17 Mayıs 2015 Pazar

YERALTI ÖRGÜTÜ TMT’NİN İLK DÖNEMİ İLE İLGİLİ BELİRSİZLİKLER


Aydın Akkurt, Türk Mukavemet Teşkilatı, 1957-1958 Mücadelesi, İstanbul,  Aralık 1999, 379s.

1957-1963 yılları arasında yeraltında çalışmış olan Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı’nın, Kıbrıs sorununun günümüze kadar gelen çözümsüzlüğüne olan katkıları ve bu teşkilatın yaptıkları hakkında, ciddi ve kapsamlı bir tarih çalışması henüz yapılmış olmamasına karşın, geçen zaman içinde bu gizli yeraltı teşkilatının bazı eylemleri hakkında sınırlı da olsa bazı yayınlar yapılmış bulunmaktadır.

İLK YAYINLAR
Bizim saptayabildiğimize göre, ilk Türkçe yayın, TMT’nin bu ilk döneminde işlenen bazı cinayetlere ışık tutan ve Türkçe, Rumca ve İngilizce olarak Lefkoşa-Büyük Kaymaklı’daki Printco Matbaasında basılmış bulunan “Kıbrıs’ta Tedhiş ve Faşizmin Kurbanları” adlı broşürdür. Kıbrıs Türk Vatanperverler Birliği adına ziraat mühendisi İbrahim Hasan Aziz ile sendikacı Nureddin Mehmet Seferoğlu tarafından hazırlanan bu çalışma, 1965 yılında AKEL MK üyesi Derviş Ali Kavazoğlu’nun, sendikacı Rum arkadaşı Kostas Mişaulis ile birlikte Kıbrıs Türk yeraltı örgütü tarafından öldürülmesi ardından yayımlanmıştı. Buradan yapılan geniş bir özet, İstanbul’da yayımlanan Ant dergisinin 9 Eylül 1969 tarihli (No.141) nüshasında da yayımlandı.
Bundan sonra gelen ikinci çalışma, 1974 savaşından sonra Kıbrıs sorununa ilgi gösterip çeşitli makaleler yayımlayan ve Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’ne yakın olan aylık inceleme, yorum, belge dergisi “İlke”de çıkmıştır. İstanbul’da yayımlanan bu derginin Kasım 1974 tarihli 11. sayısında çıkan Mehmet Yüksel imzalı makalenin başlığı şöyleydi: “Kıbrıs’ta Faşist Baskılar, Faşist Örgütlenmeler”. Aynı derginin Mayıs 1977 tarihli 41. sayısında da, “Kıbrıs’ta gerici faşist güçlerin kan ve cinayet listesi” başlıklı bir yazı yer almıştı.
Kıbrıs’taki TMT’li yıllara ilişkin olarak resmi bilgiler dışında, çok bilinmeyen ve karanlıkta kalmış bazı bilgiler veren bir başka çalışma, Lefkoşa’da haftalık olarak yayımlanan Söz gazetesinde 8 Mayıs-16 Ekim 1987 tarihleri arasında çıkan “Emekçi Halk Hareketimizin Geçmişinden” başlıklı yazı dizisidir. Ahmet An’ın bu çalışması, “Kıbrıs’ta Fırtınalı Yıllar (1942-1962)” adı altında, ancak 1996 yılında kitaplaşabilmiş ve daha geniş bir okur kitlesine ulaşabilmiştir. (Bir rastlantı sonucu, gazeteci-yazar Kutlu Adalı’nın faili meçhul (!) bir cinayete kurban gitmesinin hemen ardından piyasaya çıkmış olan bu kitabın, Kıbrıs Türk liderliği tarafından toplattırılmasının da gündeme geldiği, ama o sıralarda böylesi bir uygulamanın tepkileri daha da artıracağı düşünüldüğünden, buna tevessül edilmediği bilgimize gelmiş bulunmaktadır.)

İLGİNÇ AÇIKLAMALAR
1990 yılının sonunda, TC Genel Kurmay Başkanlığı Özel Harp Dairesi Başkanı Tuğgeneral Kemal Yılmaz, Özel Harp Dairesi’nin Adnan Menderes zamanında 27 Eylül 1952’de Milli Savunma Yüksek Kurulu kararıyla kurulduğunu ve 1963-74 yılları arasında Kıbrıs’taki mukavemet harekâtının örgütlenmesinde görev aldığını açıkladı. (Cumhuriyet, 4 Aralık 1990)
  TMT’nin ilk Türkiyeli komutanı olan Rıza Vuruşkan’ın “TMT’nin kuruluşunu anlatan not defterinden” 1993 yılında yayımlanmış olan bir bölümde ise, gerek general ve gerekse Kurmay Başkanının, Kıbrıs’a gönderilecek heyetin ve oradaki teşkilatın liderliği için kendisini gayet uygun bulmakla beraber, Vuruşkan ve arkadaşlarının Türkiye’deki ABD askeri kuruluşlarından biri olan “Jusmmat J3 özel projeler kısmı ile sıkı işbirliği halinde bulunduklarını” ve aynı binada çalıştıkları Amerikalı subayları kuşkulandırmamak için bir ara kendisinin Kıbrıs’a gönderilecekler listesinden çıkarıldığını, ama sonradan Amerikalıların kuşkulandırılması riskini de göze alan yetkililerin kendisini listeye dahil ettiklerini anlatmaktadır. (aktaran Prof.Dr.M.Derviş Manizade, 65 Yıl Boyunca Kıbrıs: Yazdıklarım-Söylediklerim, İstanbul, Mart 1993, s.575)

KENAN İNATÇI’NIN VERDİĞİ BİLGİLER
  Eski TMT istihbaratçılarından Kenan İnatçı, 1950’li yılların başında köyü Susuz’u, Türkiye’den asker kökenli Ömer Kılıç adında birinin ziyaret ettiğini belirterek şöyle yazmaktadır:
  “İlkokul öğrencisi idim. 1950-1951 yıllarında olacak ki; köyüm Susuz’a Türkiye’den asker kökenli Ömer Kılıç ziyarete gelir. Susuz köyü muhtarı Süleyman Salih’in evine konaklar. O dönemde köy öğretmeni Oğuz Kusetoğlu idi. Muhtarın evinde karargahını kuran Ömer Kılıç, muhtar Süleyman Salih ve öğretmen Oğuz Kusetoğlu ile çevre yerleşim birimlerinde yaşamakta olan Türkler hakkında çalışmalarda bulundular. Gerekli bilgileri aldıktan sonra da çevre Türk köylerini ziyarete çıkar. Öğretmenim Oğuz Kusetoğlu, Ömer Kılıç’ı, köyden köye eşek üzerinde gezdirmede kılavuzluk etmek için beni görevlendirdi. Ömer Kılıç, Kıbrıslı Türkleri yerinde görmek ve değerlendirmek ve de Türkiye’ye bağlı merkezi bir yeraltı teşkilatının örgütlenmesinde ön çalışmalar yapmak üzere Kıbrıs’a gelen bir Türk subayı idi. 1950-1951 yıllarında “Ne Mutlu Türküm Diyene”, “Bir Türk Dünyaya Bedeldir”, “Türk Allahın Arslanıdır” ibarelerini taşıyan ay-yıldızlı, bayrak kırmızısı, yuvarlak cam plaketlerini kendi elleriyle yapan ve dağıtan Ömer Kılıç’ın kendisiydi. Ömer Kılıç, Baf kasabasında çalışmalarını o günlerde Baf bölgesel milliyetçi hareketlenmede öncü Türk milliyetçilerinden Derviş Ahmet Raşit ve Kamil Hoca ile sürdürür. 1950 yılından önceki yıllardan beri Baf Türkünün milli lideri Dr.İhsan Ali ile  de özel temas ve çalışmaları olur.”
  İnatçı, yazısının devamında, Rauf Denktaş için bir nitelemede bulunmakta ve o sıralarda onun üyesi olduğunu söylediği 9 Eylül yeraltı örgütüyle ilgili olarak da bir iddia öne sürmekteydi. (“Gayrı resmi tarihin kırıntıları” başlıklı bu yazı, sonradan dava konusu olduğundan burada ayrıntı veremiyoruz! -Bkz.Avrupa, 24 Aralık 1997)
  Bu konuyla ilgili olarak, Necati Özkan’ın İstiklâl gazetesinde şu habere rastladık:
  “Türkiyemizin tanınmış hattat ve ressamlarından Bay Ömer Faruk Kılınç, bir müddetten beri adamızda bulunmaktadır...Kendisi Lefkoşa’da Trodos Otelinde sakin bulunmaktadır...Tabela ve dini yazıları yazmağı kabule başlamıştır. (13 Nisan 1952)
  Hürsöz gazetesinde şu haberler var:
  “Türkiye’nin tanınmış hattat ve ressamlarından Ömer Faruk Kılınç, bir müddetten beri adamızda bulunmaktadır.” (13 Nisan 1952) “Hattat Ömer Faruk Kılınç köy gezilerini anlattı.” (23 Ocak 1953)
  Ömer Faruk Kılınç, daha sonra İngiliz sömürge yönetimi tarafından deşifre edildiğinden, adayı terkedecek ve buradan evlendiği bir kızla birlikte ayrıldıktan sonra Kıbrıs’a bir daha geri gelmeyecekti.

TMT’NİN KURULUŞ TARİHİ HANGİSİ?
  TMT’nin üç kurucusundan biri olan ve zamanın Lefkoşa’daki TC Konsolosluğunda ateşe olarak görev yapmakta olan Kemal Tanrısevdi, yıllar sonra Kıbrıs’a gelerek, Dr.Burhan Nabantoğlu’nun ölümünün 14. yıldönümü nedeniyle Mağusa’da düzenlenen bir törene katılmış ve orada yaptığı konuşmada, TMT’yi Denktaş, Nalbantoğlu ve kendisinin 15 Kasım 1957’de birlikte kurduklarını, Kıbrıs Türkünün mukavemet ve direnişinin o tarihte başladığını açıklamış; TMT’nin kuruluş yıldönümünün 1 Ağustos’ta kutlanmasının Kıbrıs mücadele tarihinin başlangıcını inkar etmek olduğunu belirtmişti. (Kıbrıs, 9 Şubat 1994)
  Kıbrıs sorununun tarihi ile ilgilenenler, TMT’nin ilk bildirisini 1957 yılının Kasım ayı içinde dağıttığını bilmektedirler. Ama TMT’nin en çok bilinen kurucularından olan Rauf R.Denktaş, yıllardır, bu teşkilatın kuruluş tarihini Kıbrıs Türk toplumuna 1 Ağustos olarak kabul ettirmiş ve bu gün resmi olarak günümüze kadar kutlanagelmiştir. Oysa, 1 Ağustos 1958 tarihi, bundan 8 buçuk ay önce kurulmuş olan “Türk Mukavemet Teşkilatı”nın, Türkiyeli subayların yönetimine geçtiği tarihtir. (Kuruluş tarihi ve TC ile olan bağlar konusuna aşağıda yine değinilecektir.)

KAMUOYU ÖNÜNDE TMT’NİN İLK KEZ TARTIŞILMASI VE DİĞER YAYINLAR   
  Kıbrıslı Türkler arasında tabu olarak bilinen ve açıktan konuşulup yazılmayan TMT konusunun kamuoyu önünde ilk defa tartışılması, Türkiye’de yüksek öğrenim gören Kıbrıslı Türk öğrencilerin oluşturduğu “Üniversite Temsilciler Konseyi”nin 1995 yılı etkinlikleri çerçevesinde, 4 Şubat 1995 akşamı Lefkoşa’daki Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlediği “Türk Mukavemet Teşkilatı’nın Kıbrıs Sorunundaki Yeri” konulu panelde gerçekleşmiştir. Panele konuşmacı olarak Ahmet Cavit An, Arif Hasan Tahsin, Halil Paşa ve İsmail Bozkurt katılmışlardı. Arif Hasan Tahsin, konuşmasını 13 Şubat 1995 tarihli haftalık Yeni Çağ gazetesindeki köşesine alırken, ben de kendi bildirimi o sıralar yazarları arasında bulunduğum aynı gazetede 5 hafta süreyle (20 Şubat-30 Mart 1995) yayımladım ve yazdıklarım, çeşitli çevrelerde büyük ilgi topladı. Hasan Kahvecioğlu, bu panelde en çok sorgulanmak istenen noktanın “öldürülen Kıbrıslı Türkler” olduğuna dikkat çekerek, şöyle yazdı:
  “Özellikle TMT konusunda “tabu”ları yıkıp, kat edeceğimiz çok uzun bir yol olduğu yadsınamaz. Bu “ilk adım”ın arkasının gelmesini ve özellikle TMT’de “Kurucu” olarak görev yapanların da konuşmalarını dileriz.” (Ortam, 6 Şubat 1995)
  Araştırma yazımla ilgilenip, benimle temasa geçenlerden biri olan TMT eski komutanlarından Hasan Demirağ (Çıngı Bey), 8 Mart 1995 tarihli Kıbrıs gazetesinde yayımlanan ve gazeteci Taylan Kav ile yaptığı söyleşisinde, TMT konusunu yıllardır araştırdığını, belgeler topladığını ve yazacağını belirtmişti. Taylan Kav ise, dinlediklerinin sadece bir kısmını okurlarına aktaracak ve şöyle yazacaktı: “Belgeler, iddialar, görüşler, isimler! Müthiş şeyler, müthiş hassas şeyler!...O söyledi, ben de yazdım mantığı ile aynen yazmanın doğru olmayacağına inanıyorum. Bu nedenle “Ben kabul ediyorum. Adımı ver, yaz!” diyen Hasan Bey’e de  bunu söyledim ve 4 saat sonunda da kasetimi kapattım...Bu konuyu kim araştıracak ve yazacaksa, lütfen çok dikkatli ve titiz olsun! Çünkü gerçekten, çok hassas bir konu; yarar yerine zarar getirebilir, toplumu çalkantılara götürebilir!”
  Ne yazık ki, Hasan Demirağ’ın TMT’ye ilişkin araştırmaları bugüne kadar yayımlanamamıştır.
  Gazeteci Neriman Cahit, ÜTK’nın adı geçen panelinde banda kaydettiği bütün konuşmaların çözülmüş metinlerini, Ortam gazetesinde “Yakın tarihimize damgasını vuran bir örgüt: TMT” başlığı altında yayımladı. (22 Mayıs-7 Haziran 1995)  O sıralarda, Türkiye’deki Milliyet gazetesinde Özcan Ercan adlı bir hanım, TMT’nin kurucuları ve üyeleriyle yaptığı söyleşileri “İstirdat Harekatı” adı altında yayımladı (10-14 Haziran 1995).  
  TMT’nin geçmişinin eşelenmesine 1995 yılı içinde devam edildi. Neriman Cahit, yine Ortam gazetesinde “Kemal Sahilboylu ve TMT Hatıraları” adlı söyleşiyi yayımladı. (19 Eylül-4 Ekim 1995) 6 Şubat 1996’da Burhan Nalbantoğlu’nun 16. ölüm yıldönümü vesilesiyle, bu kez de bu TMT kurucusunun dostları görüşlerini bildirdiler ve TMT’nin etkinliklerinden söz ettiler. (6-12 Şubat 1996)

TÜRKİYE TMT’SİNİN KURUCUSU NE DİYOR?
  Merkezi Ankara’da bulunan Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin yayın organı olan “Kıbrıs Mektubu” adlı dergi de, Temmuz 1996 tarihli sayısında TMT’nin kuruluşunu ve yaptığı hizmetleri anlatan bir söyleşi yayımlamaya başladı. Söyleşi, 1952’de kurulan TC Seferberlik Tetkik Kurulu (sonradan adı Özel Harp Dairesi olacak olan günümüzün  Kontrgerillası) Başkanı Daniş Karabelen’in, 1957 yılı sonunda Kıbrıs TMT’sinin yönetimini Türkiyeli subayların ele alması ve yeniden örgütlemesi için görevlendirdiği Emekli Albay İsmail Tansu ile yapılmıştı.
  Tansu, Ahmet Göksan’la yaptığı bu söyleşide, 1957 yılı içinde kurulmuş bulunan Kıbrıs TMT’sini yok saymakta ve TMT’nin kuruluş fikrinin bile Türkiye’den geldiğini söylemekteydi: “Kıbrıs’ta Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulması gerektiği hakkındaki resmi fikir Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun beyninde şekillenmiştir.”
  İsmail Tansu, aynı derginin Kasım 1996 tarihli sayısında yer alan “Kıbrıs’ın özgürlük mücadelesinde TMT ve Dr.Fazıl Küçük ile Rauf Denktaş” adlı makalesinde ise, Türkiyeli subayların yönetimine geçmiş olan TMT’nin kuruluş tarihiyle ilgili olarak “TMT’yi kurmak için görev aldığımız 1958 yılı Mayıs ayında” ifadesini kullanmaktaydı.

GENEL BİR AYAKLANMA VE KIBRIS’I GERİ ALMA PROJESİ
  Kıbrıs adasını geri alma (istirdat) projesini oluşturulması fikri ise, 1957 Aralık ayının son haftasında bir gün, Daire Başkanı Emekli General Daniş Karabelen’in Genel Kurmay Başkanlığına çağrılarak, ona 2. Başkan Orgeneral Salih Coşkun tarafından önerilmiştir. Karabelen’in bu iş için görevlendirdiği İsmail Tansu’ya göre, “harekete geçmek için beş ay heyecan ve sabırsızlıkla emir beklenilmiştir.” Nitekim Tansu, dizinin ilk yazısında şöyle demektedir.
  “Hükümet TMT’nin kurulmasına izin verdikten sonra, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını takip eden günlerden birinde bir gün öğle vakti evimde idim. Telefon çaldı, karşımdaki Daire Başkanımız Daniş Karabelen Paşa idi: “Tansu, birkaç gün önce bana, işler karışıyor, bu günlerde bir talimat alabiliriz demiştin. Sana malum olmuş. Harekete geçebiliriz talimatı geldi, evdeyim, hemen gel, görüşelim” diyordu.”
  İsmail Tansu, yazısına devamla, “Kıbrıs’ı İstirdat (Geri alma) Projesi” (KİP) olarak kodladığı projesini, Orgeneral Salih Coşkun’un yerine Genel Kurmay 2. Başkanlığına getirilen Orgeneral Cevdet Sunay’a sunduğunu ve onay aldığını belirtmekteydi.
  Rıza Vuruşkan ise, 22 Temmuz 1958 günü, Kıbrıslı Türk liderlere tebliğ edilmek kaleme aldığı  “Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı’nın Görev Talimatı”nın hazırlanmasında önce, TC Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile görüştüklerini ve konuşmalar sonunda  nihai gayelerinin, “gerektiğinde ve şartlar müsaadesinde umumi bir ayaklanma ile adanın tamamının kontrolünü elimize geçirmek” olduğunu anladığını belirtmektedir. (aktaran Prof.Dr.M.Derviş Manizade, agy, s.576)
 
“ANILARIMI NİÇİN YAYIMLAMAK İSTEDİM?”
  İsmail Tansu, “Kıbrıs Mektubu” dergisinin Ocak 1997 tarihli sayısında yer alan “Anılarımı niçin yayımlamak istedim” başlıklı  yazısında da şöyle demekteydi:
  “1957-1963 döneminin zorunlu ve katı gizlilik kurallarını iyice içlerine sindiren ve ona sadık kalan, her kademedeki TMT mücahitleri, Kıbrıslı mahalli liderler ve Türkiyeli subaylar, “Devlet sırrıdır” diyerek, alışkanlıklarını, 1974 yılına kadar, hatta 1974 yılından sonra da sürdürmüşlerdir. Bu sebeble, suskunluklarını devam ettiren, TMT’nin bu vatansever ve kahraman kadrosu, anılarını açıklamamışlar ve yayımlamaktan kaçınmışlardır. Aradan yaklaşık 40 yıl geçtikten sonra artık gizliliğin bir anlamı kalmamış ve TMT olayı devlet sırrı olmaktan çıkmıştır...KKTC Devletinin yazılacak tarihi için bu destanların açığa çıkarılması ve yayımlanması gereklidir.”

DİZİNİN YAYIMLANMASI DURDURULUYOR
  İsmail Tansu, Kıbrıs Mektubu’nun Mayıs 1997 tarihli sayısında çıkan anılarının 6. yazısı ile birlikte “TMT’ye kanat gerenler (1957-1960)” başlıklı bir yazı dizisi daha başlatmıştı. Bu yeni dizinin altında “TMT tarihi yazılıyor” başlıklı bir haber yer almaktaydı. Aslında bu haber, 11 Nisan 1997 tarihli Kıbrıs gazetelerinden alınmıştı ve şöyleydi:
  “Efsanevi TMT örgütünün tarihini yazmak üzere oluşturulan Üst Kurul Cumhurbaşkanlığı’nda Müsteşar Göral Tanova başkanlığında ilk toplantısını yaptı.
  Üst Kurul’da Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri ve Savunma Bakanlığı, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı, BRTK Müdürlüğü, Tanıtma Dairesi Müdürlüğü ve Kıbrıs Türk Mücahitler Derneği’nin temsil edildiği bildirildi.
  BRT’den verilen bilgiye göre Üst Kurul’un denetim ve gözetiminde oluşturulacak bir “Merkez”, yazar ve araştırmacıların atanması ile TMT ve Kıbrıs Türk Milli Mücadele Tarihi’ni kaleme alacak. Bunun için Türkiye ve KKTC’de varolan birçok belge incelemeye alınacak.
  TMT tarihinin yazılımını kitap yayını ve televizyon film yapımının izleyeceği, bu konuda BRTK’nın koordinatörlük yapacağı bildirildi.”
  Yaptığımız kısa bir araştırmaya göre, KKTC Bakanlar Kurulu’nun Resmi Gazete’de yayımlanan bir kararına göre ilk toplantısını Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş başkanlığında yapması öngörülerek oluşturulan bu kurul (Kıbrıs, 4 Mart 1997), henüz herhangi birşey üretmiş değildir.

AKKURT’UN HAZIRLADIĞI KIBRISLI TMT’NİN TARİHİ
  Cumhurbaşkanlığı Danışmanlarından olan Aydın Akkurt tarafından Aralık 1999’da  İstanbul’da bastırılmış olan “Türk Mukavemet Teşkilatı, 1957-1958 Mücadelesi” başlıklı kitabın (379s.), bu çerçevede düşünülen çalışmaların yerine geçtiği anlaşılmaktadır. Kitap bu içeriği ile, Rauf Denktaş’ın isteği doğrultusunda şekillendirilmiş ve onun onayından geçmiş ilk resmi Kıbrıslı TMT tarihidir. Kitabın içinde hangi yayınevi tarafından yayımlandığı belirtilmemiş olmasına rağmen, sırt yazısında, Rauf Denktaş’ın 1964-1974 arasına ait 10 ciltlik “Hatıralar”ını basmış olan İstanbul’daki, MİT’e yakın olduğu söylenen Boğaziçi Yayınları’nın sıra numarasını taşıması da dikkati çekmektedir.

TANSU’NUN HAZIRLADIĞI TC’Lİ TMT’NİN TARİHİ
  Bu durumda emekli albay İsmail Tansu’nun, ilk bölümü Ankara’da yayımlanan Kıbrıs Mektubu dergisinde çıkmış olan TMT tarihini, Türkiye’den yönetilmeye başlanan TMT’nin kuruluş ve örgütleniş tarihi olarak kabul etmek gerekecektir. Derginin, Dernek’teki bir yönetim değişmesi ardından yazı dizisine bir sonraki Temmuz 1997 tarihli sayıda yer alan 7. yazı ile son vermesi de ilginç bir gelişmedir. Bu arada Tansu’nun yeni başlatılan dizisine de devam edilmediği kaydedilmelidir.
  İsmail Tansu’nun anılarının ikinci bölümü, birinci bölümünü Kıbrıs Mektubu dergisinden aktararak veren (26 Mayıs-16 Haziran 1997) Halkın Sesi gazetesinde, 26 Ağustos ile 26 Eylül 1997 tarihleri arasında yayımlanmıştır.
  Tansu, “bizim dönemimiz” diye nitelendirdiği 1 Ağustos 1958 ile 31 Ağustos 1960 arası TMT ile ilgili olarak konuşurken, şöyle demektedir:
  “Dr.Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’ın yardımları ile ve onların güvence verdikleri lider düzeyindeki aydın kişilerin çabası ile iki yıl içinde varlığını hissettirmeden örgütlenmesi tamamlanmış, beş bin kişilik örgüt, eğitilmiş ve silahlandırılmış, Ada’nın altı bölgesinin tamamında hücreleşme yaygınlaştırılmıştır.”
  İsmail Tansu, TMT öncesi var olan Kıbrıs Türk yeraltı örgütleriyle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmaktadır:
  “Her zaman TMT’nin Kıbrıs Türk toplumunun bağrından çıkarılmış olduğunu anlatmaya çalıştım. Bu gerçek tartışılamaz. Elbette bizim dönemimizde örgütlediğimiz beş bin kişilik TMT, Türkiye’den ithal edilmedi ya. Onlar, Kıbrıs Türk toplumunun içinden elene elene seçilen, milliyetçi ve vatansever Kıbrıslı Türk gençleri idi. Kuşkusuz bunların içinde TMT’nin çeşitli kademelerinde liderlik düzeyinde sorumluluk üstlenmiş kişilerin güvence vererek önerdikleri gençler de vardı. Bu gençlerin daha önce var oldukları söylenen değişik adlardaki örgütlere mensup olmaları da doğaldı.
  Aktif veya pasif olsun, bu örgütlerin, iyi niyetle gençlerin bir araya gelerek Kıbrıs’ta Türk tarafında ciddi bir hareket olmadığı bir dönemde, vatan-millet yolunda bir şeyler yapmak istemeleri de takdirle karşılanacak ve saygı duyulacak doğal bir harekettir. Ancak Mayıs 1958 ayında hazırlıklarına başlayan ve 1 Ağustos 1958’de de Kıbrıs’ta fiilen kurulmasına başlanan TMT’nin sözkonusu örgütlerle bir ilişkisi yoktur. TMT ne onlardan devir alınmıştır ve ne de o örgütlerin üzerine bina edilmiştir. Aslında biz TMT’nı kurma girişimine başlarken, bize bu örgütlerin varlığından söz edilmemiş, bunlardan yararlanabileceğimiz önerilmemiştir. Biz TMT’nı sıfırdan başlayarak kurmuştuk.” (Ahmet Göksan ile yapılan söyleşiden, Halkın Sesi, 26 Ağustos 1998)
  İsmail Tansu, Aydın Akkurt’un kitabı yayımlandıktan sonra da şu değerlendirmeyi yapmış ve Kıbrıslı TMT’nin varlığını reddetmiştir:
  “Kitabın adı içeriğine uygun değil. Çünkü o dönemde Kıbrıs’ta TMT adında bir örgüt yoktu ki mücadelesi olsun. Sanıyorum, 1958 yılı Ağustos ayında Türk subaylarının örgütlemeye başladıkları TMT adı cazip gelmiş olacak, 40 yıl sonra kitaba bu ad yakıştırılmış!..TMT’yi kendisinin kurduğunu iddia eden sorumsuz bir kişinin anlattığı serüvenler esas alınmış ve kitapta bunlara geniş çapta yer verilmiş. Kısacası kitap, TMT’ye sahip çıkmaya yeltenen bir kişiye alet edilmiş. TMT’nin Ankara’da kuruluşu sırasında en üst düzeyde görev üstlenmiş ve çalışmaların odak noktasından bulunmuş bir kişi olarak yapılan aldatmalara, saptırmalara göz yumamaz ve suskun kalamazdım.” (Ahmet Göksan, Neden TMT-1-, Halkın Sesi, 5.3.2000)
  Göksan, bu cümlelerden sonra, “Sayın Tansu’nun açıklamalarına yarın devam edeceğiz” demiş olmasına karşın, ilginçtir, bu defa da Tansu’nun açıklamalarının devamı yayımlanmamıştır.  (Bu anılar, daha sonra “Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu-Yeraltında silahlı bir gizli örgüt, hem de devlet eliyle...TMT” adı altında, 2001 yılı baharında Ankara’da kitap halinde yayımlanmıştır.)

TMT’NİN KIBRIS’I TAKSİM PLANLARI
  Halil Fikret Alasya ise, TMT’nin Türkiyeli subayların yönetimine geçtiği 1958 yılında, aralarında kendisinin de bulunduğu ve TC Genel Kurmayına bağlı Kara, Deniz ve Hava Kurmay Albayları tarafından yürütülen yoğun bir çalışma sonucu Kıbrıs’ın taksimini öngören üç planın hazırlandığını ve bu çalışmanın tamamlanınca Tuğg. Cemal Tural başkanlığında, ikinci Başkan Org.Salih Coşkun paşanın huzuruna çıkıldığını anlatarak şöyle yazmaktadır:
  “Tural Paşa:”Sayın Orgeneralim. Kıbrıs’ın taksim planını takdim etmek için huzura geldik” deyince,  Org. Coşkun: “Ne demek Kıbrıs taksim mi olurmuş?” cevabını vermiştir. Bu durum karşısında bütün subaylar hazır ol durumuna geçmişti. Benim ne alınacak rütbem, ne de general olma durumum olmadığı için: “Sayın Orgeneralim, müsaade ediniz, elinizi ayağınızı öpeyim. Biz Kıbrıs’ın taksimini istemiyoruz ki, ancak verilmiş bulunan bir görevi bitirdik ve takdim için huzura geldik” deyince, Org. Coşkun: “Ha, öyle söyleyiniz” demiştir. Bu gelişmeler ortaya çıkınca Rum-Yunan ikilisi taksimi önlemek için Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmasını ortaya atmıştır.” (Kıbrıs Mektubu, Ocak 1998)

KEMAL TANRISEVDİ NE DİYOR?
  Kıbrıs Türk kamuoyunda TMT’nin geçmişine ilişkin yayınların sıklaştığı bir dönemde, bu örgütün, Rauf R.Denktaş ve Dr.Burhan Nalbantoğlu ile birlikte üç kurucusundan biri olan TC Dışişleri Bakanlığı emekli memurlarından M.Kemal Tanrısevdi de, Ortam gazetesinden Neriman Cahit’le bir söyleşi gerçekleştirdi ve bu söyleşiler “TMT Yılları” başlığı altında yine Ortam gazetesinde yayımlandı (26 Mayıs-5 Haziran 1997).
  Tanrısevdi’nin anlattıklarının ilgi uyandırması üzerine dizi, TMT ile ilgili bir kitap çalışması yaptığını ve bunun ilk bölümünün 380 sayfaya ulaştığını belirten Hasan Demirağ (6-13 Haziran) ve Mustafa Türkoğlu’nun (14-17 Haziran 1997) anlattıklarıyla “TMT Yılları” başlıklı yazı dizisi, 20. yazıya kadar sürdürüldü.
  Tanrısevdi’ye göre, TMT’nin kurulması için ilk toplantı 27 Temmuz 1957 akşamı kendisinin Eğlence’deki evinde yapılmış, TMT’nin ilk bildirisi de 15 Kasım 1957 gecesi dağıtılmıştı. (Ortam, 28 Mayıs 1997) İlk defa Aydın Akkurt’un kitabında yer alan ve bazı alıntıların yapıldığı Rauf Denktaş’ın 1957 yılına ait Not Defteri’ne göre ise, ilk TMT bildirisi 23 Kasım 1957 gecesi dağıtılmıştı. (s.39) Bu   durumda her iki kurucu üyenin farklı tarihler verdiği görülmektedir.

KURULUŞ TARİHİ HANGİSİ?  
  Aydın Akkurt’a göre, “İngiliz Sömürge Yönetimi, TMT’nin 20 Aralık 1957 tarihli bildirisinden sonra Sömürgeler Bakanlığı’na göndermiş olduğu gizli raporda, “TMT’nin 29 Kasım 1957 tarihinde kurulduğunu, esas amacının Rum saldırılarına karşı Türkleri savunmak olduğunu, daha sonraları ise kendisini Taksimi gerçekleştirmeye adayan bir örgüt haline geldiğini” bildirir. (s.41)
  Ne yazık ki ciddi ve inandırıcı olması için belgelere dayanması gereken bu çalışmada, sözü edilen bu gizli raporun ne tarihi ve numarası, ne de fotokopisi verilmektedir. Akkurt, kitabının 44. sayfasında, “Rauf R.Denktaş, anılarında “TMT’nin asıl kuruluş günü 26-27 Kasım 1957’dir” dediğine değinirken,  45. sayfada da yine anıların o konuyla ilgili bölümünü aktarmakta ve aynı açıklamayı bu defa şöyle vermektedir:
  “Rauf R.Denktaş, TMT’nin kuruluşunu duyuran ilk bildirinin dağıtıldığı günü (26 Kasım 1957) dikkate alarak “TMT’nin asıl kuruluş günü 26-27 Kasım’dır” derken, Kemal Tanrısevdi ise Eğlence’de kendi evinde yapılan 15 Kasım 1957 tarihli ilk toplantıyı dikkate aldığı için (aslında Kemal Bey, ilk toplantının tarihini de 27 Temmuz 1957  olarak vermektedir-A.An) “TMT, 15 Kasım 1957’de kuruldu” demektedir. TMT’nin dağıtılan ilk bildirisi, İngiliz sömürge Yönetimi’nin eline 29 Kasım 1957 tarihinde ulaştığı için de, Sömürgeler Bakanlığı’na gönderilen gizli raporda Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kuruluşu “29 Kasım 1957” olarak belirtilmektedir.”
  Okur, hem gizli raporun metni, hem de Denktaş’ın ifadesi aynen aktarılmadığından, Akkurt’un ifadesine inanmak durumunda bırakılmaktadır. Kaldı ki biz, Denktaş’ın “TMT’nin asıl kuruluş günü 26-27 Kasım 1957’dir” ifadesini, Erten Kasımoğlu ile yaptığı söyleşide kullandığını saptamış bulunuyoruz. (Bkz.Eski Günler, Eski Defterler, 1. Kitap, Lefkoşa 1986, s.79)
  Öte yandan Rauf Denktaş’ın da, şimdiye kadar “Hatıralar” adı altında Boğaziçi Yayınları arasında yayımladığı anılarını, her nedense 1964 yılından başlattığından ve “Not Defteri-1957” tam metin olarak yayımlanmadan bu konunun aydınlığa çıkamayacağı anlaşılmaktadır. Kaldı ki bu notların da eğer o günlerde tutulmuşsa, ilk yazıldığı şekli ile bırakılmadığı ve yeniden kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Örneğin s.45’deki “TMT... 20 Temmuz günlerine bizi getirdi” ibaresi, 1957 yılında yazılmış olamaz! 
  Bizim saptadığımız bir başka kaynak ise, TMT’nin ilk bildirisiyle ilgili olarak üçüncü bir tarihi  vermektedir. Prof.Dr.Suat Bilge, 1961 yılında Ankara Üniversitesi SBF Yayınları arasında Fransızca olarak yayımladığı “Kıbrıs uyuşmazlığı ve Kıbrıslı Türkler-Belgesel bir çalışma” başlıklı eserinde, 30 Kasım 1957 tarihli The Times’dan yaptığı bir alıntıya atfen, TMT’nin ilk bildirisinin 29 Kasım 1957 tarihli olduğunu yazmaktadır. (s.174)

İLK KURULUŞTA TÜRKİYE İLE BAĞ VAR MIYDI?
  Kemal Tanrısevdi, yukarıda sözü edilen Mağusa’daki anma toplantısında, 1957 yılında kurulan Kıbrıs TMT’si ile ilgili olarak bir başka hususu da vurgulamaktaydı. Rumlara ve İngiliz Sömürge Yönetimine karşı mücadele veren TMT’nin Türkiye tarafından kurdurulduğu iddialarının kesinlikle yalan olduğunu ve TMT’nin Kıbrıs Türkünün içinden çıkan bir örgüt olduğunu ifade eden Kemal Tanrısevdi, o dönemlerde Türk Konsolosluğu’nda çalışmasına rağmen kendisine böyle bir görev verilmediğini ifade etmektedir. (Kıbrıs, 9 Şubat 1994)
  Eldeki veriler, Kıbrıs TMT’sinin Kıbrıs Türkünün içinden çıkan bir örgüt olduğunu gösterse de, Kemal Tanrıverdi ile görüşen yazar Hüseyin Ateşin, onunla ilgili olarak şu soruyu da gündeme getirmektedir: “Alışılagelmiş diplomatlardan çok farklı olarak kendi arabası ile köy be köy dolaşmakta ve halkla halleşmekte, onların durumları hakkında kendini bilgilendirmektedir. Acaba TC’nin siyaset merkezi ile irtibatlı bir görevle mi, yükümlüdür?” (Avrupa, 8 Şubat 2000) Ateşin, konuyla ilgili olarak bize şu bilgileri de vermektedir:
  “Kemal Bey...gerek hükümet, gerekse askeri kanatla bir bağı olmadığını vurgular. Türkiyede milliyetperver iki arkadaşından bahseder ve onlar kanalıyla bağlı olduğu merkezi (eğer böyle bir merkez var ise) haberdar ettiğini söyler. TMT kurulduktan ancak üç ay sonra Hükümetin bundan haberi olduğunu, yine bu arkadaşları vasıtası ile öğrendiğinden bahseder.” (Avrupa, 14 Şubat 2000)

TANRISEVDİ İLE İLGİLİ BİR İDDİA
  Kemal Tanrıverdi ile ilgili bir başka iddia da, Arif Hasan Tahsin tarafından kaydedilmiştir:         “Kemal Tanrısevdi ile tartışma olanağım olmadı. İstemedim de. Nedeni de şu: Dr.Küçük’ün iddiasına göre Kemal Tanrısevdi, bir İngiliz ajanıydı. İsmail Sadıkoğlu’nun anlattığına göre. Birçok kimseden de, en son da Avrupa davaları nedeniyle yargıç önünde, yemin altında Denktaş Bey’den, Kemal Tanrısevdi’nin, şehit Ulus Ülfet için “İngiliz ajanıdır” dediğini işittim. Bu türden karşılıklı yapılan ithamlar beni üzer. Özellikle yetkililer tarafından yapılırsa. Dr.Küçük’le R.R.Denktaş ‘ın bu tür iddiaları kanıtlamak için ellerinde yeterince yetki de vardı.
  Şehit Ulus Ülfet’in TMT öncesi kurduğu 9 Eylül Cephesi’ni kötülemek içinse bu iddialar, 9 Eylül Cephesi’nin diğer kurucusu da Burhan Nalbantoğlu bilinir. Sözü, evirip çevirip Burhan’a mı getirmek isterler? Kabul edilebilir bir rezillik mi bu? Ulus hem İngiliz ajanıydı, hem de bomba yapmak zorundaydı. Öyle mi? İngiliz, ajanına birkaç el bombası veremez miydi?
  Ne yazık ki, birkaç kişi vardır ki, kendilerinden önce ne varsa, kötülemek sevdası içerisindedirler. Veya, kendilerinin olmadığı her hareketi. Bir de kendilerine boyun eğmeyen herkesi...” (Avrupa, 6 Şubat 2000)

DENKTAŞ, TC İLE İRTİBATTAN YANA
  Aydın Akkurt, TMT’nin TC ile olan ilişkileri konusunda, Rauf Denktaş’ın, gazeteci Erten Kasımoğlu’na anlattıklarına (“Eski Günler, Eski Defterler”, s.79) ve “Not Defteri-1957”ye dayanarak şöyle dediğini yazmaktadır:
  “İki arkadaşım, kurulacak Teşkilatın hiçbir şekilde Türkiye ile irtibatlı olmaması görüşünü savunuyorlardı.” (s.34) ... “Bu gelişmeler sürerken, ben Nalbantoğlu’na dedim ki, ‘TMT adına para toplayıp, gizli silah alma işinde ben asla yokum. Silah alma işini Türkiye’ye mal etmek gerekir, para ile silah almada yokum...
  (Alıntının buraya kadar olan bölümü, “Eski Günler, Eski Defterler” kitabının 79. sayfasındandır. Ardından şu cümle gelmektedir: “TMT’nin asıl kuruluş günü 26-27 Kasım 1957’dir...” Akkurt’un bundan sonra yazdığı şu önemli cümleler, henüz yayımlanmamış olan “Not Defteri-1957”den aktarılmış olmalı.-A.An)
  Çünkü kendi halkımı senin gibi çok iyi biliyorum. Bu iş bu memlekette üç günde şahsi ihtirasların aleti olur. Kontrol edemeyiz ve zaten bu işi biz bilmeyiz. Bu işi ya Türkiye’ye mal ederiz ve Türkiye bizi örgütler, böylelikle Türkiye’ye karşı sorumluluk içinde bu işi yürütürüz veya böyle başıboş bir yeraltı teşkilatı kuracaksanız bilesiniz ki ben bunda yokum.’ İlk fırsatta Ankara’dan uzman bir idareci, silah ve para isteyeceğiz. Kuruluşun ‘Kıbrıslılarca’ sevk ve idaresine karşı çıktım. Az zamanda şahsi hesaplarla kargaşaya ve kardeş kavgasına dönüşür...” (s.35)

DİSİPLİNSİZLİK ZATEN VARDI
  Ben kendi adıma, bu satırların gerçekten 1957 yılındaki “Not Defteri”ne yazılmış olduklarından kuşkuluyum. Çünkü TMT’nin 1958 yılı içinde yaptığı bazı eylemler, bu örgütün gerçekten sorumsuz kişilerin yönetiminde düşmanlık kışkırtıcı bir yeraltı teşkilatı şeklinde çalıştığını, az zamanda şahsi hesaplarla kargaşa ve kardeş kavgası yarattığını kanıtlamaktadır. Nitekim, TMT’nin Kıbrıs’taki ilk Türkiyeli komutanı olan Rıza Vuruşkan, Fevzi Çakmak ile yaptığı bir söyleşisinde şöyle demekteydi:
  “Evvela Denktaş Beyle temasa geçtik. Biz gittiğimizde bir de dağınık teşekküller vardı. Kara Çete vardı, 9 Eylül, bilmem ne, bir sürü şeyler. Rauf Bey zannederim kendine göre, muhtarlardan bir teşkilat kurmuş, TMT diye bir teşkilat vardı. Fakat bunlar disiplinden...
  F.Ç.: O ne zaman kurulmuştu?
  R.V.: Daha önce kurulmuş. Disiplinden ve teknikten mahrumdu. Biz kuracağımız teşkilatın adını TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) koymak istedik. (Vuruşkan, herhalde Kıbrıs İstirdat Teşkilatı demek istiyor, çünkü var olan bir ismi yeniden koymak istemek anlamsız bir şey.-A.An) Çünkü başka bir isim koysaydık, İngilizler tarafından karşı koyma, yeni bir teşekkül kuruluyor hissini verecektik. Bunun için mevcut bir teşkilatın adını koymayı uygun bulduk. Yani durumda bir değişiklik yok, eskisi gibi devam ediyormuş gibi olsun diye. Rahat çalışabilmek için Ağustosun 6’sında bir mütareke ilan ettik Grivasla. Beyanname yayınladık. 6 Ağustos 1958’de Rumlarla çatışmayı durdurup rahat çalışmak istedik. Beyanname dağıtarak Rumlarla mütareke yaptık. Bundan sonra teşkilatlanmaya başladık...” (aktaran Prof.Dr.M.Derviş Manizade, 65 Yıl Boyunca Kıbrıs: Yazdıklarım-Söylediklerim, İstanbul, Mart 1993, s.578)
  Rauf Denktaş, Türkiyeli subayların TMT’nin yönetimini 1 Ağustos 1958’de devraldığını belirtmekle beraber, Aydın Akkurt’un kitabında verilen bilgiye göre, Vali Foot, 10 Şubat 1958 günü Atina’ya hareketinden önce K.T.Kurumları Federasyonu Başkanı Rauf R.Denktaş ile görüşmüş ve bu görüşmenin tarihsiz tutanağından aktarıldığına göre, Rauf Bey  Vali’ye “Yeraltı teşkilatımıza Ankara’dan gelecek talimat ne ise o olur” şeklinde konuşmuştu. (s.149)

DENKTAŞ DA DİSİPLİNSİZLİĞİ KABUL EDİYOR
  Aydın Akkurt, “27-28 Ocak Olayları” ile ilgili olarak Rauf Denktaş’ın “Koloni İdaresindeki Kıbrıs Türkleri” başlıklı anılarından, uzun bir alıntı yapmış olmakla beraber (s.111-126), onun TMT’nin disiplinine ilişkin söylediklerini içeren paragrafı dışta bırakmayı uygun görmüştür:
  “Ocak 1958 olaylarının yarattığı harabiyeti, tedirginliği halletmek için kolları sıvadık. Aylar çabuk geçti. 1957 Kasım’ında Kemal Tanrısevdi’nin evinde (Dr.Burhan Nalbantoğlu ve ben) kurduğumuz TMT, kuruluş sancıları içindeydi. Volkan lağvedilmişti, ancak henüz tam otorite tesis edilememişti. Eski alışkanlıklar da devam ediyordu. Kimin eli kimin cebindeydi, pek belli değildi. Ortada herşeyden sorumlu olarak görünen bir kişi vardı, o da bendim!..Disiplini temin etmek için bir başa ihtiyaç vardı. Halk, kendiliğinden o başı buluyordu. Dr.Küçük’e olan yakınlığım ve O’nun bana olan güveni, her konuda beraber hareket edişimiz bu olgunun başlıca nedenleriydi. Kader yolumu tayin etmiş gibiydi. Esas olan, bize olan güvene lâyık olmaktı. Bunu da zaman gösterecekti.” (agy, s.125)

DR.BURHAN NALBANTOĞLU VE TMT DEĞERLENDİRMELERİ                                   
  TMT’nin 3. kurucusu Dr.Burhan Nalbantoğlu ise 1980 yılında TMT hakkında yazılı herhangi bir belge  bırakmadan ölmüştür. 16. ölüm yıldönümünde konuşan bazı arkadaşlarının görüşleri, TMT ile ilgili çok anlamlı ipuçları vermektedir:
  Dr.Kaya Bekiroğlu: “Rauf’u (Denktaş) çok severdi ve çok güvenirdi. Doktor ile Rauf Denktaş anlaşmazlığa düştükleri zaman yüzde yüz Rauf Denktaş’ı tutmuştu. Onun için bir seçimde işbirliği yaptığı Denktaş, Sağlık Bakanı olarak Manyera’yı tayin edince bu olayı hazmedemedi. Hatırlarım, bir gece (burada) oturdu ve uzun bir mektup yazdı Denktaş’a. Ve “yollarımız ayrıldı, ben yoluma gideceğim” dedi ve gitti. TKP’yi kurdu. Bu olayla ilgili, Denktaş çağırdı beni. Bir saat konuştuk. (Meğer kasete almışlar konuşmamızı) İkisinin de iyi ve kötü yanlarını söyledim...”
  “...Burhan, Atatürk’ün teşkilat kurmuş adamlarından Hüsamettin Togaç Paşa’ya (o zaman çok yaşlı ve emekliydi) gidip danışmıştı böyle bir teşkilat için. O da “Kurun, vatanınız için herşeyi yapın, Türkiye Mürkiye dinlemeyin” demişti... Burhan iyi bir TMT’ciydi. Kendini teşkilatta dondurduklarında, hatta dövdüklerinde, “böyle oyunlar olur teşkilatta” diye düşünüyordu. “TMT benim eserim, onu ben kurdum” derdi.” (Ortam, 7 Şubat 1996)
  Alpay Durduran: “Yine ondan dinlediğim başka bir olay da “Teşkilat” tarafından çıkarılan “Vur” emrinden Cevdet Sunay vasıtasıyla kıl payı kurtuluşudur. O zamanlar TMT’nin disiplini içinde vuracakların ismini Genel Kurmay Başkanlığı onaylarmış. Bir gün Burhan’a Ankara’dan “çok çabuk gel de önemli bir şey var” diye bir haber gelmiş. O zamanın Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay, Burhan Nalbantoğlu’nı TMT’den eğitim için gittiği günlerden tanıyor. Vur emrini görünce, “Ben bu ismi Teşkilatın kuruluş günlerinden tanırım. Vurulacak biri olamaz” diyerek Burhan’ı Ankara’ya çağırtmış, konuyu ona hiç açmadan farklı şeyler konuşarak, geri Kıbrıs’a göndermiş. Ve böylece bir hatadan dönülmüş. Burhan da kıl payı ölümden dönmüş. (Bu olayı Fuat Veziroğlu (9.2.) ve Aydın Samioğlu (12.2.) da anlatmaktadır.)
  Doktor hiç sevmezdi Nalbantoğlu’nu. Siz bunu bilmezsiniz. 1960-63 arasında (Kıbrıs Cumhuriyeti) silahlı eylemlere Doktor karşı çıktı. Bunlarsa giderek alt kademe ile anlaşarak (Türkiye’de) İnönü’den bile habersiz teşkilatı sürdürdüler. Ben Doktor ile nedir bu kavga diye sorduğumda Burhan, “doktor o meselede haklıydı” dedi. “Biz silahlar vasıtasıyle, silahlı olarak amacımıza ulaşmak istiyorduk. Doktor ise bunun faturasının çok ağır olacağı kaygısıyla engel olmaya çalıştı. Sonuçta haklı çıktı.” (Ortam, 8 Şubat 1996)

27 MAYIS’ÇILAR TMT’Yİ İKİ YIL  DONDURUYOR
  Neriman Cahit, Aydın Samioğlu ile yaptığı söyleşide (Ortam, 12 Şubat 1996), duyduğu bazı olayları ondan doğrulatmaya çalışsa da pek başarılı olamaz, ama şu hususlar ortaya çıkar:
  “27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra TMT bir süre dondurulur ve Kıbrıs’taki TMT lideri Rıza Vuruşkan Ankara’ya çağrılır. Ona vekalet eden Mustafa Kaya Bey, Vuruşkan’ın çevresini yavaş yavaş TMT’den soğutmaya başlar. Soğutulan bu kişiler Nalbantoğlu’nu ziyaret edip görüşürler. Kaya Bey’in evhamlı bir kişi olduğu öne sürülmektedir ve Burhan’ın herhangi bir olay yaratmaması için ona bir gözdağı vermek vehmine kapılır ve onu bazı mücahit komutanlarına dövdürür. Bu olay TMT içinde “Nereye gidiyoruz?” şeklinde panik ve endişe yaratır. Adlarına vur emri çıkarılan 7 kişi arasında Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu, Orhan Müderrisoğlu, Aydın Sami de vardır. Bu kişiler bir gece boyunca gözaltına alınıp çeşitli baskı yöntemleriyle kendilerine birşeyler kabul ettirilmeye çalışılır. Olay Ankara’daki M.Ertuğruloğlu’na ve devrin genel Kurmay 2. Başkanı Memduh Tağmaç’a duyurulur ve bu çılgınca hareket bu yolla önlenmiş olur.
  (TMT Mağusa Serdarı Mustafa Türkoğlu, Kaya Bey ile ilgili olarak şöyle konuşmuştur: “Aslında Mustafa Kaya, Denktaş’ın da çok canını yaktı. Onu ekarte etmişti, kimseynan görüştürmüyordu. O yüzden Denktaş da sevinmişti kaçtığına.”, Ortam, 16 Haziran 1997)
  Aydın Samioğlu, “27 Mayıs 60 ihtilalinden sonra TMT güçlendi mi?” sorusuna da şu yanıtı verir:
  “27 Mayıs’tan sonra TMT’nin devam edip etmemesi gündeme gelmişti. Londra ve Zürih anlaşmaları oldu. Kıbrıs’ın sömürge idaresinden çıkıp bağımsız bir devlet olmasına karar verildi. Bu anlaşmaları, 27 Mayıs İhtilalinin Kurucu Meclisi onayladı. Anlaşmalar sonucu Türk alayı buraya geldi. Alay buraya geldikten sonra 27 Mayıs Hükümeti Kıbrıs’ta bir Türk alayı olduktan sonra TMT’nin varlığını kabul etmeyen Milli Birlik Komitesi çevresinde bir grup, TMT’nin dağıtılmasını istedi. Bu devrede her türlü ikmal ve eğitim maalesef donduruldu. Uzun süre perde arkasındaki görüşmelerden sonra, 2. Bayraktar Kemal Coşkun, Kıbrıs’a gönderildikten sonra, yine faal duruma geçildi. İki seneye yakın bir duraklama devresi olmuştu. Maalesef Milli Birlik Komitesi (döneminde) TMT zayıflamış, bu süre zarfında Kıbrıs’ta da idaresizlik had safhaya gelmiş, keyfi davranışlar olmuştur.

TMT’NİN KEYFİ ÖLDÜRMELERİ
  -Keyfi öldürmeler de olmuş mudur?
  Öyle işitiyoruz.
  -Ama bunlar çok önemli. Örneğin şu anda aklıma geldi. Ayhan Hikmet ve Ahmet M.Gürkan bu devrede öldürüldü. Ve daha aklıma gelmeyenler. Keyfi öldürmeler miydi bunlar?
  İnanın bilmiyorum.
  -Peki şunu da sorayım: Bu devrede siyasi liderlik ne yapmıştı?
  Milli Birlik Komitesi üyeleri, TMT’nin kuruluş şeklini, faaliyetlerini, nasıl kurulduğunu inceleme ve araştırma yönüne gitmeden çok duygusal davranışlarda bulunuyorlardı. O devirde görev alanların hepsini Demokrat Parti’nin adamları olarak kabul ediyor ve TMT’nin bütün üst kademe yöneticilerini hallaç pamuğu gibi dağıtıyordu  
  Ben o devirde Ankara’da TMT’nin koordinatörüydüm. Beni tanıyan üst kademe yöneticileri, birkaç defa TMT’nin bağlı olduğu dairenin Milli Birlik Komitesi üyeleriyle görüştürdü. İddiaların gerçek olmadığını buraya gönderilen ikmal malzemelerinin düşmana karşı ileride kullanılmak üzere gönderildiğini, personel eğitiminin bu maksat için yapıldığını, muhaliflere zarar vermek için bir hareket olmadığını usulüne göre izah ettim. Bu görüşmelerimizin bir çoğunda Burhan Nalbantoğlu Ankara’da bulunmaktaydı. Ben görüştükten sonra kaldığım otel olan Ulus’taki Çelik Palas’ta, ben, Burhan ve görevden alınan Rıza Vuruşkan buluşur ve kendisine konuları etraflıca anlatırdık. Pek tabii onlar kendilerine göre bir takım temaslarda bulunuyorlardı.
  19 Ağustos 1960 tarihinden sonra Ankara’daki görevim sona ererek Kıbrıs’a geldim. Beni bir süre sonra Bayraktarlık Koordinatörü olarak atadılar. Bu görev 63 olaylarına kadar devam etti; fakat TMT’nin duraklama devriydi. İşte bu duraklama devri sonrasında Sn.Denktaş, tüm masrafları kendine ait olmak üzere, Türkiye’deki ilgililere ulaştırmak üzere hazırladığı raporla, beni iki defa Türkiye’ye gönderdi. Raporlar ilgililere, o dönemde devlette etkin bir görevi olan Kıbrıs Türk Kültür Derneği Başkanı Mehmet Ertuğruloğlu kanalıyla ulaştırıldı. Bu girişimler sayesinde TMT aktif olarak faaliyete geçti.”
  Samioğlu, bundan sonra, zamanın TC Kıbrıs Büyükelçisi Emin Dırvana’nın, bir TMT kışkırtması olan 6-7 Haziran olaylarının Kıbrıs Türk liderliği tarafından milli gün olarak kutlanmak istenmesine karşı çıkması olayına değinmektedir. (Bu olayın ayrıntıları ve Dırvana-Denktaş zıtlaşması için “Kıbrıs’ta Fırtınalı Yıllar (1942-1962)” adlı kitabımıza bakılabilir. s.168-169. Avukat Nevzat Karagil’in, Kıbrıslı Türk liderler ve Teşkilat’la ilgili olarak Milli Birlik Komitesi’ne gönderdiği mesajlarla ilgili olarak Bkz. Yeni Batı Trakya Dergisi, Sayı:124, Ocak-Şubat 1994, s.62-63))

NALBANTOĞLU: “TMT BİR HİÇTİ”
               Dr.Burhan Nalbantoğlu’nun 19 ölüm yıldönümünde, Fatma Azgın, onun eşinden dinlediği şu olayı kamuoyunun bilgisine getirdi:
  “Eski kimliğini tamamen bırakmış, sivil, özgürlükçü, sosyal demokrat olmuştu. Apansız beyin kanamasından öldü. Ona son dönemindeki yoldaşları sahip çıktı. Eski arkadaşları ortalıkta yoktu.
  Eşinden dinlemiştim. Ölmeden birkaç gün önce okula giden oğluna TMT hakkında ödev vermişler. Bora (oğlu) babasına sorar ama yanıt almazmış. Çocuk ısrar edince “Yaz oğlum, TMT bir hiçti” demiş.” (Yeni Düzen, 9 Şubat 1999)

DENKTAŞ, DR.KÜÇÜK’Ü SUÇLUYOR
  Rauf Denktaş, 1986 yılında Kıbrıs Postası’ndan gazeteci Erten Kasımoğlu ile yaptığı ve daha sonra 1987’de kitaplaşan söyleşisinde, yukarılarda da verilen “TMT’nin asıl kurtuluş günü 26-27 Kasım 1957’dir” cümlesinden sonra, şöyle demekteydi:
  “Bunun ardından Ocak 1958’de ben Doktorla birlikte ilk kez Ankara’ya gittim. Gitmezden önce oturup anlaştık. Doktor, gazete için Türkiye’den yardım isteyecek, ben de TMT için silah ve idareci isteyeceğim. Bu anlaşma ile Ankara’ya gittik ve görüşmeye başladık. Doktor hep kendi isteklerini anlattı, fakat silah işinden haber yok...Baktım ki, artık kalkıp gidiyoruz. Bunun üzerine “bir maruzatım var” dedim. Bunun üzerine tekrar oturduk. “Biliyorsunuz. Rumlar EOKA’yı dağıtmadı, silahlanıyorlar. Biz de TMT’yi kurduk, halk dağınıktı, onu toparladık, ama bu teşkilata silah ve eğitici lazım. Biz bu işi kendi başımıza yürütemeyiz” dedim. Zorlu “Ya öyle mi, size silah göndersek alabilirmisiniz” dedi. “Alırız tabii. Bizim Volkan’dan kalma insanlarımız var. Alabilir” dedim. Dr.Küçük bundan emin olmadığını söyledi. Bunun üzerine Fatin Rüştü “Sen git, arkadaşlarınla konuş. Doktor bir süre daha Ankara’da kalsın. Sen gittikten sonra bize bilgi verirsiniz ve birşeyler yaparız” dedi.
  İşte o tarihten sonra, 9 ay geçti. Türkiye’den TMT için lider gönderilmedi. Doktorun o lafı, işi 9 ay geciktirdi. İşte bu nedenle Haziran-Temmuz olaylarını biz lidersiz ve silahsız olarak, kendi becerimizle atlatabildik. O aylarda halkın elinde av tüfeği bile yoktu.
  -Doktorun silah konusundaki endişeleri nereden kaynaklanıyordu?
  Halkını biliyordu. Küçük başların beline silah verip yola saldığımız takdirde, herkesin kendi şahsi hesaplarını ve çıkarlarını halletmek yoluna gidebileceğini biliyordu. Doktor bu endişesinde haklıydı ve bunu kendisiyle ben de paylaşıyordum. Yani bu işin başında yumruk gibi, işini bilen bir lider olmasaydı bu silahlı gruplar halkı perişan edebilirdi ve iş Milli Mukavemet Teşkilatı olmaktan çıkar, çeteye dönüşürdü. İşte ikimizin de bu endişeleri vardı. Bu nedenle ben, kendi içimizde böyle bir silahlı teşkilatın varlığını Türkiye’nin bilgisi dışında istemiyordum.” (agy, s.79)

DENKTAŞ, NALBANTOĞLU’NU DA SUÇLUYOR
  Rauf Denktaş, TMT’nin bir diğer kurucusu olan Dr.Burhan Nalbantoğlu ile ilgili olarak şöyle konuşmaktadır:
  “Başlangıçta başım dertteydi. Çünkü Nalbantoğlu Teşkilat içinde beyin takımı oluşturabilecek her kişiye çeşitli nedenlerle karşı çıkıyordu...Nalbantoğlu’nun bu gibi konularda lidere (Dr.Küçük’e-A.An) yakınlığı nedeniyle “O İngilizcidir, bu bilmem necidir. O şudur, bu budur” diye, kendine rakip olabilecek insanları hep dışarıda bırakmak eğilimindeydi. Ve bu, ileride benim için büyük bir dezavantaj oldu. Gücenenler, kırılanlar çoktu...İşte bu konuda da Nalbantoğlu ve çevresinin toyluğu ve kendi küçük hesapları, (belki de hesapları büyüktü, ama bilemem) bu kargaşalığı yaratmıştı. Bunlar bizim iç dertlerimizdi. Ben kendimi bu işlerden süratle soyutladım ve TMT’nin Siyasi Müşaviri, günlük istihbaratı değerlendirerek karargaha veren kişi olarak çalıştım. Fakat halk ve herkes uzun süre beni TMT’nin fiili idarecisi ve sorumlusu bildi. Böylelikle gerçek lider takımını kamufle etmiş oldum.” (E.Kasımoğlu, agy, s.80)

TMT’NİN YAPTIKLARI
  İşte Kıbrıslı TMT’nin üç kurucusundan üç farklı değerlendirme. Oysa elimizdeki kitap, Rauf Raif Denktaş’ın danışmanlarından olan Aydın Akkurt’un Denktaş adına, ilk dönem TMT’sini aklamak ve yukarıda özetlenmeye çalışılan bazı tarihsel gerçekler ışığında, tarihin Rauf Denktaş’ın bugünkü konumu ve bakış açısından yeniden yazılmasını amaçlamaktadır. Akkurt’un giriş yazısında belirttiği, “Cumhuriyeti yaratan efsanevi TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI’nın kuruluşunu, kutsal kavgasını ve destanını yeni nesillere gerçekçi bir şekilde aktarmak kaçınılmaz bir görevdi” ifadesinin ne derecede gerçekleştiği, okurların olaylara bakış açısına kalmıştır.  
  Kıbrıslıların yönettiği TMT’nin bu ilk dönemine ilişkin olarak yapılan en önemli suçlama, doğaldır ki, demokrat bazı Kıbrıslı Türklerin komünist diye nitelendirilerek öldürülmeleri, yaralanmaları ve susturulmaları iken, öte yandan da, adada yüzyıllardır barış içinde yanyana yaşamış olan Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasında Türk-Rum kavgasını körükleyecek bazı provokasyon eylemlerine girişilmesidir. Nitekim yine TMT tarafından yayımlanan Zafer gazetesi, 15 Ekim 1967 tarihli nüshasında yer alan “Zafer’den Mektup” başlıklı makalesinde, bu döneme ait öldürme olaylarını, “1957-58 yıllarında solcu Türklerin temizlenmesi harekâtı” diye tanımlamıştı. (Ayrıca bkz. Kutlu Adalı, Solcular Mayıs’ta Avlanabilir, Yeni Düzen, 1 Mayıs 1989, Yaşar İsmailoğlu ile Söyleşi-Neriman Cahit, Kıbrıs’ta Sendikacılığın Geçmişi: 1940-1958’e, 18 Yıllık Kapalı Döneme Işık Tutuyoruz, Ortam, 4-15 Mayıs 1993, Halil Paşa, Gahbe Gidi Gorku 1-2, Avrupa, 11-12 Eylül 1999, Halil Paşa, Anılar ve Yorumlar, 2-3 Ekim 1999) TMT’nin 11 Mayıs 1958 tarihli bildirisinde de, “TMT aleyhinde konuşan ve davrananlara karşı gerekli önlemlerin alınacağı” duyurulmakta, Rumlarla ticari ve sosyal ilişkide bulunma “yasaklanmakta” ve ilişkide bulunanların “özel timler tarafından denetleneceği” uyarısında bulunulmaktaydı. (A.Akkurt, agy, s.195-196)
  Anlaşılır nedenlerle, bu “özel timler” tarafından işlenen cinayetler ve kışkırtma eylemleri, yıllardır hep TMT dışındaki başıboş bazı gruplara mal edilmeye çalışılmakta ve TMT aklanmaya çalışılmaktadır. Bu tutum, Aydın Akkurt’un kitabında da açıkça görülmektedir. Örneğin yukarıda değinilen ve Denktaş’ın da kabul ettiği “Henüz tam otorite tesis edilememişti. Eski alışkanlıklar da devam ediyordu. Kimin eli kimin cebindeydi, pek belli değildi...Disiplini temin etmek için bir başa ihtiyaç vardı, o da bendim!” cümlesini içeren paragrafın dışarıda bırakılmakta, ama bu disiplinsizliklerin ne olduğundan hiç söz edilmemektedir.
  7 Haziran 1958’de Lefkoşa’da dağıtılan TMT Merkez Komitesi’nin bildirisinde de “Kara Çete” adını kullananlar için, “Sayıları 10’u geçmeyen bu serseriler, Teşkilatımızın yakın takibi altındadırlar. Bu serseri çeteleri, komünistlerden farksızdırlar...İlk fırsatta bunları temizlemeliyiz. Bu doğrultuda vurucu ekiplere gerekli talimatı vermek için tereddüt etmeyeceğiz” denmekteydi. (agy, s.246)
  Rauf Denktaş’ın “1959 Zürih Anlaşmasının temeli bunlara dayanır” dediği (agy, s.254) 1958 yılının Haziran-Temmuz olaylarının sorumluları için de adres, TMT dışında verilmektedir:
  “Olayın patlak vermesiyle o akşam bizimkiler bütün Tahtakala’yı yıktılar. Açıkçası büyük felaket. Ve hâlâ daha kimse inanmaz ki, bu olay katiyen TMT tarafından planlanmış değildi. Bizim bilgimiz dahilinde değildi. Yıllar sonra öğrendik ki, iki arkadaşın başbaşa verip planladıkları bir işti bu. Ama gençliğin ve halkın o günkü reaksiyonu bombayı Rum’un koyduğu noktasındaydı ve buna karşı bir direniş olarak patlatılmış olduğu imajını haliyle yaratıyordu.
  ...Aslında işte bunları da benim defterime yazanlar oldu. Yani olayı ‘benim yaptırdığımı ve bundan siyasi bir netice çıkarmaya çalıştığımı’ söyleyenler oldu. Ama madem ki tarih yazıyoruz, işin aslını daha önce de anlattım...Madem ki tarih yazacağız, doğruyu yazmalıyız. Ancak o günkü gençliğin reaksiyonu normaldi ve doğaldı...”(agy, s.253-254)
  Oysa bu resmi tarih yazıcılarının tersine, gerçek doğruları yazanlar, sözü edilen bu kışkırtma eylemlerinin özüne dikkat çekmekte ve güvenilir kaynaklara dayanarak, o günlerde kimlerin hangi neticelere ulaşmaya çalıştıklarını göstermektedir. (Bkz. A.An, Fırtınalı Yıllar (1942-1962) kitabı içindeki şu yazılar: “27-28 Ocak 1958 olaylarının İç Yüzü”(s.156-162), “Türkiye’nin Kıbrıs’taki İlk Büyükelçisi Emin Dirvana, Taksimcileri Nasıl Teşhir Etmişti?” (s.163-175)
  TMT’nin resmi arşivine dayanılarak yazıldığı anlaşılan ve “TMT’nin 1957-1958 Mücadelesi”nin resmen kayda geçirildiği bir kitapta, bu yeraltı örgütünün önemli bazı bildirilerinden hiç söz edilmemesi ise anlamlıdır. Örneğin “Toplam eylem zamanı geldi...İngiltere, Kıbrıs’a muhtariyet verdiğini ilan ettiği gün, bu ada kan ve ateş içinde boğulacaktır” denen 18 Mayıs 1958 tarihli bildiri (A.An, agy, s.80), halktan silah azlığı yüzünden morallerini bozmamalarının istendiği ve halka evlerinde bıçak, nacak, balyoz, sivri uçlu aletler, büyük taşlar, kaynar sular ve petrol biriktirmelerinin tavsiye edildiği 20 Mayıs 1958 tarihli bildiri (agy, s.80), bütün Kıbrıslı Rumlara karşı savaş ilan edildiği açıklanan 14 Temmuz 1958 tarihli bildiri (agy, s.96).   

TMT’NİN ÖNCÜLÜ OLAN DİĞER ÖRGÜTLER
  Aydın Akkurt’un kitabında dikkati çeken bir başka husus, TMT’nin oluşturulmasından önce, ona kaynaklık ettiği kabul edilen bazı başka yeraltı örgütlerinden pek söz etmemesidir.
  Bunlar Volkan (Mehmet Ali Tremeşeli, bunun açılımının “Var Olmak Lazımsa Kan Akıtmamak Niye” kelimelerinin baş harfleri olduğunu söylemiştir. Kurucularını da İngiliz ordusunda üsteğmen, ya da yüzbaşı olan Selçuk Öğretmen ve Ortaköylü mobilyacı Şakir olarak vermektedir.-Ortam, 22 Nisan 1992), Kara Çete, Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği, 9 Eylül Cephesi, KİTEMB vb yeraltı örgütleridir. (İlginçtir, gazeteci Neriman Cahit’in, 20-27  Nisan 1992 tarihlerinde Ortam gazetesinde “Yakın Tarihimize Işık Tutacak Bir Belgesel: Mehmedali Tremeşeli anlatıyor...” başlıklı yazı dizisi, 28 Nisan günü ‘Birinci bölümün sonu” denerek aniden sona erdirilmişti. Gazetenin 29 Nisan tarihli nüshasında ise Mehmet Ali Tremeşeli, “Ortam’a özel mektubu”nda şöyle demekteydi:
  “Günü geldiğinde, Kıbrıs Türkünün varoluş mücadelesinin bundan sonraki bölümlerini bıraktığım yerden gönül verdiğim halkıma aktarmaya devam edeceğim. Çünkü inanıyorum ki; bizden sonraki kuşaklar ulusal tarihini çok iyi bilmelidir. Bu inançla, ulusal davaya baş koyanları, araştırmacıları, Kıbrıs Türk Basınının değerli mensuplarını ve tarihçileri göreve davet ediyorum.” 
  Başta Volkan olmak üzere, sözü edilen bu örgütlerin eylemleri ile ilgili olarak Altay Sayıl tarafından hazırlanan “Türk Mukavemet Hareketleri (1955-1958)” başlıklı dizide, üyelerin ağzından bazı ayrıntılı bilgiler aktarılmaktadır. (Halkın Sesi, 17 Haziran-11 Temmuz, 23 Temmuz-25 Ağustos 1997)
  Aydın Akkurt, kitabının “Giriş” bölümünde belirttiği 1878 yılındaki “Limasol ve Mağusa’daki Türk direnişleri” ve benzeri diğer olaylar hakkında da herhangi bir kaynak belirtmeden, “Tarih kitaplarında bunları bulamazsınız. Unutulup gittiler” demekle yetinmektedir.
  Yazar Akkurt, Osmanlı ve İngiliz yönetimleri döneminde gelişen Rum-Türk kardeşliğinin sahte olduğunu öne sürmesine karşın, yine aynı sayfalarda 1958 yılında bu iki toplumdan köylülerin Orunda köyünde düzenlenen bir evlenme töreninde birlikte eğlendiklerini, Kaleburnu köyünde de birlikte yağmur duasına çıkıp, dua ettiklerini yazan Rumca gazeteleri, bağımsız kaynaklara değil de, TMT kaynaklarına dayanarak yalanlamaya çalışır. (s.158-161)   
  Oysa Rum-Türk kardeşliğine kastedenlerin bunu ne zaman, kimlerle işbirliği halinde ve hangi yöntemlerle sahneledikleri tarihe kaydedilmiş bulunmaktadır. İngiliz sömürge yönetiminin “böl-yönet” politikasına karşı çıkmış olan Kıbrıslı Türk demokratlarına karşı, ilk dönem TMT’sinin uyguladığı kanlı susturma yöntemleri ve baskılarla ilgili olarak, yukarıda adı edilen kaynaklar dışında, şu yeni kanıtlar verilebilir:

TMT MAĞUSA SERDARI: “KOMÜNİST DİYEREK KENDİ ÇOCUKLARIMIZI DA ÖLDÜRDÜK”
  TMT’nin Mağusa Serdarı olan Mustafa Türkoğlu’nun, Neriman Cahit’le yapmış olduğu söyleşide (Ortam, 14 Haziran 1997), Aydın Akkurt’un iddialarının (s.230) aksine, çok ilginç açıklamalar vardır:
  “Yeminde vatanın ve Kıbrıs Türkünün can, mal ve namusunu koruyacağız diye kuruldu, ama iş başkaya da dönüştü. Komünist diyerek kendi çocuklarımızı da öldürdük. O zaman herkesin iş bulabilmesi için bir işçi derneğine üye olması lazımdı. Ama Türk Sendikası mı vardı? Türkler de gider Rum işçi sendikalarına üye olurlardı mecburi. Ne yapsınlardı yani. Ama TMT kurulunca bu adamlar komünist sayıldı. Tabii o günlerde Rum sendikaları da bu işçileri Rum işçilerle yürütürdü. Bunların da rolü var tabii. Bunların Rum sendikalarından istifası istendi. İş-ekmek parası derken düşünmeye dalanlar gitti. Bakardın adam o gece vurulmuş, ama ertesi günkü gazetelerde Rum sendikasından istifa ettiğinin ilanı vardı. Böyle şeyler yaşandı işte.
  -Kimdi bunları vuran?
  Kimdi vuran değil, kimdi vurdurtan diye sormak lazım.
  - Kimdi peki?
  Türkiye’den gelenler de dahil, bazı üst düzeydekiler içinde tam donanımlı olmayanlar vardı. Sadist olanlar vardı. Biz de onlara alet olduk anlayacağın. Her bölgenin vurucu ekibi vardı. “Bu casustur, haindir, komünisttir” denirdi ve “Vur emri” verilirdi. Eh, 20-22 yaşında gence silah verip da “vur” dendi mi, vururdu tabii. Çok adam böylece top altına gitti.
  -Ya avukatlar?
  Suçlana isimler var. Avukatlar çok cesur, çok akıllı insanlardı. ve doğru bildikleri yolda öldüler. ikisini de çok iyi tanırım. Toplumda gördükleri çürümeyi yazdılar, tenkit ettiler. Ama tenkit ettikleri kişiler gücü ellerine geçirmişti. Bu hep böyle oldu bu toplumda. Hâlâ da devam ediyor. Kutlu Adalı’yı kim öldürdü sanırsın?
  -TMT mi yani. TMT kendi kendini lağvetmedi mi?
  TMT yok, ama başka güçler var. Bunları iyi bilmek lazım. Bazıları bu işlere o kadar karışmış, o kadar kirlenmiştir ki artık aklanamaz, öyle gider. Kutlu Adalı’nın yazdıklarını biliyorsunuz. Bunlar onun sonu oldu. Kim mi vurdu. Kim vurduysa vurdu. Önemli olan bu değil. Bazı şeyler devam ediyor. Bunları bilmek lazım.
  -Bunun gerçeklik payı ne kadar? Yani bundan ne kadar eminsiniz?
  Eminim, çünkü taktiklerini bilirim. 1958-1974’e kadar çırpındım içlerinde.”

TMT MAĞUSA SERDARI, ANILARINI YAZMIŞ
  Mustafa Türkoğlu, söyleşinin devamında Nalbantoğlu’nun kıskançlık yüzünden dövdürüldüğünü belirterek, “Nalbantoğlu, kendisini teşkilatın üst şeyi saydığından bazı yaramazlıklar yapardı. Tabii aleyhe kışkırtmalar da olurdu” şeklinde konuşmuştur. Geriye dönüp baktığında TMT konusunda ne diyeceğinin sorulması üzerine de şöyle demiştir:
  “Şöyle bir örnek vereyim. Bir tiyatro oynandı. Tiyatro derken çok ciddiye alıyorum. Evet, bir tiyatro, bir başeser oynandı. Oynayanlar bizlerdik, ama oyunu sonuçta başta olanlar paylaştı. Kıbrıs Türkü bugün can çekişiyor. Ama basireti bağlanmış. Bir sürü gibi. Hiçbir şey yapamıyor. Yapabilse...Geriledik, üretimimiz durdu. Dedim ya, halkın basireti bağlandı. sendikalara bak, onlar da bitti. Birşey yapacak olanın karşısına vay sen  Türkiye’ye, vat sen askere diye çıkılıyor. Ne kadar birlik olunsa da, kaba kuvvetten insanlar korkar. Halk istese de gösteremez kendini. Evveliyatı var bu işin. Avukatlar var, dahaları var. Bunların akıbeti korkutuyor halkı...” (16 Haziran 1997)
  “Anılarımı yazdım. Oğullarıma en değerli armağan olarak bırakacağım” diyen Mustafa Türkoğlu, Denktaş’a kırgın olduğunu belirterek, şöyle konuştu: “Bana Denktaş şahsi olarak bir zarar vermedi. Ama cemaate verdi...İnsan en tatlı yerinde bırakmalı. Zamanı geldiğinde bırakabilmeli. Bu memlekette iş başarabilecek başkaları yok mu. Pırıl pırıl gençler var. Bırakmalı onlar yapsın. Merak etmesin kimse bu memleketi satmaz...” (17 Haziran 1997)
 

(Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisi, Sayı:51 ve 52, Mayıs ve Haziran 2000’da yayımlandı. Ayrıca şu kitap içinde: Ahmet An, Kıbrıs nereye gidiyor?, Everest Yayınları, İstanbul 2002, s.141-171)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder