Aydın Akkurt, Türk Mukavemet Teşkilatı, 1957-1958
Mücadelesi, İstanbul, Aralık 1999, 379s.
1957-1963 yılları arasında yeraltında çalışmış
olan Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı’nın, Kıbrıs sorununun günümüze kadar gelen
çözümsüzlüğüne olan katkıları ve bu teşkilatın yaptıkları hakkında, ciddi ve
kapsamlı bir tarih çalışması henüz yapılmış olmamasına karşın, geçen zaman
içinde bu gizli yeraltı teşkilatının bazı eylemleri hakkında sınırlı da olsa bazı
yayınlar yapılmış bulunmaktadır.
İLK YAYINLAR
Bizim saptayabildiğimize göre, ilk Türkçe yayın,
TMT’nin bu ilk döneminde işlenen bazı cinayetlere ışık tutan ve Türkçe, Rumca
ve İngilizce olarak Lefkoşa-Büyük Kaymaklı’daki Printco Matbaasında basılmış bulunan
“Kıbrıs’ta Tedhiş ve Faşizmin Kurbanları” adlı broşürdür. Kıbrıs Türk
Vatanperverler Birliği adına ziraat mühendisi İbrahim Hasan Aziz ile sendikacı
Nureddin Mehmet Seferoğlu tarafından hazırlanan bu çalışma, 1965 yılında AKEL
MK üyesi Derviş Ali Kavazoğlu’nun, sendikacı Rum arkadaşı Kostas Mişaulis ile
birlikte Kıbrıs Türk yeraltı örgütü tarafından öldürülmesi ardından
yayımlanmıştı. Buradan yapılan geniş bir özet, İstanbul’da yayımlanan Ant
dergisinin 9 Eylül 1969 tarihli (No.141) nüshasında da yayımlandı.
Bundan sonra gelen ikinci çalışma, 1974 savaşından
sonra Kıbrıs sorununa ilgi gösterip çeşitli makaleler yayımlayan ve Türkiye
Sosyalist İşçi Partisi’ne yakın olan aylık inceleme, yorum, belge dergisi
“İlke”de çıkmıştır. İstanbul’da yayımlanan bu derginin Kasım 1974 tarihli 11.
sayısında çıkan Mehmet Yüksel imzalı makalenin başlığı şöyleydi: “Kıbrıs’ta
Faşist Baskılar, Faşist Örgütlenmeler”. Aynı derginin Mayıs 1977 tarihli 41.
sayısında da, “Kıbrıs’ta gerici faşist güçlerin kan ve cinayet listesi”
başlıklı bir yazı yer almıştı.
Kıbrıs’taki TMT’li yıllara ilişkin olarak resmi
bilgiler dışında, çok bilinmeyen ve karanlıkta kalmış bazı bilgiler veren bir
başka çalışma, Lefkoşa’da haftalık olarak yayımlanan Söz gazetesinde 8 Mayıs-16
Ekim 1987 tarihleri arasında çıkan “Emekçi Halk Hareketimizin Geçmişinden”
başlıklı yazı dizisidir. Ahmet An’ın bu çalışması, “Kıbrıs’ta Fırtınalı Yıllar
(1942-1962)” adı altında, ancak 1996 yılında kitaplaşabilmiş ve daha geniş bir
okur kitlesine ulaşabilmiştir. (Bir rastlantı sonucu, gazeteci-yazar Kutlu
Adalı’nın faili meçhul (!) bir cinayete kurban gitmesinin hemen ardından
piyasaya çıkmış olan bu kitabın, Kıbrıs Türk liderliği tarafından
toplattırılmasının da gündeme geldiği, ama o sıralarda böylesi bir uygulamanın
tepkileri daha da artıracağı düşünüldüğünden, buna tevessül edilmediği
bilgimize gelmiş bulunmaktadır.)
İLGİNÇ AÇIKLAMALAR
1990 yılının sonunda, TC Genel Kurmay Başkanlığı
Özel Harp Dairesi Başkanı Tuğgeneral Kemal Yılmaz, Özel Harp Dairesi’nin Adnan
Menderes zamanında 27 Eylül 1952’de Milli Savunma Yüksek Kurulu kararıyla
kurulduğunu ve 1963-74 yılları arasında Kıbrıs’taki mukavemet harekâtının
örgütlenmesinde görev aldığını açıkladı. (Cumhuriyet, 4 Aralık 1990)
TMT’nin ilk
Türkiyeli komutanı olan Rıza Vuruşkan’ın “TMT’nin kuruluşunu anlatan not
defterinden” 1993 yılında yayımlanmış olan bir bölümde ise, gerek general ve
gerekse Kurmay Başkanının, Kıbrıs’a gönderilecek heyetin ve oradaki teşkilatın
liderliği için kendisini gayet uygun bulmakla beraber, Vuruşkan ve
arkadaşlarının Türkiye’deki ABD askeri kuruluşlarından biri olan “Jusmmat J3
özel projeler kısmı ile sıkı işbirliği halinde bulunduklarını” ve aynı binada
çalıştıkları Amerikalı subayları kuşkulandırmamak için bir ara kendisinin
Kıbrıs’a gönderilecekler listesinden çıkarıldığını, ama sonradan Amerikalıların
kuşkulandırılması riskini de göze alan yetkililerin kendisini listeye dahil
ettiklerini anlatmaktadır. (aktaran Prof.Dr.M.Derviş Manizade, 65 Yıl Boyunca
Kıbrıs: Yazdıklarım-Söylediklerim, İstanbul, Mart 1993, s.575)
KENAN İNATÇI’NIN VERDİĞİ BİLGİLER
Eski TMT
istihbaratçılarından Kenan İnatçı, 1950’li yılların başında köyü Susuz’u,
Türkiye’den asker kökenli Ömer Kılıç adında birinin ziyaret ettiğini belirterek
şöyle yazmaktadır:
“İlkokul
öğrencisi idim. 1950-1951 yıllarında olacak ki; köyüm Susuz’a Türkiye’den asker
kökenli Ömer Kılıç ziyarete gelir. Susuz köyü muhtarı Süleyman Salih’in evine
konaklar. O dönemde köy öğretmeni Oğuz Kusetoğlu idi. Muhtarın evinde
karargahını kuran Ömer Kılıç, muhtar Süleyman Salih ve öğretmen Oğuz Kusetoğlu
ile çevre yerleşim birimlerinde yaşamakta olan Türkler hakkında çalışmalarda
bulundular. Gerekli bilgileri aldıktan sonra da çevre Türk köylerini ziyarete
çıkar. Öğretmenim Oğuz Kusetoğlu, Ömer Kılıç’ı, köyden köye eşek üzerinde
gezdirmede kılavuzluk etmek için beni görevlendirdi. Ömer Kılıç, Kıbrıslı
Türkleri yerinde görmek ve değerlendirmek ve de Türkiye’ye bağlı merkezi bir
yeraltı teşkilatının örgütlenmesinde ön çalışmalar yapmak üzere Kıbrıs’a gelen
bir Türk subayı idi. 1950-1951 yıllarında “Ne Mutlu Türküm Diyene”, “Bir Türk
Dünyaya Bedeldir”, “Türk Allahın Arslanıdır” ibarelerini taşıyan ay-yıldızlı,
bayrak kırmızısı, yuvarlak cam plaketlerini kendi elleriyle yapan ve dağıtan
Ömer Kılıç’ın kendisiydi. Ömer Kılıç, Baf kasabasında çalışmalarını o günlerde
Baf bölgesel milliyetçi hareketlenmede öncü Türk milliyetçilerinden Derviş
Ahmet Raşit ve Kamil Hoca ile sürdürür. 1950 yılından önceki yıllardan beri Baf
Türkünün milli lideri Dr.İhsan Ali ile
de özel temas ve çalışmaları olur.”
İnatçı,
yazısının devamında, Rauf Denktaş için bir nitelemede bulunmakta ve o sıralarda
onun üyesi olduğunu söylediği 9 Eylül yeraltı örgütüyle ilgili olarak da bir
iddia öne sürmekteydi. (“Gayrı resmi tarihin kırıntıları” başlıklı bu yazı,
sonradan dava konusu olduğundan burada ayrıntı veremiyoruz! -Bkz.Avrupa, 24
Aralık 1997)
Bu konuyla
ilgili olarak, Necati Özkan’ın İstiklâl gazetesinde şu habere rastladık:
“Türkiyemizin
tanınmış hattat ve ressamlarından Bay Ömer Faruk Kılınç, bir müddetten beri
adamızda bulunmaktadır...Kendisi Lefkoşa’da Trodos Otelinde sakin
bulunmaktadır...Tabela ve dini yazıları yazmağı kabule başlamıştır. (13 Nisan
1952)
Hürsöz gazetesinde şu haberler var:
“Türkiye’nin
tanınmış hattat ve ressamlarından Ömer Faruk Kılınç, bir müddetten beri
adamızda bulunmaktadır.” (13 Nisan 1952) “Hattat Ömer Faruk Kılınç köy
gezilerini anlattı.” (23 Ocak 1953)
Ömer Faruk
Kılınç, daha sonra İngiliz sömürge yönetimi tarafından deşifre edildiğinden,
adayı terkedecek ve buradan evlendiği bir kızla birlikte ayrıldıktan sonra
Kıbrıs’a bir daha geri gelmeyecekti.
TMT’NİN KURULUŞ TARİHİ HANGİSİ?
TMT’nin üç
kurucusundan biri olan ve zamanın Lefkoşa’daki TC Konsolosluğunda ateşe olarak
görev yapmakta olan Kemal Tanrısevdi, yıllar sonra Kıbrıs’a gelerek, Dr.Burhan
Nabantoğlu’nun ölümünün 14. yıldönümü nedeniyle Mağusa’da düzenlenen bir törene
katılmış ve orada yaptığı konuşmada, TMT’yi Denktaş, Nalbantoğlu ve kendisinin
15 Kasım 1957’de birlikte kurduklarını, Kıbrıs Türkünün mukavemet ve
direnişinin o tarihte başladığını açıklamış; TMT’nin kuruluş yıldönümünün 1
Ağustos’ta kutlanmasının Kıbrıs mücadele tarihinin başlangıcını inkar etmek
olduğunu belirtmişti. (Kıbrıs, 9 Şubat 1994)
Kıbrıs
sorununun tarihi ile ilgilenenler, TMT’nin ilk bildirisini 1957 yılının Kasım
ayı içinde dağıttığını bilmektedirler. Ama TMT’nin en çok bilinen
kurucularından olan Rauf R.Denktaş, yıllardır, bu teşkilatın kuruluş tarihini
Kıbrıs Türk toplumuna 1 Ağustos olarak kabul ettirmiş ve bu gün resmi olarak
günümüze kadar kutlanagelmiştir. Oysa, 1 Ağustos 1958 tarihi, bundan 8 buçuk ay
önce kurulmuş olan “Türk Mukavemet Teşkilatı”nın, Türkiyeli subayların
yönetimine geçtiği tarihtir. (Kuruluş tarihi ve TC ile olan bağlar konusuna
aşağıda yine değinilecektir.)
KAMUOYU ÖNÜNDE TMT’NİN İLK KEZ TARTIŞILMASI VE DİĞER YAYINLAR
Kıbrıslı
Türkler arasında tabu olarak bilinen ve açıktan konuşulup yazılmayan TMT
konusunun kamuoyu önünde ilk defa tartışılması, Türkiye’de yüksek öğrenim gören
Kıbrıslı Türk öğrencilerin oluşturduğu “Üniversite Temsilciler Konseyi”nin 1995
yılı etkinlikleri çerçevesinde, 4 Şubat 1995 akşamı Lefkoşa’daki Atatürk Kültür
Merkezi’nde düzenlediği “Türk Mukavemet Teşkilatı’nın Kıbrıs Sorunundaki Yeri”
konulu panelde gerçekleşmiştir. Panele konuşmacı olarak Ahmet Cavit An, Arif
Hasan Tahsin, Halil Paşa ve İsmail Bozkurt katılmışlardı. Arif Hasan Tahsin,
konuşmasını 13 Şubat 1995 tarihli haftalık Yeni Çağ gazetesindeki köşesine
alırken, ben de kendi bildirimi o sıralar yazarları arasında bulunduğum aynı
gazetede 5 hafta süreyle (20 Şubat-30 Mart 1995) yayımladım ve yazdıklarım,
çeşitli çevrelerde büyük ilgi topladı. Hasan Kahvecioğlu, bu panelde en çok
sorgulanmak istenen noktanın “öldürülen Kıbrıslı Türkler” olduğuna dikkat
çekerek, şöyle yazdı:
“Özellikle
TMT konusunda “tabu”ları yıkıp, kat edeceğimiz çok uzun bir yol olduğu
yadsınamaz. Bu “ilk adım”ın arkasının gelmesini ve özellikle TMT’de “Kurucu”
olarak görev yapanların da konuşmalarını dileriz.” (Ortam, 6 Şubat 1995)
Araştırma
yazımla ilgilenip, benimle temasa geçenlerden biri olan TMT eski
komutanlarından Hasan Demirağ (Çıngı Bey), 8 Mart 1995 tarihli Kıbrıs
gazetesinde yayımlanan ve gazeteci Taylan Kav ile yaptığı söyleşisinde, TMT
konusunu yıllardır araştırdığını, belgeler topladığını ve yazacağını
belirtmişti. Taylan Kav ise, dinlediklerinin sadece bir kısmını okurlarına
aktaracak ve şöyle yazacaktı: “Belgeler, iddialar, görüşler, isimler! Müthiş
şeyler, müthiş hassas şeyler!...O söyledi, ben de yazdım mantığı ile aynen
yazmanın doğru olmayacağına inanıyorum. Bu nedenle “Ben kabul ediyorum. Adımı
ver, yaz!” diyen Hasan Bey’e de bunu
söyledim ve 4 saat sonunda da kasetimi kapattım...Bu konuyu kim araştıracak ve
yazacaksa, lütfen çok dikkatli ve titiz olsun! Çünkü gerçekten, çok hassas bir
konu; yarar yerine zarar getirebilir, toplumu çalkantılara götürebilir!”
Ne yazık
ki, Hasan Demirağ’ın TMT’ye ilişkin araştırmaları bugüne kadar
yayımlanamamıştır.
Gazeteci
Neriman Cahit, ÜTK’nın adı geçen panelinde banda kaydettiği bütün konuşmaların
çözülmüş metinlerini, Ortam gazetesinde “Yakın tarihimize damgasını vuran bir
örgüt: TMT” başlığı altında yayımladı. (22 Mayıs-7 Haziran 1995) O sıralarda, Türkiye’deki Milliyet
gazetesinde Özcan Ercan adlı bir hanım, TMT’nin kurucuları ve üyeleriyle yaptığı
söyleşileri “İstirdat Harekatı” adı altında yayımladı (10-14 Haziran
1995).
TMT’nin
geçmişinin eşelenmesine 1995 yılı içinde devam edildi. Neriman Cahit, yine
Ortam gazetesinde “Kemal Sahilboylu ve TMT Hatıraları” adlı söyleşiyi
yayımladı. (19 Eylül-4 Ekim 1995) 6 Şubat 1996’da Burhan Nalbantoğlu’nun 16.
ölüm yıldönümü vesilesiyle, bu kez de bu TMT kurucusunun dostları görüşlerini
bildirdiler ve TMT’nin etkinliklerinden söz ettiler. (6-12 Şubat 1996)
TÜRKİYE TMT’SİNİN KURUCUSU NE DİYOR?
Merkezi
Ankara’da bulunan Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin yayın organı olan “Kıbrıs
Mektubu” adlı dergi de, Temmuz 1996 tarihli sayısında TMT’nin kuruluşunu ve
yaptığı hizmetleri anlatan bir söyleşi yayımlamaya başladı. Söyleşi, 1952’de
kurulan TC Seferberlik Tetkik Kurulu (sonradan adı Özel Harp Dairesi olacak
olan günümüzün Kontrgerillası) Başkanı
Daniş Karabelen’in, 1957 yılı sonunda Kıbrıs TMT’sinin yönetimini Türkiyeli
subayların ele alması ve yeniden örgütlemesi için görevlendirdiği Emekli Albay
İsmail Tansu ile yapılmıştı.
Tansu,
Ahmet Göksan’la yaptığı bu söyleşide, 1957 yılı içinde kurulmuş bulunan Kıbrıs
TMT’sini yok saymakta ve TMT’nin kuruluş fikrinin bile Türkiye’den geldiğini
söylemekteydi: “Kıbrıs’ta Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulması gerektiği
hakkındaki resmi fikir Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun beyninde
şekillenmiştir.”
İsmail
Tansu, aynı derginin Kasım 1996 tarihli sayısında yer alan “Kıbrıs’ın özgürlük
mücadelesinde TMT ve Dr.Fazıl Küçük ile Rauf Denktaş” adlı makalesinde ise, Türkiyeli
subayların yönetimine geçmiş olan TMT’nin kuruluş tarihiyle ilgili olarak
“TMT’yi kurmak için görev aldığımız 1958 yılı Mayıs ayında” ifadesini
kullanmaktaydı.
GENEL BİR AYAKLANMA VE KIBRIS’I GERİ ALMA PROJESİ
Kıbrıs
adasını geri alma (istirdat) projesini oluşturulması fikri ise, 1957 Aralık
ayının son haftasında bir gün, Daire Başkanı Emekli General Daniş Karabelen’in
Genel Kurmay Başkanlığına çağrılarak, ona 2. Başkan Orgeneral Salih Coşkun
tarafından önerilmiştir. Karabelen’in bu iş için görevlendirdiği İsmail
Tansu’ya göre, “harekete geçmek için beş ay heyecan ve sabırsızlıkla emir
beklenilmiştir.” Nitekim Tansu, dizinin ilk yazısında şöyle demektedir.
“Hükümet
TMT’nin kurulmasına izin verdikten sonra, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını
takip eden günlerden birinde bir gün öğle vakti evimde idim. Telefon çaldı,
karşımdaki Daire Başkanımız Daniş Karabelen Paşa idi: “Tansu, birkaç gün önce
bana, işler karışıyor, bu günlerde bir talimat alabiliriz demiştin. Sana malum
olmuş. Harekete geçebiliriz talimatı geldi, evdeyim, hemen gel, görüşelim”
diyordu.”
İsmail
Tansu, yazısına devamla, “Kıbrıs’ı İstirdat (Geri alma) Projesi” (KİP) olarak
kodladığı projesini, Orgeneral Salih Coşkun’un yerine Genel Kurmay 2.
Başkanlığına getirilen Orgeneral Cevdet Sunay’a sunduğunu ve onay aldığını
belirtmekteydi.
Rıza
Vuruşkan ise, 22 Temmuz 1958 günü, Kıbrıslı Türk liderlere tebliğ edilmek
kaleme aldığı “Kıbrıs Türk Mukavemet
Teşkilatı’nın Görev Talimatı”nın hazırlanmasında önce, TC Dışişleri Bakanı
Fatin Rüştü Zorlu ile görüştüklerini ve konuşmalar sonunda nihai gayelerinin, “gerektiğinde ve şartlar
müsaadesinde umumi bir ayaklanma ile adanın tamamının kontrolünü elimize
geçirmek” olduğunu anladığını belirtmektedir. (aktaran Prof.Dr.M.Derviş
Manizade, agy, s.576)
“ANILARIMI NİÇİN YAYIMLAMAK İSTEDİM?”
İsmail
Tansu, “Kıbrıs Mektubu” dergisinin Ocak 1997 tarihli sayısında yer alan
“Anılarımı niçin yayımlamak istedim” başlıklı
yazısında da şöyle demekteydi:
“1957-1963
döneminin zorunlu ve katı gizlilik kurallarını iyice içlerine sindiren ve ona
sadık kalan, her kademedeki TMT mücahitleri, Kıbrıslı mahalli liderler ve
Türkiyeli subaylar, “Devlet sırrıdır” diyerek, alışkanlıklarını, 1974 yılına
kadar, hatta 1974 yılından sonra da sürdürmüşlerdir. Bu sebeble, suskunluklarını
devam ettiren, TMT’nin bu vatansever ve kahraman kadrosu, anılarını
açıklamamışlar ve yayımlamaktan kaçınmışlardır. Aradan yaklaşık 40 yıl
geçtikten sonra artık gizliliğin bir anlamı kalmamış ve TMT olayı devlet sırrı
olmaktan çıkmıştır...KKTC Devletinin yazılacak tarihi için bu destanların açığa
çıkarılması ve yayımlanması gereklidir.”
DİZİNİN YAYIMLANMASI DURDURULUYOR
İsmail
Tansu, Kıbrıs Mektubu’nun Mayıs 1997 tarihli sayısında çıkan anılarının 6.
yazısı ile birlikte “TMT’ye kanat gerenler (1957-1960)” başlıklı bir yazı
dizisi daha başlatmıştı. Bu yeni dizinin altında “TMT tarihi yazılıyor”
başlıklı bir haber yer almaktaydı. Aslında bu haber, 11 Nisan 1997 tarihli
Kıbrıs gazetelerinden alınmıştı ve şöyleydi:
“Efsanevi
TMT örgütünün tarihini yazmak üzere oluşturulan Üst Kurul Cumhurbaşkanlığı’nda
Müsteşar Göral Tanova başkanlığında ilk toplantısını yaptı.
Üst
Kurul’da Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri ve Savunma Bakanlığı, Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı,
Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı, BRTK Müdürlüğü, Tanıtma Dairesi Müdürlüğü ve
Kıbrıs Türk Mücahitler Derneği’nin temsil edildiği bildirildi.
BRT’den
verilen bilgiye göre Üst Kurul’un denetim ve gözetiminde oluşturulacak bir
“Merkez”, yazar ve araştırmacıların atanması ile TMT ve Kıbrıs Türk Milli
Mücadele Tarihi’ni kaleme alacak. Bunun için Türkiye ve KKTC’de varolan birçok
belge incelemeye alınacak.
TMT
tarihinin yazılımını kitap yayını ve televizyon film yapımının izleyeceği, bu
konuda BRTK’nın koordinatörlük yapacağı bildirildi.”
Yaptığımız
kısa bir araştırmaya göre, KKTC Bakanlar Kurulu’nun Resmi Gazete’de yayımlanan
bir kararına göre ilk toplantısını Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş başkanlığında
yapması öngörülerek oluşturulan bu kurul (Kıbrıs, 4 Mart 1997), henüz herhangi
birşey üretmiş değildir.
AKKURT’UN HAZIRLADIĞI KIBRISLI TMT’NİN TARİHİ
Cumhurbaşkanlığı
Danışmanlarından olan Aydın Akkurt tarafından Aralık 1999’da İstanbul’da bastırılmış olan “Türk Mukavemet
Teşkilatı, 1957-1958 Mücadelesi” başlıklı kitabın (379s.), bu çerçevede
düşünülen çalışmaların yerine geçtiği anlaşılmaktadır. Kitap bu içeriği ile,
Rauf Denktaş’ın isteği doğrultusunda şekillendirilmiş ve onun onayından geçmiş
ilk resmi Kıbrıslı TMT tarihidir. Kitabın içinde hangi yayınevi tarafından
yayımlandığı belirtilmemiş olmasına rağmen, sırt yazısında, Rauf Denktaş’ın
1964-1974 arasına ait 10 ciltlik “Hatıralar”ını basmış olan İstanbul’daki,
MİT’e yakın olduğu söylenen Boğaziçi Yayınları’nın sıra numarasını taşıması da
dikkati çekmektedir.
TANSU’NUN HAZIRLADIĞI TC’Lİ TMT’NİN TARİHİ
Bu durumda
emekli albay İsmail Tansu’nun, ilk bölümü Ankara’da yayımlanan Kıbrıs Mektubu
dergisinde çıkmış olan TMT tarihini, Türkiye’den yönetilmeye başlanan TMT’nin
kuruluş ve örgütleniş tarihi olarak kabul etmek gerekecektir. Derginin,
Dernek’teki bir yönetim değişmesi ardından yazı dizisine bir sonraki Temmuz
1997 tarihli sayıda yer alan 7. yazı ile son vermesi de ilginç bir gelişmedir.
Bu arada Tansu’nun yeni başlatılan dizisine de devam edilmediği
kaydedilmelidir.
İsmail Tansu’nun anılarının ikinci bölümü, birinci bölümünü Kıbrıs
Mektubu dergisinden aktararak veren (26 Mayıs-16 Haziran 1997) Halkın Sesi
gazetesinde, 26 Ağustos ile 26 Eylül 1997 tarihleri arasında yayımlanmıştır.
Tansu,
“bizim dönemimiz” diye nitelendirdiği 1 Ağustos 1958 ile 31 Ağustos 1960 arası
TMT ile ilgili olarak konuşurken, şöyle demektedir:
“Dr.Fazıl
Küçük ve Rauf Denktaş’ın yardımları ile ve onların güvence verdikleri lider
düzeyindeki aydın kişilerin çabası ile iki yıl içinde varlığını hissettirmeden
örgütlenmesi tamamlanmış, beş bin kişilik örgüt, eğitilmiş ve silahlandırılmış,
Ada’nın altı bölgesinin tamamında hücreleşme yaygınlaştırılmıştır.”
İsmail
Tansu, TMT öncesi var olan Kıbrıs Türk yeraltı örgütleriyle ilgili olarak şu
değerlendirmeyi yapmaktadır:
“Her zaman
TMT’nin Kıbrıs Türk toplumunun bağrından çıkarılmış olduğunu anlatmaya
çalıştım. Bu gerçek tartışılamaz. Elbette bizim dönemimizde örgütlediğimiz beş
bin kişilik TMT, Türkiye’den ithal edilmedi ya. Onlar, Kıbrıs Türk toplumunun
içinden elene elene seçilen, milliyetçi ve vatansever Kıbrıslı Türk gençleri
idi. Kuşkusuz bunların içinde TMT’nin çeşitli kademelerinde liderlik düzeyinde
sorumluluk üstlenmiş kişilerin güvence vererek önerdikleri gençler de vardı. Bu
gençlerin daha önce var oldukları söylenen değişik adlardaki örgütlere mensup
olmaları da doğaldı.
Aktif veya
pasif olsun, bu örgütlerin, iyi niyetle gençlerin bir araya gelerek Kıbrıs’ta
Türk tarafında ciddi bir hareket olmadığı bir dönemde, vatan-millet yolunda bir
şeyler yapmak istemeleri de takdirle karşılanacak ve saygı duyulacak doğal bir
harekettir. Ancak Mayıs 1958 ayında hazırlıklarına başlayan ve 1 Ağustos
1958’de de Kıbrıs’ta fiilen kurulmasına başlanan TMT’nin sözkonusu örgütlerle
bir ilişkisi yoktur. TMT ne onlardan devir alınmıştır ve ne de o örgütlerin
üzerine bina edilmiştir. Aslında biz TMT’nı kurma girişimine başlarken, bize bu
örgütlerin varlığından söz edilmemiş, bunlardan yararlanabileceğimiz
önerilmemiştir. Biz TMT’nı sıfırdan başlayarak kurmuştuk.” (Ahmet Göksan ile
yapılan söyleşiden, Halkın Sesi, 26 Ağustos 1998)
İsmail
Tansu, Aydın Akkurt’un kitabı yayımlandıktan sonra da şu değerlendirmeyi yapmış
ve Kıbrıslı TMT’nin varlığını reddetmiştir:
“Kitabın
adı içeriğine uygun değil. Çünkü o dönemde Kıbrıs’ta TMT adında bir örgüt yoktu
ki mücadelesi olsun. Sanıyorum, 1958 yılı Ağustos ayında Türk subaylarının
örgütlemeye başladıkları TMT adı cazip gelmiş olacak, 40 yıl sonra kitaba bu ad
yakıştırılmış!..TMT’yi kendisinin kurduğunu iddia eden sorumsuz bir kişinin
anlattığı serüvenler esas alınmış ve kitapta bunlara geniş çapta yer verilmiş.
Kısacası kitap, TMT’ye sahip çıkmaya yeltenen bir kişiye alet edilmiş. TMT’nin
Ankara’da kuruluşu sırasında en üst düzeyde görev üstlenmiş ve çalışmaların
odak noktasından bulunmuş bir kişi olarak yapılan aldatmalara, saptırmalara göz
yumamaz ve suskun kalamazdım.” (Ahmet Göksan, Neden TMT-1-, Halkın Sesi,
5.3.2000)
Göksan, bu
cümlelerden sonra, “Sayın Tansu’nun açıklamalarına yarın devam edeceğiz” demiş
olmasına karşın, ilginçtir, bu defa da Tansu’nun açıklamalarının devamı
yayımlanmamıştır. (Bu anılar, daha sonra
“Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu-Yeraltında silahlı bir gizli örgüt, hem de devlet
eliyle...TMT” adı altında, 2001 yılı baharında Ankara’da kitap halinde
yayımlanmıştır.)
TMT’NİN KIBRIS’I TAKSİM PLANLARI
Halil
Fikret Alasya ise, TMT’nin Türkiyeli subayların yönetimine geçtiği 1958
yılında, aralarında kendisinin de bulunduğu ve TC Genel Kurmayına bağlı Kara,
Deniz ve Hava Kurmay Albayları tarafından yürütülen yoğun bir çalışma sonucu
Kıbrıs’ın taksimini öngören üç planın hazırlandığını ve bu çalışmanın
tamamlanınca Tuğg. Cemal Tural başkanlığında, ikinci Başkan Org.Salih Coşkun
paşanın huzuruna çıkıldığını anlatarak şöyle yazmaktadır:
“Tural
Paşa:”Sayın Orgeneralim. Kıbrıs’ın taksim planını takdim etmek için huzura
geldik” deyince, Org. Coşkun: “Ne demek
Kıbrıs taksim mi olurmuş?” cevabını vermiştir. Bu durum karşısında bütün
subaylar hazır ol durumuna geçmişti. Benim ne alınacak rütbem, ne de general
olma durumum olmadığı için: “Sayın Orgeneralim, müsaade ediniz, elinizi
ayağınızı öpeyim. Biz Kıbrıs’ın taksimini istemiyoruz ki, ancak verilmiş
bulunan bir görevi bitirdik ve takdim için huzura geldik” deyince, Org. Coşkun:
“Ha, öyle söyleyiniz” demiştir. Bu gelişmeler ortaya çıkınca Rum-Yunan ikilisi
taksimi önlemek için Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmasını ortaya atmıştır.” (Kıbrıs
Mektubu, Ocak 1998)
KEMAL TANRISEVDİ NE DİYOR?
Kıbrıs Türk
kamuoyunda TMT’nin geçmişine ilişkin yayınların sıklaştığı bir dönemde, bu
örgütün, Rauf R.Denktaş ve Dr.Burhan Nalbantoğlu ile birlikte üç kurucusundan
biri olan TC Dışişleri Bakanlığı emekli memurlarından M.Kemal Tanrısevdi de,
Ortam gazetesinden Neriman Cahit’le bir söyleşi gerçekleştirdi ve bu söyleşiler
“TMT Yılları” başlığı altında yine Ortam gazetesinde yayımlandı (26 Mayıs-5
Haziran 1997).
Tanrısevdi’nin
anlattıklarının ilgi uyandırması üzerine dizi, TMT ile ilgili bir kitap
çalışması yaptığını ve bunun ilk bölümünün 380 sayfaya ulaştığını belirten
Hasan Demirağ (6-13 Haziran) ve Mustafa Türkoğlu’nun (14-17 Haziran 1997)
anlattıklarıyla “TMT Yılları” başlıklı yazı dizisi, 20. yazıya kadar
sürdürüldü.
Tanrısevdi’ye
göre, TMT’nin kurulması için ilk toplantı 27 Temmuz 1957 akşamı kendisinin Eğlence’deki
evinde yapılmış, TMT’nin ilk bildirisi de 15 Kasım 1957 gecesi dağıtılmıştı.
(Ortam, 28 Mayıs 1997) İlk defa Aydın Akkurt’un kitabında yer alan ve bazı
alıntıların yapıldığı Rauf Denktaş’ın 1957 yılına ait Not Defteri’ne göre ise,
ilk TMT bildirisi 23 Kasım 1957 gecesi dağıtılmıştı. (s.39) Bu durumda her iki kurucu üyenin farklı
tarihler verdiği görülmektedir.
KURULUŞ TARİHİ HANGİSİ?
Aydın
Akkurt’a göre, “İngiliz Sömürge Yönetimi, TMT’nin 20 Aralık 1957 tarihli
bildirisinden sonra Sömürgeler Bakanlığı’na göndermiş olduğu gizli raporda,
“TMT’nin 29 Kasım 1957 tarihinde kurulduğunu, esas amacının Rum saldırılarına
karşı Türkleri savunmak olduğunu, daha sonraları ise kendisini Taksimi
gerçekleştirmeye adayan bir örgüt haline geldiğini” bildirir. (s.41)
Ne yazık ki
ciddi ve inandırıcı olması için belgelere dayanması gereken bu çalışmada, sözü
edilen bu gizli raporun ne tarihi ve numarası, ne de fotokopisi verilmektedir.
Akkurt, kitabının 44. sayfasında, “Rauf R.Denktaş, anılarında “TMT’nin asıl
kuruluş günü 26-27 Kasım 1957’dir” dediğine değinirken, 45. sayfada da yine anıların o konuyla ilgili
bölümünü aktarmakta ve aynı açıklamayı bu defa şöyle vermektedir:
“Rauf
R.Denktaş, TMT’nin kuruluşunu duyuran ilk bildirinin dağıtıldığı günü (26 Kasım
1957) dikkate alarak “TMT’nin asıl kuruluş günü 26-27 Kasım’dır” derken, Kemal
Tanrısevdi ise Eğlence’de kendi evinde yapılan 15 Kasım 1957 tarihli ilk
toplantıyı dikkate aldığı için (aslında Kemal Bey, ilk toplantının tarihini de
27 Temmuz 1957 olarak vermektedir-A.An)
“TMT, 15 Kasım 1957’de kuruldu” demektedir. TMT’nin dağıtılan ilk bildirisi,
İngiliz sömürge Yönetimi’nin eline 29 Kasım 1957 tarihinde ulaştığı için de,
Sömürgeler Bakanlığı’na gönderilen gizli raporda Türk Mukavemet Teşkilatı’nın
kuruluşu “29 Kasım 1957” olarak belirtilmektedir.”
Okur, hem
gizli raporun metni, hem de Denktaş’ın ifadesi aynen aktarılmadığından,
Akkurt’un ifadesine inanmak durumunda bırakılmaktadır. Kaldı ki biz, Denktaş’ın
“TMT’nin asıl kuruluş günü 26-27 Kasım 1957’dir” ifadesini, Erten Kasımoğlu ile
yaptığı söyleşide kullandığını saptamış bulunuyoruz. (Bkz.Eski Günler, Eski
Defterler, 1. Kitap, Lefkoşa 1986, s.79)
Öte yandan
Rauf Denktaş’ın da, şimdiye kadar “Hatıralar” adı altında Boğaziçi Yayınları
arasında yayımladığı anılarını, her nedense 1964 yılından başlattığından ve
“Not Defteri-1957” tam metin olarak yayımlanmadan bu konunun aydınlığa
çıkamayacağı anlaşılmaktadır. Kaldı ki bu notların da eğer o günlerde
tutulmuşsa, ilk yazıldığı şekli ile bırakılmadığı ve yeniden kaleme alındığı
anlaşılmaktadır. Örneğin s.45’deki “TMT... 20 Temmuz günlerine bizi getirdi”
ibaresi, 1957 yılında yazılmış olamaz!
Bizim
saptadığımız bir başka kaynak ise, TMT’nin ilk bildirisiyle ilgili olarak
üçüncü bir tarihi vermektedir. Prof.Dr.Suat
Bilge, 1961 yılında Ankara Üniversitesi SBF Yayınları arasında Fransızca olarak
yayımladığı “Kıbrıs uyuşmazlığı ve Kıbrıslı Türkler-Belgesel bir çalışma”
başlıklı eserinde, 30 Kasım 1957 tarihli The Times’dan yaptığı bir alıntıya
atfen, TMT’nin ilk bildirisinin 29 Kasım 1957 tarihli olduğunu yazmaktadır.
(s.174)
İLK KURULUŞTA TÜRKİYE İLE BAĞ VAR MIYDI?
Kemal
Tanrısevdi, yukarıda sözü edilen Mağusa’daki anma toplantısında, 1957 yılında
kurulan Kıbrıs TMT’si ile ilgili olarak bir başka hususu da vurgulamaktaydı.
Rumlara ve İngiliz Sömürge Yönetimine karşı mücadele veren TMT’nin Türkiye
tarafından kurdurulduğu iddialarının kesinlikle yalan olduğunu ve TMT’nin
Kıbrıs Türkünün içinden çıkan bir örgüt olduğunu ifade eden Kemal Tanrısevdi, o
dönemlerde Türk Konsolosluğu’nda çalışmasına rağmen kendisine böyle bir görev
verilmediğini ifade etmektedir. (Kıbrıs, 9 Şubat 1994)
Eldeki
veriler, Kıbrıs TMT’sinin Kıbrıs Türkünün içinden çıkan bir örgüt olduğunu
gösterse de, Kemal Tanrıverdi ile görüşen yazar Hüseyin Ateşin, onunla ilgili
olarak şu soruyu da gündeme getirmektedir: “Alışılagelmiş diplomatlardan çok
farklı olarak kendi arabası ile köy be köy dolaşmakta ve halkla halleşmekte,
onların durumları hakkında kendini bilgilendirmektedir. Acaba TC’nin siyaset
merkezi ile irtibatlı bir görevle mi, yükümlüdür?” (Avrupa, 8 Şubat 2000)
Ateşin, konuyla ilgili olarak bize şu bilgileri de vermektedir:
“Kemal
Bey...gerek hükümet, gerekse askeri kanatla bir bağı olmadığını vurgular.
Türkiyede milliyetperver iki arkadaşından bahseder ve onlar kanalıyla bağlı
olduğu merkezi (eğer böyle bir merkez var ise) haberdar ettiğini söyler. TMT
kurulduktan ancak üç ay sonra Hükümetin bundan haberi olduğunu, yine bu
arkadaşları vasıtası ile öğrendiğinden bahseder.” (Avrupa, 14 Şubat 2000)
TANRISEVDİ İLE İLGİLİ BİR İDDİA
Kemal
Tanrıverdi ile ilgili bir başka iddia da, Arif Hasan Tahsin tarafından
kaydedilmiştir: “Kemal Tanrısevdi
ile tartışma olanağım olmadı. İstemedim de. Nedeni de şu: Dr.Küçük’ün iddiasına
göre Kemal Tanrısevdi, bir İngiliz ajanıydı. İsmail Sadıkoğlu’nun anlattığına
göre. Birçok kimseden de, en son da Avrupa davaları nedeniyle yargıç önünde,
yemin altında Denktaş Bey’den, Kemal Tanrısevdi’nin, şehit Ulus Ülfet için
“İngiliz ajanıdır” dediğini işittim. Bu türden karşılıklı yapılan ithamlar beni
üzer. Özellikle yetkililer tarafından yapılırsa. Dr.Küçük’le R.R.Denktaş ‘ın bu
tür iddiaları kanıtlamak için ellerinde yeterince yetki de vardı.
Şehit Ulus
Ülfet’in TMT öncesi kurduğu 9 Eylül Cephesi’ni kötülemek içinse bu iddialar, 9
Eylül Cephesi’nin diğer kurucusu da Burhan Nalbantoğlu bilinir. Sözü, evirip
çevirip Burhan’a mı getirmek isterler? Kabul edilebilir bir rezillik mi bu?
Ulus hem İngiliz ajanıydı, hem de bomba yapmak zorundaydı. Öyle mi? İngiliz,
ajanına birkaç el bombası veremez miydi?
Ne yazık
ki, birkaç kişi vardır ki, kendilerinden önce ne varsa, kötülemek sevdası
içerisindedirler. Veya, kendilerinin olmadığı her hareketi. Bir de kendilerine
boyun eğmeyen herkesi...” (Avrupa, 6 Şubat 2000)
DENKTAŞ, TC İLE İRTİBATTAN YANA
Aydın
Akkurt, TMT’nin TC ile olan ilişkileri konusunda, Rauf Denktaş’ın, gazeteci
Erten Kasımoğlu’na anlattıklarına (“Eski Günler, Eski Defterler”, s.79) ve “Not
Defteri-1957”ye dayanarak şöyle dediğini yazmaktadır:
“İki arkadaşım,
kurulacak Teşkilatın hiçbir şekilde Türkiye ile irtibatlı olmaması görüşünü
savunuyorlardı.” (s.34) ... “Bu gelişmeler sürerken, ben Nalbantoğlu’na dedim
ki, ‘TMT adına para toplayıp, gizli silah alma işinde ben asla yokum. Silah
alma işini Türkiye’ye mal etmek gerekir, para ile silah almada yokum...
(Alıntının
buraya kadar olan bölümü, “Eski Günler, Eski Defterler” kitabının 79.
sayfasındandır. Ardından şu cümle gelmektedir: “TMT’nin asıl kuruluş günü 26-27
Kasım 1957’dir...” Akkurt’un bundan sonra yazdığı şu önemli cümleler, henüz
yayımlanmamış olan “Not Defteri-1957”den aktarılmış olmalı.-A.An)
Çünkü kendi
halkımı senin gibi çok iyi biliyorum. Bu iş bu memlekette üç günde şahsi
ihtirasların aleti olur. Kontrol edemeyiz ve zaten bu işi biz bilmeyiz. Bu işi
ya Türkiye’ye mal ederiz ve Türkiye bizi örgütler, böylelikle Türkiye’ye karşı
sorumluluk içinde bu işi yürütürüz veya böyle başıboş bir yeraltı teşkilatı
kuracaksanız bilesiniz ki ben bunda yokum.’ İlk fırsatta Ankara’dan uzman bir
idareci, silah ve para isteyeceğiz. Kuruluşun ‘Kıbrıslılarca’ sevk ve idaresine
karşı çıktım. Az zamanda şahsi hesaplarla kargaşaya ve kardeş kavgasına
dönüşür...” (s.35)
DİSİPLİNSİZLİK ZATEN VARDI
Ben kendi
adıma, bu satırların gerçekten 1957 yılındaki “Not Defteri”ne yazılmış
olduklarından kuşkuluyum. Çünkü TMT’nin 1958 yılı içinde yaptığı bazı eylemler,
bu örgütün gerçekten sorumsuz kişilerin yönetiminde düşmanlık kışkırtıcı bir
yeraltı teşkilatı şeklinde çalıştığını, az zamanda şahsi hesaplarla kargaşa ve
kardeş kavgası yarattığını kanıtlamaktadır. Nitekim, TMT’nin Kıbrıs’taki ilk
Türkiyeli komutanı olan Rıza Vuruşkan, Fevzi Çakmak ile yaptığı bir
söyleşisinde şöyle demekteydi:
“Evvela
Denktaş Beyle temasa geçtik. Biz gittiğimizde bir de dağınık teşekküller vardı.
Kara Çete vardı, 9 Eylül, bilmem ne, bir sürü şeyler. Rauf Bey zannederim
kendine göre, muhtarlardan bir teşkilat kurmuş, TMT diye bir teşkilat vardı.
Fakat bunlar disiplinden...
F.Ç.: O ne zaman kurulmuştu?
R.V.: Daha
önce kurulmuş. Disiplinden ve teknikten mahrumdu. Biz kuracağımız teşkilatın
adını TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) koymak istedik. (Vuruşkan, herhalde Kıbrıs
İstirdat Teşkilatı demek istiyor, çünkü var olan bir ismi yeniden koymak
istemek anlamsız bir şey.-A.An) Çünkü başka bir isim koysaydık, İngilizler
tarafından karşı koyma, yeni bir teşekkül kuruluyor hissini verecektik. Bunun
için mevcut bir teşkilatın adını koymayı uygun bulduk. Yani durumda bir
değişiklik yok, eskisi gibi devam ediyormuş gibi olsun diye. Rahat çalışabilmek
için Ağustosun 6’sında bir mütareke ilan ettik Grivasla. Beyanname yayınladık.
6 Ağustos 1958’de Rumlarla çatışmayı durdurup rahat çalışmak istedik. Beyanname
dağıtarak Rumlarla mütareke yaptık. Bundan sonra teşkilatlanmaya başladık...”
(aktaran Prof.Dr.M.Derviş Manizade, 65 Yıl Boyunca Kıbrıs:
Yazdıklarım-Söylediklerim, İstanbul, Mart 1993, s.578)
Rauf
Denktaş, Türkiyeli subayların TMT’nin yönetimini 1 Ağustos 1958’de devraldığını
belirtmekle beraber, Aydın Akkurt’un kitabında verilen bilgiye göre, Vali Foot,
10 Şubat 1958 günü Atina’ya hareketinden önce K.T.Kurumları Federasyonu Başkanı
Rauf R.Denktaş ile görüşmüş ve bu görüşmenin tarihsiz tutanağından
aktarıldığına göre, Rauf Bey Vali’ye
“Yeraltı teşkilatımıza Ankara’dan gelecek talimat ne ise o olur” şeklinde
konuşmuştu. (s.149)
DENKTAŞ DA DİSİPLİNSİZLİĞİ KABUL EDİYOR
Aydın
Akkurt, “27-28 Ocak Olayları” ile ilgili olarak Rauf Denktaş’ın “Koloni
İdaresindeki Kıbrıs Türkleri” başlıklı anılarından, uzun bir alıntı yapmış
olmakla beraber (s.111-126), onun TMT’nin disiplinine ilişkin söylediklerini
içeren paragrafı dışta bırakmayı uygun görmüştür:
“Ocak 1958
olaylarının yarattığı harabiyeti, tedirginliği halletmek için kolları sıvadık.
Aylar çabuk geçti. 1957 Kasım’ında Kemal Tanrısevdi’nin evinde (Dr.Burhan Nalbantoğlu
ve ben) kurduğumuz TMT, kuruluş sancıları içindeydi. Volkan lağvedilmişti,
ancak henüz tam otorite tesis edilememişti. Eski alışkanlıklar da devam
ediyordu. Kimin eli kimin cebindeydi, pek belli değildi. Ortada herşeyden
sorumlu olarak görünen bir kişi vardı, o da bendim!..Disiplini temin etmek için
bir başa ihtiyaç vardı. Halk, kendiliğinden o başı buluyordu. Dr.Küçük’e olan
yakınlığım ve O’nun bana olan güveni, her konuda beraber hareket edişimiz bu
olgunun başlıca nedenleriydi. Kader yolumu tayin etmiş gibiydi. Esas olan, bize
olan güvene lâyık olmaktı. Bunu da zaman gösterecekti.” (agy, s.125)
DR.BURHAN NALBANTOĞLU VE TMT DEĞERLENDİRMELERİ
TMT’nin 3.
kurucusu Dr.Burhan Nalbantoğlu ise 1980 yılında TMT hakkında yazılı herhangi
bir belge bırakmadan ölmüştür. 16. ölüm
yıldönümünde konuşan bazı arkadaşlarının görüşleri, TMT ile ilgili çok anlamlı
ipuçları vermektedir:
Dr.Kaya
Bekiroğlu: “Rauf’u (Denktaş) çok severdi ve çok güvenirdi. Doktor ile Rauf
Denktaş anlaşmazlığa düştükleri zaman yüzde yüz Rauf Denktaş’ı tutmuştu. Onun
için bir seçimde işbirliği yaptığı Denktaş, Sağlık Bakanı olarak Manyera’yı
tayin edince bu olayı hazmedemedi. Hatırlarım, bir gece (burada) oturdu ve uzun
bir mektup yazdı Denktaş’a. Ve “yollarımız ayrıldı, ben yoluma gideceğim” dedi
ve gitti. TKP’yi kurdu. Bu olayla ilgili, Denktaş çağırdı beni. Bir saat
konuştuk. (Meğer kasete almışlar konuşmamızı) İkisinin de iyi ve kötü yanlarını
söyledim...”
“...Burhan,
Atatürk’ün teşkilat kurmuş adamlarından Hüsamettin Togaç Paşa’ya (o zaman çok
yaşlı ve emekliydi) gidip danışmıştı böyle bir teşkilat için. O da “Kurun,
vatanınız için herşeyi yapın, Türkiye Mürkiye dinlemeyin” demişti... Burhan iyi
bir TMT’ciydi. Kendini teşkilatta dondurduklarında, hatta dövdüklerinde, “böyle
oyunlar olur teşkilatta” diye düşünüyordu. “TMT benim eserim, onu ben kurdum”
derdi.” (Ortam, 7 Şubat 1996)
Alpay
Durduran: “Yine ondan dinlediğim başka bir olay da “Teşkilat” tarafından
çıkarılan “Vur” emrinden Cevdet Sunay vasıtasıyla kıl payı kurtuluşudur. O
zamanlar TMT’nin disiplini içinde vuracakların ismini Genel Kurmay Başkanlığı
onaylarmış. Bir gün Burhan’a Ankara’dan “çok çabuk gel de önemli bir şey var”
diye bir haber gelmiş. O zamanın Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay, Burhan
Nalbantoğlu’nı TMT’den eğitim için gittiği günlerden tanıyor. Vur emrini
görünce, “Ben bu ismi Teşkilatın kuruluş günlerinden tanırım. Vurulacak biri
olamaz” diyerek Burhan’ı Ankara’ya çağırtmış, konuyu ona hiç açmadan farklı
şeyler konuşarak, geri Kıbrıs’a göndermiş. Ve böylece bir hatadan dönülmüş.
Burhan da kıl payı ölümden dönmüş. (Bu olayı Fuat Veziroğlu (9.2.) ve Aydın
Samioğlu (12.2.) da anlatmaktadır.)
Doktor hiç
sevmezdi Nalbantoğlu’nu. Siz bunu bilmezsiniz. 1960-63 arasında (Kıbrıs
Cumhuriyeti) silahlı eylemlere Doktor karşı çıktı. Bunlarsa giderek alt kademe
ile anlaşarak (Türkiye’de) İnönü’den bile habersiz teşkilatı sürdürdüler. Ben
Doktor ile nedir bu kavga diye sorduğumda Burhan, “doktor o meselede haklıydı”
dedi. “Biz silahlar vasıtasıyle, silahlı olarak amacımıza ulaşmak istiyorduk.
Doktor ise bunun faturasının çok ağır olacağı kaygısıyla engel olmaya çalıştı.
Sonuçta haklı çıktı.” (Ortam, 8 Şubat 1996)
27 MAYIS’ÇILAR TMT’Yİ İKİ YIL
DONDURUYOR
Neriman
Cahit, Aydın Samioğlu ile yaptığı söyleşide (Ortam, 12 Şubat 1996), duyduğu
bazı olayları ondan doğrulatmaya çalışsa da pek başarılı olamaz, ama şu
hususlar ortaya çıkar:
“27 Mayıs
1960 ihtilalinden sonra TMT bir süre dondurulur ve Kıbrıs’taki TMT lideri Rıza
Vuruşkan Ankara’ya çağrılır. Ona vekalet eden Mustafa Kaya Bey, Vuruşkan’ın
çevresini yavaş yavaş TMT’den soğutmaya başlar. Soğutulan bu kişiler
Nalbantoğlu’nu ziyaret edip görüşürler. Kaya Bey’in evhamlı bir kişi olduğu öne
sürülmektedir ve Burhan’ın herhangi bir olay yaratmaması için ona bir gözdağı
vermek vehmine kapılır ve onu bazı mücahit komutanlarına dövdürür. Bu olay TMT
içinde “Nereye gidiyoruz?” şeklinde panik ve endişe yaratır. Adlarına vur emri
çıkarılan 7 kişi arasında Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu, Orhan Müderrisoğlu,
Aydın Sami de vardır. Bu kişiler bir gece boyunca gözaltına alınıp çeşitli
baskı yöntemleriyle kendilerine birşeyler kabul ettirilmeye çalışılır. Olay
Ankara’daki M.Ertuğruloğlu’na ve devrin genel Kurmay 2. Başkanı Memduh Tağmaç’a
duyurulur ve bu çılgınca hareket bu yolla önlenmiş olur.
(TMT Mağusa
Serdarı Mustafa Türkoğlu, Kaya Bey ile ilgili olarak şöyle konuşmuştur:
“Aslında Mustafa Kaya, Denktaş’ın da çok canını yaktı. Onu ekarte etmişti,
kimseynan görüştürmüyordu. O yüzden Denktaş da sevinmişti kaçtığına.”, Ortam,
16 Haziran 1997)
Aydın
Samioğlu, “27 Mayıs 60 ihtilalinden sonra TMT güçlendi mi?” sorusuna da şu
yanıtı verir:
“27
Mayıs’tan sonra TMT’nin devam edip etmemesi gündeme gelmişti. Londra ve Zürih
anlaşmaları oldu. Kıbrıs’ın sömürge idaresinden çıkıp bağımsız bir devlet
olmasına karar verildi. Bu anlaşmaları, 27 Mayıs İhtilalinin Kurucu Meclisi
onayladı. Anlaşmalar sonucu Türk alayı buraya geldi. Alay buraya geldikten
sonra 27 Mayıs Hükümeti Kıbrıs’ta bir Türk alayı olduktan sonra TMT’nin
varlığını kabul etmeyen Milli Birlik Komitesi çevresinde bir grup, TMT’nin
dağıtılmasını istedi. Bu devrede her türlü ikmal ve eğitim maalesef donduruldu.
Uzun süre perde arkasındaki görüşmelerden sonra, 2. Bayraktar Kemal Coşkun,
Kıbrıs’a gönderildikten sonra, yine faal duruma geçildi. İki seneye yakın bir
duraklama devresi olmuştu. Maalesef Milli Birlik Komitesi (döneminde) TMT
zayıflamış, bu süre zarfında Kıbrıs’ta da idaresizlik had safhaya gelmiş, keyfi
davranışlar olmuştur.
TMT’NİN KEYFİ ÖLDÜRMELERİ
-Keyfi
öldürmeler de olmuş mudur?
Öyle
işitiyoruz.
-Ama bunlar
çok önemli. Örneğin şu anda aklıma geldi. Ayhan Hikmet ve Ahmet M.Gürkan bu
devrede öldürüldü. Ve daha aklıma gelmeyenler. Keyfi öldürmeler miydi bunlar?
İnanın
bilmiyorum.
-Peki şunu
da sorayım: Bu devrede siyasi liderlik ne yapmıştı?
Milli
Birlik Komitesi üyeleri, TMT’nin kuruluş şeklini, faaliyetlerini, nasıl
kurulduğunu inceleme ve araştırma yönüne gitmeden çok duygusal davranışlarda
bulunuyorlardı. O devirde görev alanların hepsini Demokrat Parti’nin adamları
olarak kabul ediyor ve TMT’nin bütün üst kademe yöneticilerini hallaç pamuğu
gibi dağıtıyordu
Ben o
devirde Ankara’da TMT’nin koordinatörüydüm. Beni tanıyan üst kademe
yöneticileri, birkaç defa TMT’nin bağlı olduğu dairenin Milli Birlik Komitesi
üyeleriyle görüştürdü. İddiaların gerçek olmadığını buraya gönderilen ikmal
malzemelerinin düşmana karşı ileride kullanılmak üzere gönderildiğini, personel
eğitiminin bu maksat için yapıldığını, muhaliflere zarar vermek için bir
hareket olmadığını usulüne göre izah ettim. Bu görüşmelerimizin bir çoğunda
Burhan Nalbantoğlu Ankara’da bulunmaktaydı. Ben görüştükten sonra kaldığım otel
olan Ulus’taki Çelik Palas’ta, ben, Burhan ve görevden alınan Rıza Vuruşkan
buluşur ve kendisine konuları etraflıca anlatırdık. Pek tabii onlar kendilerine
göre bir takım temaslarda bulunuyorlardı.
19 Ağustos
1960 tarihinden sonra Ankara’daki görevim sona ererek Kıbrıs’a geldim. Beni bir
süre sonra Bayraktarlık Koordinatörü olarak atadılar. Bu görev 63 olaylarına
kadar devam etti; fakat TMT’nin duraklama devriydi. İşte bu duraklama devri
sonrasında Sn.Denktaş, tüm masrafları kendine ait olmak üzere, Türkiye’deki
ilgililere ulaştırmak üzere hazırladığı raporla, beni iki defa Türkiye’ye
gönderdi. Raporlar ilgililere, o dönemde devlette etkin bir görevi olan Kıbrıs
Türk Kültür Derneği Başkanı Mehmet Ertuğruloğlu kanalıyla ulaştırıldı. Bu
girişimler sayesinde TMT aktif olarak faaliyete geçti.”
Samioğlu,
bundan sonra, zamanın TC Kıbrıs Büyükelçisi Emin Dırvana’nın, bir TMT
kışkırtması olan 6-7 Haziran olaylarının Kıbrıs Türk liderliği tarafından milli
gün olarak kutlanmak istenmesine karşı çıkması olayına değinmektedir. (Bu
olayın ayrıntıları ve Dırvana-Denktaş zıtlaşması için “Kıbrıs’ta Fırtınalı
Yıllar (1942-1962)” adlı kitabımıza bakılabilir. s.168-169. Avukat Nevzat
Karagil’in, Kıbrıslı Türk liderler ve Teşkilat’la ilgili olarak Milli Birlik
Komitesi’ne gönderdiği mesajlarla ilgili olarak Bkz. Yeni Batı Trakya Dergisi,
Sayı:124, Ocak-Şubat 1994, s.62-63))
NALBANTOĞLU: “TMT BİR HİÇTİ”
Dr.Burhan Nalbantoğlu’nun 19 ölüm
yıldönümünde, Fatma Azgın, onun eşinden dinlediği şu olayı kamuoyunun bilgisine
getirdi:
“Eski
kimliğini tamamen bırakmış, sivil, özgürlükçü, sosyal demokrat olmuştu. Apansız
beyin kanamasından öldü. Ona son dönemindeki yoldaşları sahip çıktı. Eski
arkadaşları ortalıkta yoktu.
Eşinden
dinlemiştim. Ölmeden birkaç gün önce okula giden oğluna TMT hakkında ödev
vermişler. Bora (oğlu) babasına sorar ama yanıt almazmış. Çocuk ısrar edince
“Yaz oğlum, TMT bir hiçti” demiş.” (Yeni Düzen, 9 Şubat 1999)
DENKTAŞ, DR.KÜÇÜK’Ü SUÇLUYOR
Rauf
Denktaş, 1986 yılında Kıbrıs Postası’ndan gazeteci Erten Kasımoğlu ile yaptığı
ve daha sonra 1987’de kitaplaşan söyleşisinde, yukarılarda da verilen “TMT’nin
asıl kurtuluş günü 26-27 Kasım 1957’dir” cümlesinden sonra, şöyle demekteydi:
“Bunun
ardından Ocak 1958’de ben Doktorla birlikte ilk kez Ankara’ya gittim. Gitmezden
önce oturup anlaştık. Doktor, gazete için Türkiye’den yardım isteyecek, ben de
TMT için silah ve idareci isteyeceğim. Bu anlaşma ile Ankara’ya gittik ve
görüşmeye başladık. Doktor hep kendi isteklerini anlattı, fakat silah işinden
haber yok...Baktım ki, artık kalkıp gidiyoruz. Bunun üzerine “bir maruzatım
var” dedim. Bunun üzerine tekrar oturduk. “Biliyorsunuz. Rumlar EOKA’yı dağıtmadı,
silahlanıyorlar. Biz de TMT’yi kurduk, halk dağınıktı, onu toparladık, ama bu
teşkilata silah ve eğitici lazım. Biz bu işi kendi başımıza yürütemeyiz” dedim.
Zorlu “Ya öyle mi, size silah göndersek alabilirmisiniz” dedi. “Alırız tabii.
Bizim Volkan’dan kalma insanlarımız var. Alabilir” dedim. Dr.Küçük bundan emin
olmadığını söyledi. Bunun üzerine Fatin Rüştü “Sen git, arkadaşlarınla konuş.
Doktor bir süre daha Ankara’da kalsın. Sen gittikten sonra bize bilgi
verirsiniz ve birşeyler yaparız” dedi.
İşte o
tarihten sonra, 9 ay geçti. Türkiye’den TMT için lider gönderilmedi. Doktorun o
lafı, işi 9 ay geciktirdi. İşte bu nedenle Haziran-Temmuz olaylarını biz
lidersiz ve silahsız olarak, kendi becerimizle atlatabildik. O aylarda halkın
elinde av tüfeği bile yoktu.
-Doktorun
silah konusundaki endişeleri nereden kaynaklanıyordu?
Halkını
biliyordu. Küçük başların beline silah verip yola saldığımız takdirde, herkesin
kendi şahsi hesaplarını ve çıkarlarını halletmek yoluna gidebileceğini
biliyordu. Doktor bu endişesinde haklıydı ve bunu kendisiyle ben de
paylaşıyordum. Yani bu işin başında yumruk gibi, işini bilen bir lider
olmasaydı bu silahlı gruplar halkı perişan edebilirdi ve iş Milli Mukavemet
Teşkilatı olmaktan çıkar, çeteye dönüşürdü. İşte ikimizin de bu endişeleri
vardı. Bu nedenle ben, kendi içimizde böyle bir silahlı teşkilatın varlığını
Türkiye’nin bilgisi dışında istemiyordum.” (agy, s.79)
DENKTAŞ, NALBANTOĞLU’NU DA SUÇLUYOR
Rauf
Denktaş, TMT’nin bir diğer kurucusu olan Dr.Burhan Nalbantoğlu ile ilgili
olarak şöyle konuşmaktadır:
“Başlangıçta
başım dertteydi. Çünkü Nalbantoğlu Teşkilat içinde beyin takımı oluşturabilecek
her kişiye çeşitli nedenlerle karşı çıkıyordu...Nalbantoğlu’nun bu gibi
konularda lidere (Dr.Küçük’e-A.An) yakınlığı nedeniyle “O İngilizcidir, bu
bilmem necidir. O şudur, bu budur” diye, kendine rakip olabilecek insanları hep
dışarıda bırakmak eğilimindeydi. Ve bu, ileride benim için büyük bir dezavantaj
oldu. Gücenenler, kırılanlar çoktu...İşte bu konuda da Nalbantoğlu ve çevresinin
toyluğu ve kendi küçük hesapları, (belki de hesapları büyüktü, ama bilemem) bu
kargaşalığı yaratmıştı. Bunlar bizim iç dertlerimizdi. Ben kendimi bu işlerden
süratle soyutladım ve TMT’nin Siyasi Müşaviri, günlük istihbaratı
değerlendirerek karargaha veren kişi olarak çalıştım. Fakat halk ve herkes uzun
süre beni TMT’nin fiili idarecisi ve sorumlusu bildi. Böylelikle gerçek lider
takımını kamufle etmiş oldum.” (E.Kasımoğlu, agy, s.80)
TMT’NİN YAPTIKLARI
İşte
Kıbrıslı TMT’nin üç kurucusundan üç farklı değerlendirme. Oysa elimizdeki
kitap, Rauf Raif Denktaş’ın danışmanlarından olan Aydın Akkurt’un Denktaş
adına, ilk dönem TMT’sini aklamak ve yukarıda özetlenmeye çalışılan bazı
tarihsel gerçekler ışığında, tarihin Rauf Denktaş’ın bugünkü konumu ve bakış
açısından yeniden yazılmasını amaçlamaktadır. Akkurt’un giriş yazısında
belirttiği, “Cumhuriyeti yaratan efsanevi TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI’nın
kuruluşunu, kutsal kavgasını ve destanını yeni nesillere gerçekçi bir şekilde
aktarmak kaçınılmaz bir görevdi” ifadesinin ne derecede gerçekleştiği,
okurların olaylara bakış açısına kalmıştır.
Kıbrıslıların
yönettiği TMT’nin bu ilk dönemine ilişkin olarak yapılan en önemli suçlama,
doğaldır ki, demokrat bazı Kıbrıslı Türklerin komünist diye nitelendirilerek
öldürülmeleri, yaralanmaları ve susturulmaları iken, öte yandan da, adada
yüzyıllardır barış içinde yanyana yaşamış olan Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı
Rumlar arasında Türk-Rum kavgasını körükleyecek bazı provokasyon eylemlerine
girişilmesidir. Nitekim yine TMT tarafından yayımlanan Zafer gazetesi, 15 Ekim
1967 tarihli nüshasında yer alan “Zafer’den Mektup” başlıklı makalesinde, bu
döneme ait öldürme olaylarını, “1957-58 yıllarında solcu Türklerin temizlenmesi
harekâtı” diye tanımlamıştı. (Ayrıca bkz. Kutlu Adalı, Solcular Mayıs’ta
Avlanabilir, Yeni Düzen, 1 Mayıs 1989, Yaşar İsmailoğlu ile Söyleşi-Neriman
Cahit, Kıbrıs’ta Sendikacılığın Geçmişi: 1940-1958’e, 18 Yıllık Kapalı Döneme
Işık Tutuyoruz, Ortam, 4-15 Mayıs 1993, Halil Paşa, Gahbe Gidi Gorku 1-2,
Avrupa, 11-12 Eylül 1999, Halil Paşa, Anılar ve Yorumlar, 2-3 Ekim 1999)
TMT’nin 11 Mayıs 1958 tarihli bildirisinde de, “TMT aleyhinde konuşan ve
davrananlara karşı gerekli önlemlerin alınacağı” duyurulmakta, Rumlarla ticari
ve sosyal ilişkide bulunma “yasaklanmakta” ve ilişkide bulunanların “özel
timler tarafından denetleneceği” uyarısında bulunulmaktaydı. (A.Akkurt, agy,
s.195-196)
Anlaşılır
nedenlerle, bu “özel timler” tarafından işlenen cinayetler ve kışkırtma
eylemleri, yıllardır hep TMT dışındaki başıboş bazı gruplara mal edilmeye
çalışılmakta ve TMT aklanmaya çalışılmaktadır. Bu tutum, Aydın Akkurt’un
kitabında da açıkça görülmektedir. Örneğin yukarıda değinilen ve Denktaş’ın da
kabul ettiği “Henüz tam otorite tesis edilememişti. Eski alışkanlıklar da devam
ediyordu. Kimin eli kimin cebindeydi, pek belli değildi...Disiplini temin etmek
için bir başa ihtiyaç vardı, o da bendim!” cümlesini içeren paragrafın dışarıda
bırakılmakta, ama bu disiplinsizliklerin ne olduğundan hiç söz edilmemektedir.
7 Haziran
1958’de Lefkoşa’da dağıtılan TMT Merkez Komitesi’nin bildirisinde de “Kara
Çete” adını kullananlar için, “Sayıları 10’u geçmeyen bu serseriler,
Teşkilatımızın yakın takibi altındadırlar. Bu serseri çeteleri, komünistlerden
farksızdırlar...İlk fırsatta bunları temizlemeliyiz. Bu doğrultuda vurucu
ekiplere gerekli talimatı vermek için tereddüt etmeyeceğiz” denmekteydi. (agy,
s.246)
Rauf
Denktaş’ın “1959 Zürih Anlaşmasının temeli bunlara dayanır” dediği (agy, s.254)
1958 yılının Haziran-Temmuz olaylarının sorumluları için de adres, TMT dışında
verilmektedir:
“Olayın
patlak vermesiyle o akşam bizimkiler bütün Tahtakala’yı yıktılar. Açıkçası
büyük felaket. Ve hâlâ daha kimse inanmaz ki, bu olay katiyen TMT tarafından
planlanmış değildi. Bizim bilgimiz dahilinde değildi. Yıllar sonra öğrendik ki,
iki arkadaşın başbaşa verip planladıkları bir işti bu. Ama gençliğin ve halkın
o günkü reaksiyonu bombayı Rum’un koyduğu noktasındaydı ve buna karşı bir
direniş olarak patlatılmış olduğu imajını haliyle yaratıyordu.
...Aslında
işte bunları da benim defterime yazanlar oldu. Yani olayı ‘benim yaptırdığımı
ve bundan siyasi bir netice çıkarmaya çalıştığımı’ söyleyenler oldu. Ama madem
ki tarih yazıyoruz, işin aslını daha önce de anlattım...Madem ki tarih
yazacağız, doğruyu yazmalıyız. Ancak o günkü gençliğin reaksiyonu normaldi ve
doğaldı...”(agy, s.253-254)
Oysa bu
resmi tarih yazıcılarının tersine, gerçek doğruları yazanlar, sözü edilen bu
kışkırtma eylemlerinin özüne dikkat çekmekte ve güvenilir kaynaklara dayanarak,
o günlerde kimlerin hangi neticelere ulaşmaya çalıştıklarını göstermektedir.
(Bkz. A.An, Fırtınalı Yıllar (1942-1962) kitabı içindeki şu yazılar: “27-28
Ocak 1958 olaylarının İç Yüzü”(s.156-162), “Türkiye’nin Kıbrıs’taki İlk
Büyükelçisi Emin Dirvana, Taksimcileri Nasıl Teşhir Etmişti?” (s.163-175)
TMT’nin
resmi arşivine dayanılarak yazıldığı anlaşılan ve “TMT’nin 1957-1958
Mücadelesi”nin resmen kayda geçirildiği bir kitapta, bu yeraltı örgütünün
önemli bazı bildirilerinden hiç söz edilmemesi ise anlamlıdır. Örneğin “Toplam
eylem zamanı geldi...İngiltere, Kıbrıs’a muhtariyet verdiğini ilan ettiği gün,
bu ada kan ve ateş içinde boğulacaktır” denen 18 Mayıs 1958 tarihli bildiri
(A.An, agy, s.80), halktan silah azlığı yüzünden morallerini bozmamalarının
istendiği ve halka evlerinde bıçak, nacak, balyoz, sivri uçlu aletler, büyük
taşlar, kaynar sular ve petrol biriktirmelerinin tavsiye edildiği 20 Mayıs 1958
tarihli bildiri (agy, s.80), bütün Kıbrıslı Rumlara karşı savaş ilan edildiği
açıklanan 14 Temmuz 1958 tarihli bildiri (agy, s.96).
TMT’NİN ÖNCÜLÜ OLAN DİĞER ÖRGÜTLER
Aydın
Akkurt’un kitabında dikkati çeken bir başka husus, TMT’nin oluşturulmasından
önce, ona kaynaklık ettiği kabul edilen bazı başka yeraltı örgütlerinden pek
söz etmemesidir.
Bunlar
Volkan (Mehmet Ali Tremeşeli, bunun açılımının “Var Olmak Lazımsa Kan Akıtmamak
Niye” kelimelerinin baş harfleri olduğunu söylemiştir. Kurucularını da İngiliz
ordusunda üsteğmen, ya da yüzbaşı olan Selçuk Öğretmen ve Ortaköylü mobilyacı
Şakir olarak vermektedir.-Ortam, 22 Nisan 1992), Kara Çete, Kıbrıs Türk
Mukavemet Birliği, 9 Eylül Cephesi, KİTEMB vb yeraltı örgütleridir. (İlginçtir,
gazeteci Neriman Cahit’in, 20-27 Nisan
1992 tarihlerinde Ortam gazetesinde “Yakın Tarihimize Işık Tutacak Bir
Belgesel: Mehmedali Tremeşeli anlatıyor...” başlıklı yazı dizisi, 28 Nisan günü
‘Birinci bölümün sonu” denerek aniden sona erdirilmişti. Gazetenin 29 Nisan
tarihli nüshasında ise Mehmet Ali Tremeşeli, “Ortam’a özel mektubu”nda şöyle
demekteydi:
“Günü
geldiğinde, Kıbrıs Türkünün varoluş mücadelesinin bundan sonraki bölümlerini
bıraktığım yerden gönül verdiğim halkıma aktarmaya devam edeceğim. Çünkü
inanıyorum ki; bizden sonraki kuşaklar ulusal tarihini çok iyi bilmelidir. Bu
inançla, ulusal davaya baş koyanları, araştırmacıları, Kıbrıs Türk Basınının
değerli mensuplarını ve tarihçileri göreve davet ediyorum.”
Başta
Volkan olmak üzere, sözü edilen bu örgütlerin eylemleri ile ilgili olarak Altay
Sayıl tarafından hazırlanan “Türk Mukavemet Hareketleri (1955-1958)” başlıklı
dizide, üyelerin ağzından bazı ayrıntılı bilgiler aktarılmaktadır. (Halkın
Sesi, 17 Haziran-11 Temmuz, 23 Temmuz-25 Ağustos 1997)
Aydın
Akkurt, kitabının “Giriş” bölümünde belirttiği 1878 yılındaki “Limasol ve
Mağusa’daki Türk direnişleri” ve benzeri diğer olaylar hakkında da herhangi bir
kaynak belirtmeden, “Tarih kitaplarında bunları bulamazsınız. Unutulup
gittiler” demekle yetinmektedir.
Yazar
Akkurt, Osmanlı ve İngiliz yönetimleri döneminde gelişen Rum-Türk kardeşliğinin
sahte olduğunu öne sürmesine karşın, yine aynı sayfalarda 1958 yılında bu iki
toplumdan köylülerin Orunda köyünde düzenlenen bir evlenme töreninde birlikte
eğlendiklerini, Kaleburnu köyünde de birlikte yağmur duasına çıkıp, dua
ettiklerini yazan Rumca gazeteleri, bağımsız kaynaklara değil de, TMT kaynaklarına
dayanarak yalanlamaya çalışır. (s.158-161)
Oysa
Rum-Türk kardeşliğine kastedenlerin bunu ne zaman, kimlerle işbirliği halinde
ve hangi yöntemlerle sahneledikleri tarihe kaydedilmiş bulunmaktadır. İngiliz
sömürge yönetiminin “böl-yönet” politikasına karşı çıkmış olan Kıbrıslı Türk
demokratlarına karşı, ilk dönem TMT’sinin uyguladığı kanlı susturma yöntemleri
ve baskılarla ilgili olarak, yukarıda adı edilen kaynaklar dışında, şu yeni
kanıtlar verilebilir:
TMT MAĞUSA SERDARI: “KOMÜNİST DİYEREK KENDİ ÇOCUKLARIMIZI DA ÖLDÜRDÜK”
TMT’nin
Mağusa Serdarı olan Mustafa Türkoğlu’nun, Neriman Cahit’le yapmış olduğu
söyleşide (Ortam, 14 Haziran 1997), Aydın Akkurt’un iddialarının (s.230)
aksine, çok ilginç açıklamalar vardır:
“Yeminde
vatanın ve Kıbrıs Türkünün can, mal ve namusunu koruyacağız diye kuruldu, ama
iş başkaya da dönüştü. Komünist diyerek kendi çocuklarımızı da öldürdük. O
zaman herkesin iş bulabilmesi için bir işçi derneğine üye olması lazımdı. Ama
Türk Sendikası mı vardı? Türkler de gider Rum işçi sendikalarına üye olurlardı
mecburi. Ne yapsınlardı yani. Ama TMT kurulunca bu adamlar komünist sayıldı.
Tabii o günlerde Rum sendikaları da bu işçileri Rum işçilerle yürütürdü.
Bunların da rolü var tabii. Bunların Rum sendikalarından istifası istendi.
İş-ekmek parası derken düşünmeye dalanlar gitti. Bakardın adam o gece vurulmuş,
ama ertesi günkü gazetelerde Rum sendikasından istifa ettiğinin ilanı vardı.
Böyle şeyler yaşandı işte.
-Kimdi
bunları vuran?
Kimdi vuran
değil, kimdi vurdurtan diye sormak lazım.
- Kimdi
peki?
Türkiye’den
gelenler de dahil, bazı üst düzeydekiler içinde tam donanımlı olmayanlar vardı.
Sadist olanlar vardı. Biz de onlara alet olduk anlayacağın. Her bölgenin vurucu
ekibi vardı. “Bu casustur, haindir, komünisttir” denirdi ve “Vur emri”
verilirdi. Eh, 20-22 yaşında gence silah verip da “vur” dendi mi, vururdu
tabii. Çok adam böylece top altına gitti.
-Ya
avukatlar?
Suçlana
isimler var. Avukatlar çok cesur, çok akıllı insanlardı. ve doğru bildikleri
yolda öldüler. ikisini de çok iyi tanırım. Toplumda gördükleri çürümeyi
yazdılar, tenkit ettiler. Ama tenkit ettikleri kişiler gücü ellerine
geçirmişti. Bu hep böyle oldu bu toplumda. Hâlâ da devam ediyor. Kutlu Adalı’yı
kim öldürdü sanırsın?
-TMT mi
yani. TMT kendi kendini lağvetmedi mi?
TMT yok,
ama başka güçler var. Bunları iyi bilmek lazım. Bazıları bu işlere o kadar
karışmış, o kadar kirlenmiştir ki artık aklanamaz, öyle gider. Kutlu Adalı’nın
yazdıklarını biliyorsunuz. Bunlar onun sonu oldu. Kim mi vurdu. Kim vurduysa vurdu.
Önemli olan bu değil. Bazı şeyler devam ediyor. Bunları bilmek lazım.
-Bunun
gerçeklik payı ne kadar? Yani bundan ne kadar eminsiniz?
Eminim,
çünkü taktiklerini bilirim. 1958-1974’e kadar çırpındım içlerinde.”
TMT MAĞUSA SERDARI, ANILARINI YAZMIŞ
Mustafa
Türkoğlu, söyleşinin devamında Nalbantoğlu’nun kıskançlık yüzünden
dövdürüldüğünü belirterek, “Nalbantoğlu, kendisini teşkilatın üst şeyi
saydığından bazı yaramazlıklar yapardı. Tabii aleyhe kışkırtmalar da olurdu”
şeklinde konuşmuştur. Geriye dönüp baktığında TMT konusunda ne diyeceğinin
sorulması üzerine de şöyle demiştir:
“Şöyle bir
örnek vereyim. Bir tiyatro oynandı. Tiyatro derken çok ciddiye alıyorum. Evet,
bir tiyatro, bir başeser oynandı. Oynayanlar bizlerdik, ama oyunu sonuçta başta
olanlar paylaştı. Kıbrıs Türkü bugün can çekişiyor. Ama basireti bağlanmış. Bir
sürü gibi. Hiçbir şey yapamıyor. Yapabilse...Geriledik, üretimimiz durdu. Dedim
ya, halkın basireti bağlandı. sendikalara bak, onlar da bitti. Birşey yapacak
olanın karşısına vay sen Türkiye’ye, vat
sen askere diye çıkılıyor. Ne kadar birlik olunsa da, kaba kuvvetten insanlar
korkar. Halk istese de gösteremez kendini. Evveliyatı var bu işin. Avukatlar
var, dahaları var. Bunların akıbeti korkutuyor halkı...” (16 Haziran 1997)
“Anılarımı
yazdım. Oğullarıma en değerli armağan olarak bırakacağım” diyen Mustafa
Türkoğlu, Denktaş’a kırgın olduğunu belirterek, şöyle konuştu: “Bana Denktaş
şahsi olarak bir zarar vermedi. Ama cemaate verdi...İnsan en tatlı yerinde
bırakmalı. Zamanı geldiğinde bırakabilmeli. Bu memlekette iş başarabilecek
başkaları yok mu. Pırıl pırıl gençler var. Bırakmalı onlar yapsın. Merak
etmesin kimse bu memleketi satmaz...” (17 Haziran 1997)
(Kıbrıs’ta Sosyalist
Gerçek dergisi, Sayı:51 ve 52, Mayıs ve Haziran 2000’da yayımlandı. Ayrıca şu
kitap içinde: Ahmet An, Kıbrıs nereye gidiyor?, Everest Yayınları, İstanbul
2002, s.141-171)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder