Türkiye’de 35 sayısı yayımlanan ve son çıkan Mayıs-Haziran 1996 sayısı ile
yayım yaşamından çekilen iki aylık şiir dergisi Sombahar, Kıbrıs’taki dar bir
çevrenin katkılarıyla “Kıbrıs şiiri özel sayısı” olarak hazırlandı. Ama ne yazık
ki, ne Kıbrıs Türk şiirini, ne de Kıbrıs Rum şiirini yeterince tanıtamadı. Her
zaman olduğu gibi, Yaşın’lar ile ona yakın duran dar bir şairler topluluğunun
halkla ilişkiler çalışması olarak kaldı. Derginin ilk yazısında, bu sayının
editörlüğünü üstlenen Neşe Yaşın bakınız ne diyor:
“Daha 1964 yılında bir Kıbrıslı Rum şairin ölmüş bir Kıbrıslı Türk çocuk
için kaside yazdığını bugüne dek ne yazık ki bilmiyorduk... Sombahar dergisi,
yıllar önce Sanat Emeği dergisinde bazı Kıbrıslı Rum şairlerin yer almasını
saymazsak bir “ilk”i gerçekleştiriyor. Türkçede ilk kez Kıbrıslı Rum şiiriyle
ilgili detaylı bir inceleme yayınlanıyor.” (s.5)
Bir kere Rumca dilini bilmeden, Kıbrıs Rum edebiyatını sürekli olarak
izlemeden, Kıbrıs Rum şiiri hakkında İngilizce üzerinden ve sadece belli dost
çevresinin şiirlerinden yapılan çevirilerle fikir sahibi olunabileceğini sanmak
doğru bir yöntem olamaz. “İlk”! yapmış olma saplantısı da ayrı bir konu. Zaten
bu tür yayınlarla uğraşan ve onları bastıracak yer de bulabilen, hep bu Yaşın’lar
değil mi? Amaç kendi kendilerinin tanıtımını yaparak, “ilk” olma parsasını
toplamak ve hava atmak değilse, bu düpedüz bir gayrı ciddiliktir. Kaldı ki
dergide yazı ve incelemeleri yer alan Kıbrıslı ve Türkiyeli yazarların, Kıbrıs
Türk şiirini sözümona “1974 Kuşağı” ve izleyicilerinden ibaretmiş gibi gösterme
çabası da dikkatlerden kaçmamaktadır. 1987 yazında Londra’da yapılan ve
sonradan İstanbul’daki Varlık Yayınları arasında kitap olarak metni bastırılan “Edebiyatta
Kıbrıslı Türk Kimliği “ kitabında yer alan kadroya burada bir-iki yeni isim
eklenmiştir ve Türkiyeli dost yazarlar da bu “Yaşınsal” melodiyi iyi
ezberlemişe benzemektedirler.
Sezai Sarıoğlu “Ada sahillerinde kendini bekleyen şiirler” başlıklı
yazısında şöyle diyor:
“İngiliz sömürgeciliği döneminde, İngiliz edebiyatı ve kültürüyle
ilişkilere, etkilenmelere dair izler de yok gibidir... Bağımsız Kıbrıs
Cumhuriyeti dönemi de dahil, Kıbrıslı Rum edebiyatı / şiiri ile pozitif bir
etkileşim içine girildiği de söylenemez.” (s.52)
Sarıoğlu, Kıbrıs Türk edebiyat ve
düşün dergilerinin 1940’lı yıllarda çıkan sayılarına zahmet edip bir göz
atsaydı, zamanın Kıbrıslı Türk yazarlarının İngiliz edebiyatından nasıl geniş
ölçüde etkilendiğini görecekti. Ama kulaktan dolma bilgilerle inceleme
yapılırsa, durum böyle olur. Kendisine, hiç olmazsa, 1988 yılı içinde Yeni
Kıbrıs dergisinde yayımlanmış olan “40 yıl önceki düşün yaşamımızdan örnekler”
başlıklı yazı dizimizi okumasını önereceğiz. Birbirinin dillerini bilmeyen
edebiyatçıların etkileşim içine girmesinden söz etmek ise, Kıbrıs’ın
gerçeklerinden habersiz olmak değil midir? Sarıoğlu devam ediyor:
“Neşe Yaşın, Rum şairlere açık mektup yazar, karşılıklı şiirler çevrilir.”
Bu açık mektup nerede yayımlanmıştır? Neden Türkçesi yoktur? Biz, Neşe
Yaşın ve koruyucu meleklerinin Kıbrıs Türk Sanatçı ve Yazarlar Birliği adı
altında Rumlarla sanatsal temaslarda çevirdikleri dolaplan anlatan ve Kıbrıs
Yazarlar Birliği (ELK)’ne yazılmış açık mektubumuzu, Alternatif Yazın dergisinin
4. sayısında (Kasım-Aralık 1993) yayımladık. “Kuşakçılar” karşı görüşlerini
neden hala daha açıklayamadılar? Neşe Yaşın “Birilerine haksızlık etmişiz gibi
abartılı vurgularla aslında bizlere haksızlık ediliyor” demiş. Yaşın’lar daha
dünyaya gelmeden şiir yazan öteki Kıbrıslı Türk şairlere haksızlık edildiği
apaçık ortada, da onlara haksızlık
ettiğini kabul etmek isteyen yok! Hiç olmazsa araştırmacı Harid Fedai’nin eski
yazıyla yazılmış Türkçe şiirler üzerinde yaptığı araştırmalara ve gün ışığına
çıkardığı değere haksızlık etmeseniz. “Mehmet Yaşın’ın Osmanlı şiirine, eski
kuşaklara dair yaptığı araştırmalar (s.60), ya da “Yaptığımız araştırmalarla
bir geleneği ve Osmanlı döneminde ürün veren geçmiş kuşak şairleri ortaya
çıkardık” (s. 132-133) ifadeleri Neşe Yaşın’a ait değil midir? Hadi çat-pat
Rumca bildiğinizi öne süreceksiniz. Ya eski Türkçeyle, Arap harfleriyle
yazılmış şiirleri nasıl okudunuz? Bunların el yazmaları da sizde var mı? Harid
Fedai’nin yayımladıklarını ve ondan aldıklarınızı neden kendiniz bulmuş gibi
lanse ediyorsunuz? Bunlar da mı “ilk”leriniz arasında? Filiz Naldöven “Kıbrıslı
Türkçe kadın şiirinde kapanmayan sezaryen yarası: Yeşil hat” başlıklı yazısı
için kendisine örneğin İlkay Adalı tarafından verilen 5-6 şiirden neden bir
tanesini bile yayımlamayıp, sadece iki dize ile yetindiğini açıklayabilir mi?
Yazısını şöyle bitirmiş:
“Bir cümleyi ikiye bölsem, kaç çığlık çıkar?” diye soruyorum kendime. Dünya
coğrafyasında, bir cümle kadar yer tutan ülkem, savaşta ikiye bölündü. Kaç
çığlık çıktı dersiniz?” (s.51)
Bölünmüş adanın her iki yanından ve dünya demokrasi güçlerinden yıllardır
yükselen onurlu çığlıkları Naldöven duyamamışsa, ya kulaklan sağırdır, ya da
amacı başka! Aşık Mene, içerili biri olarak doğru bir saptamada bulunmuş:
“Ben, hep bunun (74 kuşağının) yapay bir kuşak olduğunu savundum. Ama
arkadaş grubuyduk ve bunu kuşak dışında sorun etmedim.” (s.63)
Sombahar’ın
Soruşturma’sına katılan Mehmet H.Doğan da cuk diye yerine oturmuş bir
değerlendirme yapmış:
“Türkçe Şiir”
deyimini ya da nitelemesini ortaya atanlardan biri olan, ama bir yandan da
kavgacı, saldırgan biçimiyle konunun 1995 içinde açık açık tartışılmasını
önlemiş olan Mehmet Yaşın’ın bence en büyük açmazı, kendisinin sorup yine
kendisinin yanıtladığı sorular, sorunlar içinde, kendi amacına uygun senaryolar
içinde boğulmuş olması.” (s.93)
Zaten Yaşın’lar, istedikleri senaryoyu önce
yazıp, sonra da oynayan ortaoyunculara benzetilmiyorlar mı? Ne derecede başarılı
oldukları da görülüyor... Neşe Yaşın’ın çevirisiyle sunulan Kıbrıslı Rum yazar
Yannis Yuannu’nun “Kopuş Şairleri: Kıbrıs’ta 1974 kuşağı” başlıklı inceleme
yazısı, derginin tek yararlı yazısını oluşturuyor. Yer yer kısaltmalar
yapıldığı için, bu yazının bütününün bulunup okunması gerekecek. Ama bu şekliyle
bile, bizim “Kuşak”çıların büyük ölçüde Kıbrıslı Rumların oluşturduğu ve başka
bağlamları olan “1974 Kuşağı Şairleri”ni taklit ettikten anlaşılmaktadır. İngilizce
üzerinden yapılmış üç-beş şiir çevirisiyle, Kıbrıs Rum şiirini bize tanıttığını
zanneden Neşe ve Mehmet Yaşın kardeşlerin şiir kaynakları da böylece ortaya
çıkmış olmaktadır. Kıbrıslı Türk şairler arasında, Rumlarda olduğu gibi bir “Bağımsızlık
Kuşağı” şairleri olmadığı için, “Şiirimiz emperyalizmin bir silahıydı” diye
kestirilip atılmış ve Rumların “İşgal kuşağı şairleri” yerine bizde, siyasal
bilinç yeterince gelişmemiş, ya da böylesi daha yararlı görüldüğü için “1974
Kuşağı Şairleri” ortaya atılmıştır. Sonuç ise Rum kesimiyle kıyas bile kabul
etmemektedir.
Neşe Yaşın’ın
yakın dostu Elli Peonidu, “Şiirin kurduğu köprüler”e pek güvenmemelidir. Çünkü
bu köprüler kendisini Kıbrıs Türk şiirinin değişik yollarına değil, sadece
Yaşınlar Kuşağı’nın çıkmaz sokağına götürecektir. Bir başka arkadaşı olan şair
Yorgos Moleskis’in kendisiyle “Şiir aidiyetlerin neresindedir?” konulu bir
kavram tartışması yapan Neşe Yaşın’a verdiği şu yanıt da bir gerçeğin altını
içtenlikle çizmektedir:
“Kıbrıslı Türk
Edebiyatla ilgili olarak İngilizce ve Rumca çevirilerden çok az şey okudum...
Bölünmeden dolayı çok az temasımız var ve nasılsa insanlar bunu unutuyorlar.” (s.133)
Demek ki, Kıbrıslı
Rumlar ile Kıbrıslı Türkler her şeyden önce, birbirlerinin kültürünü,
edebiyatını ve yaşam felsefesini öğrenmek için birbirlerinin dillerini öğrenmeli,
bunu yapamazlarsa İngilizce aracılığıyla, geniş kesimler hakkında çok yönlü
bilgi sahibi olduktan sonra kaleme sarılmalıdırlar. Bunu dar bir ahbap çevresi
ile sınırlı tutmak yarardan çok zarar getirir. Toplumlararası anlayış ve
dostluk havasının yaratılmasında çok önemli olan bu görev, hele hele show
yapmaya meraklıların eline hiç bırakılmamalıdır.
(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:13,
20 Ağustos 1996)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder