15 Mayıs 2015 Cuma

İNSAN HAKLARINI SAVUNMADA TEKELCİLİK Mİ?


İnsan haklarının yıllardır ayaklar altında tutulduğu ülkemizde, bu hakların savunulması adına birçok örgüt kurulmuş olmasına karşın, etkinliklerinin sadece her yıl 10 Aralık'taki Uluslararası İnsan Hakları Günü nedeniyle bir bildiri yayımlamaktan öteye gitmediği herkesçe bilinmektedir. Halen Kıbrıs'ın kuzeyinde resmi görüşe paralel olarak kurulmuş bulunan ve insan hakları konusuyla kendi açılarından ilgilenen iki dernek bulunmaktadır. Bunlardan birincisi,  eski başsavcılardan Avukat Zaim Necatigil'in değişmez başkanlığındaki "Kıbrıs Türk İnsan Hakları Komitesi"dir. Diğeri de birkaç başka derneğin de başkanlığına yapmakta olan  Hasan Yılmaz Işık'ın kurduğu "KKTC İnsan Hakları Derneği"dir.
Resmi görüş dışında olduklarını öne süren kişiler tarafından da, insan haklarını savunacağını ilan eden bazı girişimler geçmişte yapılmışsa da, ne yazık ki bunların ardı gelmemiş, bu girişimler etkin ve saygın bir konuma erişememişlerdir.
***
Bu satırların yazarı, 11 Aralık 1989 tarihli Ortam gazetesinin "Söz Hakkı" sütununda yayımlanan "İnsan Haklarında Çifte Standard" başlıklı bir yazısında, 10 Aralık Uluslararası İnsan Hakları Günü nedeniyle, ya da Güney Kıbrıs'ta yapılan Haravgi gazetesinin şenliğine katıldıkları için iki siyasetçimizin bomba patlatılarak tehdit edilmelerini protesto etmek amacıyla 18 solcu kuruluşun bir araya gelerek "Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları" konulu bir panel düzenlemelerini, insan hakları konusunu gündeme getirmesi açısından ileriye atılmış bir adım olarak değerlendirmişti. Aynı yazıda, panele çağrılı olan 21 Kıbrıslı Rum örgütün kuzeye geçme izninin verilmediğine de değinilmekte; CTP ile YKP'nin, onlara yakın örgütlerin ve bazı meslek kuruluşlarının temsilcileri tarafından 14 konuşma yapıldığı duyurulmaktaydı.  
Aynı gazetede 18 Aralık 1989 günü çıkan "İnsan Hakları Panelinde Duygusallık" başlıklı ikinci yazımızda da, sunulan bildirilerin tartışılmasının 5 gün sonraya ertelenmiş olmasını eleştirmiş ve 15 Aralık akşamı yapılan "tartışma" toplantısına katılımın daha az olması nedeniyle, pek soru sorulmadan toplantının kısa süre sonra bittiğini yazmıştık. Toplantıya TKP'nin neden çağrılmadığına ilişkin sorumuza, toplantıyı yöneten bir CTP'li şu yanıtı vermişti: "TKP'ye çağrı yapılmadı. Onlardan da bir istek gelmedi!" O zaman TKP'den yeni ayrılmış ve YKP'nin kurucu başkanı olan Alpay Durduran ise söz almak ihtiyacını hissederek şöyle konuşmuştu: "TKP'nin çağrılması konusu konuşulmadı. Bunu önermeme sorumluluğunu ben taşıyorum!"
21 Haziran 1993 tarihli Yeni Çağ'da çıkan ve 10-12 Haziran 1993 tarihlerinde Viyana'da düzenlenen Hükümet Dışı Örgütler'in katıldığı uluslararası insan hakları toplantısından bilgiler aktardığım yazıma, toplantının belgisi olan "Bütün İnsan Hakları, Herkes İçin" belgisini başlık yapmıştım. Çünkü insan hakları herkes için geçerli olmalı ve eksiksiz uygulanmalıdır.
***
Şimdilerde, yani yukarıda değinilen panel üzerinden on yıla yakın bir süre geçtikten sonra, yine "particilik", "sen-ben" ayrımcılığı yapıldığına tanık oluyoruz. Yeni kurulan ve Bulgaristan'da Türk azınlığın haklarını savunmak için MİT desteğinde kurulan partinin adına benzer bir şekilde anılan "Haklar ve Özgürlükler Derneği"nin, YBH dışındaki siyasal eğilimleri dışlayarak kurulduğuna tanık olduk.
Bazı eski Halk-Der'cilerin öncülüğünde 21 Ağustos 1996'da kurulan "Demokrasi ve İnsan Hakları Hareketi"nin, 3 Aralık 1997'de 3. olağanüstü genel kurulunu yaptığı haberi basına yansımışsa da, bu girişim aradan geçen süre içinde herhangi bir varlık gösterememiştir. Şimdi aynı örgütün yeniden canlandırılarak, "Haklar ve Özgürlükler Derneği" adı altında çalışmaya başladığını öğrendik. İnsan hakları konularıyla ilgilenen çevrelere herhangi bir açık çağrı yapılmadan, yangından mal kaçırır gibi kurulan "Haklar ve Özgürlükler Derneği", daha kuruluşunda etik ilkelere ters düşmüştür.
YBH'lı Alpay Durduran ve ona yakın Mağusalı bazı kişilerden oluşan bu dernek, en azından halen Strazburg'daki Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu'nda  dava açmış bulunan dört kişi ile seyahat özgürlükleri kısıtlandığı için Lefkoşa'da dava açmış olan sendikacı kadınları olsun, "doğal üye" olarak çatısı altına almak için herhangi bir çabada bulunmamıştır. CTP'li örgüt temsilcileri ise, "onlar bizim derneğin ilkeleriyle uyuşmayacaklar" veya "derneği ele geçirmek isteyecekler" gibi gerekçelerle toplantılara çağrılmamışlardır.
Tüzük taslağında sadece "düşünce, vicdan, din, ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlükleri"ni savunacağını amaç edinmiş olan bu dernek, Kıbrıs'ta en çok ihlal edilen üç özgürlük olan seyahat, mal-mülk edinme ve yerleşme özgürlükleri ile ilgili olarak sessiz kalmayı yeğlediği için, biz de kurucu üye olmaktan vazgeçtik. 
Anlaşılan bu dernek, sadece Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu'nun 50. kuruluş yıldönümü etkinliklerinde boy gösterecek ve ülkemizdeki bütün insan hakları ihlallerini izleyip, onları düzeltecek daha demokratik bir düzen için çalışacak geniş katılımlı girişimler, yine başka bir bahara kalacaktır.  

(Editörün Notu: Geçen sayımızda yer alan "Toplumlararası Temaslar Hangi Amaca Hizmet Etmeli?" başlıklı yazı, yanlışlıkla H.Karlıdağ imzasıyla çıkmıştır. Oysa ki yazı, dipnotlarından da anlaşılacağı gibi Ahmet An'a ait olup "Hade" dergisinin son sayısından alınmıştı. Düzeltir, her iki yazar ve okuyucularımızdan özür dileriz.)


(“Ahmet An” imzasıyla, Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek dergisi, Sayı:45, Ekim 1999)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder