18
Temmuz 2000 akşamı Lefkoşa'daki İnönü Meydanı'nda yapılan ve binlerce Kıbrıslı
Türkün katıldığı "Bu Memleket Bizim" mitingi, 26 yıldır Kıbrıs
adasının %37'lik kuzey bölümününde sürdürülen Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
işgaline yeni boyutlar kattı.
Aralarında
Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Yurtsever Birlik Hareketi'nin de bulunduğu 33
örgütün birlikte örgütledikleri bu mitingten sonra, 24 Temmuz günü, protesto
gösterisi yapan binlerce bankazededen bir kısmının KKTC Meclisi'ni işgal etmesi
ve mudiler üzerine çevik kuvvetin saldırtılması ile gelişen olaylar, 26 yıldan
sonra ilk defa Türk basınının "yavruvatan"ın iç durumu ile yakından
ilgilenmesine yol açtı.
Kitlesel
mitinge destek vermiş olan siyasal parti, sendika ve meslek kuruluşlarının bazı
ileri gelenlerinin, 24 saat için tutuklanarak, onlara gözdağı verilmek
istenmesi ve bir kısmına KKTC Meclisi'ne zarar verdikleri gerekçesiyle dava
okunması, Kıbrıs Türk halkının yükselen hoşnutsuzluğuna karşı set çekmeye
yönelik eylemler olarak nitelendirildi. KKTC lideri Rauf Denktaş'ın
yürürlükteki parlamenter rejim yerine, başkanlık rejimi önermesi de olaylara
tuz-biber ekti.
"Bu
Memleket Bizim" hareketini yürüten 41 örgüt, BM Genel Sekreteri'ne Kıbrıs
sorununun bir an önce çözümlenmesi için çabalarını artırmasını talep eden bir
muhtıra iletirken, 30-40 bin kişiyi hedefleyen geniş bir imza kampanyası da
başlattı.
TC KÖKENLİLERE YENİ PARTİ
Lefkoşa'da
yayımlanmakta olan Yeni Düzen gazetesinde yer alan ve yeni kurulmuş
"XPress" Haber Ajansı kaynaklı bir haber de, Kıbrıs'taki
huzursuzluğun TC kökenli aktarma nüfus arasında da ileri boyutlara ulaştığını
gösterdi. Haberde belirtildiğine göre, KKTC'deki son genel seçimlerden bu yana
hoşnutsuz olan Türkiye kökenli bazı KKTC yurttaşları, 2000 yılı sonuna doğru
yeni bir siyasal parti oluşturmayı planlamaktadırlar. Henüz adı belli olmayan,
ancak "Anadolu Partisi" olarak düşünülen KKTC'nin 8. yeni siyasal partisinin kurucuları
arasında, Serdar Denktaş'ın başkanlığını yaptığı Demokrat Parti (DP) üyesi ve
İskan eski Bakanı Ali Özkan Altınışık da var.
Altınışık,
yeni kurulacak partinin Türkiye kökenli parlamenterlerden oluşacağı iddiasını
reddederken, bu söylemin ülkede ayrımcılığı gündeme getirdiğini, buna karşı
olan kendilerinin, eskiden koskoca bir parti olan Yeni Doğuş Partisi'ni
Demokrat Parti ile birleştirdiklerini söyledi.
Siyasal
gözlemciler, günümüzde DP, UBP ve hatta CTP gibi partilerde Türkiyeli üyelerin
bulunduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa, yeni oluşumun siyasal yapıda
önemli değişikliklere yol açabileceğini öne sürüyorlar. Bugün DP'nin
Meclis'teki 13 milletvekilinden en az 6-7'sinin TC kökenli vatandaşların oyuyla
seçildiğini belirten Ali Özkan Altınışık, "Bu oluşum gerçekleştikten
sonra, ilk seçimlerde iktidarda olacaktır" şeklinde konuştu.
Haberde
belirtildiğine göre, kurulması planlanan yeni siyasi partinin bünyesinde,
KKTC'nin tanınmış siyasetçileri yer alacak ve bu durum, DP, UBP gibi sağdaki
partilerin milletvekili sayısında düşüşe yol açacak.
***
KIBRISLI TÜRKLER, OSMANLI VALİLERİNDEN DE HOŞLANMAZDI
Bilindiği
gibi 1571 yılında Osmanlılar tarafından fethedilen Kıbrıs adası, Anadolu'dan
getirilen Türk nüfusla iskan edilmiş ve adanın esas nüfusunu oluşturan Kıbrıslı
Rumlar ile aralarında yaklaşık 5:1 oranı hep korunagelmişti. Kıbrıs'ta 307 yıl
süren Osmanlı yönetimi sırasında, Kıbrıslılar dönem dönem Osmanlı
yöneticilerine karşı isyan etmiş, hatta bazılarında Kıbrıslı Türkler bu
isyanlara öncülük etmişti. (A.An, Kıbrıs'ta İsyanlar ve Anayasal Temsiliyet
Mücadelesi 1571-1948)
Kıbrıslı
siyaset ve kültür adamı Avukat Fadıl Niyazi Korkut, "Hatıralar"ında
"Osmanlı İdaresi süresince Türkiye'den gelen amirleri hoş karşılamamak
geleneğine bağlı olan Lefkoşa Türkleri"nden söz ederken, İngiliz işgaline
kadar Kıbrıs'a gelen valilerin hep Lefkoşa ağalarının direnmesi ile
karşılaştıklarını yazmakta ve şu olayı nakletmektedir:
"Vali
Tosun Paşa, 'Buraya bakın ağalar, bana Tosun Paşa derler' dediği zaman,
ağalardan biri cevap vermişti: 'Kıbrıs'ta tosunun hayalarını sökerler de hadım
ederler!'"
Korkut,
Osmanlı valileri ortadan kalktıktan sonra Lefkoşa eşrafının bu kez de Bab-ı
Ali'den gönderilen kadılara saldırmaya başladıklarını belirtmektedir.
(Gazimağusa 2000, s.21)
1974 SONRASI DURUM
Aralık
1963 olaylarından sonra, TMT yeraltı örgütünün yöneticileri olarak Türkiye'den
Kıbrıs'taki Türk enklavlarına gönderilen askeri komutanlara karşı da bir
hoşnutsuzluk olduğu ve "karasakal" diye nitelendirildiği
bilinmektedir. Ama Kıbrıslı Türkler ile Türkiyeli Türklerin yoğun olarak temas
ettikleri 1974 yılından sonra bu ilişkiler, yeni bir karakter kazanmıştır.
1974
yazında Kıbrıs'ta yaşanan Yunan darbesi-Türk müdahalesi sonrasında, adanın Türk
Silahlı Kuvvetleri tarafından işgal edilen %37'lik kuzey bölümüne Anadolu'dan
aktarılan nüfus, önce "mevsimlik işçi" olarak anılmışsa da, daha
sonra Rumlardan kalan boş köylere yerleştirilmiş; kendilerine mal-mülk
dağıtılarak, iş sahibi yapılmış ve seçimlere katılma hakkı verilmişti.
Öte
yandan adanın yerli Kıbrıslı Türk halkından olmayan ve sayıları yıldan yıla
arttırılan TC kökenli seçmen nüfus, Kıbrıslı Türklerin iradelerinin sağlıklı
bir şekilde sandığa yansımasına engel oldukları gerekçesiyle, adanın yerli
nüfusu arasında sürekli olarak eleştiri konusu olmuştur. Bunun yarattığı
sonuçlara, yıllar önce yine dikkat çekilmiş ve gerekli uyarılarda bulunulmuştu.
(Kıbrıslı Türklerin nüfusu ne kadar?, Söz dergisi, 31 Ekim 1986; Kıbrıs'ta
demografik yapının bozulması ve TC göçmenleri, Demokrat, 28 Aralık 1988; Sayım
ve seçime doğru, Demokrat, 10 Ocak 1990; Seçim sonuçları Kıbrıslı Türklerin
iradesini yansıtmıyor, Yeni Çağ, 27 Aralık 1993)
Ne var
ki, o günlerde sol sosyal demokrat bir politika izleyen Cumhuriyetçi Türk
Partisi (CTP)'nin yetkilileri, TC göçmenlerinin de "elleri nasırlı
emekçiler" oldukları edebiyatı yapmışlar ve dahası sağ sosyal demokrat
Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) ile birlikte, TC göçmenlerinin oluşturduğu
parti ile bir araya gelerek, 1990 seçimlerine "Demokratik Mücadele
Partisi" adı altında girmişlerdi. Evdeki hesap çarşıya uymayınca da, dağa
küsmüş tavşan misali, Meclis'i boykot kararı alarak, 1991 ara seçimlerinin
yapılmasına yol açmışlardı. (Bu sefer de 50 kişilik Meclis'te UBP'nin sandalye
sayısı, 34'den 45'e çıkmıştı.)
ULUSLARARASI ANLAŞMALARA AYKIRI OLARAK AKTARILAN NÜFUS
1974'den
beri, Kıbrıs'ın kuzeyinde TC askerinin denetimi altında tutulan topraklara,
Cenevre Konvansiyonu'na aykırı bir şekilde yapılan nüfus aktarmalarının
demografik yapıyı bozduğu, herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Oysa ki,
bir işgal gücünün, işgal ettiği topraklar üzerindeki hukuki durumu ile hak ve
sorumlulukları, uluslararası sözleşmelerle düzenlenmiş bulunmaktadır. 12
Ağustos 1949 tarihli Savaş Zamanlarında Sivil Kişilerin Korunmasına ilişkin 4.
Cenevre Konvansiyonu'nda bunlar tek tek belirtilmiştir.
TC
tarafından, 1974 sonrasında Kıbrıs'ın kuzeyine aktarılan nüfusla ilgili olarak,
1992 yılında, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi'ne bağlı Göç, Göçmen ve
Nüfus Komitesi adına İspanyol sosyalist parlamenter Alfons Cuco tarafından da
bir rapor hazırlanmıştı. Cuco Raporu'na göre, 1974 ile 1990 arasındaki sürede,
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin güneyinde nüfus sadece %13.70 artarken, kuzeydeki nüfus %48.5 artmıştır! Raporda, BM Temsilcisi
Camilion'a atfen, işgal altındaki kuzey bölgesine, 30 bin kişilik Türk askeri
birliklerinden başka, 40-45 bin kişilik de sivil nüfus aktarıldığı
belirtilmekte ve 40 bin Kıbrıslı Türkün çeşitli nedenlerle işgal altındaki
bölgeyi terkettiğinden söz edilmekteydi.
Bugün
adanın kuzeyindeki Türk askeri denetimi altındaki bölgede bulunan TC uyruklu
göçmenler ve onların evlatlarının sayısı ile ilgili kesin bir bilgi elde
olmamakla beraber, uluslararası hukuka aykırı olarak aktarılmış bu
nüfusun, halen 120 bin'in üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.
DEMOGRAFİK YAPIDAKİ DEĞİŞİMİN SONUÇLARI
1974'den
bu yana Kıbrıs'ın kuzeyindeki TC denetimindeki bölgede yapılan çeşitli nüfus
sayım sonuçları ile genel seçimlerde oy
kullanan seçmenlerin sayıları aşağıya çıkarılmıştır:
Seçmen Sayısı
Tarih
Nüfus Genel Seçim Başkan Seçimi
20.10.1974
115,758 - -
8.6.1975 126,949 - -
20.6.1976
130,136 75,724 -
20.7.1976
130,136 - 75,824
28.6.1981
151,233 84,721 -
28.7.1981
151,233 - 84,721
23.6.1985
160,287 93,934 -
9.7.1985 160,287 -
95,124
22.4.1990
171,469 - 103,218
26.5.1990
171,469 103,218 -
13.10.1991
173,224 106,303 -
12.12.1993
177,120 108,370 -
15.4.1995
181,363 - 113,398
6.12.1998 188,662
120,758 -
15.4.2000
188,662 - 126,674
15
Aralık 1996'da yapılan son nüfus sayımında belirlenen, de facto nüfus 200,587,
de jure nüfus da 188,662 olarak açıklanmıştır. (Yeni Düzen, 28.11.1997)
188,662
kişilik nüfusun %82'si (164,460 kişi) KKTC uyruklu, %15'i (30,702 kişi) TC
uyruklu ve %3'ü (5,425kişi) de 3. ülke uyruklu olarak kaydedilmiştir.
Ama hem
KKTC, hem de TC uyruklu olanlar, ya da sadece Kıbrıs doğumlu anne-babadan olan nüfus hakkında herhangi bir bilgi
verilmemiştir. Gerçek Kıbrıslı Türkler halen kendi yurtlarında azınlığa düşmüş
ve sayıları halen 80,000 civarında tahmin edilmektedir. Çift (TC ve KKTC)
uyrukluların sayısı ise, Kıbrıslı Türklerin sayısını geçmiş bulunmaktadır.
Sayımda
sadece TC uyruklu olduğu belirlenen 30,702 kişi ile ilgili ek bilgiler şöyle
verilmekteydi: %42 (12,922 kişi) çalışan, %27 (8,166 kişi) iş kurmuş veya
emekli olarak ikamet edenler, %27 (8,287 kişi) öğrenci, %4 (1,327 kişi) işsiz.
TC KÖKENLİLERİN ETKİNLİK ÇABASI
Ocak
1984'de Lefkoşa'daki TC Büyükelçiliği marifetiyle tek çatı altında toplanmış
olan TC'li göçmenlerin "Yeni Doğuş Partisi", 1985'de yapılan genel
seçimlerde %8.7'lik oy toplayarak, UBP
(%36.7) ile koalisyona katılmıştı.
Yeni
Doğuş Partisi'nin Rauf Denktaş'ın oğlu tarafından 1992'de UBP'den ayrılanlarla
oluşturulmuş Demokrat Parti'ye katılması ardından girilen 12 Aralık 1993
seçimlerinde, DP'nin kazandığı 15 sandalyeden 4'ü TC'li göçmene aitti. Aynı
seçimlerde aday olan 351 kişiden 76'sı (%22) TC doğumlu olması dikkat
çekiciydi.
6 Aralık
1998 genel seçimlerinde de, aday olan 352 kişiden 61'i (%17) TC doğumluydu.
Dahası DP içinde milletvekili adaylarının saptanması sırasında, TC kökenli
göçmenler ile Kıbrıslı Türkler arasında sert tartışmalar yaşandığı, basın
haberlerine şöyle yansımıştı:
"Demokrat
Parti'nin dün Gazimağusa'da 16.5 saat devam eden aday belirleme toplantısı
sırasında uzun süre TC'li, KKTC'li tartışması yaşandı...TC'li örgüt başkanları
tarafından yapılan öneride, TC'li milletvekili adaylarını TC'li örgüt
başkanlarının, KKTC'li milletvekili adaylarını da KKTC'li örgüt başkanlarının
yapması istendi. Ancak bu öneriye DP Genel Başkanı Serdar Denktaş karşı
çıktı...(Yapılan ilk tur) oylama kaale alınmadı ve adayların 7'sinin KKTC'li,
6'sının da TC'li olması istendi. Ancak Denktaş buna da karşı çıktı...Sonuçta
Serdar Denktaş, 3 KKTC'liyi kontenjan adayı gösterdi ve Gazimağusa'da DP
adaylarından 5'i TC'li, 8'i KKTC'li oldu." (Kıbrıs, 17 Ekim 1998)
"DP'de
dün olaylarla dolu bir gün yaşandı. Delege yerine örgüt başkanlarının da
katıldığı toplantılarda belirlenen listelere itirazların ardı arkası
kesilmeyince, Gazimağusa ve Girne bölgelerindeki aday listeleri iptal
edildi...Güzelyurt bölgesinde de açıklanan milletvekili aday listesine
itirazlar olduğu ve listenin iptal edilmemesi halinde bölgenin örgüt başkanları
yanında, birçok kişinin partiden istifa edeceği öğrenildi." (Kıbrıs, 18
Ekim 1998)
"TC'lilerin
dediği oldu: DP'nin Gazimağusa aday listesi, 6 saat devam eden MYK toplantısından
sonra bu sabahın erken saatlerinde belli oldu. Girne aday listesinde ise, hala
sorunlar var. Gazimağusa'da TC kökenlilerin istediği oldu ve liste 7 KKTC'li
ile 6 TC'liden oluştu." (Kıbrıs, 20 Ekim 1998)
"DP'de
şok: Gazimağusa'daki aday sıralama seçiminde şimdiki milletvekilleri arka
sıralarda kaldı. TC kökenliler ön sıralara yerleşti...DP'de en çok oy alan
adayın İskan Encümeni Osman Aksoy olması diğer adaylar arasında farklı
yorumlara neden oldu." (Kıbrıs, 22 Ekim 1998)
TC KÖKENLİLERİN LİSTELERİ DE İŞGALİNDEN ÇEKİNİLİYOR
"6
Aralık 1998 seçim çalışmalarına başlamışken her iki parti de TC kökenlilerden
en fazla oyu hangisi alacak yarışını başlattılar. UBP eski ayak oyunları ile
adaylarını belirlerken, üst sıralara hiç TC kökenli koymayıp alt sıralarda yer
vererek, bu insanları göz göre göre hiçe saymaktadır. Adayları belirleme
seçimlerinde yapılan yarışlarda kaybeden Kürt kökenlileri de zorda kalarak,
seçimleri kazanması imkansız kontenjanlarla avutmaktadırlar.
DP'deki
durum biraz daha değişik şekliyle kamuoyuna yansımıştır. TC kökenlilerin
çoğunlukta olduğu bilinen DP'nin yapısında da açık açık Türkiyeli-Kıbrıslı
ayırımı yapılmıştır. Yapılmamıştır dendiği halde, gerek adaylardan ve gerekse
delegelerden listelere daha fazla TC kökenlinin girmesi için parti başkanlarına
baskı yapıldığı öğrenilmiştir. DP'de delege yapısı bilindiğinden ve eğer direkt
delegenin seçim yaparak aday belirleme çalışmalarına gidilse, adayların büyük
bir kısmının TC kökenli olacağından korkulmuştur. Dolayısıyla demokratik
olmayan bir tarzda yapılan aday belirleme çalışmaları fiyasko ile
sonuçlanmıştır. Baba Denktaş'ın dış ziyaretlerini yarım bırakarak yurda dönmesi
bu nedenledir.
Zamanında
giden Hüseyin, gelen Hüseyin diye böbürlene böbürlene bu insanlara vatandaşlık
verdiniz. Şimdi de dıştan kaynaklanan rahatsızlık nedeni ile bu insanların
mecliste görülmelerinden korkuyorsunuz. Gerçek yüzünüzün aynaya yansımasından
korkmayınız." (Tema Irkad, Yeni Düzen, 31Ekim 1998)
SON SEÇİM SONUÇLARI
6 Aralık
1998 günü KKTC'de yapılan 6. genel seçimlerde, 50 kişilik Mecliste sandalye
kazanan siyasal partilerin aldıkları oy oranları şöyleydi: Ulusal Birlik
Partisi: %40.33 (24 sandalye- şu anda, 22 sandalye kalmıştır, 2 milletvekili
UBP'den istifa edip bağımsızdırlar), Demokrat Parti: %22.61 (13 sandalye),
Toplumcu Kurtuluş Partisi: %15.36 (7 sandalye), Cumhuriyetçi Türk Partisi:
%13.35 (6 sandalye).
15 Nisan
2000 günü yapılan 6. devlet başkanlığı seçimleri de ilk tur sonunda şöyle
sonuçlanmıştı: Rauf Denktaş (Bağımsız) 42,819 oy (%43.67), Derviş Eroğlu (UBP):
29,555 (%30.14), Mustafa Akıncı (TKP): 11,469 oy (%11.70) Mehmet Ali Talat
(CTP): 9,834 oy (%10.03), Arif Hasan Tahsin (YBH): 2,545 (%2.60), Şener Levent
(Bağımsız): 899 (%0.92), Turgut Afşaroğlu (Bağımsız): 553 (%0.56), Ayhan Kaymak
(Bağımsız): 369 (%0.38) Geçersiz oy: 4,593 (%4.48) Oylamaya katılmayanlar:
24.038 (%18.98-Bunun önemli bir kısmı, içi boşaltılan bankalardaki
tasarruflarını yitirenler ve rejimden ümidini kesenlerdir)
Bilindiği
gibi, gazetecilere "Arkamda 32 MİT ajanı dolaşmaktadır" diye konuşan
Derviş Eroğlu, TC'den gelen baskılar sonucu, ikinci tur seçimlere katılmamış ve
Rauf Denktaş, 5 yıl daha Cumhurbaşkanı koltuğunda kalmıştır.
TALAT: "SEÇMEN YAPISI DEĞİŞİYOR"
Oy oranı
1993 genel seçimlerinde %24.50 iken, 1998 yerel seçimlerinde %20.41'e düşen
CTP'nin Genel Başkanı Mehmet Ali Talat ise, partisinin oy oranının %13.35'e
düşmesini şöyle açıklamaya çalışmıştı:
"Seçimlerin
en önemli göstergesi, sol oyların sağa kayması gerçeğidir. Bunun değerlendirilmesi
lazım. Bu durum, bir süredir yaşanan süreçlerin sonucu. Biz bunun farkındaydık.
Bunu en bariz şekilde yerel seçimlerde gördük. Konu yerel seçim olmasına
karşın, insanlarımız milli politikalarla milliyetçi yükseliş sonucu, bunun
istismarını yapan sağ partilere yöneldiler. Yerel seçimler, fırtınanın
geldiğinin ilk göstergesiydi. 20 yılda yapılamayanları başaran CTP'li belediye
başkanları seçim kaybetmiştir." (Vatan, 9 Aralık 1998)
Talat,
birkaç gün sonra partisinin oy yitirmesiyle ilgili açıklamalarına yenilerini de
ekleyerek şöyle konuşmuştu:
"Kıbrıs
sorununun içinde bulunduğu durum nedeniyle ülkede bir barış ümitsizliği
yaşanmaktadır. Gerginlikler ve buna dayalı olarak çözümsüzlük sürecinin
derinleşmesi sonucunda CTP'nin barış, demokrasi ve federasyon politikaları,
şoven yükseliş karşısında halkımızdan yeterince destek alamadı...Başarısızlık
nedenlerinden bir diğeri, parti içi zaafiyetler ve bunun üyeler üzerinde
yarattığı moral bozukluğudur...
KKTC'nin
seçmen yapısının değişmesi de en büyük etkenlerden biridir. 1993 seçimlerinde
103 bin olan seçmen sayısı, bu seçimlerde 120 bine fırladı. Bu normal değil.
Gelişigüzel dağıtılan vatandaşlıkların da etkisi ile seçmen yapısı ciddi
değişikliklere uğradı. Ülkeye seçimden seçime gelip vatandaşlık görevini yerine
getiren seçmenler var. Bu CTP'nin halk yararına olan politikalarının bu
kesimlere ulaştırılmasındaki zorluk ve bu türden kişilerin önyargıları
nedeniyle parti aleyhine oldu. Bir kez daha Kuzey Kıbrıs'ın kaderi ile ilgili
olarak bu tür yapay değişikliklerin yarar değil, zarar getirdiğini hep birlikte
yaşadık." (Vatan, 12 Aralık 1998)
İDEOLOJİK MÜCADELE EKSİK
Kendisine
"solum" diyen bir siyasal partinin genel başkanı olarak Mehmet Ali
Talat'ın, siyasal ve ekonomik alanlar yanında ideolojik alanda da mücadele
etmesi gerektiğinin önemi bir kez daha ortaya çıkmış oluyor. Kaldı ki CTP, bu
üçlü mücadelenin en fazla öne çıkarılan siyasal olanında bile, çeşitli
zayıflıklardan malûl bir yapı göstermektedir. Ekonomik mücadeleyi ise, son
dönemlerde gittikçe etkisizleşen Dev-İş ve benzeri CTP yanlısı memur
sendikaları ile sınırlı tutmaktadır.
Her
yılın başında Maliye Bakanlığı ile memur sendikaları arasında yapılan
protokoller ile sınıf sendikacılığı yerine, eşel-mobil sistemi içinde
"maaş artırma pazarlığı"na yatan sözümona solcu sendikacılar,
sendikacılığı da dümura uğratmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüş ve onlarla
uzlaşarak, baklavalı uzlaşma törenlerini tarihlerine kaydettirmişlerdir.
Üyelerine
ekonomik ve siyasal bilinç taşıma, sosyal kurtuluşa ışık tutma, Kıbrıs
sorununun demokratik bir şekilde çözümlenmesi için sahip çıkılması gereken
uluslararası ilkeleri benimsetme görevleri hep gözardı edilmektedir. (Bkz.
Memur cennetinde sendikacılık oyunu, Yeni Çağ, 26 Aralık 1994)
MAAŞA BAĞIMLI KİTLELER
Sonunda
50 bine yakın kişi, üretici yaşamdan kopartılıp, KKTC devletçiğine mideden
bağımlı hale getirilmiştir.KKTC devletçiğinden maaş çeken 14 bin 404 memur, 3
bin 500 işçi, 14 bin 404 devlet emeklisi memur,3 bin 561 sosyal yardım alan,
bin 495 özürlü, 1,222 geçici statüde memur ve işçi, 4 bin şehit ailesi, malul gazi, mücahit, 4
bin dolayında Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) ve belediye çalışanı vardır. Ayrıca
Sosyal Sigorta Dairesi'nden emekli maaşı çeken yaklaşık 17 bin kişi
bulunmaktadır. Bordro mahkûmlarının büyük bir çoğunluğunun umutlarını tatmin
etmeyi beceren UBP, her seçimde "mal"ı alıp götürmektedir.
1997
yılı içinde, kamu görevlilerinin gayrı safi milli hasıla'ya yaptıkları katkı
%18-20 oranında iken, devlet bütçesinden
%38 oranında pay almaktaydılar. (Kıbrıs, 13 Ağustos 1997)
Bir
başka ilginç saptama ise, devletten her ay çıkan 35 bin çekten 7 bin'inin
parasal tutarının, 35 bin çek için
ayrılan paranın %65'ine tekabül etmesidir. Geriye kalan 28 bin çek sahibi ise,
ancak tüm çek ödemelerine giden paranın %35'ini almaktadır. (Avrupa, 17 Aralık
1997) Bu da üst bürokrat kesimlerin, "milli politika"ya olan
"sadakat"ini göstermektedir.
Sıradan
yurttaş, ya da serbest çalışan esnaf ise, seçim ve geçimle ilgili görüşünü
şöyle belirtmektedir:
"Milletvekilleri
bugüne kadar ceplerini doldurmaktan başka birşey yapmıyorlar. Esnaf
ezilmektedir. Esnafın bu içler acısı halini gören bir milletvekili yok mudur?
Milletvekillerinin çoğu oyumuzu almak için gökten ayı indirip, elimize
verdiler, dağları yeniden keşfettiler. Seçimlerden sonra hiçbir icraatını
görmediğimiz milletvekillerinin değişmesini, yerlerine bu kötü gidişimize dur
deyebilecek milletvekillerinin seçilmesini isterdim, fakat badadezin yahnisi,
gider gelir aynisi." (Vatan, 25 Eylül 1998)
YENİDEN AYRI PARTİLEŞMEYE DOĞRU
6 Aralık
1998 günü yapılan milletvekili seçimlerinden oy kaybı ile çıkan DP'deki
huzursuzluk, 1992'de DP ile birleşerek tarihe karışan TC kökenlilerin Yeni
Doğuş Partisi'ni yeniden canlandırma girişimlerini hızlandırdı. Yeni bir parti
kurma girişimini "ayrımcı bir girişim" olarak nitelendiren ve bunun,
Kıbrıs davasının veya Kıbrıs halkının lehine olmayacağını açıklayan rejimin
başı Rauf Denktaş, seçim sonuçlarını değerlendirmek üzere gittiği Ankara'dan
dönüşünde, "Böyle bir girişime akıllı uslu insanların tevessül edeceğini
zannetmiyorum" şeklinde konuştu. (Kıbrıs, 13 Aralık 1998)
Bunun
üzerine, seçimi kıl payı kazanan DP milletvekili Kenan Akın ile seçimde
milletvekili seçilemeyen bazı YDP kökenlilerin de aralarında olduğu bir grup,
Lefkoşa'da bir araya gelip, ilk aşamada DP yönetimine muhtıra verilmesini
kararlaştırırken, Girne'de toplanan bir başka grup da "ayrılıkçı harekete
katılmama" kararı aldı. Vatandaşların TC kökenli oldukları için ayrı bir
parti altında toplanmalarının son derece sakıncalı olacağını belirten YDP
kökenli bir katılımcı, "Mücadelemizi DP içinde sürdüreceğiz. Serdar
Denktaş başkan kalmayabilir, ama DP yoluna devam edecek" dedi. (Kıbrıs, 15
Aralık 1998)
Basına
verilen paralı ilanlarda da "Nüfusun %40'ını (Kıbrıs, 15 Aralık) / nüfusun
yaklaşık üçte birini temsil eden geniş halk kesiminin oyunu kurnazca bölerek,
bu kesimin Meclis'te hakça ve dengeli bir şekilde temsiliyetinin
önlenmesi" protesto edilerek, "provokasyonlara alet olunmaması önemle
tavsiye edildi." (Hürriyet-Kıbrıs, 22 Aralık 1998)
Gelişmelerin
yavaş seyretmekteyse de, Kıbrıslı Türklerden daha kavgacı bir mizaca sahip olan
TC göçmenlerinin, fethedilen Kıbrıs'ın kuzey bölgesinde daha fazla ganimet
mal-mülk ve temsiliyet elde etme mücadelesinin yükseleceği anlaşılmaktadır.
Çünkü, "Doğuş Hareketi"nin paralı ilanında da belirtildiği gibi,
"Bu durum, kayırmacı tutum ve istihdam politikaları ile adaletsiz gelir
dağılımı sonucu oluşan sosyo-ekonomik yapı bozukluğunu en derin yaşayan ve bu
ülkeye gittikçe yabancılaştırılan insanlarımızın sorunlarını ifade etmesine
engel değildir." (agy)
Nitekim
Nizam-ı Alem Ocakları Başkanlığı tarafından yayımlanan bir bildiride, Rauf
Denktaş'ın TC kökenlilerin ayrı bir parti kurmasının "ayrımcı bir
girişim" olacağı yönündeki sözlerine sert bir tepki gösterilmiş ve onun bu
sözlerinin milli birlik ve beraberliği zedelediği, 1974'den sonra adaya
gelenlerin siyasi parti kurmasının bölücülük olarak tanımlanmasına anlam
vermenin mümkün olmadığı, çünkü KKTC Anayasası'nın demokratik anlayış
içerisinde herkesin bir siyasi parti kurabileceğini öngördüğü belirtilmekte ve
yerli soydaşlar lehine ayırım yapıldığı, Anadolu'dan gelenlerin, sadece şahsi
çıkar amacıyla kullanıldığı, bölücülük yapanların ortada olduğu, KKTC halkının
Kıbrıslı-Türkiyeli ayırımına tabi tutulamayacağı kaydedilen bildiride,
Cumhurbaşkanı'nın kendisini seçenleri şimdi bölücülükle suçladığı da iddia
edilerek, bu tür davranışlardan uzak durması istenmekteydi. (Yeni Düzen ve
Birlik, 14 Aralık 1998)
ÜLKÜ OCAKLARI'NIN UYARISI
"Bu
Memleket Bizim" mitinginden fazlasıyla tedirgin olduğu anlaşılan KKTC Ülkü
Ocakları Derneği Başkanı Osman Çolak, tam sayfalık bir gazete ilanında
"Son kez ihtar ediyoruz" diyerek şu görüşleri dile getirmekteydi:
"Coğrafya
milliyetçiliği yapıp, Kıbrıs Türklerini bölmeye çalışanları uyarıyoruz... KKTC
yurttaşlarını 1974 öncesi ve sonrası biçiminde bölmeye çalışanları
uyarıyoruz...Hiç kimse Türk Kıbrıs'ın tekrar süper güçlerin senaryolarıyla
elimizden uçup gitmesine göz yumacağımızı hayal etmesin. Gerekirse kanlarımızla
sulanmış olan bu Türk kalesini savunmak için tekrar kanımızı akıtacağımızdan
şüphe olmasın.
Türk
dünyası için binlerce şehit veren Ülkü Ocakları'nın mensupları olarak diyoruz
ki: Üç beş kendini bilmezin bizi bölmesine ve tekrar Kıbrıs Türklerini esaret
altına sokmasına izin vermeyeceğiz." (Kıbrıs, 25 Temmuz 2000)
Sabah
gazetesi yazarlarından Sedat Sertoğlu ise, Kıbrıs'tan yazdığı bir makalesinde
şöyle demekteydi:
"Bazıları
'İyi ki üniversiteler kapalı. Burada okuyan 20 bine yakın Türk öğrenci,
Türkiye'ye yapılan hakaretlere karşı sessiz kalmazlardı" diyor. Öğrenciler
gitti ama, burada yaşayan 70 bin civarında Türkiye'den gelmiş insan var.
Onlarla da konuşuyoruz. Neredeyse kalkıp "Yürüyün" desek, Türk
bayrakları ile sokaklara dökülecekler. Türkiye düşmanlığı yapanların sayıları
az. Ama sesleri çok çıkıyor..." (28 Temmuz 2000)
Yeni
Binyıl gazetesinde yazan "Ömer Lütfi Mete" imzalı kişi de şu görüşü
savunmaktaydı:
"Bir
kere şu cümleyi yırtıyorum: "Kıbrıs Kıbrıslılarındır". Nerde öyle
yağma? Kıbrıs aynı zamanda Rizelilerin, İzmirlilerin, Sinopluların, Hataylıların, Hakkarililerindir... Ada üzerinde az "hak" sahibi
olanlar, Türk ordusunu işgalci sayanlardır. Zaten bu yoldaki bazı hezeyanlar
üzerine kişisel bir muhtıra niyetiyle yazıyorum." (28 Temmuz 2000)
4
Ağustos 2000 tarihli Yeni Düzen gazetesinde yer alan ve yıl sonuna doğru
Kıbrıs'taki TC göçmenlerinden oluşacak bir "Anadolu Partisi"nin
kurulacağını duyuran haber, bir buçuk yıl önce başlayan bu hareketliliğin,
yakında meyvelerini verip, KKTC'deki siyaset ortamına yeni boyutlar katacağını
göstermektedir.
SANAYİCİNİN
TEPKİSİ
Öte
yandan Kıbrıs Türklerine karşı, TC yetkilileri ve bazı gazete yazarları
tarafından yapılan bazı aşağılayıcı
değerlendirmeler, Kıbrıslı Türkler arasında tepkiler doğurdu. Örneğin 6 Ağustos
2000 tarihli Kıbrıs gazetesinde "Sayın Serdar Turgut ve diğer
benzerlerine" başlıklı bir mektup yayımlayan Emekli DPÖ Müdürü ve Sanayici
Hilmi Refik, "Kıbrıslı Türklerin kurtarıldıklarının 26. yıldönümünde Kuzey
Kıbrıs'ta 15 bin kişinin katılımı ile tüm milli değerlere karşı aleyhte bir
gösteri yapıldığını" anımsatarak, "her şahsın 3 kişilik bir aile
olduğunu, bir o kadar şahsın da gösteriye katılmaktan çekindiğini düşünürsek,
bu gösterinin 90 bin-100 bini ifade etmesi gerek" demekteydi. Refik
devamla, Türkiye'den Kıbrıs'a gönderilen paraların hepsinin Kıbrıslı Türklere
fatura edilmesine karşı çıkmakta ve
şunları yazmaktaydı:
"(Kıbrıs
Türkü,)70 bin kişiyi Kıbrıs'ta yerleştirmek için harcama yapılmasından
(Güneydoğulu, Karadenizli ve Hataylı), onlara sosyal yardım yapılmasından,
onlara hastanelerde masraf yapılmasından sorumlu değildir...Bugün bize fatura
edilen masraflar ve harcamaların esası ve kaynağı, Kıbrıs Türkü aleyhine rapor
hazırlayanların masrafları ve harcırahları ve otel ve bilet masraflarıdır.
Konuk heyetlere tahsis edilen ve kiralanan Mersedesleri devletin sandınız.
Açıklasınlar TC konuk heyetlerine Kıbrıs bütçesinden ne kadar harcama
yapıldığını bilelim."
Sanayici
Hilmi Refik, Kıbrıslı Türklerin ürettikleri ürünlerin Türkiye tarafından satın
alınmadığından şikayet ederek, Hürriyet gazetesinde "Milli meselemiz artık
sıktı" başlıklı bir makale yayımlayan Serdar Turgut'a, "Benim anavatanım, senin vatanın KKTC'nin
ürettiğini satın almamış, yavrusunu yemiş ve bir nevi sömürmüştür"
demekteydi.
ASKERİ İŞGAL ALTINDAKİ
EKONOMİK SÖMÜRÜNÜN BOYUTU
Nitekim,
Türkiye'nin Dışişleri eski Bakanlarından Emekli Büyükelçi İlter Türkmen, yine
Hürriyet gazetesinde yayımlanan "KKTC Ekonomisi" başlıklı bir
makalesinde şöyle demekteydi:
"KKTC'nin
Türkiye'ye büyük bir yük teşkil ettiği sanılmamalı. Yardımların tutarı yılda
100 milyon dolar civarında. Buna karşılık KKTC, nüfusuna oranla Türkiye için
küçümsenemeyecek bir pazar, ihracatımız yılda 300 milyon doları buluyor."
(3 Haziran 2000)
Öte
yandan, KKTC Devlet Planlama Örgütü'nden derlenen bilgilere göre, sadece 1987
ile 1996 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde, Kıbrıslı Türklere ekonomik
yardım adı altında Türkiye'den gönderilen 395.4 milyon dolar, bunun beş katını
tutan mal satımı ile geri alınmıştır. Bir başka deyişle, Türkiyeli dış
satımcılar, Kıbrıslı Türklerle yapmış oldukları alışverişten 2 milyar 7 milyon
200 bin dolar kârlı çıkmıştır. Örneğin
1996 bütçesi gerçekleşme rakamlarına göre, Türkiye'nin 1996 yılında KKTC
bütçesine katkısı 7 trilyon 367 milyar TL (89.7 milyon dolar) olurken, bunun 6
trilyon 119 milyar 642 milyon TL'si (74.5 milyon dolar) doğrudan ekonomiye
enjekte edildiği ve geriye kalan bölümünün ise savunma harcamalarına gittiği
açıklanmıştır. (Kıbrıs, 26 Ocak 1998)
BİR KOYUP ÜÇ ALAN TÜRKİYE
CTP
Genel Sekreteri Ferdi Sabit Soyer de, 2 Ağustos 2000 tarihli Yeni Düzen
gazetesinde yer alan bir söyleşisinde, Türkiye'den inkar edilmez bir destek
olduğunu, ama aynı şekilde Kıbrıs Türkünün de inkar edilemez bir katma değer
yarattığını söylemekte ve bazı rakamlar vermekteydi.
Buna
göre, 1991 ile 1997 arasında yerel kaynaklar, bütçe gelirlerinde TC
yardımlarından kat kat fazla yer almaktaydı. 1998'de 242 milyon dolar yerel
gelir, 130 milyon dolar TC yardımı ve 1999'da 259 milyon dolar yerel gelire
karşılık, 70 milyon dolar TC yardımı ve 52 milyon dolar borçlanma ile dengeler
bozuldu. 1999'da Türkiye KKTC'ye 251.5 milyon dolar değerinde dış satım
yaparken, KKTC'den yapılan dış alım ancak 27.8 milyon dolarda kalmaktaydı.
Kıbrıs
Cumhuriyeti devletinin ortadan kaldırılması, ya da adanın taksim edilmesine
yönelik emperyalist planlar uyarınca, 26 yıldır adada bulundurulan 30-35 bin
kişilik Türk Silahlı Kuvvetleri ile 100 binden fazla Anadolu göçmeni, sayıları
80 binin altına düşürülen Kıbrıslı Türkler açısından kendi geleceklerini
belirleme ve demokrasi mücadelesi konusunda önemli bir engel olmayı
sürdürürken, keskinleşen çelişkilerin önümüzdeki aylarda hangi boyutlara
ulaşacağı dikkatle izlenmelidir.
(İlk önce "Türkiye KKTC'deki çıkarlarını korumaya çalışıyor, Kıbrıs bazılarını 'sıkıyor'" başlığı altında ve “Mehmet
Sonuç” imzasıyla, Sol dergisi, İstanbul, Sayı:98, 11 Ağustos 2000'da yayımlanan bu metin, daha sonra genişletilmiş ve burada verilen haliyle ve aynı imza ile Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisi, Lefkoşa, Sayı:55, Eylül 2000'de yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder