17 Mayıs 2015 Pazar

KKTC'DEKİ TC ÇIKARLARI YENİ BOYUTLAR KAZANIYOR

                                              
           18 Temmuz 2000 akşamı Lefkoşa'daki İnönü Meydanı'nda yapılan ve binlerce Kıbrıslı Türkün katıldığı "Bu Memleket Bizim" mitingi, 26 yıldır Kıbrıs adasının %37'lik kuzey bölümününde sürdürülen Türk Silahlı Kuvvetleri'nin işgaline yeni boyutlar kattı.
            Aralarında Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Yurtsever Birlik Hareketi'nin de bulunduğu 33 örgütün birlikte örgütledikleri bu mitingten sonra, 24 Temmuz günü, protesto gösterisi yapan binlerce bankazededen bir kısmının KKTC Meclisi'ni işgal etmesi ve mudiler üzerine çevik kuvvetin saldırtılması ile gelişen olaylar, 26 yıldan sonra ilk defa Türk basınının "yavruvatan"ın iç durumu ile yakından ilgilenmesine yol açtı.
            Kitlesel mitinge destek vermiş olan siyasal parti, sendika ve meslek kuruluşlarının bazı ileri gelenlerinin, 24 saat için tutuklanarak, onlara gözdağı verilmek istenmesi ve bir kısmına KKTC Meclisi'ne zarar verdikleri gerekçesiyle dava okunması, Kıbrıs Türk halkının yükselen hoşnutsuzluğuna karşı set çekmeye yönelik eylemler olarak nitelendirildi. KKTC lideri Rauf Denktaş'ın yürürlükteki parlamenter rejim yerine, başkanlık rejimi önermesi de olaylara tuz-biber ekti.
            "Bu Memleket Bizim" hareketini yürüten 41 örgüt, BM Genel Sekreteri'ne Kıbrıs sorununun bir an önce çözümlenmesi için çabalarını artırmasını talep eden bir muhtıra iletirken, 30-40 bin kişiyi hedefleyen geniş bir imza kampanyası da başlattı.

TC KÖKENLİLERE YENİ PARTİ
            Lefkoşa'da yayımlanmakta olan Yeni Düzen gazetesinde yer alan ve yeni kurulmuş "XPress" Haber Ajansı kaynaklı bir haber de, Kıbrıs'taki huzursuzluğun TC kökenli aktarma nüfus arasında da ileri boyutlara ulaştığını gösterdi. Haberde belirtildiğine göre, KKTC'deki son genel seçimlerden bu yana hoşnutsuz olan Türkiye kökenli bazı KKTC yurttaşları, 2000 yılı sonuna doğru yeni bir siyasal parti oluşturmayı planlamaktadırlar. Henüz adı belli olmayan, ancak "Anadolu Partisi" olarak düşünülen  KKTC'nin 8. yeni siyasal partisinin kurucuları arasında, Serdar Denktaş'ın başkanlığını yaptığı Demokrat Parti (DP) üyesi ve İskan eski Bakanı Ali Özkan Altınışık da var.
            Altınışık, yeni kurulacak partinin Türkiye kökenli parlamenterlerden oluşacağı iddiasını reddederken, bu söylemin ülkede ayrımcılığı gündeme getirdiğini, buna karşı olan kendilerinin, eskiden koskoca bir parti olan Yeni Doğuş Partisi'ni Demokrat Parti ile birleştirdiklerini söyledi.
            Siyasal gözlemciler, günümüzde DP, UBP ve hatta CTP gibi partilerde Türkiyeli üyelerin bulunduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa, yeni oluşumun siyasal yapıda önemli değişikliklere yol açabileceğini öne sürüyorlar. Bugün DP'nin Meclis'teki 13 milletvekilinden en az 6-7'sinin TC kökenli vatandaşların oyuyla seçildiğini belirten Ali Özkan Altınışık, "Bu oluşum gerçekleştikten sonra, ilk seçimlerde iktidarda olacaktır" şeklinde konuştu.
            Haberde belirtildiğine göre, kurulması planlanan yeni siyasi partinin bünyesinde, KKTC'nin tanınmış siyasetçileri yer alacak ve bu durum, DP, UBP gibi sağdaki partilerin milletvekili sayısında düşüşe yol açacak.

***

KIBRISLI TÜRKLER, OSMANLI VALİLERİNDEN DE HOŞLANMAZDI
            Bilindiği gibi 1571 yılında Osmanlılar tarafından fethedilen Kıbrıs adası, Anadolu'dan getirilen Türk nüfusla iskan edilmiş ve adanın esas nüfusunu oluşturan Kıbrıslı Rumlar ile aralarında yaklaşık 5:1 oranı hep korunagelmişti. Kıbrıs'ta 307 yıl süren Osmanlı yönetimi sırasında, Kıbrıslılar dönem dönem Osmanlı yöneticilerine karşı isyan etmiş, hatta bazılarında Kıbrıslı Türkler bu isyanlara öncülük etmişti. (A.An, Kıbrıs'ta İsyanlar ve Anayasal Temsiliyet Mücadelesi 1571-1948)  
            Kıbrıslı siyaset ve kültür adamı Avukat Fadıl Niyazi Korkut, "Hatıralar"ında "Osmanlı İdaresi süresince Türkiye'den gelen amirleri hoş karşılamamak geleneğine bağlı olan Lefkoşa Türkleri"nden söz ederken, İngiliz işgaline kadar Kıbrıs'a gelen valilerin hep Lefkoşa ağalarının direnmesi ile karşılaştıklarını yazmakta ve şu olayı nakletmektedir:
            "Vali Tosun Paşa, 'Buraya bakın ağalar, bana Tosun Paşa derler' dediği zaman, ağalardan biri cevap vermişti: 'Kıbrıs'ta tosunun hayalarını sökerler de hadım ederler!'"
            Korkut, Osmanlı valileri ortadan kalktıktan sonra Lefkoşa eşrafının bu kez de Bab-ı Ali'den gönderilen kadılara saldırmaya başladıklarını belirtmektedir. (Gazimağusa 2000, s.21)

1974 SONRASI DURUM
            Aralık 1963 olaylarından sonra, TMT yeraltı örgütünün yöneticileri olarak Türkiye'den Kıbrıs'taki Türk enklavlarına gönderilen askeri komutanlara karşı da bir hoşnutsuzluk olduğu ve "karasakal" diye nitelendirildiği bilinmektedir. Ama Kıbrıslı Türkler ile Türkiyeli Türklerin yoğun olarak temas ettikleri 1974 yılından sonra bu ilişkiler, yeni bir karakter kazanmıştır.
            1974 yazında Kıbrıs'ta yaşanan Yunan darbesi-Türk müdahalesi sonrasında, adanın Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından işgal edilen %37'lik kuzey bölümüne Anadolu'dan aktarılan nüfus, önce "mevsimlik işçi" olarak anılmışsa da, daha sonra Rumlardan kalan boş köylere yerleştirilmiş; kendilerine mal-mülk dağıtılarak, iş sahibi yapılmış ve seçimlere katılma hakkı verilmişti.
            Öte yandan adanın yerli Kıbrıslı Türk halkından olmayan ve sayıları yıldan yıla arttırılan TC kökenli seçmen nüfus, Kıbrıslı Türklerin iradelerinin sağlıklı bir şekilde sandığa yansımasına engel oldukları gerekçesiyle, adanın yerli nüfusu arasında sürekli olarak eleştiri konusu olmuştur. Bunun yarattığı sonuçlara, yıllar önce yine dikkat çekilmiş ve gerekli uyarılarda bulunulmuştu. (Kıbrıslı Türklerin nüfusu ne kadar?, Söz dergisi, 31 Ekim 1986; Kıbrıs'ta demografik yapının bozulması ve TC göçmenleri, Demokrat, 28 Aralık 1988; Sayım ve seçime doğru, Demokrat, 10 Ocak 1990; Seçim sonuçları Kıbrıslı Türklerin iradesini yansıtmıyor, Yeni Çağ, 27 Aralık 1993)
            Ne var ki, o günlerde sol sosyal demokrat bir politika izleyen Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP)'nin yetkilileri, TC göçmenlerinin de "elleri nasırlı emekçiler" oldukları edebiyatı yapmışlar ve dahası sağ sosyal demokrat Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) ile birlikte, TC göçmenlerinin oluşturduğu parti ile bir araya gelerek, 1990 seçimlerine "Demokratik Mücadele Partisi" adı altında girmişlerdi. Evdeki hesap çarşıya uymayınca da, dağa küsmüş tavşan misali, Meclis'i boykot kararı alarak, 1991 ara seçimlerinin yapılmasına yol açmışlardı. (Bu sefer de 50 kişilik Meclis'te UBP'nin sandalye sayısı, 34'den 45'e çıkmıştı.)

ULUSLARARASI ANLAŞMALARA AYKIRI OLARAK AKTARILAN NÜFUS
            1974'den beri, Kıbrıs'ın kuzeyinde TC askerinin denetimi altında tutulan topraklara, Cenevre Konvansiyonu'na aykırı bir şekilde yapılan nüfus aktarmalarının demografik yapıyı bozduğu, herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Oysa ki, bir işgal gücünün, işgal ettiği topraklar üzerindeki hukuki durumu ile hak ve sorumlulukları, uluslararası sözleşmelerle düzenlenmiş bulunmaktadır. 12 Ağustos 1949 tarihli Savaş Zamanlarında Sivil Kişilerin Korunmasına ilişkin 4. Cenevre Konvansiyonu'nda bunlar tek tek belirtilmiştir.
            TC tarafından, 1974 sonrasında Kıbrıs'ın kuzeyine aktarılan nüfusla ilgili olarak, 1992 yılında, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi'ne bağlı Göç, Göçmen ve Nüfus Komitesi adına İspanyol sosyalist parlamenter Alfons Cuco tarafından da bir rapor hazırlanmıştı. Cuco Raporu'na göre, 1974 ile 1990 arasındaki sürede, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin güneyinde nüfus sadece %13.70 artarken, kuzeydeki  nüfus %48.5 artmıştır! Raporda, BM Temsilcisi Camilion'a atfen, işgal altındaki kuzey bölgesine, 30 bin kişilik Türk askeri birliklerinden başka, 40-45 bin kişilik de sivil nüfus aktarıldığı belirtilmekte ve 40 bin Kıbrıslı Türkün çeşitli nedenlerle işgal altındaki bölgeyi terkettiğinden söz edilmekteydi.
            Bugün adanın kuzeyindeki Türk askeri denetimi altındaki bölgede bulunan TC uyruklu göçmenler ve onların evlatlarının sayısı ile ilgili kesin bir bilgi elde olmamakla beraber, uluslararası hukuka aykırı olarak  aktarılmış bu  nüfusun, halen 120 bin'in üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.

DEMOGRAFİK YAPIDAKİ DEĞİŞİMİN SONUÇLARI
            1974'den bu yana Kıbrıs'ın kuzeyindeki TC denetimindeki bölgede yapılan çeşitli nüfus sayım sonuçları ile  genel seçimlerde oy kullanan seçmenlerin sayıları aşağıya çıkarılmıştır:

                                           Seçmen Sayısı
Tarih             Nüfus     Genel Seçim  Başkan Seçimi 
20.10.1974    115,758       -                  -
 8.6.1975       126,949       -                  -
20.6.1976      130,136    75,724            -      
20.7.1976      130,136        -             75,824
28.6.1981      151,233    84,721            -
28.7.1981      151,233         -             84,721
23.6.1985      160,287    93,934            -         
 9.7.1985       160,287        -              95,124    
22.4.1990      171,469        -            103,218
26.5.1990      171,469   103,218            -
13.10.1991    173,224   106,303            -
12.12.1993    177,120   108,370            -
15.4.1995      181,363        -             113,398
 6.12.1998     188,662   120,758            -
15.4.2000      188,662        -             126,674         

            15 Aralık 1996'da yapılan son nüfus sayımında belirlenen, de facto nüfus 200,587, de jure nüfus da 188,662 olarak açıklanmıştır. (Yeni Düzen, 28.11.1997)
            188,662 kişilik nüfusun %82'si (164,460 kişi) KKTC uyruklu, %15'i (30,702 kişi) TC uyruklu ve %3'ü (5,425kişi) de 3. ülke uyruklu olarak kaydedilmiştir.
            Ama hem KKTC, hem de TC uyruklu olanlar, ya da sadece Kıbrıs doğumlu anne-babadan  olan nüfus hakkında herhangi bir bilgi verilmemiştir. Gerçek Kıbrıslı Türkler halen kendi yurtlarında azınlığa düşmüş ve sayıları halen 80,000 civarında tahmin edilmektedir. Çift (TC ve KKTC) uyrukluların sayısı ise, Kıbrıslı Türklerin sayısını geçmiş bulunmaktadır. 
            Sayımda sadece TC uyruklu olduğu belirlenen 30,702 kişi ile ilgili ek bilgiler şöyle verilmekteydi: %42 (12,922 kişi) çalışan, %27 (8,166 kişi) iş kurmuş veya emekli olarak ikamet edenler, %27 (8,287 kişi) öğrenci, %4 (1,327 kişi) işsiz.

TC KÖKENLİLERİN ETKİNLİK ÇABASI
            Ocak 1984'de Lefkoşa'daki TC Büyükelçiliği marifetiyle tek çatı altında toplanmış olan TC'li göçmenlerin "Yeni Doğuş Partisi", 1985'de yapılan genel seçimlerde %8.7'lik oy toplayarak, UBP  (%36.7) ile koalisyona katılmıştı.
            Yeni Doğuş Partisi'nin Rauf Denktaş'ın oğlu tarafından 1992'de UBP'den ayrılanlarla oluşturulmuş Demokrat Parti'ye katılması ardından girilen 12 Aralık 1993 seçimlerinde, DP'nin kazandığı 15 sandalyeden 4'ü TC'li göçmene aitti. Aynı seçimlerde aday olan 351 kişiden 76'sı (%22) TC doğumlu olması dikkat çekiciydi.
            6 Aralık 1998 genel seçimlerinde de, aday olan 352 kişiden 61'i (%17) TC doğumluydu. Dahası DP içinde milletvekili adaylarının saptanması sırasında, TC kökenli göçmenler ile Kıbrıslı Türkler arasında sert tartışmalar yaşandığı, basın haberlerine şöyle yansımıştı:
            "Demokrat Parti'nin dün Gazimağusa'da 16.5 saat devam eden aday belirleme toplantısı sırasında uzun süre TC'li, KKTC'li tartışması yaşandı...TC'li örgüt başkanları tarafından yapılan öneride, TC'li milletvekili adaylarını TC'li örgüt başkanlarının, KKTC'li milletvekili adaylarını da KKTC'li örgüt başkanlarının yapması istendi. Ancak bu öneriye DP Genel Başkanı Serdar Denktaş karşı çıktı...(Yapılan ilk tur) oylama kaale alınmadı ve adayların 7'sinin KKTC'li, 6'sının da TC'li olması istendi. Ancak Denktaş buna da karşı çıktı...Sonuçta Serdar Denktaş, 3 KKTC'liyi kontenjan adayı gösterdi ve Gazimağusa'da DP adaylarından 5'i TC'li, 8'i KKTC'li oldu." (Kıbrıs, 17 Ekim 1998)
            "DP'de dün olaylarla dolu bir gün yaşandı. Delege yerine örgüt başkanlarının da katıldığı toplantılarda belirlenen listelere itirazların ardı arkası kesilmeyince, Gazimağusa ve Girne bölgelerindeki aday listeleri iptal edildi...Güzelyurt bölgesinde de açıklanan milletvekili aday listesine itirazlar olduğu ve listenin iptal edilmemesi halinde bölgenin örgüt başkanları yanında, birçok kişinin partiden istifa edeceği öğrenildi." (Kıbrıs, 18 Ekim 1998)
            "TC'lilerin dediği oldu: DP'nin Gazimağusa aday listesi, 6 saat devam eden MYK toplantısından sonra bu sabahın erken saatlerinde belli oldu. Girne aday listesinde ise, hala sorunlar var. Gazimağusa'da TC kökenlilerin istediği oldu ve liste 7 KKTC'li ile 6 TC'liden oluştu." (Kıbrıs, 20 Ekim 1998)
            "DP'de şok: Gazimağusa'daki aday sıralama seçiminde şimdiki milletvekilleri arka sıralarda kaldı. TC kökenliler ön sıralara yerleşti...DP'de en çok oy alan adayın İskan Encümeni Osman Aksoy olması diğer adaylar arasında farklı yorumlara neden oldu." (Kıbrıs, 22 Ekim 1998)

TC KÖKENLİLERİN LİSTELERİ DE İŞGALİNDEN ÇEKİNİLİYOR
            "6 Aralık 1998 seçim çalışmalarına başlamışken her iki parti de TC kökenlilerden en fazla oyu hangisi alacak yarışını başlattılar. UBP eski ayak oyunları ile adaylarını belirlerken, üst sıralara hiç TC kökenli koymayıp alt sıralarda yer vererek, bu insanları göz göre göre hiçe saymaktadır. Adayları belirleme seçimlerinde yapılan yarışlarda kaybeden Kürt kökenlileri de zorda kalarak, seçimleri kazanması imkansız kontenjanlarla avutmaktadırlar.
            DP'deki durum biraz daha değişik şekliyle kamuoyuna yansımıştır. TC kökenlilerin çoğunlukta olduğu bilinen DP'nin yapısında da açık açık Türkiyeli-Kıbrıslı ayırımı yapılmıştır. Yapılmamıştır dendiği halde, gerek adaylardan ve gerekse delegelerden listelere daha fazla TC kökenlinin girmesi için parti başkanlarına baskı yapıldığı öğrenilmiştir. DP'de delege yapısı bilindiğinden ve eğer direkt delegenin seçim yaparak aday belirleme çalışmalarına gidilse, adayların büyük bir kısmının TC kökenli olacağından korkulmuştur. Dolayısıyla demokratik olmayan bir tarzda yapılan aday belirleme çalışmaları fiyasko ile sonuçlanmıştır. Baba Denktaş'ın dış ziyaretlerini yarım bırakarak yurda dönmesi bu nedenledir.
            Zamanında giden Hüseyin, gelen Hüseyin diye böbürlene böbürlene bu insanlara vatandaşlık verdiniz. Şimdi de dıştan kaynaklanan rahatsızlık nedeni ile bu insanların mecliste görülmelerinden korkuyorsunuz. Gerçek yüzünüzün aynaya yansımasından korkmayınız." (Tema Irkad, Yeni Düzen, 31Ekim 1998)

SON SEÇİM SONUÇLARI
            6 Aralık 1998 günü KKTC'de yapılan 6. genel seçimlerde, 50 kişilik Mecliste sandalye kazanan siyasal partilerin aldıkları oy oranları şöyleydi: Ulusal Birlik Partisi: %40.33 (24 sandalye- şu anda, 22 sandalye kalmıştır, 2 milletvekili UBP'den istifa edip bağımsızdırlar), Demokrat Parti: %22.61 (13 sandalye), Toplumcu Kurtuluş Partisi: %15.36 (7 sandalye), Cumhuriyetçi Türk Partisi: %13.35 (6 sandalye).
            15 Nisan 2000 günü yapılan 6. devlet başkanlığı seçimleri de ilk tur sonunda şöyle sonuçlanmıştı: Rauf Denktaş (Bağımsız) 42,819 oy (%43.67), Derviş Eroğlu (UBP): 29,555 (%30.14), Mustafa Akıncı (TKP): 11,469 oy (%11.70) Mehmet Ali Talat (CTP): 9,834 oy (%10.03), Arif Hasan Tahsin (YBH): 2,545 (%2.60), Şener Levent (Bağımsız): 899 (%0.92), Turgut Afşaroğlu (Bağımsız): 553 (%0.56), Ayhan Kaymak (Bağımsız): 369 (%0.38) Geçersiz oy: 4,593 (%4.48) Oylamaya katılmayanlar: 24.038 (%18.98-Bunun önemli bir kısmı, içi boşaltılan bankalardaki tasarruflarını yitirenler ve rejimden ümidini kesenlerdir)
            Bilindiği gibi, gazetecilere "Arkamda 32 MİT ajanı dolaşmaktadır" diye konuşan Derviş Eroğlu, TC'den gelen baskılar sonucu, ikinci tur seçimlere katılmamış ve Rauf Denktaş, 5 yıl daha Cumhurbaşkanı koltuğunda kalmıştır.   

TALAT: "SEÇMEN YAPISI DEĞİŞİYOR"
            Oy oranı 1993 genel seçimlerinde %24.50 iken, 1998 yerel seçimlerinde %20.41'e düşen CTP'nin Genel Başkanı Mehmet Ali Talat ise, partisinin oy oranının %13.35'e düşmesini şöyle açıklamaya çalışmıştı:
            "Seçimlerin en önemli göstergesi, sol oyların sağa kayması gerçeğidir. Bunun değerlendirilmesi lazım. Bu durum, bir süredir yaşanan süreçlerin sonucu. Biz bunun farkındaydık. Bunu en bariz şekilde yerel seçimlerde gördük. Konu yerel seçim olmasına karşın, insanlarımız milli politikalarla milliyetçi yükseliş sonucu, bunun istismarını yapan sağ partilere yöneldiler. Yerel seçimler, fırtınanın geldiğinin ilk göstergesiydi. 20 yılda yapılamayanları başaran CTP'li belediye başkanları seçim kaybetmiştir." (Vatan, 9 Aralık 1998)
            Talat, birkaç gün sonra partisinin oy yitirmesiyle ilgili açıklamalarına yenilerini de ekleyerek şöyle konuşmuştu:
            "Kıbrıs sorununun içinde bulunduğu durum nedeniyle ülkede bir barış ümitsizliği yaşanmaktadır. Gerginlikler ve buna dayalı olarak çözümsüzlük sürecinin derinleşmesi sonucunda CTP'nin barış, demokrasi ve federasyon politikaları, şoven yükseliş karşısında halkımızdan yeterince destek alamadı...Başarısızlık nedenlerinden bir diğeri, parti içi zaafiyetler ve bunun üyeler üzerinde yarattığı moral bozukluğudur...
            KKTC'nin seçmen yapısının değişmesi de en büyük etkenlerden biridir. 1993 seçimlerinde 103 bin olan seçmen sayısı, bu seçimlerde 120 bine fırladı. Bu normal değil. Gelişigüzel dağıtılan vatandaşlıkların da etkisi ile seçmen yapısı ciddi değişikliklere uğradı. Ülkeye seçimden seçime gelip vatandaşlık görevini yerine getiren seçmenler var. Bu CTP'nin halk yararına olan politikalarının bu kesimlere ulaştırılmasındaki zorluk ve bu türden kişilerin önyargıları nedeniyle parti aleyhine oldu. Bir kez daha Kuzey Kıbrıs'ın kaderi ile ilgili olarak bu tür yapay değişikliklerin yarar değil, zarar getirdiğini hep birlikte yaşadık." (Vatan, 12 Aralık 1998)

İDEOLOJİK MÜCADELE EKSİK
            Kendisine "solum" diyen bir siyasal partinin genel başkanı olarak Mehmet Ali Talat'ın, siyasal ve ekonomik alanlar yanında ideolojik alanda da mücadele etmesi gerektiğinin önemi bir kez daha ortaya çıkmış oluyor. Kaldı ki CTP, bu üçlü mücadelenin en fazla öne çıkarılan siyasal olanında bile, çeşitli zayıflıklardan malûl bir yapı göstermektedir. Ekonomik mücadeleyi ise, son dönemlerde gittikçe etkisizleşen Dev-İş ve benzeri CTP yanlısı memur sendikaları ile sınırlı tutmaktadır.
            Her yılın başında Maliye Bakanlığı ile memur sendikaları arasında yapılan protokoller ile sınıf sendikacılığı yerine, eşel-mobil sistemi içinde "maaş artırma pazarlığı"na yatan sözümona solcu sendikacılar, sendikacılığı da dümura uğratmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüş ve onlarla uzlaşarak, baklavalı uzlaşma törenlerini tarihlerine kaydettirmişlerdir.
            Üyelerine ekonomik ve siyasal bilinç taşıma, sosyal kurtuluşa ışık tutma, Kıbrıs sorununun demokratik bir şekilde çözümlenmesi için sahip çıkılması gereken uluslararası ilkeleri benimsetme görevleri hep gözardı edilmektedir. (Bkz. Memur cennetinde sendikacılık oyunu, Yeni Çağ, 26 Aralık 1994)

MAAŞA BAĞIMLI KİTLELER
            Sonunda 50 bine yakın kişi, üretici yaşamdan kopartılıp, KKTC devletçiğine mideden bağımlı hale getirilmiştir.KKTC devletçiğinden maaş çeken 14 bin 404 memur, 3 bin 500 işçi, 14 bin 404 devlet emeklisi memur,3 bin 561 sosyal yardım alan, bin 495 özürlü, 1,222 geçici statüde memur ve işçi,  4 bin şehit ailesi, malul gazi, mücahit, 4 bin dolayında Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) ve belediye çalışanı vardır. Ayrıca Sosyal Sigorta Dairesi'nden emekli maaşı çeken yaklaşık 17 bin kişi bulunmaktadır. Bordro mahkûmlarının büyük bir çoğunluğunun umutlarını tatmin etmeyi beceren UBP, her seçimde "mal"ı alıp götürmektedir.
            1997 yılı içinde, kamu görevlilerinin gayrı safi milli hasıla'ya yaptıkları katkı %18-20 oranında iken, devlet bütçesinden  %38 oranında pay almaktaydılar. (Kıbrıs, 13 Ağustos 1997)
            Bir başka ilginç saptama ise, devletten her ay çıkan 35 bin çekten 7 bin'inin parasal  tutarının, 35 bin çek için ayrılan paranın %65'ine tekabül etmesidir. Geriye kalan 28 bin çek sahibi ise, ancak tüm çek ödemelerine giden paranın %35'ini almaktadır. (Avrupa, 17 Aralık 1997) Bu da üst bürokrat kesimlerin, "milli politika"ya olan "sadakat"ini göstermektedir.
            Sıradan yurttaş, ya da serbest çalışan esnaf ise, seçim ve geçimle ilgili görüşünü şöyle belirtmektedir:
            "Milletvekilleri bugüne kadar ceplerini doldurmaktan başka birşey yapmıyorlar. Esnaf ezilmektedir. Esnafın bu içler acısı halini gören bir milletvekili yok mudur? Milletvekillerinin çoğu oyumuzu almak için gökten ayı indirip, elimize verdiler, dağları yeniden keşfettiler. Seçimlerden sonra hiçbir icraatını görmediğimiz milletvekillerinin değişmesini, yerlerine bu kötü gidişimize dur deyebilecek milletvekillerinin seçilmesini isterdim, fakat badadezin yahnisi, gider gelir aynisi." (Vatan, 25 Eylül 1998)

YENİDEN AYRI PARTİLEŞMEYE DOĞRU
            6 Aralık 1998 günü yapılan milletvekili seçimlerinden oy kaybı ile çıkan DP'deki huzursuzluk, 1992'de DP ile birleşerek tarihe karışan TC kökenlilerin Yeni Doğuş Partisi'ni yeniden canlandırma girişimlerini hızlandırdı. Yeni bir parti kurma girişimini "ayrımcı bir girişim" olarak nitelendiren ve bunun, Kıbrıs davasının veya Kıbrıs halkının lehine olmayacağını açıklayan rejimin başı Rauf Denktaş, seçim sonuçlarını değerlendirmek üzere gittiği Ankara'dan dönüşünde, "Böyle bir girişime akıllı uslu insanların tevessül edeceğini zannetmiyorum" şeklinde konuştu. (Kıbrıs, 13 Aralık 1998)
            Bunun üzerine, seçimi kıl payı kazanan DP milletvekili Kenan Akın ile seçimde milletvekili seçilemeyen bazı YDP kökenlilerin de aralarında olduğu bir grup, Lefkoşa'da bir araya gelip, ilk aşamada DP yönetimine muhtıra verilmesini kararlaştırırken, Girne'de toplanan bir başka grup da "ayrılıkçı harekete katılmama" kararı aldı. Vatandaşların TC kökenli oldukları için ayrı bir parti altında toplanmalarının son derece sakıncalı olacağını belirten YDP kökenli bir katılımcı, "Mücadelemizi DP içinde sürdüreceğiz. Serdar Denktaş başkan kalmayabilir, ama DP yoluna devam edecek" dedi. (Kıbrıs, 15 Aralık 1998)
            Basına verilen paralı ilanlarda da "Nüfusun %40'ını (Kıbrıs, 15 Aralık) / nüfusun yaklaşık üçte birini temsil eden geniş halk kesiminin oyunu kurnazca bölerek, bu kesimin Meclis'te hakça ve dengeli bir şekilde temsiliyetinin önlenmesi" protesto edilerek, "provokasyonlara alet olunmaması önemle tavsiye edildi." (Hürriyet-Kıbrıs, 22 Aralık 1998)
            Gelişmelerin yavaş seyretmekteyse de, Kıbrıslı Türklerden daha kavgacı bir mizaca sahip olan TC göçmenlerinin, fethedilen Kıbrıs'ın kuzey bölgesinde daha fazla ganimet mal-mülk ve temsiliyet elde etme mücadelesinin yükseleceği anlaşılmaktadır. Çünkü, "Doğuş Hareketi"nin paralı ilanında da belirtildiği gibi, "Bu durum, kayırmacı tutum ve istihdam politikaları ile adaletsiz gelir dağılımı sonucu oluşan sosyo-ekonomik yapı bozukluğunu en derin yaşayan ve bu ülkeye gittikçe yabancılaştırılan insanlarımızın sorunlarını ifade etmesine engel değildir." (agy)
            Nitekim Nizam-ı Alem Ocakları Başkanlığı tarafından yayımlanan bir bildiride, Rauf Denktaş'ın TC kökenlilerin ayrı bir parti kurmasının "ayrımcı bir girişim" olacağı yönündeki sözlerine sert bir tepki gösterilmiş ve onun bu sözlerinin milli birlik ve beraberliği zedelediği, 1974'den sonra adaya gelenlerin siyasi parti kurmasının bölücülük olarak tanımlanmasına anlam vermenin mümkün olmadığı, çünkü KKTC Anayasası'nın demokratik anlayış içerisinde herkesin bir siyasi parti kurabileceğini öngördüğü belirtilmekte ve yerli soydaşlar lehine ayırım yapıldığı, Anadolu'dan gelenlerin, sadece şahsi çıkar amacıyla kullanıldığı, bölücülük yapanların ortada olduğu, KKTC halkının Kıbrıslı-Türkiyeli ayırımına tabi tutulamayacağı kaydedilen bildiride, Cumhurbaşkanı'nın kendisini seçenleri şimdi bölücülükle suçladığı da iddia edilerek, bu tür davranışlardan uzak durması istenmekteydi. (Yeni Düzen ve Birlik, 14 Aralık 1998)

ÜLKÜ OCAKLARI'NIN UYARISI
            "Bu Memleket Bizim" mitinginden fazlasıyla tedirgin olduğu anlaşılan KKTC Ülkü Ocakları Derneği Başkanı Osman Çolak, tam sayfalık bir gazete ilanında "Son kez ihtar ediyoruz" diyerek şu görüşleri dile getirmekteydi:
            "Coğrafya milliyetçiliği yapıp, Kıbrıs Türklerini bölmeye çalışanları uyarıyoruz... KKTC yurttaşlarını 1974 öncesi ve sonrası biçiminde bölmeye çalışanları uyarıyoruz...Hiç kimse Türk Kıbrıs'ın tekrar süper güçlerin senaryolarıyla elimizden uçup gitmesine göz yumacağımızı hayal etmesin. Gerekirse kanlarımızla sulanmış olan bu Türk kalesini savunmak için tekrar kanımızı akıtacağımızdan şüphe olmasın.
            Türk dünyası için binlerce şehit veren Ülkü Ocakları'nın mensupları olarak diyoruz ki: Üç beş kendini bilmezin bizi bölmesine ve tekrar Kıbrıs Türklerini esaret altına sokmasına izin vermeyeceğiz." (Kıbrıs, 25 Temmuz 2000)
            Sabah gazetesi yazarlarından Sedat Sertoğlu ise, Kıbrıs'tan yazdığı bir makalesinde şöyle demekteydi:
            "Bazıları 'İyi ki üniversiteler kapalı. Burada okuyan 20 bine yakın Türk öğrenci, Türkiye'ye yapılan hakaretlere karşı sessiz kalmazlardı" diyor. Öğrenciler gitti ama, burada yaşayan 70 bin civarında Türkiye'den gelmiş insan var. Onlarla da konuşuyoruz. Neredeyse kalkıp "Yürüyün" desek, Türk bayrakları ile sokaklara dökülecekler. Türkiye düşmanlığı yapanların sayıları az. Ama sesleri çok çıkıyor..." (28 Temmuz 2000) 
            Yeni Binyıl gazetesinde yazan "Ömer Lütfi Mete" imzalı kişi de şu görüşü savunmaktaydı:
        "Bir kere şu cümleyi yırtıyorum: "Kıbrıs Kıbrıslılarındır". Nerde öyle yağma? Kıbrıs aynı zamanda Rizelilerin, İzmirlilerin, Sinopluların, Hataylıların, Hakkarililerindir... Ada üzerinde az "hak" sahibi olanlar, Türk ordusunu işgalci sayanlardır. Zaten bu yoldaki bazı hezeyanlar üzerine kişisel bir muhtıra niyetiyle yazıyorum." (28 Temmuz 2000)
            4 Ağustos 2000 tarihli Yeni Düzen gazetesinde yer alan ve yıl sonuna doğru Kıbrıs'taki TC göçmenlerinden oluşacak bir "Anadolu Partisi"nin kurulacağını duyuran haber, bir buçuk yıl önce başlayan bu hareketliliğin, yakında meyvelerini verip, KKTC'deki siyaset ortamına yeni boyutlar katacağını göstermektedir. 

SANAYİCİNİN TEPKİSİ
            Öte yandan Kıbrıs Türklerine karşı, TC yetkilileri ve bazı gazete yazarları tarafından  yapılan bazı aşağılayıcı değerlendirmeler, Kıbrıslı Türkler arasında tepkiler doğurdu. Örneğin 6 Ağustos 2000 tarihli Kıbrıs gazetesinde "Sayın Serdar Turgut ve diğer benzerlerine" başlıklı bir mektup yayımlayan Emekli DPÖ Müdürü ve Sanayici Hilmi Refik, "Kıbrıslı Türklerin kurtarıldıklarının 26. yıldönümünde Kuzey Kıbrıs'ta 15 bin kişinin katılımı ile tüm milli değerlere karşı aleyhte bir gösteri yapıldığını" anımsatarak, "her şahsın 3 kişilik bir aile olduğunu, bir o kadar şahsın da gösteriye katılmaktan çekindiğini düşünürsek, bu gösterinin 90 bin-100 bini ifade etmesi gerek" demekteydi. Refik devamla, Türkiye'den Kıbrıs'a gönderilen paraların hepsinin Kıbrıslı Türklere fatura edilmesine karşı çıkmakta ve  şunları yazmaktaydı:
            "(Kıbrıs Türkü,)70 bin kişiyi Kıbrıs'ta yerleştirmek için harcama yapılmasından (Güneydoğulu, Karadenizli ve Hataylı), onlara sosyal yardım yapılmasından, onlara hastanelerde masraf yapılmasından sorumlu değildir...Bugün bize fatura edilen masraflar ve harcamaların esası ve kaynağı, Kıbrıs Türkü aleyhine rapor hazırlayanların masrafları ve harcırahları ve otel ve bilet masraflarıdır. Konuk heyetlere tahsis edilen ve kiralanan Mersedesleri devletin sandınız. Açıklasınlar TC konuk heyetlerine Kıbrıs bütçesinden ne kadar harcama yapıldığını bilelim."
            Sanayici Hilmi Refik, Kıbrıslı Türklerin ürettikleri ürünlerin Türkiye tarafından satın alınmadığından şikayet ederek, Hürriyet gazetesinde "Milli meselemiz artık sıktı" başlıklı bir makale yayımlayan Serdar Turgut'a,  "Benim anavatanım, senin vatanın KKTC'nin ürettiğini satın almamış, yavrusunu yemiş ve bir nevi sömürmüştür" demekteydi.

ASKERİ İŞGAL ALTINDAKİ  EKONOMİK SÖMÜRÜNÜN BOYUTU
            Nitekim, Türkiye'nin Dışişleri eski Bakanlarından Emekli Büyükelçi İlter Türkmen, yine Hürriyet gazetesinde yayımlanan "KKTC Ekonomisi" başlıklı bir makalesinde şöyle demekteydi:
            "KKTC'nin Türkiye'ye büyük bir yük teşkil ettiği sanılmamalı. Yardımların tutarı yılda 100 milyon dolar civarında. Buna karşılık KKTC, nüfusuna oranla Türkiye için küçümsenemeyecek bir pazar, ihracatımız yılda 300 milyon doları buluyor." (3 Haziran 2000)
            Öte yandan, KKTC Devlet Planlama Örgütü'nden derlenen bilgilere göre, sadece 1987 ile 1996 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde, Kıbrıslı Türklere ekonomik yardım adı altında Türkiye'den gönderilen 395.4 milyon dolar, bunun beş katını tutan mal satımı ile geri alınmıştır. Bir başka deyişle, Türkiyeli dış satımcılar, Kıbrıslı Türklerle yapmış oldukları alışverişten 2 milyar 7 milyon 200 bin dolar  kârlı çıkmıştır. Örneğin 1996 bütçesi gerçekleşme rakamlarına göre, Türkiye'nin 1996 yılında KKTC bütçesine katkısı 7 trilyon 367 milyar TL (89.7 milyon dolar) olurken, bunun 6 trilyon 119 milyar 642 milyon TL'si (74.5 milyon dolar) doğrudan ekonomiye enjekte edildiği ve geriye kalan bölümünün ise savunma harcamalarına gittiği açıklanmıştır. (Kıbrıs, 26 Ocak 1998)

BİR KOYUP ÜÇ ALAN TÜRKİYE
            CTP Genel Sekreteri Ferdi Sabit Soyer de, 2 Ağustos 2000 tarihli Yeni Düzen gazetesinde yer alan bir söyleşisinde, Türkiye'den inkar edilmez bir destek olduğunu, ama aynı şekilde Kıbrıs Türkünün de inkar edilemez bir katma değer yarattığını söylemekte ve bazı rakamlar vermekteydi.
            Buna göre, 1991 ile 1997 arasında yerel kaynaklar, bütçe gelirlerinde TC yardımlarından kat kat fazla yer almaktaydı. 1998'de 242 milyon dolar yerel gelir, 130 milyon dolar TC yardımı ve 1999'da 259 milyon dolar yerel gelire karşılık, 70 milyon dolar TC yardımı ve 52 milyon dolar borçlanma ile dengeler bozuldu. 1999'da Türkiye KKTC'ye 251.5 milyon dolar değerinde dış satım yaparken, KKTC'den yapılan dış alım ancak 27.8 milyon dolarda kalmaktaydı.
            Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin ortadan kaldırılması, ya da adanın taksim edilmesine yönelik emperyalist planlar uyarınca, 26 yıldır adada bulundurulan 30-35 bin kişilik Türk Silahlı Kuvvetleri ile 100 binden fazla Anadolu göçmeni, sayıları 80 binin altına düşürülen Kıbrıslı Türkler açısından kendi geleceklerini belirleme ve demokrasi mücadelesi konusunda önemli bir engel olmayı sürdürürken, keskinleşen çelişkilerin önümüzdeki aylarda hangi boyutlara ulaşacağı dikkatle izlenmelidir.   


(İlk önce "Türkiye KKTC'deki çıkarlarını korumaya çalışıyor, Kıbrıs bazılarını 'sıkıyor'" başlığı altında ve “Mehmet Sonuç” imzasıyla, Sol dergisi, İstanbul, Sayı:98, 11 Ağustos 2000'da yayımlanan bu metin, daha sonra genişletilmiş ve burada verilen haliyle ve aynı imza ile Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisi, Lefkoşa, Sayı:55, Eylül 2000'de yayımlanmıştır.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder