27 Mayıs 2015 Çarşamba

YAŞIN'LARIN DRAMI


Yıllar önce, babasından Kıbrıs'ın ortasından ikiye bölünmüş olduğunu öğrenen Neşe'cik, kararsızlık içinde, yurdunun hangi yarısını sevmesi gerektiğini sormuştu. Oysa yurt bir bütündü ve parçaları arasında bir ayrım yapılmamalıydı.
Ama yıllar geçip yaşam deneyimlerini zenginleştiren bu şair hanımımız, adamızın güney yarısında yaşamayı ve orayı sevmeyi yeğ tuttu.
Rumca Fileftheros gazetesiyle geçen ay içinde yaptığı bir söyleşide, "kendi toplumundan dışlanıp  (?), düşman kabul edilen bir zümre ile birlikte yaşamayı seçmesinin kahramanca bir davranış olarak görüldüğü"nü söyleyiverdi. Şunları da eklemeden edemedi: "Ben sefalet ve baskıdan kaçarak, daha iyi koşullar altında yaşamak için refah içinde olan bir yere geldim."
Bu yolu seçtiği ve "Kıbrıs'ın kültürel gelişmesine önemli katkılarından dolayı" da Rum Komünist AKEL Partisi, 25 Mayıs günü, ona hizmet ödülü vermiş. Bakalım bu, onun aldığı kaçıncı ödül, hesabını bile unuttuk.
Varsın yılların şairi baba Özker Yaşın da bayram sabahında hüzünlenip, evlatlarından şikayetçi olsun:
"Yazık ki kendi çocuklarını bile/ Kötü günlerinde bulamadın yanında./ Ve işte yapayalnızsın...Üzgün, çaresiz,/ Ne kapını çalan var, ne telefon eden, / Halatını koparmış gemi gibi/ Uzaklaştın artık bütün sevdiklerinden.../ Bu bayram sabahında yurdundan uzak, / Kıbrıs'ta geçen bayramlarını anımsayarak, / Ey Özker! Ey gönüllü sürgün ozanım!/ Yakışmadı sana hüzünlenip şiir yazmak..."
Bir başka bol ödüllü şair olan oğul Mehmet Yaşın da, kendini "Heimatlos" (yurtsuz) olarak ilan etmemiş miydi! Gönüllü sürgünler, anlaşılan ailecek, mücadele yerine rahatı seçmişler ve nedense bol bol ödüllendiriliyorlar!
Özker Yaşın, yıllar önce Olay dergisinde (Sayı:42/1979) çıkan "Kızmak ve Acımak" başlıklı bir makalesinde, "Kıbrıs Türk Şiirinde Şövenizmi incelemeye kalkışan çocuk"larından Mehmet Yaşın'ın, Lefkoşa Türk Lisesi'nin 1975'de çıkan Okul Yıllığı'nda yer alan "Özgürlük Sevinci" başlıklı yazısından bölümler aktarmış ve onun üç yıl sonra 1978'de, 20 Temmuz'u eleştiren manzumeler yazarak, panayırlardan, paskalyadan bahsetmesini ve dondurma yiyen çocuklarla "kendi haline bırakılmak" istemesini "tutarsızlık" olarak nitelemişti. Yazı şöyle son buluyordu:
"Başkalarının adının ve soyadının etkisinden yararlanarak böylesine saçmalayan zavallılara da kızılmaz. Acınır..."
Şimdi biz de, bu ailenin dramına kızalım mı, acıyalım mı?


(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:35, Temmuz 1998)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder