Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP)'nin Sosyalist
Enternasyonal'e üye olmak için başvurması ardından, 18 Ocak 1998 günü yaptığı
olaylı Olağanüstü Kurultayında, programında bir değişiklik yaparak "CTP
sosyalist bir partidir" cümlesini yazması ile ülkemizde sosyal demokrasiyi
benimseyen Kıbrıs Türk partilerinin sayısı ikiye çıkmış oldu.
Yıllardır Stalinci geleneğin gölgesinde, kendisini
"emekçi halkın kitle partisi" diye tanıtan, daha sonra bu tanımlamayı
programından silerek, bir süre "kırmızı" rengi terkedip,
"yeşil"lenen CTP, yeni genel başkanının ağzından ideolojik yapı
değişikliğini "CTP için her renk aynıdır" şeklinde değerlendirmişti.
Bir TV söyleşisinde eski genel başkan Özker Özgür, "Marksist"
olduğunu açıklayınca, yeni genel başkan Mehmet Ali Talat da
"Marksist-Leninist" olduğunu açıklayıverdi. Demek ki hala daha sidik
yarışındalar. Türkiye'deki 12 Mart Cuntacılarının andığı gibi, "Marksist, Leninist ve hatta Maoist
(!)" olsan ne yazar! Demokrasiyi işine geldiği gibi kullanırsan, senin
demokratlığından bile şüphe edilir. Kaldı ki "Marksistlik", öyle muz
niyetine uluorta kullanılabilen bir nitelik değildir.
Bakınız eski şairlerimizden Fuat Veziroğlu, son
zamanlarda yeniden kalemini eline aldıktan sonra, Hasan Sarıca'nın AKEL
maşrapasına ilişkin açıklamalarından ilham alarak döktürdüğü "Ceberrut
Türk Partisi (CTP)" başlıklı şiirinde CTP'yi nasıl değerlendiriyor:
"Gorbaçov gümleyince, tutturdun bir Avrupa/
Döktürdün inciler gelmedi ipe sapa/ Moskova'dan Nato'ya, yolunu yapa yapa/
Kedinin kuyruğunda sallanıyor MAŞRAPA...Sol gösterip sağ vurdu bütün ömrünce
topa/ Tahtından indirildi bizim sakalsız papa/ Kapitale gömüldü Lenin'e tapa
tapa/ Kedinin kuyruğunda sallanıyor MAŞRAPA."
Yılların anti-komünisti Veziroğlu, "Merdiven"
başlıklı sütununda da şunları yazdı:
"Efendim, Avrupa Birliği içinde sosyalist partiler
varmış da, kendilerinin de sosyalist olmasında hiç sakınca ve de çelişki
yokmuş...Bunu hiç kimse yemez efendim, yemez. Avrupa'daki sosyalist partilerin
isimlerinden başka sosyalist bir taraftarları kalmamıştır. Hepsi de kapitalist
kulübün mümtaz üyeleridirler. CTP'nin arka kapıdan girmeye çalıştığı Sosyalist
Enternasyonal'in de sosyalizmin kırıntısını bile sinesinde barındırmadığı bütün
dünyanın (belki CTP hariç) bildiği bir gerçektir. Sosyalist Enternasyonal de,
tıpkı Avrupa Birliği gibi, kapitalist-emperyalist cephenin en üst
örgütlenmesini göbek taşıdır. Oralarda: Sosyalizmin meltemleri değil,
kapitalizmin kasırgaları eder. Oraları CTP'nin kendi sözleriyle anımsatalım,
soygun, vurgun ve sömürü yataklarıdır. CTP, işte o yataklara uzanmak için
ateşli kıvranmalar içindedir." (Yeni Demokrat, 27.1.1998)
Doğru söze ne denir? Eğer CTP, Marksizmi ve AB
Parlamentosu'ndaki siyasal grupları bilmemezlikten gelmeseydi, orada Sosyalist
Grup'un dışında, Birleşik Avrupa Solu, Kuzeyli Yeşil Sol Konfederasyon Grubu
gibi sol siyasal eğilimlere ait gruplaşmaların varlığını görecekti. Hem bunlar,
daha geçen Aralık ayı ortasında Lefkoşa'nın Rum kesiminde AKEL ile birlikte iki
günlük bir seminer düzenlemişler ve Kıbrıs sorunu ile ilgili bir de karar
metnini onaylamışlardı. Ama CTP kurmayları, siyasal tercihlerini bilinçli
olarak "Sosyalist Grup"tan yana yapmışlardır. İyi, güzel de, lütfen
bunu bize "Marksizm" olarak satmaya kalkmasınlar!
Şimdi gelelim CTP'nin, Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP)
ile olan siyasal farklılıklarına. Bu soruyu, TKP Genel Başkanı Mustafa Akıncı şöyle
açıklıyor:
"Şimdi belki soru, "aranızda ne fark var"
değil de "ne fark kaldı" şeklinde olabilir. Çünkü CTP ile TKP
arasında öteden beri ciddi ideolojik bir fark var. Belki CTP kendi ideolojik iç
sıkıntılarını ilk defa bu kadar dışarıya yansıtmaya başladı. Bu bilinen bir
olgu idi, ama CTP siyasi yelpazedeki yerini sosyal demokrat bir çizgi olarak
nitelendirmedi hiçbir zaman. Örneğin CTP tarihte son zamanlara gelene kadar
Sosyalist Enternasyonal üyeliğini düşünmedi şimdiye kadar. Ben öyle bir mesaj
almadım şimdiye kadar. Neden Sosyalist Enternasyonal'dan bahsediyorum, çünkü
Sosyalist Enternasyonal sosyal demokrat partilerin bir arada bulunduğu bir
platformdur. CTP parti programında belli olmasa bile Sovyetler Birliği ile daha
sağlıklı bir diyaloğu olduydu. Batı dünyası kurumlarıyla karşılaştırıldığında,
dolayısıyla arada çok büyük bir fark olduğu sadece bu ideolojik bağlamdan bile
belli oluyor.
Şimdi bu CTP içindeki son gelişmeler bu partiyi hangi
noktaya götürür onu bilemem. O benim işim değil, kendi parti örgütlerinin
yöneticilerinin üyelerinin kararlarıyla oluşacak bir olgudur. Ancak bizim
temelde Kıbrıs sorununa ilişkin bir söylemimiz var ki o konuda da ayrı
düşünüyoruz CTP ile...2. DP-CTP Hükümeti kurulurken bize resmen teklif geldi.
Orda yaptığımız tartışmalarda bir kere daha net olarak ortaya çıktı ki bizim
söylemimiz epey farklılaşıyor CTP ile."
Akıncı, 2 Şubat günü Kıbrıs gazetesinde çıkan
söyleşisinde daha sonra, ayrıntıya girerek, KKTC'nin devlet olarak varlığını
savunma, kendi para birimini basma, çözüm çerçevesi ortaya çıkmadan AB'ye
üyelik görüşmelerine katılmama gibi konularda CTP'den nasıl ayrıldıklarını
anlatmaktadır.
Anlaşılan bir süre daha, CTP ve TKP ayrı kulvarlarda
koşmayı sürdürecekler ve enerjilerini şoven ve tutucu sağ kanat leyhine
harcayacaklardır. Böylece Kıbrıslı Türk sosyal demokratların birliği bir başka
bahara ertelenmiş olacaktır. Kıbrıslı Rum sosyal demokratların partisi EDEK'in
lideri Lissaridis ile Merkez Sağ'daki Kipriyanu'nun DİKO partisi ve
Vasiliyu'nun "Birleşik Demokratlar"ı geniş tabanli bir sosyal
demokrat parti oluşturma çabalarını başlatmışken, bakalım bizdeki sosyal
demokratlar onları kaç zaman sonra izleyecekler? Aradan geçecek zaman, Kıbrıslı
Türklerin düzlüğe çıkmasını da yapay olarak geciktirecektir. Bunun sorumlusu da
sağdan çok, ayrı koltuk sevdasında olan sosyal demokratlar olacaktır.
(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:32, Nisan 1998)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder