27 Mayıs 2015 Çarşamba

SOMBAHAR’ IN SONBAHARI İŞLEVİNİ YERİNE GETİREMEDİ


Türkiye’de 35 sayısı yayımlanan ve son çıkan Mayıs-Haziran 1996 sayısı ile yayım yaşamından çekilen iki aylık şiir dergisi Sombahar, Kıbrıs’taki dar bir çevrenin katkılarıyla “Kıbrıs şiiri özel sayısı” olarak hazırlandı. Ama ne yazık ki, ne Kıbrıs Türk şiirini, ne de Kıbrıs Rum şiirini yeterince tanıtamadı. Her zaman olduğu gibi, Yaşın’lar ile ona yakın duran dar bir şairler topluluğunun halkla ilişkiler çalışması olarak kaldı. Derginin ilk yazısında, bu sayının editörlüğünü üstlenen Neşe Yaşın bakınız ne diyor:
“Daha 1964 yılında bir Kıbrıslı Rum şairin ölmüş bir Kıbrıslı Türk çocuk için kaside yazdığını bugüne dek ne yazık ki bilmiyorduk... Sombahar dergisi, yıllar önce Sanat Emeği dergisinde bazı Kıbrıslı Rum şairlerin yer almasını saymazsak bir “ilk”i gerçekleştiriyor. Türkçede ilk kez Kıbrıslı Rum şiiriyle ilgili detaylı bir inceleme yayınlanıyor.” (s.5)
Bir kere Rumca dilini bilmeden, Kıbrıs Rum edebiyatını sürekli olarak izlemeden, Kıbrıs Rum şiiri hakkında İngilizce üzerinden ve sadece belli dost çevresinin şiirlerinden yapılan çevirilerle fikir sahibi olunabileceğini sanmak doğru bir yöntem olamaz. “İlk”! yapmış olma saplantısı da ayrı bir konu. Zaten bu tür yayınlarla uğraşan ve onları bastıracak yer de bulabilen, hep bu Yaşın’lar değil mi? Amaç kendi kendilerinin tanıtımını yaparak, “ilk” olma parsasını toplamak ve hava atmak değilse, bu düpedüz bir gayrı ciddiliktir. Kaldı ki dergide yazı ve incelemeleri yer alan Kıbrıslı ve Türkiyeli yazarların, Kıbrıs Türk şiirini sözümona “1974 Kuşağı” ve izleyicilerinden ibaretmiş gibi gösterme çabası da dikkatlerden kaçmamaktadır. 1987 yazında Londra’da yapılan ve sonradan İstanbul’daki Varlık Yayınları arasında kitap olarak metni bastırılan “Edebiyatta Kıbrıslı Türk Kimliği “ kitabında yer alan kadroya burada bir-iki yeni isim eklenmiştir ve Türkiyeli dost yazarlar da bu “Yaşınsal” melodiyi iyi ezberlemişe benzemektedirler.
Sezai Sarıoğlu “Ada sahillerinde kendini bekleyen şiirler” başlıklı yazısında şöyle diyor:
“İngiliz sömürgeciliği döneminde, İngiliz edebiyatı ve kültürüyle ilişkilere, etkilenmelere dair izler de yok gibidir... Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti dönemi de dahil, Kıbrıslı Rum edebiyatı / şiiri ile pozitif bir etkileşim içine girildiği de söylenemez.” (s.52)
 Sarıoğlu, Kıbrıs Türk edebiyat ve düşün dergilerinin 1940’lı yıllarda çıkan sayılarına zahmet edip bir göz atsaydı, zamanın Kıbrıslı Türk yazarlarının İngiliz edebiyatından nasıl geniş ölçüde etkilendiğini görecekti. Ama kulaktan dolma bilgilerle inceleme yapılırsa, durum böyle olur. Kendisine, hiç olmazsa, 1988 yılı içinde Yeni Kıbrıs dergisinde yayımlanmış olan “40 yıl önceki düşün yaşamımızdan örnekler” başlıklı yazı dizimizi okumasını önereceğiz. Birbirinin dillerini bilmeyen edebiyatçıların etkileşim içine girmesinden söz etmek ise, Kıbrıs’ın gerçeklerinden habersiz olmak değil midir? Sarıoğlu devam ediyor:
“Neşe Yaşın, Rum şairlere açık mektup yazar, karşılıklı şiirler çevrilir.”
Bu açık mektup nerede yayımlanmıştır? Neden Türkçesi yoktur? Biz, Neşe Yaşın ve koruyucu meleklerinin Kıbrıs Türk Sanatçı ve Yazarlar Birliği adı altında Rumlarla sanatsal temaslarda çevirdikleri dolaplan anlatan ve Kıbrıs Yazarlar Birliği (ELK)’ne yazılmış açık mektubumuzu, Alternatif Yazın dergisinin 4. sayısında (Kasım-Aralık 1993) yayımladık. “Kuşakçılar” karşı görüşlerini neden hala daha açıklayamadılar? Neşe Yaşın “Birilerine haksızlık etmişiz gibi abartılı vurgularla aslında bizlere haksızlık ediliyor” demiş. Yaşın’lar daha dünyaya gelmeden şiir yazan öteki Kıbrıslı Türk şairlere haksızlık edildiği apaçık ortada,  da onlara haksızlık ettiğini kabul etmek isteyen yok! Hiç olmazsa araştırmacı Harid Fedai’nin eski yazıyla yazılmış Türkçe şiirler üzerinde yaptığı araştırmalara ve gün ışığına çıkardığı değere haksızlık etmeseniz. “Mehmet Yaşın’ın Osmanlı şiirine, eski kuşaklara dair yaptığı araştırmalar (s.60), ya da “Yaptığımız araştırmalarla bir geleneği ve Osmanlı döneminde ürün veren geçmiş kuşak şairleri ortaya çıkardık” (s. 132-133) ifadeleri Neşe Yaşın’a ait değil midir? Hadi çat-pat Rumca bildiğinizi öne süreceksiniz. Ya eski Türkçeyle, Arap harfleriyle yazılmış şiirleri nasıl okudunuz? Bunların el yazmaları da sizde var mı? Harid Fedai’nin yayımladıklarını ve ondan aldıklarınızı neden kendiniz bulmuş gibi lanse ediyorsunuz? Bunlar da mı “ilk”leriniz arasında? Filiz Naldöven “Kıbrıslı Türkçe kadın şiirinde kapanmayan sezaryen yarası: Yeşil hat” başlıklı yazısı için kendisine örneğin İlkay Adalı tarafından verilen 5-6 şiirden neden bir tanesini bile yayımlamayıp, sadece iki dize ile yetindiğini açıklayabilir mi? Yazısını şöyle bitirmiş:
“Bir cümleyi ikiye bölsem, kaç çığlık çıkar?” diye soruyorum kendime. Dünya coğrafyasında, bir cümle kadar yer tutan ülkem, savaşta ikiye bölündü. Kaç çığlık çıktı dersiniz?” (s.51)
Bölünmüş adanın her iki yanından ve dünya demokrasi güçlerinden yıllardır yükselen onurlu çığlıkları Naldöven duyamamışsa, ya kulaklan sağırdır, ya da amacı başka! Aşık Mene, içerili biri olarak doğru bir saptamada bulunmuş:
“Ben, hep bunun (74 kuşağının) yapay bir kuşak olduğunu savundum. Ama arkadaş grubuyduk ve bunu kuşak dışında sorun etmedim.” (s.63)
Sombahar’ın Soruşturma’sına katılan Mehmet H.Doğan da cuk diye yerine oturmuş bir değerlendirme yapmış:
“Türkçe Şiir” deyimini ya da nitelemesini ortaya atanlardan biri olan, ama bir yandan da kavgacı, saldırgan biçimiyle konunun 1995 içinde açık açık tartışılmasını önlemiş olan Mehmet Yaşın’ın bence en büyük açmazı, kendisinin sorup yine kendisinin yanıtladığı sorular, sorunlar içinde, kendi amacına uygun senaryolar içinde boğulmuş olması.” (s.93)
 Zaten Yaşın’lar, istedikleri senaryoyu önce yazıp, sonra da oynayan ortaoyunculara benzetilmiyorlar mı? Ne derecede başarılı oldukları da görülüyor... Neşe Yaşın’ın çevirisiyle sunulan Kıbrıslı Rum yazar Yannis Yuannu’nun “Kopuş Şairleri: Kıbrıs’ta 1974 kuşağı” başlıklı inceleme yazısı, derginin tek yararlı yazısını oluşturuyor. Yer yer kısaltmalar yapıldığı için, bu yazının bütününün bulunup okunması gerekecek. Ama bu şekliyle bile, bizim “Kuşak”çıların büyük ölçüde Kıbrıslı Rumların oluşturduğu ve başka bağlamları olan “1974 Kuşağı Şairleri”ni taklit ettikten anlaşılmaktadır. İngilizce üzerinden yapılmış üç-beş şiir çevirisiyle, Kıbrıs Rum şiirini bize tanıttığını zanneden Neşe ve Mehmet Yaşın kardeşlerin şiir kaynakları da böylece ortaya çıkmış olmaktadır. Kıbrıslı Türk şairler arasında, Rumlarda olduğu gibi bir “Bağımsızlık Kuşağı” şairleri olmadığı için, “Şiirimiz emperyalizmin bir silahıydı” diye kestirilip atılmış ve Rumların “İşgal kuşağı şairleri” yerine bizde, siyasal bilinç yeterince gelişmemiş, ya da böylesi daha yararlı görüldüğü için “1974 Kuşağı Şairleri” ortaya atılmıştır. Sonuç ise Rum kesimiyle kıyas bile kabul etmemektedir.
Neşe Yaşın’ın yakın dostu Elli Peonidu, “Şiirin kurduğu köprüler”e pek güvenmemelidir. Çünkü bu köprüler kendisini Kıbrıs Türk şiirinin değişik yollarına değil, sadece Yaşınlar Kuşağı’nın çıkmaz sokağına götürecektir. Bir başka arkadaşı olan şair Yorgos Moleskis’in kendisiyle “Şiir aidiyetlerin neresindedir?” konulu bir kavram tartışması yapan Neşe Yaşın’a verdiği şu yanıt da bir gerçeğin altını içtenlikle çizmektedir:
“Kıbrıslı Türk Edebiyatla ilgili olarak İngilizce ve Rumca çevirilerden çok az şey okudum... Bölünmeden dolayı çok az temasımız var ve nasılsa insanlar bunu unutuyorlar.” (s.133)
Demek ki, Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler her şeyden önce, birbirlerinin kültürünü, edebiyatını ve yaşam felsefesini öğrenmek için birbirlerinin dillerini öğrenmeli, bunu yapamazlarsa İngilizce aracılığıyla, geniş kesimler hakkında çok yönlü bilgi sahibi olduktan sonra kaleme sarılmalıdırlar. Bunu dar bir ahbap çevresi ile sınırlı tutmak yarardan çok zarar getirir. Toplumlararası anlayış ve dostluk havasının yaratılmasında çok önemli olan bu görev, hele hele show yapmaya meraklıların eline hiç bırakılmamalıdır. 


(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:13, 20 Ağustos 1996)          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder