Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin 18 Ocak 1998 günü Lefkoşa’da
yaptığı olağanüstü program ve tüzük kurultayı, partililer arasında süren bazı
görüş ayrılıklarının daha da büyüdüğünü gösterdi. 4500 küsur üyesi bulunan CTP’nin bu 15. kurultayına
katılmak üzere seçilmiş 574 delegeden sadece 185’inin toplantıya gelmesi, 1970
yılı sonunda kurulmuş olan bu siyasal partinin uzun yıllar sözü edilen sözümona
“çelik disiplin”inde bozulmalar olduğunu ortaya çıkardı. Bu durumun, bu yıl
yapılacak genel ve yerel seçimlere mutlaka yansıyacağı sanılmaktadır.
Anımsanacağı gibi CTP son genel
seçimlerde, “kırmızı” diye tanınan renginin “yeşil”lendiğine ilişkin yoğun
propagandalara girişmiş, evcilleştiğini kanıtlayarak DP ile iki buçuk yıl
hükümetçilik etmiş ve 1996’daki kurultayında da sağa kayma harekatını yürüten
kadronun parti yönetimini tamamen ele geçirmesiyle işlem tamamlanmıştı.
Yine anımsanacaktır, CTP’nin
evcilleştirilmesi süreci, 1976 ile 1996 yılları arasında, 20 yıl partinin
değişmez Genel Başkanı olan Özker Özgür’ün katılım ve onayıyla olmuştu. Ama
başkanlık koltuğunu şimdiki Genel Başkan Mehmet Ali Talat’a kaptıran Özgür,
makamını kaybetmiş olmanın hırsıyla bir ara partiden ayrılmayı düşünerek,
“Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Varlık Hareketi” denen grupçuğu oluşturanlarla
birlikte davranmış, ama Parti yönetiminden gelen uyarı üzerine, partiden istifa etmiş “kırmızı” arkadaşlarını
yarı yolda bırakmıştı. Parti içinde kalan “kırmızı”larla mücadelesini yürütmeyi
yeğleyen Özgür, bu son kurultayda daha da etkisizleştiğini görmüş ve feveran
içine girmiştir.
Yıllardır aynı Stalinist
yöntemlerle parti bürokrasisini yöneten Özker Bey, şimdi kendi
yetiştirmelerinin ayak oyunlarına kurban gitmek üzere. Nitekim kendi grubunun
önerdiği tüzük değişiklikleri kurultayda yeterli çoğunluğu sağlayamayınca,
toplantı salonundan ayrılarak, gazetecilere “Hayatımda böyle yasadışılık
görmedim, bu kurultay baştan sona yasadışıdır” şeklinde konuştu.
O zaman size sormazlar mı a
Özker Bey: Neden Kurultay başladığı zaman, orada bulunan 185 delegenin yeterli sayıyı oluşturmadığını
söylemediniz? Bir kere bu program ve tüzük kurultayının iki yıl önce Şubat
1996’da yapılması gerekiyordu. Ama parti içi tartışmalar yüzünden geciktirildi.
Kurultaya sunulan taslak metinler üzerinde “uzlaşma” sağlandığı açıklanmışken,
iki yıllık tartışmalar neden yeniden gündeme getirildi? CTP’nin yıllar önce hep
birlikte hangi dönülmez yola girdiği bilinmiyor muydu?
CTP’nin solculuğuna olan
inancını “hükümet deneyimi” ardından yitiren delegelerin bir kısmı (389 delege)
bu son kurultaya katılmazken, bir kısmı da (185 delege) katılmalarına karşın,
verilen yemek arasında salonu terkettiler (56 delege) ve şimdi yasallığı
tartışılan bir kurultay ortaya çıktı. 4500 küsur üyesi olan CTP, üçte iki
çoğunluğu temsil etmeyen 129 delegenin (ki bunun 30 küsuru Özker Özgür yanlısı
idi) aldığı kararları nasıl yasal diye yutturacak?
Dünyadaki sosyal demokrat
partilerin birliği olan Sosyalist Enternasyonal’e üye olmak için programında
değişiklik yapan CTP’ye, Özgür’ün “biz emeğin partisiyiz, çizgimizi bu temelde
netleştirmek zorundayız” demesi, olmayacak duaya amin demeye benziyor. Özgür
bakınız ne diyor: “Barış yanlısı iş adamları da CTP’nin emekçi özünü bilerek
partiye başvuracaktır.” Özker Özgür, emek ile sermayenin çıkarlarının aynı
parti içinde uzlaşamayacağını bilmiyor mu?
Özgür, artık 20 yıllık
hatasıyla sevabıyla bir kenara çekilip, siyasal anılarını kaleme almalıdır. İlk
Genel Başkan Ahmet Mithat Berberoğlu’nun 1976’daki 3. Kurultayda önerdiğini
söylediği, ama asla tüzüğe konmayan “3 dönem veya 6 yıl Genel Başkanlık
yapanlar tekrar aday olamasın” hükmünün önemi üzerinde de bir ev ödevi
hazırlamalıdır. “Kırmızı” olduklarını iddia edenler de, eğer samimiyseler, renk
uyumu sağlayabilecekleri gruplarla derhal biraraya gelip, toparlayıcı ve
tutarlı yeni bir oluşuma gitmelidirler.
CTP’nin bugünkü yöneticilerine
düşen tarihsel görev ise, Şubat’ta yapılacak kurultaylarında öteki sosyal
demokrat parti TKP ile birleşme kararı alarak, taksimci egemenlere karşı dört
dörtlük bir muhalefet partisini kotarmak olmalıdır. Siyasal mücadelenin
Kıbrıslı Türkler yararına sonuçlanması, ancak böylesi güçlü bir siyasal
partinin harekete geçirilmesi ile olasıdır. Gerisi sandalye kavgası ve halkı
aldatmaca olmaktan öteye gidemeyecektir.
(A.An)
GEÇEN AYIN PEYGAMBERİ
“Türkiye, ABD, İsrail askeri
ortak tatbikatı başlamıştır. Ülkemizin de içinde olduğu Doğu Akdeniz’de yapılan
bu askeri tatbikat, bizleri de yakından ilgilendirmektedir. Başlatılan bu
işbirliği, gelecekte biz KKTC’yi de içine alacak olan bir işbirliğidir. ABD’nin
bölgemizde en stratejik konuma sahip ve de en yakın müttefikleri olan Türkiye
ve İsrail ile başlattığı bu askeri işbirliği, 2000 yüzyılına damgasını vuracak
olan bir işbirliğidir...
Bu yıldan itibaren Kıbrıs
sorunu da yol ayrımına doğru gitmektedir. Avrupa Birliği ya Türkiye’yi de bu
yıl içinde tam üyelik için adaylığa kabul edecek ve her şey planlandığı gibi
gidecektir. Üç bölgeli Kıbrıs Taksim edilecek, KKTC olarak biz de, Türkiye,
ABD, İsrail ortak cephesinin içinde yer alacağız. Ülkemiz Doğu Akdeniz’in en
stratejik ülkelerinden biridir. Biz beğensek de, beğenmesek de ülkemizin
pozisyonu budur. Kafkasya’da, Doğu Avrupa’da ve Orta Doğu’da kurulmakta olan
yeni yapılanmadaki yerimizi mutlaka alacağız. Bu kaçınılmazdır.” (Fuat Nalcı,
Birlik gazetesi, 6.1.1998)
(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi,
Sayı:30, Şubat 1998)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder