Kıbrıs
sorununun çözümü için yürütülmekte olan çabalar, 1999 yılı içinde de
sürdürüldü; ama ilerlenen yola geri dönüp bakıldığı zaman bir arpa boyu bile
yol gidilmediği anlaşılıyor. Toprağının %37'lik bir bölümü 25 yıldan fazla bir
süredir Türk ordusunun işgali altında tutulan, BM üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti'nin
bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğü ihlal ediliyor, yurttaşlarının insan
haklarına saygı gösterilmiyor.
Kıbrıs
Cumhurbaşkanı Glafkos Kleridis, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin 1 Ekim'de
kutlanan 39. bağımsızlık gününde yaptığı konuşmada şöyle demekteydi:
"Türk
tarafı BM, AB, Avrupa Mahkemesi ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu'nun
kararlarını görmezlikten gelip ihlal ediyor.
İngiliz ve Amerikalıların Türkleri korumaya yönelik sistemli
çabalarından bıktık!"
Kıbrıs
Komünist Partisi AKEL'in siyasi büro üyesi ve tarihçi olan Yannakis Kolokasidis
de aynı yıldönümünde Haravgi gazetesiyle yaptığı bir söyleşide şöyle konuşmaktaydı:
"Kıbrıs
Cumhuriyeti'nin yıkılması için içten ve dıştan çok çalışıldı. Türk ve Elen
"büyük ülkü"leri adına, enosis ve taksim adına, "özgür
dünya"yı savunma adına, Ankara, Cunta, NATO'cular, EOKA-B, Grivas, Denktaş
ve TMT, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin dağıtılması nihai hedefinde buluştular. Dünyada
ve bölgede birçok şeyin değişmesinde rağmen, Kıbrıs'ın kesin taksimi ve Kıbrıs
Cumhuriyeti'nin dağıtılması tehlikesi hâlâ vardır. Kıbrıs sorununun çözümünde,
çözüm ilkelerine büyük önem verilmeli ve federasyon çözümü istekleri yönündeki
politikalarda tutarlı olmalıyız ve sıradan Kıbrıs Türklerine doğru mesajlar
gönderilmelidir."
İLK HABERLER
1963
yılı sonundan bu yana süregelen ve 1974 yazından beri yeni bir boyut kazanan
Kıbrıs uyuşmazlığını çözmeye yönelik çabalar, 1999 yılı içinde de sürdürüldü.
Bu yolda yapılan yeni bir girişimle ilgili olarak, 20 Mayıs1999 tarihli Rumca
Haravgi gazetesinde çıkan "Kıbrıs sorununu BM rayından saptırmayı
metotluyorlar" başlıklı bir haberde şöyle denmekteydi:
"ABD,
İngiltere ile yakın işbirliği halinde BM'nin, Kıbrıs'la ilgili kararlarının bir
kenara bırakılması ve aşılmasını metotluyorlar. Anglo-Amerikanların, Kıbrıs
konusundaki görüşmelerin, koşulsuz ve BM kararlarının belirlediği zemin söz
konusu edilmeden, önümüzdeki Eylül ayında yeniden başlamasını metotluyorlar.
Özlü olarak, tek egemenlik, tek vatandaşlık ve tek uluslararası kişilik öngören
federal çözüm zemininden sapmaya çalışılıyor."
Birkaç
gün sonraki Fileleftheros gazetesi de "Girişimlerin anahtarı toprak"
başlığı altında verdiği bir haberde, Rum tarafının anayasal konularda tavizler
vermesinden ve Kıbrıs Türk tarafının AB gidişatına onayından söz edildiğini
duyurmaktaydı. Haberde "Temaslarda, karşılıklı al-ver sonucunda gevşek bir
federasyonla ilgili uzlaşma olasılıkları konusunda nabız yoklamaları
yapılıyor...Çabaların eksenini toprak, göçmenler, güvenlik ve yetkiler konuları
oluşturacak" denmekteydi. (aktaran Yeni Düzen, 24 Mayıs 1999)
"ABD KONFEDERASYONA YÖNELİYOR"
Haziran
ayının sonuna gelindiğinde, İndiana Üniversitesi profesörlerinden Vangelis
Kufudakis Alithia gazetesiyle yaptığı bir söyleşide, ABD girişimlerinin
perspektifini şöyle değerlendirmekteydi:
"ABD'nin
Holbrook'un Kıbrıs'a geldiği Mayıs 1998'den sonraki tutumu, anayasa ve sınırlı
tavizlerle (toprak konusunda) konfederasyona çok yakındır. Ayrıca işgal
bölgelerinin siyasi varlığını kabul yönündedir. Bu hem taksim, hem defakto bir
devlet varlığının tanınması yolunu dolaylı şekilde açar. Genelde konuşursak
evet, Amerikan siyaseti konfederasyona yöneliyor. Washington'da Kıbrıs sorununu
çözeceklerse (veya kapatacaklarsa), muhtemelen en iyi tanımlamanın bu olduğuna,
baskının Kıbrıs Cumhuriyetine uygulanması gerektiğine karar verdiler. Çünkü
Denktaş ile Türkiye'ye siyasetlerini değiştirmeleri için baskı yapamayacaklarını
biliyorlar veya yapmak istemiyorlar...Kıbrıs'ı gömmeyi kabul etmektense sorunun
sürüncemede kalması daha iyi...Amerikalılar "bunu kabul etmezseniz ilgimiz
sona erer" diyorsa, böyle ilgi kalsın teşekkür ederiz" demeliyiz.
Amerikalıların özünde istediği iki bağımsız devletin konfederasyonunu
istemiyorum." (Alithia'dan aktaran Ortam, 28.6.99)
ÖNERİLERE BİR BAKIŞ
Kıbrıs
Rum basınına yansıyan haberlere göre, toprak ve anayasa konularıyla İngiltere,
güvenlik konularıyla (garantiler ve çok uluslu askeri güç) da ABD ilgilenmekte
ve bu doğrultuda öneriler hazırlamaktaydılar. Örneğin Amerikan tarafından sızan
bilgilere göre, toprak konusunda %28 zemininde çözümden söz edilmekteydi.
(Fileleftheros'tan aktaran Kıbrıs, 24.5.1999)
24 Mayıs
1999 tarihli Fileleftheros'un bildirdiğine göre, State Department'te Bosna'da
da aynısını yapan Toprak Bürosu, "toprak karşılığı yetki" paketiyle
al-ver mantığında hareket edecekti. Tüm hareketlerin temel ekseni, 1992 Gali
Haritası olmaya devam edecek ve buna dayalı alternatif senaryolar
hazırlanmaktaydı. Aynı gazete bir hafta sonra şu haberi verdi:
"State
Department'ten özel bir coğrafyacı, son zamanlarda Lefkoşa'yı ziyaret etti.
Bosna anlaşmasında uğraş veren grupta görev yapmış olan bu uzman, Kosova'dan
Kıbrıs'a geldi ve en az altı aydan beri Kıbıs meselesi ile meşguldur. Bu ofisin
yaptığı uygulama, sayılarla ilgili senaryolar konusundadır ve bu mantık
Bosna'da uygulandı. Şimdi de Kosova ve Kıbrıs'ta uygulanıyor. Dönüşü talep
edilecek göçmen sayısına göre, her iki bölgeyi ayıracak çizginin nereden
geçeceği konusunda senaryolar ortaya koyacaklar. Bu Amerikalı yetkili Kıbrıs'ta
bulunduğu süre içinde gerek Kıbrıs Cumhuriyeti'nden, gerek sahte devletten
bilgi istedi ve aldı. Söz konusu bilgiler, nüfus, mal sayımı ve Kıbrıs'ın
detaylı haritasıdır."
Gazetenin
belirttiğine göre, bu Amerikan girişimi Kıbrıs Türk lideri Denktaş'ın masaya
getirdiği tazminatlar konusuna uymaktaydı ve bu konuda senaryoların
şekillenmesi, malların o dönemdeki ve şimdiki fiyatlarına dayandırılacak ve toprak-göçmenler
konusundaki takasa, tazminatlar konusu da katılacaktı.
3 HARİTA, 3 ÖZGÜRLÜK, 3 ANAYASA
Haziran
ayının ilk haftasında, ABD'nin adaya gönderdiği uzmanlar tarafından, coğrafi ve
demografik kriterleri esas alan 3 harita hazırlandığı basına yansıdı:
"1.
Toprak haritası: Türklerle Rumlara bırakılacak toprak oranlarını belirleyecek.
Harita verimlilik ve yaşanabilirlik esaslarına göre ve Gali Fikirler Dizisini
temel alınarak hazırlanıyor. 1992'de Gali haritasında Türklere verilen toprak
oranı %28.2 idi.
2.
Göçmen haritası: Mümkün olan en fazla sayıda Rum göçmenin, sınır düzenlemeleri
çerçevesinde evlerine dönmelerini sağlayacak.
3.
Üçüncü bölge haritası ise Kıbrıs'ı ikiye bölen BM denetimindeki 180 km'lik
Yeşil Hattın genişletilmesini öngörüyor. Bu bölge federal yönetimin idaresinde
olacak. Çok uluslu gücün yerleştirileceği bölgede Türklerle Rumlar her alanda
serbest ilişki kurabilecek."
11Temmuz
1999 tarihli Politis gazetesi, Kıbrıs sorunuyla ilgilenen arabulucuların
göçmenlerin dönüşü ve mal-mülk konusunda Bosna Mal-Mülk Komitesi (Bosna Real
Property Commission) modelinde somut öneri hazırladıklarını duyurdu. Gazete,
dış finansmanlı bir örgüt olan bu komitenin Bosnalı göçmenlere üç seçenek
sunduğunu, bunların, evlerine dönmesi, tazmin edilmeleri ve mal-mülk mübadelesi
olduğunu hatırlattı. Politis gazetesinin iddiasına göre, göçmenler, mal-mülk ve
toprak meselesi, en büyük hazırlığın yapıldığı başlık olarak görülüyordu.
Yabancı bir diplomat, serbest dolaşım hakkının ise, çözümden hemen sonra yürürlüğe
konması gerektiğini söyledi. Ancak mal satın alma ve yerleşme konusunda aynı
şeyin geçerli olmayacağını ve geçiş dönemi olması gerektiğini belirterek,
AB'den ve Bosna'dan örnekler verdi. Gazeteye göre, toprak konusunda ise son
zamanlara kadar Gali haritası bu konunun görüşülmesinde temel varsayılıyordu.
Ancak toprak konusuyla ilgili meselelerde son oluşturulan elektronik bilgi
bankası, durumu değiştirdi. Sonunda, Kıbrıs Türk idaresinde kalacak toprak
oranı, nüfus yoğunluğu, doğal kaynaklar, tarihi köyler vs gibi unsurlara bağlı
olacak...Diplomatların verdiği bilgiye göre, en zor mesele ve çözümde anahtar
Güzelyurt bölgesidir. Kantonlara birer ve bir de merkezi hükümete olmak üzere 3
ayrı anayasa hazırlanacak. Rum tarafı Türk tarafını, 1960 Cumhuriyetinin ortak
kurucusu (co-founder) olarak tanıyabilecek (acknowledgement).
Aynı gün
Simerini gazetesinde yer alan Dışişleri Bakanı Kasulidis ile yapılmış bir
söyleşide şöyle denmekteydi:
"Siyasi
eşitlik BM Genel Sekreteri tarafından 1990 raporunda belirlendi. Denktaş'ın ve
Kıbrıs Türk kantonunun statüsü ise BM kararlarının öngördüğü gibi iki toplumlu,
iki kesimli federasyon mantığında görüşülecek...Denktaş gerçekçi değil. %32
oranla ne toprak, ne de göçmenler konusunda anlaşma bulunamaz. Şimdiden toprak oranlarından
söz edemem. Söyleyebileceğim tarafımız için özel önemi olan bu meselenin
çözümünün, sorunun diğer yönlerinin çözümünde de anahtar teşkil edeceğidir. Bu
konuda kısaca şunları söylüyorum:
1.
Kıbrıs Elen idaresine dönen toprak oranı ne kadar çok olursa, o kadar çok
göçmen bu idare altında geri dönecek.
2.
Kıbrıs Türk idaresi altına girecek göçmenlerin haklarının güvenceye alınması
şarttır.
Dönüşümlü
başkanlık konusundaki tezimiz nettir. Kıbrıs Türk toplumunun %50'sinin
oluşturduğu toplam nüfusun %9'u, önemli yürütme yetkilerini yerine getiren
devlet başkanını seçemez. Bu nedenle, ya mevcut Zürih sistemini uygulayacağız,
ya da herhangi bir Kıbrıs Türkünün de Cumhurbaşkanı seçilebilme hakkına sahip
olacağı bir sistemi seçersek -bence Kıbrıs Türklerinin de devlet başkanlığına
seçilmesi olasılığının kapatılması gerekmez- birleşik seçim listesi
oluşturulmalıdır. Yani seçimler "bir adam, bir oy" mantığıyla
yapılmalıdır. İngilizcede "one man, one vote" olarak biliniyor. Ancak
bunun dönüşümlü başkanlığın kabulü olmadığına açıklık getirmek istiyorum.
Tezimiz dönüşümlü başkanlığa "hayır"dır. (aktaran Yeni Düzen, 12 Tem
1999)
RUM TARAFININ ÖNERİLERİ
18
Temmuz 1999 tarihli Simerini gazetesi, Rum yönetiminin toprak ve göçmenler
konusunda Gali ve Gobi haritaları temelinde, alternatif senaryolar hazırlamakta
olduğunu haber verdi.Bu senaryolara göre, iki kesimli ve iki toplumlu federal
bir çözüm çerçevesinde 70-80 bin Rum göçmenin Rum idaresi altında geri dönmesi
öngörülüyor. Geri kalan göçmenler, geri dönme ve serbest yerleşim hakkına sahip
olacak.
Simerini'ye
göre, Rum yönetiminin bu senaryoları %26-27 toprak oranları içeriyor. Mümkün
olan en çok göçmenin dönmesinin sağlanması için Omorfo (Güzelyurt), Kithrea
(Değirmenlik), Maraş gibi Doruk Anlaşmalarına göre çoktan yasal sakinlerine
geri verilmesi gereken, nüfusça kalabalık ve daha önce Kıbrıs Rumlarının ikamet
ettiği bölgeler dikkate alınıyor. İlaveten Kıbrıs Türklerinin denetiminde
kalacak sahil bölgeleri konusu hayati önemde var sayılıyor ve %51 oranıyla sınırlandırılıyor.
Rum yönetimince hazırlanan bu haritaların içeriği Amerikalılar tarafından
bilinmiyor."
Rum
Dışişleri Bakanı Kasulides bu konuda şöyle demekteydi:
"Tarafımız
1992'den beri nüfus, coğrafi olgular vb konular hakkında haritalar üzerinde
bazı senaryolar hazırladı. O zaman yapılan bu ön çalışmayla toprak konusunu
görüşmeye hazırız. Türk tarafının sunduğu koşullar konfederasyonla eş
anlamlıdır. İki halk, ayrı egemenlik, ayrı selfdeterminasyon, dönüşümlü
başkanlık, hükümete eşit katılım, oybirliğiyle karar alma gibi koşullar
konfederasyon unsurlarıdır." (aktaran Kıbrıs, 19 Temmuz 1999)
YÜZ BİNDEN FAZLA YERLEŞİK, BAŞ AĞRISI
Yine
Simerini gazetesine göre, toprak ve göçmenler konusu tartışılırken, Türkiye'den
getirtilen yerleşikler konusu başağrısı oluşturuyor. Bunların sayıları 115,500
ile 124,200 kişi arasında seyretmektedir. Amerikalılar buna insancıl bir konu
olarak bakıyorlar ve ülkelerine geri dönmelerinin zor olduğu görüşünü dile
getiriyorlar." (aktaran Ortam ve Yeni Düzen, 13.7.1999)
Simerini
gazetesi 17 Temmuz 1999 tarihli nüshasında, Amerikalı Holbrook ile Miller'in
tasarladığı anayasanın konfederal unsurlar içerdiğini duyurdu. Simerini'nin
haberine göre, Kıbrıs'ın yeni anayasası Bosna'daki Sırp, Hırvat ve Müslüman
varlıklarının deneyimine ve Almanya'nın Bavyera Eyaleti anayasasına benzeyecek.
Buna göre, merkezi hükümetin önceden onayı gerekmeden dış politikada bile tek
yanlı anlaşma yapılabilecek. Aynı gazete, 4 gün sonra şu haberi verdi:
"Kıbrıs'ta
yeni devlet şeklinin, Bosna'da olduğu gibi federasyon veya konfederasyon diye
adlandırılması yerine, "Kıbrıslı Türk ile Kıbrıslı Rum varlıkları, ya da
yönetimlerinden oluşan "Kıbrıs Devletleri" adını alma olasılığı da
var."
1
Ağustos 1999 tarihli Fileleftheros gazetesi, Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından
hazırlanan alternatif haritaların ABD'nin Lefkoşa Büyükelçiliğine iletildiğini
duyurdu. Buna göre, Maraşın iadesi ve konfrontasyon hattının (özellikle doğu
Mesarya) yeniden ayarlanmasında dikkatler yoğunlaşıyor. Haritaların zeminini
Gali haritası oluşturdu ve Rum önerilere göre %27.2 ile 28 arası bir toprak
Türkler tarafından denetlenecek. Toprak konusu, iki bölgeye verilecek yetkiler
konusuyla bağlantılı kılındı. Türk tarafına verilecek daha fazla yetkiler ve
otonomi, Rum tarafına daha fazla toprak verilmesi anlamında olacak. Rum
yönetimi buna olumlu bakıyor.
İÇ EGEMENLİK-ÖZERKLİK
2
Ağustos 1999 tarihli Politis gazetesi şunları yazdı:
"Yabancı
diplomatlara göre, AGİT toplantısı öncesinde yer alacak Kıbrıs girişiminde,
hazırlanmakta olan fikirler, bir bilmeceye monte edilince, ABD ve Kanada
eyaletlerinin çalışma yöntemini hatırlatıyorlar. ABD'nin düşüncelerini bilecek
durumda olanlar bu iddiada bulunuyorlar. Yani federal kanatlar için birer ve
merkezi hükümet için ayrı bir anayasadan söz ediyorlar. Her iki federal
devletçik (kanatlar) iç egemenliğe sahip olacaklar, ancak hiç bir zaman BM'de
koltuk ve dış ülkelerde büyükelçi vs bulundurma gibi devlet egemenliğine sahip
olamayacaklar. İç egemenliğinin anlamını yorumlayan aynı çevreler, ABD'nin günlük
gerçeklerinden bir örnek veriyorlar: Aranan bir kişinin bir eyaletten diğerine
teslim edilebilmesi için iade edilmesi başvurusu gerekiyor. Şunu önemle
belirtmemiz gerekir ki, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin endişelerini yatıştırma çabası
çerçevesinde merkezi hükümet anayasasında, taraflar arasında bölünmeyi
önleyecek kesin ifade yer alacağı görüşünü belirtiyorlar. Ancak bölünme yer
alırsa, ayrılan bölüm uluslararası alandaki bütün haklarını kaybetmiş olacak.
Gerek Amerikalılar, gerek İngilizler, İngiliz üsleri ve özellikle sözde
egemenlikleri ile ilgili statünün hiçbir şekilde değiştirilmesine müsaade
etmeyeceklerini her yöne doğru bildirmiş bulunuyorlar. "
1
Ağustos 1999 tarihli Fileleftheros'ta bir söyleşisi yayımlanan Kasulidis,
"Rum yönetimi iki bölgenin geniş bir özerkliğe sahip olmasından yana bir
tavır içinde görülüyor, bu gevşek federasyona yakın mı?" sorusuna şu
yanıtı verdi:
"Meselenin
özü, özerkliğin derecesi, iki topluma daha fazla otonom faaliyetlere girişme
olanağı verecek şekilde olmalıdır. Bunun, aleyhimize ve Türk tarafı lehine
olacağını sanmıyorum. Eğer konuya ekonomik açıdan bakarsak, bizim yararımıza
olacak, fakat Türklerin daha fazla özerklik istemek haklarıdır. Bu özerkliğin
ne kadar olacağı müzakere konusudur ve karşı tarafın örneğin toprak konusundaki
tutumuna bağlı olacak."
KIBRIS'A NATO ASKERİ VE ABD'NİN HEDEFLERİ
8
Ağustos 1999 tarihli Fileleftheros gazetesi, Atina'da çıkan Ependitis adlı
gazeteden şu haberi aktardı:
"ABD,
NATO örtüsü altında adaya büyük bir Amerikan askeri grubu gönderecek. Aynı
komutanlığa 5 bin Türk ve 5 bin Yunan askeri dahil olacak. İki ülkenin geri
kalan güçleri (Yunan Alayı ve Türk Barış Kuvvetleri) geri çekilecek. RMMO polis
gücüne dönüştürülecek."
11
Ağustos 1999 tarihli Haravgi gazetesi şu haberi verdi:
"Beyaz
Saray, Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon düşünceler üretiyor, fikirler ile
önerileri değerlendiriyor ve egemenliklerini kurma hedeflerini ilerletmeye ivme
kazandıracak her yönde devreye girme planları yapıyor. ABD'nin bölgedeki
hedefleri çok yönlü ve karmaşık olup, dünyada egemenlik kurma planlarıyla
bağlantılıdır. ABD şunları hedefliyor:
1.
Türkiye AB'a aday, ardından üye ülke olsun ki AB saflarında "Truva
atı" rolü oynamak istediği zaman ABD'nin ikinci bir güçlü müttefiki olsun.
2.
Türkiye'ye Türk-Yunan ve Kıbrıs sorunlarından kurtarıp, bölgedeki Rus nüfuzunun
daha da azalması için, eski Sovyetler Birliği'nin Müslüman cumhuriyetlerine
daha çok müdahalesine olanak verecek koşulların yaratılması.
3. Doğu
Akdeniz bölgesini doğrudan denetimlerine almak ve Kafkas petrolleri boru
hattını Türkiye üzerinden geçirmek.
Haravgi'ye
göre ABD bu amaç için diğerleri yanında Kıbrıs'a, Kıbrıs sorununda olası
anlaşmayı denetleyecek ve ayrıca tüm bölgeyi kontrol altında tutacak Amerikan
askeri konuşlandırma fikrini ilerletiyor. Clinton, Türkiye ve Yunanistan
ziyaretlerini, ABD çıkarlarını ilerletmek için programlamıştır.
Simerini
gazetesi ise, 22 Ağustos 1999 tarihli nüshasında şu haberi verdi:
"ABD,
nihai bir anlaşmanın zeminini oluşturacak geçici bir anlaşma çerçevesinde, Türk
Barış Kuvvetleri'nin aşamalı olarak çekilmesini ve buna paralel olarak KKTC ve
Rum yönetimi topraklarının bir bölümünde genişletilmiş ve askerden arınmış
üçüncü bir kuşak oluşturmayı planlıyor...Türk ve Rum tarafları arasında
askerden arındırılmış "üçüncü kuşak" bölgesi oluşturulacak.
Genişletilmiş, askerden arındırılmış bölgeden, 1960'dan beri Türkiye'nin
güvenliği için önemli kabul ettiği Girne ve Karpaz bölgeleri muaf tutulacak."
KIBRIS NATO'YA SOKULACAK
Derken,
19 Eylül 1999 tarihli İstanbul'daki Cumhuriyet gazetesinde bir söyleşisi
yayımlanan Helen Uluslararası ve Avrupa Araştırmaları Vakfı Genel Direktörü
Prof. Theodore Couloumbis'in şu görüşleri dile getirdiği öğrenildi:
"Kıbrıs'ın
(Güney Kıbrıs) AB'ye tam üyeliği dört, ya da beş yıl alacaktır...Bu beş yıl
içinde bir çözüm olabilir. Bakın, Kıbrıs'ta bir taraf bütün Kıbrıs'ı temsil
ederek AB'ye üye olurken, öbür taraf geride mi kalmalı? İki taraf da AB dışında
kalırsa o zaman Avrupa bünyesine girmek gibi bir fırsatı kaçırmış olurlar. Ya
da bir başka seçenek bulurlar ve iki taraf da özgürce AB üyesi olur. Bence bu
çözümü de NATO her iki tarafa getirebilir...Özetlemek gerekirse, Kıbrıs neden
NATO üyesi olmasın? Burada söylemek istediğim, iki toplum arasında varılacak
anlaşmanın bir parçası NATO üyeliği olmalıdır. Yıllardır Kıbrıs sorununu
incelediğim, üzerinde çalışmalar yaptığım için çok iyi biliyorum ki Kıbrıslı
Türklerin en önemli kaygıları güvenliktir. Kıbrıs'a yerleştirilecek bir NATO askeri
gücü fikri, anladığım kadarıyla artık Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedilmemeye
başlandı...Bir NATO çözümünde Kuzey Kıbrıs'taki Türk gücüne hiçbirşey
olmayacak. Yerinde kalacak." (Cumhuriyet, 19 Eylül 1999)
Kıbrıs'ın
Rum kesimindeki Intercollege tarafından düzenlenen bir seminerde de söz alan
Theodoros Kulumbis, federal çözümle birlikte AB üyeliğinin gerçekleşebileceğini
söyleyerek, Kıbrıs'ın NATO'ya girmesi ve adadaki iki İngiliz üssünden birinin
NATO üssüne dönüştürülmesini ihtimal dışı etmedi. (aktaran Halkın Sesi,
27.10.1999)
17 Ekim
1999 tarihli Fileleftheros'ta bir söyleşisi çıkan İngiltere'nin Kıbrıs Yüksek
Komiseri Edward Clay ise, Kıbrıs'taki İngiliz üslerinin Kıbrıs sorununun
çözümünden etkilenmediğini, ne de herhangi bir anlaşmanın parçası olabileceğini
vurgulamaktaydı.
ÜÇLÜ EGEMENLİK
14 Eylül
1999 tarihinde de Anadolu Ajansının şu haberi basında yer aldı:
"Amerikan
Hükümetinin Kıbrıs'ta üçlü egemenliği öngören yeni bir plan hazırladığı
öğrenildi. İki eşit egemen Türk ve Rum devleti yanı sıra, Kıbrıs'ı dışarıda
temsil edecek ve çatı görevi yapacak bir üçüncü egemenlik fikri."
19 Eylül
1999 tarihli Fileleftheros da bu konuda ayrıntı sağladı ve "iyi haber alan
kaynaklardan teyit edilmiş" şu haberi verdi:
"1.
Toprak %28'in altına düşecek,
2.
Egemenlik federasyon zemininde bir olacak, ancak iç yetkiler üçe bölünecek,
3.
Başkanlık sistemi, özlü yetkileri olmayan bir başkan (Bir Rum ve bir Türk
olarak dönüşümlü) ile başbakanın bulunacağı parlamenter bir sisteme
dönüştürülecek . Başbakan milliyetine bakılmaksızın alt meclis tarafından %70+
ile seçilecek ve özlü yetkilere sahip olacak."
Eylül ayına gelindiğinde, Kıbrıs Rum
ve Yunanistan taraflarına yapılan baskıların arttığına ilişkin açıklamaların
yapıldığını görüyoruz:
"Yunanistan
Savunma Bakanı Akis Çohacopulos, Washington'daki The American University'de
verdiği bir konferansta şöyle konuştu: "Türkiye hem AB üyesi olmak
istiyor. Hem de bağımsız bir ülke olan Kıbrıs'ı işgal ediyor. Bu ikisi bir
arada olamaz." (Kıbrıs, 25.9.1999)
24 Eylül
1999 tarihli Politis gazetesine göre, ABD ile İngiltere Kıbrıs sorununda
Haziran 1999'da uygulamaya konan somut eylem planı temelinde hareket ediyordu.
20 Eylül 1999 tarihli Fileleftheros gazetesi de toprak konusundaki
yaklaşımların, Pentagon uzmanlarının da katkısıyla State Department'deki bir
grubun aylar süren çalışması sonucu şekillendiğini duyurmaktaydı. Kıbrıs'ı
ziyaret eden Amerikalı harita çözümcülerine göre, Omorfo ve Maraş Rumlara
devredilecek ve 3. ayak olarak Karpaz'da geniş bir kanton (Yalusa ve Dipkarpaz)
oluşturulacaktı.
New
York'ta bulunan Dışişleri Bakanı Yannakis Kasulidis, 26 Eylül 1999 tarihli
Fileleftheros'ta çıkan bir söyleşisinde şöyle demekteydi:
"1250
sayılı BM kararına göre tüm konular masada olacak....Toprak konusunda Gali
haritasına yakın olacağını sanıyoruz. Tarafımız bu haritada özellikle
göçmenler, kıyılar vs konularında bazı iyileştirmeler görmek isterdi."
Kasulidis,
Kıbrıs Türk tarafının Gali Haritasında %28.2 toprak aldığını belirterek, bu
oranın azaltılmasını ve Kıbrıslı Rumlara bundan daha fazla toprak verilmesini
istediklerini dile getirdi.
27 Eylül
1999 tarihli Fileleftheros bu bağlamda şu haberi verdi:
"Rum
göçmenlerin 2/3'ünün (%65) Kıbrıs Rum yönetimi altındaki bölgeye dönmesi State
Department harita uzmanlarınca inceleme konusu yapıldı. Bu uzmanların hareket
noktası, en çok nüfusa sahip Maraş olmak üzere haritalar üzerinde çizdikleri
çizgiler State Department yetkili diplomatları tarafından inceleniyor."
Eylül
ayı sonunda İstanbul'da çıkan Radikal gazetesi, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine
Albright'ın üzerinde çalıştığı Kıbrıs sorununun çözüm formülünü şöyle açıkladı:
*
Güzelyurt ve Maraş'ın Rumlara bırakılması
*
Karpaz'da ayrı bir kanton kurulması ve Rum göçmenlerin dönüşü
* Adanın
uzun vadeli ve kademeli silahsızlandırılması
*
İngiltere komutasında Türkiye ve Yunanistan'ın katılımıyla bir güvenlik kuvveti
oluşturulması
* Gevşek
federasyon modeli ve bu modelde parlamenter sistem
*
Yetkileri sınırlı devlet başkanının dönüşümlü olması
*Başbakan'ın
parlamentonun yüzde 70'inin desteğini sağlaması
*
Bakanlık dağılımının nüfusa oranlanması (aktaran Yeni Düzen, 27.9.99)
26 Eylül
1999 tarihli Politis gazetesi, Denktaş
ve Kleridis'in New York temaslarında kendilerine iletilen ABD ve İngiltere'nin
hazırladıkları fikir ve senaryoları şu şekilde duyurdu:
"Cumhurbaşkanı
sistemi yerine dönüşümlü başkanlık. Başkanı, Türkiye ve Yunanistan'da olduğu
gibi meclis seçecek ve bir dönem Türk, bir dönem Rum olacak, esaslı yetkileri
olmayacak. Esas yetkiler başbakanda olacak ve o da birleşik seçim sistemiyle
halk tarafından seçilecek. Denktaş buna "üçlü egemenlik" diyerek
olumlu karşılarken, Klerides tutum belirlemekten kaçındı."
Bu arada
Fileleftheros bir gün sonra şunları yazdı:
"Türk
tarafının ısrar ettiği dönüşümlü başkanlık konusunda Sir David Hannay'in
yönetim sisteminin değiştirilmesi ve yetkileri üzerinde toplayacak başbakanlık
makamının oluşturulması fikri üzerinde taraflar nezdinde nabız yoklaması
yapıldı. Devlet başkanı dönüşümlü olarak seçilecek. ABD tarafında İsviçre
modeli kolleftif olarak yönetilecek bir Başkanlık Konseyi önerisi var. Bu
durumda başkan yine dönüşümlü olarak seçilecek."
TÜRKİYE İLE DEĞİL
KIBRISLI TÜRKLERLE FEDERASYON
Kıbrıs
Rum liderlerinden ve eski Cumhurbaşkanlarından Spiros Kipriyanu, şu görüşleri
savunmaktadır:
"Doruk
anlaşmalarına imza atan Başpiskopos Makarios da Türkiye'yle federasyonu
benimsemiyordu. Elde etmek için çalıştığımız federasyon, Kıbrıslı Türklerle
kurulacak federasyondu. Bu yüzden yerleşiklerin ve ordunun gitmesinde ısrar
ediyoruz." (aktaran Birlik, 28.9.99)
Kipriyanu,
Simerini ile yaptığı bir söyleşi de, gerek kendisinin, gerekse Makaryos'un
Türkiye'yle federasyon yapmak için anlaşmadıklarını, federasyonu Kıbrıslı
Türklerle yapmak için anlaştıklarını, ancak Kıbrıslı Türklerin şimdi adayı
terkettiklerini ve adada "sömürgecilerin" kaldığını ifade ederek
şöyle konuştu:
"Bu
durumda Türk kuvvetleri ve sömürgeciler gitmelidir. Evlerini terketmek için
göçmenler tazmin edileceği yerde, sömürgecilerin tazmin edilip gitmeleri daha
uygundur. (aktaran Halkın Sesi, 11.10.1999)
DENKTAŞ'IN AKLINDA OLAN
Kıbrıs
Rumlarının lideri Klerides ise, New York'taki Dış Konular Konseyi'nde yaptığı
"Kıbrıs sorununun çözüm perspektifleri" konulu konuşmada şöyle dedi:
"Denktaş'ın
AB üyeliğine karşı çıkma nedenlerinden biri, talep ettiği çözüm Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine uymayan unsurlar içermesinden kaynaklanmaktadır. Diğer bir
ifadeyle serbest dolaşım ve yerleşim istemediği, mecburi mal-mülk mübadelesinde
ısrar ettiği için AB'a üyeliğe karşıdır. Dekonfrantasyon ve asker indirimi
konularında da sayılarını belirtmeden önemli oranda Türk askerinin süresiz
adada kalmasını ve Türkiye'nin müdahale hakkının devam etmesini isteyen
Denktaş, bu malum tezlerinden vazgeçmeye hazır değildir. Denktaş'ın gerçekte
aklında olan, biri kuzey, biri güneyde iki ayrı manda devlet yaratılmasıdır ki
böyle bir şey Güvenlik Konseyi'nin belirlediği çözüm parametrelerine tamamıyla
aykırıdır." (aktaran Halkın Sesi, 30.9.1999)
Politis
gazetesi de "Kıbrıs sorunundaki Türk siyaseti, Geleneksel kod:
Taksim" başlıklı haber-yorumunda, Türkiye'nin 1950'li yıllarda belirlediği
uzun vadeli siyasetin adanın taksimi olduğunu, bu hedefin bugüne kadar
başarıyla hayata geçirildiğini, 1960'ta Türk enklavlarının oluşturulması, 1974
istilası ve 1983'te sahte devletin ilanının, bu hedefin de-facto hayata
geçirilmesinin temel istasyonları olduğunu belirtmektedir. Politis'e göre,
1998'de ortaya atılan ve iki ayrı devletin varlığından başka bir şeyi
oluşturmayan konfederasyon önerileriyle taksimin yasallaştırılmasına
çalışılıyor. Bunu yapamazlarsa, Türkiye ile tam entegrasyona hazırdırlar."
(aktaran Kıbrıs, 4.10.1999)
SORUNUN ÖZÜ
Rum
Başkanlık Müsteşarı Manolis Hristofidis'in, Washington'daki 15. Elen-Amerikan
Liderliği Konferansında yaptığı konuşmada söyledikleri, Kıbrıs Rum kesimi
açısından Kıbrıs sorununun özünü ortaya koymaktadır:
"BM
kararları ve doruk anlaşmaları temelinde bir federasyon oluşturulmasını
ilerletmek için hem siyasi iradeye, hem de arzuya sahibiz. İki toplumlu, iki
kesimli federasyon çözümü, Türkiye dışında herkes tarafından kabul görmektedir.
Eski taksim planlarının ilerletilmesi yönündeki yeni bir çabadan başka birşey
olmayan konfederasyonla ilgili son Türk önerisi, bu alaycı tutuma yeterli
kanıttır. Artık bu dünyada konfederasyonlar yoktur. Eskiden var olanlar da
hiçbir iz bırakmadan dağıldılar. Dünyanın hiçbir yerinde, Kıbrıslı Türkler gibi
nüfusun %18'ini oluşturup bu kadar hak ve imtiyaz sahibi olan başka toplum
yoktur. Siyasi tarihte nüfusun %18'ine iki toplumlu iki kesimli federasyon
verildiği görülmemiştir. Uluslararası camianın, bir ülkenin nüfusunun %18'ini
oluşturan azınlığın, ayrılıp bağımsız bir devlet kurmak suretiyle, uluslararası
düzene tehlikeli emsallleri ithal edilmesine göz yumacağına inanmıyorum. Bugün
bütün dünyada, bu tür 3 bin küçük azınlık mevcuttur." (aktaran Yeni
Demokrat, 8.10.1999)
Kıbrıs
doğumlu Türkiyeli diplomat Alaeddin Gülen de, 1998 yılında yayımladığı
"Bellekte Kalanlar" adlı anı kitabında, 1959'da imzalanan Zürih ve
Londra Anlaşmaları ile ilgili olarak şunları yazmaktadır:
"(Fatin
Rüştü) Zorlu, kuvvetli şahsiyeti ve üstün müzakere kabiliyetiyle dolayısıyla
müzakere masasında daima kendi görüşümüzü kabul ettirirdi. Bunun en güzel
örneği, Zürih ve Londra anlaşmalarıdır. Bu anlaşmalar tamamen Zorlu'nun eseri
ve zaferidir. Averof'la kapandıkları bir odada bütün isteklerini adeta birer
birer Averof'a dikte ettirmiştir. Kıbrıs'ta %20 nisbetindeki Türk azınlığını,
%80 nisbetindeki Rum çoğunluğuna eşit hale getirmek normal sayılacak bir olgu
değildi ve her babayiğidin başaracağı bir iş değildi." (s.244)
Kıbrıs'ta
yaşayan Türkler ve Rumlar hâlâ daha bu olgunun tutsaklığını yaşamaktadır.
(“Ertan Yüksel” imzasıyla, Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek
dergisi, Sayı:46, Kasım-Aralık 1999)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder