27 Mayıs 2015 Çarşamba

YA ÇAPANOĞLU, YA DA DEVLETİN GÖREV VE SORUMLULUKLARI


14 Mart 1996 akşamı saat 19 sıralarında 10-12 kadar maskeli silahlı  kişinin St.Barnabas Manastırı’na bir baskın düzenleyerek, manastır bekçilerini dört saat süreyle bir odaya hapsettikleri ve St.Barnabas’ın mezarında kazı yapıp, “birşeyler”i alıp götürdükleri 16 Mart günü gazete manşeti idi. Reuter’in  tüm dünyaya yaydığı bu silahlı soygun haberi, resmi ağızlar tarafından da doğrulanmış, ama soruşturmanın selameti açısından konu yargıya sevkedilmeden, kamuoyuna daha ayrıntılı bilgi verilmek istenmemişti.
TKP Genel Başkanı Mustafa Akıncı, 18 Mart günü yaptığı bir açıklamada, silahlı baskınla ilgili olarak “fazla kurcalamayın, altından çapanoğlu çıkar” şeklinde söylentiler dolaştığını belirtmiş ve baskını yapanlarla “kurcalamayın” diyenlerin açıklanması için yetkilileri göreve çağırmıştı.
5 gün suskunluktan sonra Başbakanlıktan yapılan kısa bir açıklamada, “olayın güvenlik güçlerimizin aldığı ciddi bir ihbar üzerine gerçekleştirilen bir operasyon olduğu” belirtilmişti. Konuyu Meclis’e getiren TKP milletvekili Mehmet Emin Karagil, yaptığı gündem dışı bir konuşmada, hükümet açıklamasının inandırıcı olmadığını, halka masal değil, gerçeklerin anlatılmasını istemişti. CTP Genel Sekreteri Ferdi Soyer ise, yaptığı yazılı bir açıklamada, St.Barnabas Operasyonu ile “toplumumuzun özgür demokratik iradesi olayına maalesef gölge düşürülmüştür” şeklinde konuşmuştu.
Yeni Düzen gazetesinin sütun yazarlarından Kutlu Adalı, “kurcaladığı” olayla ilgili olarak kaleme aldığı 23 ve 26 Mart 1996 tarihli yazılarından sonra, çeşitli tehditler aldığını 2 Nisan günkü makalesinde açıklamıştı.Telefonla yapılan müteaddit tehditler, sonunda onun 6 Temmuz akşamı evinin önünde yine bir silahlı baskınla öldürülmesiyle noktalandı ve “Çapanoğlu”nun  gerçekten var olduğu ortaya çıktı!
DP Genel Başkanı Serdar Denktaş’ın, Meclis tarafından kurulan St.Barnabas Olayını Araştırma  Komitesi’nin UBP’li ve DP’li milletvekillerinin toplantılara katılmaması nedeniyle  çalışamaması üzerine  Komite Başkanı CTP’li  Özker Özgür’ün şikayetçi olması hakkında söyledikleri de çok anlamlıdır: “O konu, Sayın Başbakan’ın o günlerde yaptığı açıklama ile açığa kavuşmuştur. Neyini araştıracağız daha biz anlamış değiliz. Bu yüzden o komite çalışmalarına destek vermiyoruz. Komite üyelerinden bir tanesi de benim. Sayın Özgür bize “DP kanadı katılmayacaksa, ben bu komite üyeliğinden ve başkanlığından istifa edeceğim” demişti, bekliyoruz. Bunu söyleyeli bir hafta, 10 gün geçti, ama hala öyle bir hareket yok”. “Araştırılacak birşey yoksa, komite çalışmaları neden noktalanmıyor?” sorusuna karşılık da Denktaş, “Onu kendilerine söyledik. Ama orda ısrarla başka şeyler yapılmak istenmektedir. Biz oraya gitmeyiz. Bu da partimizin kararıdır. Gerekçelerini açıklama durumunda da değiliz” yanıtını vermişti.
Bu arada UBP milletvekili Erdal Onurhan’ın Meclis Başkanlığı’na sunduğu bir yazılı soruya verilen yanıtta,  DP-CTP hükümetlerinin işbaşına geldiği 1 Ocak 1994’den bu yana  oluşturulan 14 Meclis Araştırma Komitesinden sadece 2’sinin çalışmalarını sonuçlandırdığı açıklandı. Başta, bir milletvekilinin de adının karıştığı eroin kaçakçılığı ile ilgili olarak  tutuklanmış olan sanık Gülsen İçöz’ün ülkeden kaçırılmasının sorumlularını saptama olmak üzere, çeşitli konularda kurulmuş olan araştırma komitelerin “iş ola” oluşturulduğu ve bazılarının başkan ve başkan vekillerinin belirlenmesinden sonra hiç toplantı yapmadığı ortaya çıktı.
Araştırılmayı bekleyen konular arasında 1990 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçim suçları, Avrupa Mahkemesinin KKTC ihraç ürünleri hakkında aldığı kararda yöneticilerin ihmalinin olup olmadığı, Everest Bankası olayı, Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde süregelen olaylar ve uyuşmazlıklar, Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde KKTC Kalkınma Bankası’ndan verilen kredilerde yasal aykırılık veya usulsüzlük bulunup bulunmadığı, Beşparmak Yangını, 1995 patates ürününün dış satımı, K.T.Elektrik Kurumu’nun mazot ve fuil oil alımlarında yolsuzluk yapılıp yapılmadığının araştırılması da var.
Başbakan Hakkı Atun’un, 15 Temmuz 1996 günü yaptığı basın toplantısında 2.5 yıllık koalisyon hükümetlerinin icraatı hakkında bilgi verirken söylediği şu sözler, içinde bulunduğumuz durumun vehameti hakkında bir fikir vermektedir: “Halka söz verdiğimiz halde, geçmiş iktidar dönemindeki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının üzerine çeşitli nedenlerle gidilememiştir.” Kamuoyu,  Başbakanın bu “çeşitli nedenler” hakkında  da açıklama yapmasını beklemektedir.
İktidarları döneminde “devrim denebilecek adımlar atıldığını” söyleyebilen Hakkı Atun, tatile girmiş bulunan  KKTC Meclisi’nin tozlu rafları arasında, 1994 ve 1995’ten de sarkanlarla birlikte, toplam 132 yasa tasarısı, 16 yasa önerisi, 1 karar tasarısı, 1 karar önerisi ve 17 Sayıştay raporu bulunmasının nedenleri hakkında hiçbir şey söyleyememiştir.
KKTC Meclisi ve hükümeti, eğer hukuk devletinde yaşıyorsak, bunun gereklerini yerine getirmekten geri durmamalı, görev ve sorumluluklarının bilincinde olmalıdır. Eğer aksi söz konusuysa, bakalım daha ne Çapanoğlu’ları göreceğiz!..


(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:13, 20 Ağustos - 20 Eylül 1996)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder