Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin bağımsızlık,
egemenlik ve toprak bütünlüğünü 1960 Garanti ve İttifak Abdlaşmaları ile
güvence altına almış olan üç ülkeden biri olan Türkiye Cumhuriyeti, 1974
yazından beri bu devletin %37’lik kuzey topraklarını askeri işgali altında
tutmaktadır.
Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü’ne göre işgal,
Arapça bir sözcük olup, Türkçede “bir yeri ele geçirme” anlamına gelmektedir.
Uluslararası hukukta ise işgal’in tanımı şöyle yapılmaktadır:
“Bir veya birkaç devletin topraklarının bir
kısmının veya hepsinin, başka bir devlete ait veya başka ülkelerin askeri
ittifakına bağlı silahlı kuvvetler tarafından geçici olarak ele geçirilmesine
işgal denir. Uluslararası ilişkilerde zor kullanımının yasaklanmasına dair
temel ilkeyi çiğneyen bir saldırı sonucu uluslararası hukuka ters bir şekilde
işgal etme ile haklı bir savaş yapan bir tarafın silahlı güçlerince, saldırgan
ülke topraklarının hukuka uygun bir şekilde işgal edilmesi birbirinden
ayrılmalıdır. Bu ikincisine örnek olarak, İkinci Dünya Savaşı sonrasında
Anti-Hitler Koalisyon’a bağlı devletlerin Almanya topraklarını bir süre işgali
verilebilir.” (Wörterbuch der Aussenpolitik und Völkerrechts, Berlin 1980,
s.81)
Bu arada, işgal gücünün, işgal ettiği topraklar
üzerindeki hukuki durumu ve hak ve sorumluluklarının uluslararası sözleşmelerle
düzenlendiğini de hatırlatalım. Bunlar, 18 Ekim 1907 tarihli Kara Savaşlarına
İlişkin Lahey Kuralları’nda ve 12 Ağustos 1949 tarihli Savaş Zamanlarında Sivil
Kişilerin Korunmasına İlişkin 4. Cenevre Konvansiyonu’nda tek tek
belirtilmektedir. Bu sözleşmeler, hukuka uygun olarak yapılmış toprak
işgallerinde, işgalci gücün uluslararası hukuka göre nasıl davranması
gerektiğini düzenlemektedir. (agy, s.81)
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 25 yıldan beridir
Kıbrıs’ta bulunmasının haklı veya haksız bir işgal olduğu tartışması bir yana,
bakınız “Yeni Düşünce” gazetesinin İstanbul’da düzenlediği “Türkiye’nin
Meseleleri” konulu bir toplantıda, Prof.Mustafa Kuran, bu konuda neler demiş?
“Misak-ı Milli’nin dışındaki topraklarda gözümüz
yoktur, diyorlar. Bu yanlıştır. Bütün milletlerin büyük ideolojileri vardır. O
halde Türk ordusu Kıbrıs’ta ne arıyor? Misak-ı Milli’nin sınırları içinde
değildir Kıbrıs.” (Cumhuriyet, 3 Şubat 1986)
Her ne kadar Türkiye’nin resmi ağızları ve Kıbrıs
Türk liderliği “işgal” sözcüğünün kullanılmasından bilinçli olarak kaçınmakta
ve bunun bir işgal olmadığını sürekli vurgulamaktaysalar da, bazen dil
sürçmeleri görülmektedir. Örneğin 12 Eylül faşist darbesinin şefi Kenan Evren,
2 Kasım 1982 günkü bir değerlendirmesinde “DİSK, bizim Kıbrıs işgalimizi kabul
etmiyor” diye yazmaktadır. (Baskın Oran, Kenan Evren’in Yazılmamış Anıları,
Ankara 1989, s.123)
Emekli Büyükelçi İsmail Soysal da “Türkiye’nin 72
Yıllık Dış Politikası (1921-1992)” başlıklı anılarında, konuyla ilgili olarak
şu ifadeyi kullanmaktadır:
“Türk hükümeti Kıbrıs Garanti Anlaşması’nın
verdiği yetkiye dayanarak 20 Temmuz’da, -İngiltere yanaşmadığı için- tek başına
bir askeri müdahaleye girişmiş ve Türk ordusu adanın kuzeyini işgal etmişti.”
(Cumhuriyet, 4.yazı, 24 Mart 1993)
Kıbrıs Türk lideri Rauf
Denktaş’ın görüşü ise şöyledir:
“Bağlantısızlar
zirvesinde, Vasiliu’nun bizden yine “işgal altında yaşayan vatandaşlarımız”
diye söz ederek, bize hakaret etmekten kaçınacağını umut ediyoruz. Biz işgal
altında değiliz. Rum-Yunan işgalinden ve zulmünden kurtarılmış insanlarız.”
(Cumhuriyet, 2 Eylül 1989)
Denktaş, bir başka
demecinde, İngiltere’nin Lefkoşa Yüksek
Komiseri David Dain’in “Maraş, 1974’den sonra yapılan anlaşmalara göre,
KKTC’nin değil, Türkiye’nin kontrolündedir” görüşünü sert bir şekilde
eleştirmiş ve sorumluluk Türkiye’nindir
denileceğine dikkat çekmişti. Anadolu Ajansının haberinin devamında, Denktaş’ın
şöyle dediği belirtilmişti:
“Bu durumda Rum tarafının iddia ettiği gibi bütün
KKTC’yi Türkiye’nin işgali altında bir yer olarak görecekler ve kendi
deyimleriyle, işgalin kaldırılması, yani Türk askerinin çekilmesi ile Kıbrıs
meselesinin halledileceği noktasına varacaklar... Türkiye sorumludur diyorlar.
Böyle dediler diye Türkiye sorumluluğu alamaz.” (Kıbrıs, 21 Temmuz 1993)
Yıllardır resmi olarak
değilse bile gayrı resmi olarak Türkiye’nin Kıbrıs’taki işgalinden hoşnut olmayan
CTP Genel Başkanı Özker Özgür, KKTC’nin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
olunca, Eskişehir’de yaptığı bir konuşmada şu savunmayı yapmaya çalışmıştır:
“Türk askeri bugün Kıbrıs’ta ise toprağın ve
bağımsızlığın garantörü olarak ordadır... Türkiye işgalci bir ülke değildir.
Türkiye’yi işgalcilikle suçlayanlara biz, garantörlük anlaşmasını
hatırlatıyoruz. Türkiye kesinlikle işgalcilikle ve yayılmacılıkla suçlanamaz.”
(Halkın Sesi, 15 Ekim 1994)
Oysa aynı Özker Özgür, birkaç yıl önce Cumhuriyet
gazetesi muhabirine şöyle konuşmaktaydı:
“Halkları karşı karşıya getiren şoven
politikacılardır. Kıbrıs’ta da iki halk, sağ politikacılar, Türkiye ve
Yunanistan’ın gerici çevreleri ve emperyalistlerce bölünmüştür... Vasiliu,
Türklere barış vaadi ile seçim kazandı. Ancak bizde, demokratik mekanizmalar
işletilmediği için aynı şey yapılamıyor. 1990 seçimlerinde ANAP ve askeri ileri
gelenler müdahale etmiştir. Güvenlik Kuvvetleri Komutanı General Ali Yalçın,
Türkiyeli göçmenleri çağırarak “UBP’ye oy vereceksiniz” demiştir... Her şeye
karşın, her gün 500 Türk genci Rum tarafına gidip çalışmaktadır. Yakınlaşmaya
Atina ve Ankara karar verecektir. Çünkü bizim Rum tarafına geçmemizi engelleyen
Kuzye’e egemen Türk ordusudur... AT’ye gittiğinde, BM’ye gittiğinde “Sen
Güneydoğu’da milyonlarca Kürde haklarını vermiyorsun, ama Kıbrıs’ta 160 bin
Türke devlet kurduttun” denen Türkiye’dir... Önemli olan niyettir. Ancak biz,
KKTC iktidarında iyi niyet görmüyoruz. Hitler bile Fransa’yı işgal ettiğinde
Fransız mallarını Almanlara dağıtmadı. Bizde ise Güney’e göç eden Rumların
malları yağmalanmıştır. Uluslararası hukuka aykırıdır bu durum. Bir anlaşma olması
durumunda, bu hukuk dışı görüntü ortaya çıkacaktır. Korkuları budur.” (6 Eylül
1992)
Söz konusu demecinde “Biz Kıbrıs Türklerinin
çıkarlarının korunmasında Denktaş’ı destekliyoruz” da diyen Özker Özgür ve
partisi, bugün fetihçi Türk politikasının savunucusu kesilmiştir.
Kolej 5. Sınıfında okutulan “Modern Avrupa Tarihi”
kitabında “Güvenli ve kalıcı bir barış, Türkiye’nin Kıbrıs’ı istilasından sonra
oluşturulamamıştır” değerlendirmesi yer aldığı için “birkaç ay önce
Cumhurbaşkanlığından gelen yazı ile” kitap tedrisattan kaldırılmıştır. (Kıbrıs,
8 Ekim 1994)
Oysa güneşin balçıkla sıvanamayacağı herkes
tarafından bilinmektedir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder