro sanatçılarına
yapılan bağış ve yardımlar da içinde , her yıl kültürel etkinlikler için 3
milyon Kıbrıs Lirası (555 milyar TL) harcamaktadır. Daire, son 3 yılda 26 kitap
yayımlamış olup, her yıl yazar ve yayımcılara destek olmak için 50 bin KL
harcanmaktadır. 1996 yılının ilk 6 ayında 6 bin kitap satın alınarak,
kütüphanelere ve dıştaki kültürel kuruluşlara gönderilmiştir. Kıbrıs dışında
yer alan kültürel etkinlikler için 40 bin KL harcanmıştır. Kıbrıs’ta yapılan
etkinlikler için de 30 bin KL harcanmıştır. Kıbrıslı Rum sanatçıların
eserlerini satın almak için yılda 80 bin
KL’lık bir bütçe kalemi vardır. Her yıl
10 bin KL değerinde tiyatro bileti satın alınıp, okullara parasız dağıtılmakta,
ya da kırsal bölgelerde düzenlenen tiyatro gösterilerinin bütün biletleri satın
alınarak halka ücretsiz tiyatro izleme olanağı yaratılmaktadır. Eylül ayında
gerçekleştirilecek olan Kipria ‘96 Kültür Şenliği için 300 bin KL ayrılmıştır.
* Mart 1995’de KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı
tarafından oluşturulan “Kültür-Sanat Danışma Kurulu”nun ne yaptığı konusunda
basına hiç bir haber sızmıyor. Ayda bir olmak üzere kendiliğinden toplanacak
olan veya belirli günlerde olağan toplantı yapabilecek Kültür-Sanat Danışma
Kurulu’nun görev ve yetkileri de uzun uzun sayılmıştı. Kıbrıs Türk Sanatçı ve
Yazarlar Birliği denen kliğin bütün kurul üyeliklerini ele geçirmek için
yaptığı manevraların açığa çıkarılması ile konunun buz dolabına kaldırıldığına
inanılıyor. Aynı kliğin, bir süre önce siyasal bir cinayete kurban giden kültür
adamı ve yazar Kutlu Adalı arkadaşımızın anısına bir Kültür-Sanat Şenliği
düzenleme projesinin de kabul görmediği
haber veriliyor. Yaşadığı süre içinde bu tür kliklere karşı tavır almış olan
Kutlu Adalı’nın adını istismar etmek isteyen bu “sanatçılar”, “başı biz
çekeceğiz, bizim onaylamadığımız kişiler etkinliklerde yer almayacak, siyasal
sözler ve pankartlara yer verilmiyecek” gibi koşullar öne sürünce projeleri de
yatmış. İyi ki gerçekleştirilememiş, yoksa Kutlu’nun kemikleri sızlayacaktı!
* Kutlu Adalı’nın öldürülmesinden sonra birçok kişi ve
sanatçı onun saygın aydın kişiliğini istismar ederek adından yararlanmak
istedi. Hatta onun sağlığında işbirliği yapmaktan uzak durduğu veya eleştirdiği
çevreler bile modaya uyarak ondan söz
ettiler. Fikret Demirağ, sağlığında onu
şair olarak kabul etmezken, ölümünden sonra “şiirlerinin de toplanıp kitap
halinde yayımlanması gerekiyor” diye yazabildi. “Bu dünyadan Kutlu Adalı geçti”
diye başlık attıktan bir gün sonra da şunları yazdı: “Yazarların,
düşüncelerinden dolayı kurşunlandığı bir ortamda, sanat-sanatçı-erotizm
ilişkisinden söz etmek, belki yakışık almaz gibi gelebilir kimilerine.” Evet,
hem de ne yakışıksız oluyor. Kurşunlanan düşüncelerden yanaymış gibi tavır
alıp, aslında o düşüncelere sahip kişilere her fırsatta sansür uygulamak,
onları yok saymak da “Kültür-Sanat Sayfası Yönetmenliği”nin raconundan olsa
gerek!
* “Kutlu Adalı cinayeti neredeyse bir ayı dolduruyor.
Hala daha bir ipucu yok, hala daha toplumu aydınlatacak bir açıklama yok” diye
yazan Neriman Cahit, ya gazeteci değil, ya da kulaklarından rahatsız. Yazısına
şöyle devam ediyor: “Yıllardır yaşananlar gençleri, aydınları, sanatçı ve
yazarları (bile) ürkütmüş, büyük bölümünü sindirmiştir...Hala daha bu halk
neden susuyor. Neden bunca suskun. Bunun derinine inmek, araştırmak gerek.
Sanırım bu elliyi aşkın örgütün bundan sonra yapması gereken bu
suskunluğun nedenlerini derine inerek
inceleyip, çözümler üretecek uzman araştırma/cı/ ekipleri kurması.”
Neriman
Hanım (bile), yılların gazetecisi ve ödüllü röportajcısı olarak üç maymunları oynarsa vay bu suskun halkın
haline! Elliyi aşkın örgüt içinde Adalı cinayetinin araştırmasını ciddi olarak
yapıp sonuçlandıracak kaç kişi var ki? Adalı’nın yazarı olduğu Yeni Düzen
gazetesi ile CTP, olayın boyutlarını
değiştirip, siyasal yarar sağlamaya yönelirken, kuruluşunda Kutlu’yu
dışlamış olan “Demokrasi ve İnsan Hakları
Hareketi” ise mum ve meşale yakıp
yürümekten ve şenlik düzenlemekten başka ne yapıyor ki!
(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:14, 27
Eylül-27 Ekim 1996)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder