27 Mayıs 2015 Çarşamba

İKİSİ DE SOSYAL DEMOKRAT, ŞİMDİ NE OLACAK?


Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP)'nin Sosyalist Enternasyonal'e üye olmak için başvurması ardından, 18 Ocak 1998 günü yaptığı olaylı Olağanüstü Kurultayında, programında bir değişiklik yaparak "CTP sosyalist bir partidir" cümlesini yazması ile ülkemizde sosyal demokrasiyi benimseyen Kıbrıs Türk partilerinin sayısı ikiye çıkmış oldu.

Yıllardır Stalinci geleneğin gölgesinde, kendisini "emekçi halkın kitle partisi" diye tanıtan, daha sonra bu tanımlamayı programından silerek, bir süre "kırmızı" rengi terkedip, "yeşil"lenen CTP, yeni genel başkanının ağzından ideolojik yapı değişikliğini "CTP için her renk aynıdır" şeklinde değerlendirmişti. Bir TV söyleşisinde eski genel başkan Özker Özgür, "Marksist" olduğunu açıklayınca, yeni genel başkan Mehmet Ali Talat da "Marksist-Leninist" olduğunu açıklayıverdi. Demek ki hala daha sidik yarışındalar. Türkiye'deki 12 Mart Cuntacılarının andığı gibi,  "Marksist, Leninist ve hatta Maoist (!)" olsan ne yazar! Demokrasiyi işine geldiği gibi kullanırsan, senin demokratlığından bile şüphe edilir. Kaldı ki "Marksistlik", öyle muz niyetine uluorta kullanılabilen bir nitelik değildir.

Bakınız eski şairlerimizden Fuat Veziroğlu, son zamanlarda yeniden kalemini eline aldıktan sonra, Hasan Sarıca'nın AKEL maşrapasına ilişkin açıklamalarından ilham alarak döktürdüğü "Ceberrut Türk Partisi (CTP)" başlıklı şiirinde CTP'yi  nasıl değerlendiriyor:
"Gorbaçov gümleyince, tutturdun bir Avrupa/ Döktürdün inciler gelmedi ipe sapa/ Moskova'dan Nato'ya, yolunu yapa yapa/ Kedinin kuyruğunda sallanıyor MAŞRAPA...Sol gösterip sağ vurdu bütün ömrünce topa/ Tahtından indirildi bizim sakalsız papa/ Kapitale gömüldü Lenin'e tapa tapa/ Kedinin kuyruğunda sallanıyor MAŞRAPA."   

Yılların anti-komünisti Veziroğlu, "Merdiven" başlıklı sütununda da şunları yazdı:
"Efendim, Avrupa Birliği içinde sosyalist partiler varmış da, kendilerinin de sosyalist olmasında hiç sakınca ve de çelişki yokmuş...Bunu hiç kimse yemez efendim, yemez. Avrupa'daki sosyalist partilerin isimlerinden başka sosyalist bir taraftarları kalmamıştır. Hepsi de kapitalist kulübün mümtaz üyeleridirler. CTP'nin arka kapıdan girmeye çalıştığı Sosyalist Enternasyonal'in de sosyalizmin kırıntısını bile sinesinde barındırmadığı bütün dünyanın (belki CTP hariç) bildiği bir gerçektir. Sosyalist Enternasyonal de, tıpkı Avrupa Birliği gibi, kapitalist-emperyalist cephenin en üst örgütlenmesini göbek taşıdır. Oralarda: Sosyalizmin meltemleri değil, kapitalizmin kasırgaları eder. Oraları CTP'nin kendi sözleriyle anımsatalım, soygun, vurgun ve sömürü yataklarıdır. CTP, işte o yataklara uzanmak için ateşli kıvranmalar içindedir." (Yeni Demokrat, 27.1.1998)

Doğru söze ne denir? Eğer CTP, Marksizmi ve AB Parlamentosu'ndaki siyasal grupları bilmemezlikten gelmeseydi, orada Sosyalist Grup'un dışında, Birleşik Avrupa Solu, Kuzeyli Yeşil Sol Konfederasyon Grubu gibi sol siyasal eğilimlere ait gruplaşmaların varlığını görecekti. Hem bunlar, daha geçen Aralık ayı ortasında Lefkoşa'nın Rum kesiminde AKEL ile birlikte iki günlük bir seminer düzenlemişler ve Kıbrıs sorunu ile ilgili bir de karar metnini onaylamışlardı. Ama CTP kurmayları, siyasal tercihlerini bilinçli olarak "Sosyalist Grup"tan yana yapmışlardır. İyi, güzel de, lütfen bunu bize "Marksizm" olarak satmaya kalkmasınlar!

Şimdi gelelim CTP'nin, Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) ile olan siyasal farklılıklarına. Bu soruyu, TKP Genel Başkanı Mustafa Akıncı şöyle açıklıyor:
"Şimdi belki soru, "aranızda ne fark var" değil de "ne fark kaldı" şeklinde olabilir. Çünkü CTP ile TKP arasında öteden beri ciddi ideolojik bir fark var. Belki CTP kendi ideolojik iç sıkıntılarını ilk defa bu kadar dışarıya yansıtmaya başladı. Bu bilinen bir olgu idi, ama CTP siyasi yelpazedeki yerini sosyal demokrat bir çizgi olarak nitelendirmedi hiçbir zaman. Örneğin CTP tarihte son zamanlara gelene kadar Sosyalist Enternasyonal üyeliğini düşünmedi şimdiye kadar. Ben öyle bir mesaj almadım şimdiye kadar. Neden Sosyalist Enternasyonal'dan bahsediyorum, çünkü Sosyalist Enternasyonal sosyal demokrat partilerin bir arada bulunduğu bir platformdur. CTP parti programında belli olmasa bile Sovyetler Birliği ile daha sağlıklı bir diyaloğu olduydu. Batı dünyası kurumlarıyla karşılaştırıldığında, dolayısıyla arada çok büyük bir fark olduğu sadece bu ideolojik bağlamdan bile belli oluyor.

Şimdi bu CTP içindeki son gelişmeler bu partiyi hangi noktaya götürür onu bilemem. O benim işim değil, kendi parti örgütlerinin yöneticilerinin üyelerinin kararlarıyla oluşacak bir olgudur. Ancak bizim temelde Kıbrıs sorununa ilişkin bir söylemimiz var ki o konuda da ayrı düşünüyoruz CTP ile...2. DP-CTP Hükümeti kurulurken bize resmen teklif geldi. Orda yaptığımız tartışmalarda bir kere daha net olarak ortaya çıktı ki bizim söylemimiz epey farklılaşıyor CTP ile."

Akıncı, 2 Şubat günü Kıbrıs gazetesinde çıkan söyleşisinde daha sonra, ayrıntıya girerek, KKTC'nin devlet olarak varlığını savunma, kendi para birimini basma, çözüm çerçevesi ortaya çıkmadan AB'ye üyelik görüşmelerine katılmama gibi konularda CTP'den nasıl ayrıldıklarını anlatmaktadır.

Anlaşılan bir süre daha, CTP ve TKP ayrı kulvarlarda koşmayı sürdürecekler ve enerjilerini şoven ve tutucu sağ kanat leyhine harcayacaklardır. Böylece Kıbrıslı Türk sosyal demokratların birliği bir başka bahara ertelenmiş olacaktır. Kıbrıslı Rum sosyal demokratların partisi EDEK'in lideri Lissaridis ile Merkez Sağ'daki Kipriyanu'nun DİKO partisi ve Vasiliyu'nun "Birleşik Demokratlar"ı geniş tabanli bir sosyal demokrat parti oluşturma çabalarını başlatmışken, bakalım bizdeki sosyal demokratlar onları kaç zaman sonra izleyecekler? Aradan geçecek zaman, Kıbrıslı Türklerin düzlüğe çıkmasını da yapay olarak geciktirecektir. Bunun sorumlusu da sağdan çok, ayrı koltuk sevdasında olan sosyal demokratlar olacaktır.

(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:32, Nisan 1998)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder