Yıllar önce, babasından Kıbrıs'ın
ortasından ikiye bölünmüş olduğunu öğrenen Neşe'cik, kararsızlık içinde,
yurdunun hangi yarısını sevmesi gerektiğini sormuştu. Oysa yurt bir bütündü ve
parçaları arasında bir ayrım yapılmamalıydı.
Ama yıllar geçip yaşam
deneyimlerini zenginleştiren bu şair hanımımız, adamızın güney yarısında
yaşamayı ve orayı sevmeyi yeğ tuttu.
Rumca Fileftheros gazetesiyle
geçen ay içinde yaptığı bir söyleşide, "kendi toplumundan dışlanıp (?), düşman kabul edilen bir zümre ile
birlikte yaşamayı seçmesinin kahramanca bir davranış olarak görüldüğü"nü
söyleyiverdi. Şunları da eklemeden edemedi: "Ben sefalet ve baskıdan
kaçarak, daha iyi koşullar altında yaşamak için refah içinde olan bir yere
geldim."
Bu yolu seçtiği ve "Kıbrıs'ın
kültürel gelişmesine önemli katkılarından dolayı" da Rum Komünist AKEL
Partisi, 25 Mayıs günü, ona hizmet ödülü vermiş. Bakalım bu, onun aldığı
kaçıncı ödül, hesabını bile unuttuk.
Varsın yılların şairi baba Özker
Yaşın da bayram sabahında hüzünlenip, evlatlarından şikayetçi olsun:
"Yazık ki kendi çocuklarını
bile/ Kötü günlerinde bulamadın yanında./ Ve işte yapayalnızsın...Üzgün,
çaresiz,/ Ne kapını çalan var, ne telefon eden, / Halatını koparmış gemi gibi/
Uzaklaştın artık bütün sevdiklerinden.../ Bu bayram sabahında yurdundan uzak, /
Kıbrıs'ta geçen bayramlarını anımsayarak, / Ey Özker! Ey gönüllü sürgün
ozanım!/ Yakışmadı sana hüzünlenip şiir yazmak..."
Bir başka bol ödüllü şair olan
oğul Mehmet Yaşın da, kendini "Heimatlos" (yurtsuz) olarak ilan
etmemiş miydi! Gönüllü sürgünler, anlaşılan ailecek, mücadele yerine rahatı
seçmişler ve nedense bol bol ödüllendiriliyorlar!
Özker Yaşın, yıllar önce Olay
dergisinde (Sayı:42/1979) çıkan "Kızmak ve Acımak" başlıklı bir
makalesinde, "Kıbrıs Türk Şiirinde Şövenizmi incelemeye kalkışan çocuk"larından
Mehmet Yaşın'ın, Lefkoşa Türk Lisesi'nin 1975'de çıkan Okul Yıllığı'nda yer
alan "Özgürlük Sevinci" başlıklı yazısından bölümler aktarmış ve onun
üç yıl sonra 1978'de, 20 Temmuz'u eleştiren manzumeler yazarak, panayırlardan,
paskalyadan bahsetmesini ve dondurma yiyen çocuklarla "kendi haline
bırakılmak" istemesini "tutarsızlık" olarak nitelemişti. Yazı
şöyle son buluyordu:
"Başkalarının adının ve
soyadının etkisinden yararlanarak böylesine saçmalayan zavallılara da kızılmaz.
Acınır..."
Şimdi biz de, bu ailenin dramına
kızalım mı, acıyalım mı?
(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:35, Temmuz 1998)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder