14 Mart
1996 akşamı saat 19 sıralarında 10-12 kadar maskeli silahlı kişinin St.Barnabas Manastırı’na bir baskın
düzenleyerek, manastır bekçilerini dört saat süreyle bir odaya hapsettikleri ve
St.Barnabas’ın mezarında kazı yapıp, “birşeyler”i alıp götürdükleri 16 Mart
günü gazete manşeti idi. Reuter’in tüm
dünyaya yaydığı bu silahlı soygun haberi, resmi ağızlar tarafından da doğrulanmış,
ama soruşturmanın selameti açısından konu yargıya sevkedilmeden, kamuoyuna daha
ayrıntılı bilgi verilmek istenmemişti.
TKP
Genel Başkanı Mustafa Akıncı, 18 Mart günü yaptığı bir açıklamada, silahlı
baskınla ilgili olarak “fazla kurcalamayın, altından çapanoğlu çıkar” şeklinde
söylentiler dolaştığını belirtmiş ve baskını yapanlarla “kurcalamayın”
diyenlerin açıklanması için yetkilileri göreve çağırmıştı.
5 gün suskunluktan sonra
Başbakanlıktan yapılan kısa bir açıklamada, “olayın güvenlik güçlerimizin
aldığı ciddi bir ihbar üzerine gerçekleştirilen bir operasyon olduğu”
belirtilmişti. Konuyu Meclis’e getiren TKP milletvekili Mehmet Emin Karagil,
yaptığı gündem dışı bir konuşmada, hükümet açıklamasının inandırıcı olmadığını,
halka masal değil, gerçeklerin anlatılmasını istemişti. CTP Genel Sekreteri
Ferdi Soyer ise, yaptığı yazılı bir açıklamada, St.Barnabas Operasyonu ile
“toplumumuzun özgür demokratik iradesi olayına maalesef gölge düşürülmüştür”
şeklinde konuşmuştu.
Yeni
Düzen gazetesinin sütun yazarlarından Kutlu Adalı, “kurcaladığı” olayla ilgili
olarak kaleme aldığı 23 ve 26 Mart 1996 tarihli yazılarından sonra, çeşitli
tehditler aldığını 2 Nisan günkü makalesinde açıklamıştı.Telefonla yapılan
müteaddit tehditler, sonunda onun 6 Temmuz akşamı evinin önünde yine bir
silahlı baskınla öldürülmesiyle noktalandı ve “Çapanoğlu”nun gerçekten var olduğu ortaya çıktı!
DP
Genel Başkanı Serdar Denktaş’ın, Meclis tarafından kurulan St.Barnabas Olayını
Araştırma Komitesi’nin UBP’li ve DP’li
milletvekillerinin toplantılara katılmaması nedeniyle çalışamaması üzerine Komite Başkanı CTP’li Özker Özgür’ün şikayetçi olması hakkında
söyledikleri de çok anlamlıdır: “O konu, Sayın Başbakan’ın o günlerde yaptığı
açıklama ile açığa kavuşmuştur. Neyini araştıracağız daha biz anlamış değiliz.
Bu yüzden o komite çalışmalarına destek vermiyoruz. Komite üyelerinden bir
tanesi de benim. Sayın Özgür bize “DP kanadı katılmayacaksa, ben bu komite
üyeliğinden ve başkanlığından istifa edeceğim” demişti, bekliyoruz. Bunu
söyleyeli bir hafta, 10 gün geçti, ama hala öyle bir hareket yok”.
“Araştırılacak birşey yoksa, komite çalışmaları neden noktalanmıyor?” sorusuna
karşılık da Denktaş, “Onu kendilerine söyledik. Ama orda ısrarla başka şeyler
yapılmak istenmektedir. Biz oraya gitmeyiz. Bu da partimizin kararıdır. Gerekçelerini
açıklama durumunda da değiliz” yanıtını vermişti.
Bu
arada UBP milletvekili Erdal Onurhan’ın Meclis Başkanlığı’na sunduğu bir yazılı
soruya verilen yanıtta, DP-CTP
hükümetlerinin işbaşına geldiği 1 Ocak 1994’den bu yana oluşturulan 14 Meclis Araştırma Komitesinden
sadece 2’sinin çalışmalarını sonuçlandırdığı açıklandı. Başta, bir
milletvekilinin de adının karıştığı eroin kaçakçılığı ile ilgili olarak tutuklanmış olan sanık Gülsen İçöz’ün ülkeden
kaçırılmasının sorumlularını saptama olmak üzere, çeşitli konularda kurulmuş
olan araştırma komitelerin “iş ola” oluşturulduğu ve bazılarının başkan ve
başkan vekillerinin belirlenmesinden sonra hiç toplantı yapmadığı ortaya çıktı.
Araştırılmayı
bekleyen konular arasında 1990 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçim
suçları, Avrupa Mahkemesinin KKTC ihraç ürünleri hakkında aldığı kararda
yöneticilerin ihmalinin olup olmadığı, Everest Bankası olayı, Doğu Akdeniz
Üniversitesi’nde süregelen olaylar ve uyuşmazlıklar, Cumhurbaşkanlığı seçimi
döneminde KKTC Kalkınma Bankası’ndan verilen kredilerde yasal aykırılık veya
usulsüzlük bulunup bulunmadığı, Beşparmak Yangını, 1995 patates ürününün dış
satımı, K.T.Elektrik Kurumu’nun mazot ve fuil oil alımlarında yolsuzluk yapılıp
yapılmadığının araştırılması da var.
Başbakan
Hakkı Atun’un, 15 Temmuz 1996 günü yaptığı basın toplantısında 2.5 yıllık
koalisyon hükümetlerinin icraatı hakkında bilgi verirken söylediği şu sözler,
içinde bulunduğumuz durumun vehameti hakkında bir fikir vermektedir: “Halka söz
verdiğimiz halde, geçmiş iktidar dönemindeki yolsuzluk ve usulsüzlük
iddialarının üzerine çeşitli nedenlerle gidilememiştir.” Kamuoyu, Başbakanın bu “çeşitli nedenler”
hakkında da açıklama yapmasını
beklemektedir.
İktidarları
döneminde “devrim denebilecek adımlar atıldığını” söyleyebilen Hakkı Atun,
tatile girmiş bulunan KKTC Meclisi’nin
tozlu rafları arasında, 1994 ve 1995’ten de sarkanlarla birlikte, toplam 132
yasa tasarısı, 16 yasa önerisi, 1 karar tasarısı, 1 karar önerisi ve 17
Sayıştay raporu bulunmasının nedenleri hakkında hiçbir şey söyleyememiştir.
KKTC
Meclisi ve hükümeti, eğer hukuk devletinde yaşıyorsak, bunun gereklerini yerine
getirmekten geri durmamalı, görev ve sorumluluklarının bilincinde olmalıdır.
Eğer aksi söz konusuysa, bakalım daha ne Çapanoğlu’ları göreceğiz!..
(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:13, 20 Ağustos - 20 Eylül 1996)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder