15 Mayıs 2015 Cuma

1999 YILI İÇİNDE BASINA YANSIYAN KIBRIS SORUNUNUN ÇÖZÜM PLANLARI

                                              
            Kıbrıs sorununun çözümü için yürütülmekte olan çabalar, 1999 yılı içinde de sürdürüldü; ama ilerlenen yola geri dönüp bakıldığı zaman bir arpa boyu bile yol gidilmediği anlaşılıyor. Toprağının %37'lik bir bölümü 25 yıldan fazla bir süredir Türk ordusunun işgali altında tutulan, BM üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğü ihlal ediliyor, yurttaşlarının insan haklarına  saygı gösterilmiyor. 
            Kıbrıs Cumhurbaşkanı Glafkos Kleridis, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin 1 Ekim'de kutlanan 39. bağımsızlık gününde yaptığı konuşmada şöyle demekteydi:
            "Türk tarafı BM, AB, Avrupa Mahkemesi ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu'nun kararlarını görmezlikten gelip ihlal ediyor.  İngiliz ve Amerikalıların Türkleri korumaya yönelik sistemli çabalarından bıktık!"
            Kıbrıs Komünist Partisi AKEL'in siyasi büro üyesi ve tarihçi olan Yannakis Kolokasidis de aynı yıldönümünde Haravgi gazetesiyle yaptığı bir söyleşide şöyle konuşmaktaydı:
            "Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yıkılması için içten ve dıştan çok çalışıldı. Türk ve Elen "büyük ülkü"leri adına, enosis ve taksim adına, "özgür dünya"yı savunma adına, Ankara, Cunta, NATO'cular, EOKA-B, Grivas, Denktaş ve TMT, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin dağıtılması nihai hedefinde buluştular. Dünyada ve bölgede birçok şeyin değişmesinde rağmen, Kıbrıs'ın kesin taksimi ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin dağıtılması tehlikesi hâlâ vardır. Kıbrıs sorununun çözümünde, çözüm ilkelerine büyük önem verilmeli ve federasyon çözümü istekleri yönündeki politikalarda tutarlı olmalıyız ve sıradan Kıbrıs Türklerine doğru mesajlar gönderilmelidir."

İLK HABERLER
            1963 yılı sonundan bu yana süregelen ve 1974 yazından beri yeni bir boyut kazanan Kıbrıs uyuşmazlığını çözmeye yönelik çabalar, 1999 yılı içinde de sürdürüldü. Bu yolda yapılan yeni bir girişimle ilgili olarak, 20 Mayıs1999 tarihli Rumca Haravgi gazetesinde çıkan "Kıbrıs sorununu BM rayından saptırmayı metotluyorlar" başlıklı bir haberde şöyle denmekteydi:
            "ABD, İngiltere ile yakın işbirliği halinde BM'nin, Kıbrıs'la ilgili kararlarının bir kenara bırakılması ve aşılmasını metotluyorlar. Anglo-Amerikanların, Kıbrıs konusundaki görüşmelerin, koşulsuz ve BM kararlarının belirlediği zemin söz konusu edilmeden, önümüzdeki Eylül ayında yeniden başlamasını metotluyorlar. Özlü olarak, tek egemenlik, tek vatandaşlık ve tek uluslararası kişilik öngören federal çözüm zemininden sapmaya çalışılıyor."
            Birkaç gün sonraki Fileleftheros gazetesi de "Girişimlerin anahtarı toprak" başlığı altında verdiği bir haberde, Rum tarafının anayasal konularda tavizler vermesinden ve Kıbrıs Türk tarafının AB gidişatına onayından söz edildiğini duyurmaktaydı. Haberde "Temaslarda, karşılıklı al-ver sonucunda gevşek bir federasyonla ilgili uzlaşma olasılıkları konusunda nabız yoklamaları yapılıyor...Çabaların eksenini toprak, göçmenler, güvenlik ve yetkiler konuları oluşturacak" denmekteydi. (aktaran Yeni Düzen, 24 Mayıs 1999)

"ABD KONFEDERASYONA YÖNELİYOR"
            Haziran ayının sonuna gelindiğinde, İndiana Üniversitesi profesörlerinden Vangelis Kufudakis Alithia gazetesiyle yaptığı bir söyleşide, ABD girişimlerinin perspektifini şöyle değerlendirmekteydi:
            "ABD'nin Holbrook'un Kıbrıs'a geldiği Mayıs 1998'den sonraki tutumu, anayasa ve sınırlı tavizlerle (toprak konusunda) konfederasyona çok yakındır. Ayrıca işgal bölgelerinin siyasi varlığını kabul yönündedir. Bu hem taksim, hem defakto bir devlet varlığının tanınması yolunu dolaylı şekilde açar. Genelde konuşursak evet, Amerikan siyaseti konfederasyona yöneliyor. Washington'da Kıbrıs sorununu çözeceklerse (veya kapatacaklarsa), muhtemelen en iyi tanımlamanın bu olduğuna, baskının Kıbrıs Cumhuriyetine uygulanması gerektiğine karar verdiler. Çünkü Denktaş ile Türkiye'ye siyasetlerini değiştirmeleri için baskı yapamayacaklarını biliyorlar veya yapmak istemiyorlar...Kıbrıs'ı gömmeyi kabul etmektense sorunun sürüncemede kalması daha iyi...Amerikalılar "bunu kabul etmezseniz ilgimiz sona erer" diyorsa, böyle ilgi kalsın teşekkür ederiz" demeliyiz. Amerikalıların özünde istediği iki bağımsız devletin konfederasyonunu istemiyorum." (Alithia'dan aktaran Ortam, 28.6.99)

ÖNERİLERE BİR BAKIŞ
            Kıbrıs Rum basınına yansıyan haberlere göre, toprak ve anayasa konularıyla İngiltere, güvenlik konularıyla (garantiler ve çok uluslu askeri güç) da ABD ilgilenmekte ve bu doğrultuda öneriler hazırlamaktaydılar. Örneğin Amerikan tarafından sızan bilgilere göre, toprak konusunda %28 zemininde çözümden söz edilmekteydi. (Fileleftheros'tan aktaran Kıbrıs, 24.5.1999)
            24 Mayıs 1999 tarihli Fileleftheros'un bildirdiğine göre, State Department'te Bosna'da da aynısını yapan Toprak Bürosu, "toprak karşılığı yetki" paketiyle al-ver mantığında hareket edecekti. Tüm hareketlerin temel ekseni, 1992 Gali Haritası olmaya devam edecek ve buna dayalı alternatif senaryolar hazırlanmaktaydı. Aynı gazete bir hafta sonra şu haberi verdi:
            "State Department'ten özel bir coğrafyacı, son zamanlarda Lefkoşa'yı ziyaret etti. Bosna anlaşmasında uğraş veren grupta görev yapmış olan bu uzman, Kosova'dan Kıbrıs'a geldi ve en az altı aydan beri Kıbıs meselesi ile meşguldur. Bu ofisin yaptığı uygulama, sayılarla ilgili senaryolar konusundadır ve bu mantık Bosna'da uygulandı. Şimdi de Kosova ve Kıbrıs'ta uygulanıyor. Dönüşü talep edilecek göçmen sayısına göre, her iki bölgeyi ayıracak çizginin nereden geçeceği konusunda senaryolar ortaya koyacaklar. Bu Amerikalı yetkili Kıbrıs'ta bulunduğu süre içinde gerek Kıbrıs Cumhuriyeti'nden, gerek sahte devletten bilgi istedi ve aldı. Söz konusu bilgiler, nüfus, mal sayımı ve Kıbrıs'ın detaylı haritasıdır."
            Gazetenin belirttiğine göre, bu Amerikan girişimi Kıbrıs Türk lideri Denktaş'ın masaya getirdiği tazminatlar konusuna uymaktaydı ve bu konuda senaryoların şekillenmesi, malların o dönemdeki ve şimdiki fiyatlarına dayandırılacak ve toprak-göçmenler konusundaki takasa, tazminatlar konusu da katılacaktı.

3 HARİTA, 3 ÖZGÜRLÜK, 3 ANAYASA
            Haziran ayının ilk haftasında, ABD'nin adaya gönderdiği uzmanlar tarafından, coğrafi ve demografik kriterleri esas alan 3 harita hazırlandığı basına yansıdı:
            "1. Toprak haritası: Türklerle Rumlara bırakılacak toprak oranlarını belirleyecek. Harita verimlilik ve yaşanabilirlik esaslarına göre ve Gali Fikirler Dizisini temel alınarak hazırlanıyor. 1992'de Gali haritasında Türklere verilen toprak oranı %28.2 idi.
            2. Göçmen haritası: Mümkün olan en fazla sayıda Rum göçmenin, sınır düzenlemeleri çerçevesinde evlerine dönmelerini sağlayacak.
            3. Üçüncü bölge haritası ise Kıbrıs'ı ikiye bölen BM denetimindeki 180 km'lik Yeşil Hattın genişletilmesini öngörüyor. Bu bölge federal yönetimin idaresinde olacak. Çok uluslu gücün yerleştirileceği bölgede Türklerle Rumlar her alanda serbest ilişki kurabilecek."
            11Temmuz 1999 tarihli Politis gazetesi, Kıbrıs sorunuyla ilgilenen arabulucuların göçmenlerin dönüşü ve mal-mülk konusunda Bosna Mal-Mülk Komitesi (Bosna Real Property Commission) modelinde somut öneri hazırladıklarını duyurdu. Gazete, dış finansmanlı bir örgüt olan bu komitenin Bosnalı göçmenlere üç seçenek sunduğunu, bunların, evlerine dönmesi, tazmin edilmeleri ve mal-mülk mübadelesi olduğunu hatırlattı. Politis gazetesinin iddiasına göre, göçmenler, mal-mülk ve toprak meselesi, en büyük hazırlığın yapıldığı başlık olarak görülüyordu. Yabancı bir diplomat, serbest dolaşım hakkının ise, çözümden hemen sonra yürürlüğe konması gerektiğini söyledi. Ancak mal satın alma ve yerleşme konusunda aynı şeyin geçerli olmayacağını ve geçiş dönemi olması gerektiğini belirterek, AB'den ve Bosna'dan örnekler verdi. Gazeteye göre, toprak konusunda ise son zamanlara kadar Gali haritası bu konunun görüşülmesinde temel varsayılıyordu. Ancak toprak konusuyla ilgili meselelerde son oluşturulan elektronik bilgi bankası, durumu değiştirdi. Sonunda, Kıbrıs Türk idaresinde kalacak toprak oranı, nüfus yoğunluğu, doğal kaynaklar, tarihi köyler vs gibi unsurlara bağlı olacak...Diplomatların verdiği bilgiye göre, en zor mesele ve çözümde anahtar Güzelyurt bölgesidir. Kantonlara birer ve bir de merkezi hükümete olmak üzere 3 ayrı anayasa hazırlanacak. Rum tarafı Türk tarafını, 1960 Cumhuriyetinin ortak kurucusu (co-founder) olarak tanıyabilecek (acknowledgement).
            Aynı gün Simerini gazetesinde yer alan Dışişleri Bakanı Kasulidis ile yapılmış bir söyleşide şöyle denmekteydi:
            "Siyasi eşitlik BM Genel Sekreteri tarafından 1990 raporunda belirlendi. Denktaş'ın ve Kıbrıs Türk kantonunun statüsü ise BM kararlarının öngördüğü gibi iki toplumlu, iki kesimli federasyon mantığında görüşülecek...Denktaş gerçekçi değil. %32 oranla ne toprak, ne de göçmenler konusunda anlaşma bulunamaz. Şimdiden toprak oranlarından söz edemem. Söyleyebileceğim tarafımız için özel önemi olan bu meselenin çözümünün, sorunun diğer yönlerinin çözümünde de anahtar teşkil edeceğidir. Bu konuda kısaca şunları söylüyorum:
            1. Kıbrıs Elen idaresine dönen toprak oranı ne kadar çok olursa, o kadar çok göçmen bu idare altında geri dönecek.
            2. Kıbrıs Türk idaresi altına girecek göçmenlerin haklarının güvenceye alınması şarttır.
            Dönüşümlü başkanlık konusundaki tezimiz nettir. Kıbrıs Türk toplumunun %50'sinin oluşturduğu toplam nüfusun %9'u, önemli yürütme yetkilerini yerine getiren devlet başkanını seçemez. Bu nedenle, ya mevcut Zürih sistemini uygulayacağız, ya da herhangi bir Kıbrıs Türkünün de Cumhurbaşkanı seçilebilme hakkına sahip olacağı bir sistemi seçersek -bence Kıbrıs Türklerinin de devlet başkanlığına seçilmesi olasılığının kapatılması gerekmez- birleşik seçim listesi oluşturulmalıdır. Yani seçimler "bir adam, bir oy" mantığıyla yapılmalıdır. İngilizcede "one man, one vote" olarak biliniyor. Ancak bunun dönüşümlü başkanlığın kabulü olmadığına açıklık getirmek istiyorum. Tezimiz dönüşümlü başkanlığa "hayır"dır. (aktaran Yeni Düzen, 12 Tem 1999)

RUM TARAFININ ÖNERİLERİ
            18 Temmuz 1999 tarihli Simerini gazetesi, Rum yönetiminin toprak ve göçmenler konusunda Gali ve Gobi haritaları temelinde, alternatif senaryolar hazırlamakta olduğunu haber verdi.Bu senaryolara göre, iki kesimli ve iki toplumlu federal bir çözüm çerçevesinde 70-80 bin Rum göçmenin Rum idaresi altında geri dönmesi öngörülüyor. Geri kalan göçmenler, geri dönme ve serbest yerleşim hakkına sahip olacak.
            Simerini'ye göre, Rum yönetiminin bu senaryoları %26-27 toprak oranları içeriyor. Mümkün olan en çok göçmenin dönmesinin sağlanması için Omorfo (Güzelyurt), Kithrea (Değirmenlik), Maraş gibi Doruk Anlaşmalarına göre çoktan yasal sakinlerine geri verilmesi gereken, nüfusça kalabalık ve daha önce Kıbrıs Rumlarının ikamet ettiği bölgeler dikkate alınıyor. İlaveten Kıbrıs Türklerinin denetiminde kalacak sahil bölgeleri konusu hayati önemde var sayılıyor ve %51 oranıyla sınırlandırılıyor. Rum yönetimince hazırlanan bu haritaların içeriği Amerikalılar tarafından bilinmiyor."
            Rum Dışişleri Bakanı Kasulides bu konuda şöyle demekteydi:
            "Tarafımız 1992'den beri nüfus, coğrafi olgular vb konular hakkında haritalar üzerinde bazı senaryolar hazırladı. O zaman yapılan bu ön çalışmayla toprak konusunu görüşmeye hazırız. Türk tarafının sunduğu koşullar konfederasyonla eş anlamlıdır. İki halk, ayrı egemenlik, ayrı selfdeterminasyon, dönüşümlü başkanlık, hükümete eşit katılım, oybirliğiyle karar alma gibi koşullar konfederasyon unsurlarıdır." (aktaran Kıbrıs, 19 Temmuz 1999)

YÜZ BİNDEN FAZLA YERLEŞİK, BAŞ AĞRISI
            Yine Simerini gazetesine göre, toprak ve göçmenler konusu tartışılırken, Türkiye'den getirtilen yerleşikler konusu başağrısı oluşturuyor. Bunların sayıları 115,500 ile 124,200 kişi arasında seyretmektedir. Amerikalılar buna insancıl bir konu olarak bakıyorlar ve ülkelerine geri dönmelerinin zor olduğu görüşünü dile getiriyorlar." (aktaran Ortam ve Yeni Düzen, 13.7.1999)
            Simerini gazetesi 17 Temmuz 1999 tarihli nüshasında, Amerikalı Holbrook ile Miller'in tasarladığı anayasanın konfederal unsurlar içerdiğini duyurdu. Simerini'nin haberine göre, Kıbrıs'ın yeni anayasası Bosna'daki Sırp, Hırvat ve Müslüman varlıklarının deneyimine ve Almanya'nın Bavyera Eyaleti anayasasına benzeyecek. Buna göre, merkezi hükümetin önceden onayı gerekmeden dış politikada bile tek yanlı anlaşma yapılabilecek. Aynı gazete, 4 gün sonra şu haberi verdi:
            "Kıbrıs'ta yeni devlet şeklinin, Bosna'da olduğu gibi federasyon veya konfederasyon diye adlandırılması yerine, "Kıbrıslı Türk ile Kıbrıslı Rum varlıkları, ya da yönetimlerinden oluşan "Kıbrıs Devletleri" adını alma olasılığı da var."
            1 Ağustos 1999 tarihli Fileleftheros gazetesi, Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından hazırlanan alternatif haritaların ABD'nin Lefkoşa Büyükelçiliğine iletildiğini duyurdu. Buna göre, Maraşın iadesi ve konfrontasyon hattının (özellikle doğu Mesarya) yeniden ayarlanmasında dikkatler yoğunlaşıyor. Haritaların zeminini Gali haritası oluşturdu ve Rum önerilere göre %27.2 ile 28 arası bir toprak Türkler tarafından denetlenecek. Toprak konusu, iki bölgeye verilecek yetkiler konusuyla bağlantılı kılındı. Türk tarafına verilecek daha fazla yetkiler ve otonomi, Rum tarafına daha fazla toprak verilmesi anlamında olacak. Rum yönetimi buna olumlu bakıyor.

İÇ EGEMENLİK-ÖZERKLİK
            2 Ağustos 1999 tarihli Politis gazetesi şunları yazdı:
            "Yabancı diplomatlara göre, AGİT toplantısı öncesinde yer alacak Kıbrıs girişiminde, hazırlanmakta olan fikirler, bir bilmeceye monte edilince, ABD ve Kanada eyaletlerinin çalışma yöntemini hatırlatıyorlar. ABD'nin düşüncelerini bilecek durumda olanlar bu iddiada bulunuyorlar. Yani federal kanatlar için birer ve merkezi hükümet için ayrı bir anayasadan söz ediyorlar. Her iki federal devletçik (kanatlar) iç egemenliğe sahip olacaklar, ancak hiç bir zaman BM'de koltuk ve dış ülkelerde büyükelçi vs bulundurma gibi devlet egemenliğine sahip olamayacaklar. İç egemenliğinin anlamını yorumlayan aynı çevreler, ABD'nin günlük gerçeklerinden bir örnek veriyorlar: Aranan bir kişinin bir eyaletten diğerine teslim edilebilmesi için iade edilmesi başvurusu gerekiyor. Şunu önemle belirtmemiz gerekir ki, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin endişelerini yatıştırma çabası çerçevesinde merkezi hükümet anayasasında, taraflar arasında bölünmeyi önleyecek kesin ifade yer alacağı görüşünü belirtiyorlar. Ancak bölünme yer alırsa, ayrılan bölüm uluslararası alandaki bütün haklarını kaybetmiş olacak. Gerek Amerikalılar, gerek İngilizler, İngiliz üsleri ve özellikle sözde egemenlikleri ile ilgili statünün hiçbir şekilde değiştirilmesine müsaade etmeyeceklerini her yöne doğru bildirmiş bulunuyorlar. "
            1 Ağustos 1999 tarihli Fileleftheros'ta bir söyleşisi yayımlanan Kasulidis, "Rum yönetimi iki bölgenin geniş bir özerkliğe sahip olmasından yana bir tavır içinde görülüyor, bu gevşek federasyona yakın mı?" sorusuna şu yanıtı verdi:
            "Meselenin özü, özerkliğin derecesi, iki topluma daha fazla otonom faaliyetlere girişme olanağı verecek şekilde olmalıdır. Bunun, aleyhimize ve Türk tarafı lehine olacağını sanmıyorum. Eğer konuya ekonomik açıdan bakarsak, bizim yararımıza olacak, fakat Türklerin daha fazla özerklik istemek haklarıdır. Bu özerkliğin ne kadar olacağı müzakere konusudur ve karşı tarafın örneğin toprak konusundaki tutumuna bağlı olacak."

KIBRIS'A NATO ASKERİ VE ABD'NİN HEDEFLERİ
            8 Ağustos 1999 tarihli Fileleftheros gazetesi, Atina'da çıkan Ependitis adlı gazeteden şu haberi aktardı:
            "ABD, NATO örtüsü altında adaya büyük bir Amerikan askeri grubu gönderecek. Aynı komutanlığa 5 bin Türk ve 5 bin Yunan askeri dahil olacak. İki ülkenin geri kalan güçleri (Yunan Alayı ve Türk Barış Kuvvetleri) geri çekilecek. RMMO polis gücüne dönüştürülecek."
            11 Ağustos 1999 tarihli Haravgi gazetesi şu haberi verdi:
            "Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon düşünceler üretiyor, fikirler ile önerileri değerlendiriyor ve egemenliklerini kurma hedeflerini ilerletmeye ivme kazandıracak her yönde devreye girme planları yapıyor. ABD'nin bölgedeki hedefleri çok yönlü ve karmaşık olup, dünyada egemenlik kurma planlarıyla bağlantılıdır. ABD şunları hedefliyor:
            1. Türkiye AB'a aday, ardından üye ülke olsun ki AB saflarında "Truva atı" rolü oynamak istediği zaman ABD'nin ikinci bir güçlü müttefiki olsun.
            2. Türkiye'ye Türk-Yunan ve Kıbrıs sorunlarından kurtarıp, bölgedeki Rus nüfuzunun daha da azalması için, eski Sovyetler Birliği'nin Müslüman cumhuriyetlerine daha çok müdahalesine olanak verecek koşulların yaratılması.
            3. Doğu Akdeniz bölgesini doğrudan denetimlerine almak ve Kafkas petrolleri boru hattını Türkiye üzerinden geçirmek.
            Haravgi'ye göre ABD bu amaç için diğerleri yanında Kıbrıs'a, Kıbrıs sorununda olası anlaşmayı denetleyecek ve ayrıca tüm bölgeyi kontrol altında tutacak Amerikan askeri konuşlandırma fikrini ilerletiyor. Clinton, Türkiye ve Yunanistan ziyaretlerini, ABD çıkarlarını ilerletmek için programlamıştır.
            Simerini gazetesi ise, 22 Ağustos 1999 tarihli nüshasında şu haberi verdi:
            "ABD, nihai bir anlaşmanın zeminini oluşturacak geçici bir anlaşma çerçevesinde, Türk Barış Kuvvetleri'nin aşamalı olarak çekilmesini ve buna paralel olarak KKTC ve Rum yönetimi topraklarının bir bölümünde genişletilmiş ve askerden arınmış üçüncü bir kuşak oluşturmayı planlıyor...Türk ve Rum tarafları arasında askerden arındırılmış "üçüncü kuşak" bölgesi oluşturulacak. Genişletilmiş, askerden arındırılmış bölgeden, 1960'dan beri Türkiye'nin güvenliği için önemli kabul ettiği Girne ve Karpaz bölgeleri muaf tutulacak."

KIBRIS NATO'YA SOKULACAK
            Derken, 19 Eylül 1999 tarihli İstanbul'daki Cumhuriyet gazetesinde bir söyleşisi yayımlanan Helen Uluslararası ve Avrupa Araştırmaları Vakfı Genel Direktörü Prof. Theodore Couloumbis'in şu görüşleri dile getirdiği öğrenildi:
            "Kıbrıs'ın (Güney Kıbrıs) AB'ye tam üyeliği dört, ya da beş yıl alacaktır...Bu beş yıl içinde bir çözüm olabilir. Bakın, Kıbrıs'ta bir taraf bütün Kıbrıs'ı temsil ederek AB'ye üye olurken, öbür taraf geride mi kalmalı? İki taraf da AB dışında kalırsa o zaman Avrupa bünyesine girmek gibi bir fırsatı kaçırmış olurlar. Ya da bir başka seçenek bulurlar ve iki taraf da özgürce AB üyesi olur. Bence bu çözümü de NATO her iki tarafa getirebilir...Özetlemek gerekirse, Kıbrıs neden NATO üyesi olmasın? Burada söylemek istediğim, iki toplum arasında varılacak anlaşmanın bir parçası NATO üyeliği olmalıdır. Yıllardır Kıbrıs sorununu incelediğim, üzerinde çalışmalar yaptığım için çok iyi biliyorum ki Kıbrıslı Türklerin en önemli kaygıları güvenliktir. Kıbrıs'a yerleştirilecek bir NATO askeri gücü fikri, anladığım kadarıyla artık Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedilmemeye başlandı...Bir NATO çözümünde Kuzey Kıbrıs'taki Türk gücüne hiçbirşey olmayacak. Yerinde kalacak." (Cumhuriyet, 19 Eylül 1999)
            Kıbrıs'ın Rum kesimindeki Intercollege tarafından düzenlenen bir seminerde de söz alan Theodoros Kulumbis, federal çözümle birlikte AB üyeliğinin gerçekleşebileceğini söyleyerek, Kıbrıs'ın NATO'ya girmesi ve adadaki iki İngiliz üssünden birinin NATO üssüne dönüştürülmesini ihtimal dışı etmedi. (aktaran Halkın Sesi, 27.10.1999)
            17 Ekim 1999 tarihli Fileleftheros'ta bir söyleşisi çıkan İngiltere'nin Kıbrıs Yüksek Komiseri Edward Clay ise, Kıbrıs'taki İngiliz üslerinin Kıbrıs sorununun çözümünden etkilenmediğini, ne de herhangi bir anlaşmanın parçası olabileceğini vurgulamaktaydı.

ÜÇLÜ EGEMENLİK
            14 Eylül 1999 tarihinde de Anadolu Ajansının şu haberi basında yer aldı:
            "Amerikan Hükümetinin Kıbrıs'ta üçlü egemenliği öngören yeni bir plan hazırladığı öğrenildi. İki eşit egemen Türk ve Rum devleti yanı sıra, Kıbrıs'ı dışarıda temsil edecek ve çatı görevi yapacak bir üçüncü egemenlik fikri."
            19 Eylül 1999 tarihli Fileleftheros da bu konuda ayrıntı sağladı ve "iyi haber alan kaynaklardan teyit edilmiş" şu haberi verdi:
            "1. Toprak %28'in altına düşecek,
            2. Egemenlik federasyon zemininde bir olacak, ancak iç yetkiler üçe bölünecek,
            3. Başkanlık sistemi, özlü yetkileri olmayan bir başkan (Bir Rum ve bir Türk olarak dönüşümlü) ile başbakanın bulunacağı parlamenter bir sisteme dönüştürülecek . Başbakan milliyetine bakılmaksızın alt meclis tarafından %70+ ile seçilecek ve özlü yetkilere sahip olacak."
            Eylül ayına gelindiğinde, Kıbrıs Rum ve Yunanistan taraflarına yapılan baskıların arttığına ilişkin açıklamaların yapıldığını görüyoruz:
            "Yunanistan Savunma Bakanı Akis Çohacopulos, Washington'daki The American University'de verdiği bir konferansta şöyle konuştu: "Türkiye hem AB üyesi olmak istiyor. Hem de bağımsız bir ülke olan Kıbrıs'ı işgal ediyor. Bu ikisi bir arada olamaz." (Kıbrıs, 25.9.1999)
            24 Eylül 1999 tarihli Politis gazetesine göre, ABD ile İngiltere Kıbrıs sorununda Haziran 1999'da uygulamaya konan somut eylem planı temelinde hareket ediyordu. 20 Eylül 1999 tarihli Fileleftheros gazetesi de toprak konusundaki yaklaşımların, Pentagon uzmanlarının da katkısıyla State Department'deki bir grubun aylar süren çalışması sonucu şekillendiğini duyurmaktaydı. Kıbrıs'ı ziyaret eden Amerikalı harita çözümcülerine göre, Omorfo ve Maraş Rumlara devredilecek ve 3. ayak olarak Karpaz'da geniş bir kanton (Yalusa ve Dipkarpaz) oluşturulacaktı.
            New York'ta bulunan Dışişleri Bakanı Yannakis Kasulidis, 26 Eylül 1999 tarihli Fileleftheros'ta çıkan bir söyleşisinde şöyle demekteydi:
            "1250 sayılı BM kararına göre tüm konular masada olacak....Toprak konusunda Gali haritasına yakın olacağını sanıyoruz. Tarafımız bu haritada özellikle göçmenler, kıyılar vs konularında bazı iyileştirmeler görmek isterdi."
            Kasulidis, Kıbrıs Türk tarafının Gali Haritasında %28.2 toprak aldığını belirterek, bu oranın azaltılmasını ve Kıbrıslı Rumlara bundan daha fazla toprak verilmesini istediklerini dile getirdi.
            27 Eylül 1999 tarihli Fileleftheros bu bağlamda şu haberi verdi:
            "Rum göçmenlerin 2/3'ünün (%65) Kıbrıs Rum yönetimi altındaki bölgeye dönmesi State Department harita uzmanlarınca inceleme konusu yapıldı. Bu uzmanların hareket noktası, en çok nüfusa sahip Maraş olmak üzere haritalar üzerinde çizdikleri çizgiler State Department yetkili diplomatları tarafından inceleniyor."
            Eylül ayı sonunda İstanbul'da çıkan Radikal gazetesi, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ın üzerinde çalıştığı Kıbrıs sorununun çözüm formülünü şöyle açıkladı:
            * Güzelyurt ve Maraş'ın Rumlara bırakılması
            * Karpaz'da ayrı bir kanton kurulması ve Rum göçmenlerin dönüşü
            * Adanın uzun vadeli ve kademeli silahsızlandırılması
            * İngiltere komutasında Türkiye ve Yunanistan'ın katılımıyla bir güvenlik kuvveti oluşturulması
            * Gevşek federasyon modeli ve bu modelde parlamenter sistem
            * Yetkileri sınırlı devlet başkanının dönüşümlü olması
            *Başbakan'ın parlamentonun yüzde 70'inin desteğini sağlaması
            * Bakanlık dağılımının nüfusa oranlanması (aktaran Yeni Düzen, 27.9.99)
            26 Eylül 1999 tarihli Politis gazetesi,  Denktaş ve Kleridis'in New York temaslarında kendilerine iletilen ABD ve İngiltere'nin hazırladıkları fikir ve senaryoları şu şekilde duyurdu:
            "Cumhurbaşkanı sistemi yerine dönüşümlü başkanlık. Başkanı, Türkiye ve Yunanistan'da olduğu gibi meclis seçecek ve bir dönem Türk, bir dönem Rum olacak, esaslı yetkileri olmayacak. Esas yetkiler başbakanda olacak ve o da birleşik seçim sistemiyle halk tarafından seçilecek. Denktaş buna "üçlü egemenlik" diyerek olumlu karşılarken, Klerides tutum belirlemekten kaçındı."
            Bu arada Fileleftheros bir gün sonra şunları yazdı:
            "Türk tarafının ısrar ettiği dönüşümlü başkanlık konusunda Sir David Hannay'in yönetim sisteminin değiştirilmesi ve yetkileri üzerinde toplayacak başbakanlık makamının oluşturulması fikri üzerinde taraflar nezdinde nabız yoklaması yapıldı. Devlet başkanı dönüşümlü olarak seçilecek. ABD tarafında İsviçre modeli kolleftif olarak yönetilecek bir Başkanlık Konseyi önerisi var. Bu durumda başkan yine dönüşümlü olarak seçilecek."  

 TÜRKİYE İLE DEĞİL KIBRISLI TÜRKLERLE FEDERASYON
            Kıbrıs Rum liderlerinden ve eski Cumhurbaşkanlarından Spiros Kipriyanu, şu görüşleri savunmaktadır:
            "Doruk anlaşmalarına imza atan Başpiskopos Makarios da Türkiye'yle federasyonu benimsemiyordu. Elde etmek için çalıştığımız federasyon, Kıbrıslı Türklerle kurulacak federasyondu. Bu yüzden yerleşiklerin ve ordunun gitmesinde ısrar ediyoruz." (aktaran Birlik, 28.9.99)
            Kipriyanu, Simerini ile yaptığı bir söyleşi de, gerek kendisinin, gerekse Makaryos'un Türkiye'yle federasyon yapmak için anlaşmadıklarını, federasyonu Kıbrıslı Türklerle yapmak için anlaştıklarını, ancak Kıbrıslı Türklerin şimdi adayı terkettiklerini ve adada "sömürgecilerin" kaldığını ifade ederek şöyle konuştu:      
            "Bu durumda Türk kuvvetleri ve sömürgeciler gitmelidir. Evlerini terketmek için göçmenler tazmin edileceği yerde, sömürgecilerin tazmin edilip gitmeleri daha uygundur. (aktaran Halkın Sesi, 11.10.1999)

DENKTAŞ'IN AKLINDA OLAN
            Kıbrıs Rumlarının lideri Klerides ise, New York'taki Dış Konular Konseyi'nde yaptığı "Kıbrıs sorununun çözüm perspektifleri" konulu konuşmada şöyle dedi:
            "Denktaş'ın AB üyeliğine karşı çıkma nedenlerinden biri, talep ettiği çözüm Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uymayan unsurlar içermesinden kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifadeyle serbest dolaşım ve yerleşim istemediği, mecburi mal-mülk mübadelesinde ısrar ettiği için AB'a üyeliğe karşıdır. Dekonfrantasyon ve asker indirimi konularında da sayılarını belirtmeden önemli oranda Türk askerinin süresiz adada kalmasını ve Türkiye'nin müdahale hakkının devam etmesini isteyen Denktaş, bu malum tezlerinden vazgeçmeye hazır değildir. Denktaş'ın gerçekte aklında olan, biri kuzey, biri güneyde iki ayrı manda devlet yaratılmasıdır ki böyle bir şey Güvenlik Konseyi'nin belirlediği çözüm parametrelerine tamamıyla aykırıdır." (aktaran Halkın Sesi, 30.9.1999)
            Politis gazetesi de "Kıbrıs sorunundaki Türk siyaseti, Geleneksel kod: Taksim" başlıklı haber-yorumunda, Türkiye'nin 1950'li yıllarda belirlediği uzun vadeli siyasetin adanın taksimi olduğunu, bu hedefin bugüne kadar başarıyla hayata geçirildiğini, 1960'ta Türk enklavlarının oluşturulması, 1974 istilası ve 1983'te sahte devletin ilanının, bu hedefin de-facto hayata geçirilmesinin temel istasyonları olduğunu belirtmektedir. Politis'e göre, 1998'de ortaya atılan ve iki ayrı devletin varlığından başka bir şeyi oluşturmayan konfederasyon önerileriyle taksimin yasallaştırılmasına çalışılıyor. Bunu yapamazlarsa, Türkiye ile tam entegrasyona hazırdırlar." (aktaran Kıbrıs, 4.10.1999)

SORUNUN ÖZÜ
            Rum Başkanlık Müsteşarı Manolis Hristofidis'in, Washington'daki 15. Elen-Amerikan Liderliği Konferansında yaptığı konuşmada söyledikleri, Kıbrıs Rum kesimi açısından Kıbrıs sorununun özünü ortaya koymaktadır:
            "BM kararları ve doruk anlaşmaları temelinde bir federasyon oluşturulmasını ilerletmek için hem siyasi iradeye, hem de arzuya sahibiz. İki toplumlu, iki kesimli federasyon çözümü, Türkiye dışında herkes tarafından kabul görmektedir. Eski taksim planlarının ilerletilmesi yönündeki yeni bir çabadan başka birşey olmayan konfederasyonla ilgili son Türk önerisi, bu alaycı tutuma yeterli kanıttır. Artık bu dünyada konfederasyonlar yoktur. Eskiden var olanlar da hiçbir iz bırakmadan dağıldılar. Dünyanın hiçbir yerinde, Kıbrıslı Türkler gibi nüfusun %18'ini oluşturup bu kadar hak ve imtiyaz sahibi olan başka toplum yoktur. Siyasi tarihte nüfusun %18'ine iki toplumlu iki kesimli federasyon verildiği görülmemiştir. Uluslararası camianın, bir ülkenin nüfusunun %18'ini oluşturan azınlığın, ayrılıp bağımsız bir devlet kurmak suretiyle, uluslararası düzene tehlikeli emsallleri ithal edilmesine göz yumacağına inanmıyorum. Bugün bütün dünyada, bu tür 3 bin küçük azınlık mevcuttur." (aktaran Yeni Demokrat, 8.10.1999)
            Kıbrıs doğumlu Türkiyeli diplomat Alaeddin Gülen de, 1998 yılında yayımladığı "Bellekte Kalanlar" adlı anı kitabında, 1959'da imzalanan Zürih ve Londra Anlaşmaları ile ilgili olarak şunları yazmaktadır:
            "(Fatin Rüştü) Zorlu, kuvvetli şahsiyeti ve üstün müzakere kabiliyetiyle dolayısıyla müzakere masasında daima kendi görüşümüzü kabul ettirirdi. Bunun en güzel örneği, Zürih ve Londra anlaşmalarıdır. Bu anlaşmalar tamamen Zorlu'nun eseri ve zaferidir. Averof'la kapandıkları bir odada bütün isteklerini adeta birer birer Averof'a dikte ettirmiştir. Kıbrıs'ta %20 nisbetindeki Türk azınlığını, %80 nisbetindeki Rum çoğunluğuna eşit hale getirmek normal sayılacak bir olgu değildi ve her babayiğidin başaracağı bir iş değildi." (s.244)
            Kıbrıs'ta yaşayan Türkler ve Rumlar hâlâ daha bu olgunun tutsaklığını yaşamaktadır.


(“Ertan Yüksel” imzasıyla, Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisi, Sayı:46, Kasım-Aralık 1999)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder