İnsan
haklarının yıllardır ayaklar altında tutulduğu ülkemizde, bu hakların
savunulması adına birçok örgüt kurulmuş olmasına karşın, etkinliklerinin sadece
her yıl 10 Aralık'taki Uluslararası İnsan Hakları Günü nedeniyle bir bildiri
yayımlamaktan öteye gitmediği herkesçe bilinmektedir. Halen Kıbrıs'ın kuzeyinde
resmi görüşe paralel olarak kurulmuş bulunan ve insan hakları konusuyla kendi
açılarından ilgilenen iki dernek bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, eski başsavcılardan Avukat Zaim Necatigil'in
değişmez başkanlığındaki "Kıbrıs
Türk İnsan Hakları Komitesi"dir. Diğeri de birkaç başka derneğin de
başkanlığına yapmakta olan Hasan Yılmaz
Işık'ın kurduğu "KKTC İnsan Hakları
Derneği"dir.
Resmi
görüş dışında olduklarını öne süren kişiler tarafından da, insan haklarını
savunacağını ilan eden bazı girişimler geçmişte yapılmışsa da, ne yazık ki
bunların ardı gelmemiş, bu girişimler etkin ve saygın bir konuma
erişememişlerdir.
***
Bu
satırların yazarı, 11 Aralık 1989 tarihli Ortam gazetesinin "Söz
Hakkı" sütununda yayımlanan
"İnsan Haklarında Çifte
Standard" başlıklı bir yazısında, 10 Aralık Uluslararası İnsan Hakları
Günü nedeniyle, ya da Güney Kıbrıs'ta yapılan Haravgi gazetesinin şenliğine
katıldıkları için iki siyasetçimizin bomba patlatılarak tehdit edilmelerini
protesto etmek amacıyla 18 solcu kuruluşun bir araya gelerek "Barış,
Demokrasi ve İnsan Hakları" konulu bir panel düzenlemelerini, insan
hakları konusunu gündeme getirmesi açısından ileriye atılmış bir adım olarak
değerlendirmişti. Aynı yazıda, panele çağrılı olan 21 Kıbrıslı Rum örgütün
kuzeye geçme izninin verilmediğine de değinilmekte; CTP ile YKP'nin, onlara
yakın örgütlerin ve bazı meslek kuruluşlarının temsilcileri tarafından 14
konuşma yapıldığı duyurulmaktaydı.
Aynı
gazetede 18 Aralık 1989 günü çıkan "İnsan
Hakları Panelinde Duygusallık" başlıklı ikinci yazımızda da, sunulan
bildirilerin tartışılmasının 5 gün sonraya ertelenmiş olmasını eleştirmiş ve 15
Aralık akşamı yapılan "tartışma" toplantısına katılımın daha az
olması nedeniyle, pek soru sorulmadan toplantının kısa süre sonra bittiğini
yazmıştık. Toplantıya TKP'nin neden çağrılmadığına ilişkin sorumuza, toplantıyı
yöneten bir CTP'li şu yanıtı vermişti: "TKP'ye çağrı yapılmadı. Onlardan
da bir istek gelmedi!" O zaman TKP'den yeni ayrılmış ve YKP'nin kurucu
başkanı olan Alpay Durduran ise söz almak ihtiyacını hissederek şöyle
konuşmuştu: "TKP'nin çağrılması konusu konuşulmadı. Bunu önermeme
sorumluluğunu ben taşıyorum!"
21
Haziran 1993 tarihli Yeni Çağ'da çıkan ve 10-12 Haziran 1993 tarihlerinde
Viyana'da düzenlenen Hükümet Dışı Örgütler'in katıldığı uluslararası insan
hakları toplantısından bilgiler aktardığım yazıma, toplantının belgisi olan "Bütün İnsan Hakları, Herkes
İçin" belgisini başlık yapmıştım. Çünkü insan hakları herkes için
geçerli olmalı ve eksiksiz uygulanmalıdır.
***
Şimdilerde,
yani yukarıda değinilen panel üzerinden on yıla yakın bir süre geçtikten sonra,
yine "particilik", "sen-ben" ayrımcılığı yapıldığına tanık
oluyoruz. Yeni kurulan ve Bulgaristan'da Türk azınlığın haklarını savunmak için
MİT desteğinde kurulan partinin adına benzer bir şekilde anılan "Haklar ve Özgürlükler Derneği"nin,
YBH dışındaki siyasal eğilimleri dışlayarak kurulduğuna tanık olduk.
Bazı
eski Halk-Der'cilerin öncülüğünde 21 Ağustos 1996'da kurulan "Demokrasi ve
İnsan Hakları Hareketi"nin, 3 Aralık 1997'de 3. olağanüstü genel kurulunu
yaptığı haberi basına yansımışsa da, bu girişim aradan geçen süre içinde
herhangi bir varlık gösterememiştir. Şimdi aynı örgütün yeniden
canlandırılarak, "Haklar ve Özgürlükler Derneği" adı altında
çalışmaya başladığını öğrendik. İnsan hakları konularıyla ilgilenen çevrelere
herhangi bir açık çağrı yapılmadan, yangından mal kaçırır gibi kurulan
"Haklar ve Özgürlükler Derneği", daha kuruluşunda etik ilkelere ters
düşmüştür.
YBH'lı
Alpay Durduran ve ona yakın Mağusalı bazı kişilerden oluşan bu dernek, en
azından halen Strazburg'daki Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu'nda dava açmış bulunan dört kişi ile seyahat
özgürlükleri kısıtlandığı için Lefkoşa'da dava açmış olan sendikacı kadınları
olsun, "doğal üye" olarak
çatısı altına almak için herhangi bir çabada bulunmamıştır. CTP'li örgüt
temsilcileri ise, "onlar bizim derneğin ilkeleriyle uyuşmayacaklar"
veya "derneği ele geçirmek isteyecekler" gibi gerekçelerle
toplantılara çağrılmamışlardır.
Tüzük
taslağında sadece "düşünce, vicdan, din, ifade, örgütlenme ve toplanma
özgürlükleri"ni savunacağını amaç edinmiş olan bu dernek, Kıbrıs'ta en çok ihlal edilen üç özgürlük
olan seyahat, mal-mülk edinme ve yerleşme özgürlükleri ile ilgili olarak sessiz
kalmayı yeğlediği için, biz de kurucu üye olmaktan vazgeçtik.
Anlaşılan
bu dernek, sadece Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu'nun 50. kuruluş
yıldönümü etkinliklerinde boy gösterecek ve ülkemizdeki bütün insan hakları
ihlallerini izleyip, onları düzeltecek daha demokratik bir düzen için çalışacak
geniş katılımlı girişimler, yine başka bir bahara kalacaktır.
(Editörün Notu: Geçen sayımızda yer alan
"Toplumlararası Temaslar Hangi Amaca Hizmet Etmeli?" başlıklı yazı,
yanlışlıkla H.Karlıdağ imzasıyla çıkmıştır. Oysa ki yazı, dipnotlarından da
anlaşılacağı gibi Ahmet An'a ait olup "Hade" dergisinin son
sayısından alınmıştı. Düzeltir, her iki yazar ve okuyucularımızdan özür
dileriz.)
(“Ahmet
An” imzasıyla, Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek dergisi, Sayı:45, Ekim 1999)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder