15 Mayıs 2015 Cuma

TOPLUMLARARASI TEMASLAR HANGİ AMACA HİZMET ETMELİ?


Kıbrıs’ta yaşayan Rum ve Türk toplumları arasında, İngiliz sömürge yönetimi zamanından beri gözetilen bir husus var: İki toplumun işbirliği yaparak Kıbrıs’ın  iç ve dış düşmanlarına karşı ortak davranmalarını engellemek.
1878’de ada yönetiminin Osmanlılardan İngilizlere geçmesi ardından oluşturulan Kavanin Meclisi’nde kurulan denge de, Rum oylarının Türk ve İngiliz oylarının toplamıyla eşitlenmesi şeklindeydi. Yani Rum ve Türk üyelerin birlikte davranabilecekleri düşünülemezdi. 1931’de Kıbrıslı Türk üye Necati Özkan’ın Kıbrıslı Rumlarla birlikte oy kullanması bütün dengeleri alt-üst ettiği için, Rumların milliyetçi bir başkaldırısı  gerekçe gösterilerek, yasama meclisi kapatılmış ve 1960’a kadar Kavanin Meclisi seçimleri yenilenmemişti.(1)
Kıbrıs Türk liderliğinin 1957 ve 1958 yılı içindeki çeşitli provokasyonlarla İngilizlerin  taksim politikası doğrultusunda  Rum-Türk çatışmasını körüklemesi, Rumların adanın Yunanistan’a bağlanması (enosis) talebinin İngiliz sömürge yönetimi tarafından savuşturulmasında etkili olmuş ve sonunda Kıbrıs’ın 1960’da sözümona bağımsızlığa kavuşması gerçekleştirilmişti. (2)
70:30 oranında Rum ve Türk katılımını getiren yeni Kıbrıs devletinin yapısı, Anayasanın bazı maddelerinin işleyememezliği veya işletilmesindeki isteksizlik yüzünden çok geçmeden tıkanmıştı. Cumhurbaşkanı Makaryos’un sunduğu 13 maddelik değişiklik önerisinin  Türkiye tarafından reddedilmesi, Aralık 1963 olaylarının patlak vermesiyle sonuçlanmış ve Kıbrıslı Türkler ortaklık yönetiminden “Geçici Merhale Planı” gereği vazgeçmişti. (3)

Emperyalizm, Kıbrıs Cumhuriyeti'ne karşıdır
Soğuk Savaşın en kızgın yıllarında ve stratejik Doğu Akdeniz bölgesinde yeni kurulmuş Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağlantısız bir dış politika güdmesini, NATO’nun bölgedeki çıkarlarına bir tehdit olarak gören İngiliz-Amerikan emperyalizmi de, bir an önce Kıbrıs Cumhuriyeti devletini ya enosis yoluyla  ortadan kaldırmayı, ya da adayı iki NATO üyesi olan Yunanistan ve Türkiye arasında  taksim ederek sorunu çözmeyi planlamaktaydı.
Adanın %3’lük bir kısmında oluşturulan Kıbrıs Türk yönetiminin egemen olduğu bölgelerde, 1964 ile 1967 yılları arasında kapalı bir baskı dönemi yaşanmasının ardından, 1968’de toplumlararası görüşmelerin başlamasıyla birlikte, iki toplum arasında bir yumuşama dönemine geçilmişti. 1968’den 1974’e kadar, Türkler Rum bölgelerine girip çıkabilirken, Rumların Türk bölgelerine girip çıkmasına Türk yönetimi tarafından izin verilmemekteydi. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti devletine sahip çıkarak, onun nimetlerinden yararlanırken, Kıbrıslı Türkler de liderliklerinin politikası gereği,  gün gele taksim planının hayata geçirilmesi uğruna, ayrılıkçı yapılarını sıkıca korumuşlardı. Zamanın BM Genel Sekreterinin Raporlarında bu konuda çok açık  değerlendirmeler yer almaktadır.

Zayıflıklar, hatalar
Ne yazık ki bu dönemde, Rum-Türk dostluğu ve işbirliğinin geliştirilmesi için herhangi bir kalıcı çalışma yapılmamış ve tarafların hatalarını saptama yolunda sağlıklı bir değerlendirmeye gidilememişti. Bunda en büyük sorumluluk ve suç, şüphesiz Rum komünistlerinin AKEL partisindedir. Birşeyler yapma çabası içinde olan AKEL Merkez Komitesi’nin tek Kıbrıslı Türk üyesi Derviş Ali Kavazoğlu’nun sendikacı arkadaşı Kostas Mişaulis ile birlikte taksimci Türk yeraltı örgütü tarafından 11 Nisan 1965’de öldürülmesi, çok yıkıcı oldu. Bunu izleyen dönemde AKEL üyesi İbrahim Aziz ile Nureddin Seferoğlu’nun oluşturduğu Kıbrıs Türk Vatanseverler Birliği’nin “Siyasi Bülten” yayınları ise uzun ömürlü ve etkili olamadı. AKEL’in enosis politikasından henüz kopamamış olması da, 1968 sonrasında Türkiye’de yetişen solcu  Kıbrıs Türk yüksek öğrenim gençliğinin AKEL’e mesafeli durmasını getirdi. Zaten AKEL’in 1958’deki kanlı tedhişle budanan Türk Kolu, 1962’de Kıbrıs Türk liderliğine muhalefet eden haftalık Cumhuriyet gazetesinin sahip ve yazarları olan Ahmet Gürkan ve Ayhan Hikmet’in ve 1965’de Kavazoğlu ile Mişaulis’in öldürülmesi ardından pratik olarak yok olmuştu.

Taksim gerçekleşiyor, toplumların teması engelleniyor
Atina’daki faşist cuntanın Kıbrıs’taki Yunanlı subaylar ve yerli işbirlikçileri eliyle Makaryos hükümetine karşı düzenlediği 15 Temmuz 1974 darbesi ve onu izleyen  günlerde Türkiye’nin 1960 Garanti Andlaşması’ndaki gerekçeleri öne sürerek, Kıbrıs’ın %37’sini askeri denetimi altına alması ile adanın emperyalizmin planlarında öngörüldüğü şekilde, Türk ve Rum bölgeleri olarak ikiye taksimi gerçekleştirilmiş oluyordu. Kuzeydeki bölgede Kıbrıslı Türkler, güneyde ise Kıbrıslı Rumlar toplanırken, her iki bölgede yaşayan karşı toplumdan kişilerin sayısı yok denecek sayılara indirilmişti.
Türklerle Rumların, 1974 savaşı sonrasında bir ateşkes hattı ile birbirinden ayrılmış olması, toplumlararası temasları imkansız hale getirmişti. Gerçi her iki taraftaki egemenler, gerek İngiliz üs bölgesi Dikelya ve ona yakın Pile gibi köyler üzerinden,  ya da ateşkes hattının belli yerlerinden kaçak mal değiş-tokuşu konusunda işbirliklerini sürdürmeye devam ediyorlardı. Ama sıradan yurttaşların biraraya gelip buluşması, ancak 24 Ekim 1988 tarihinde, BM Barış Gücü’nün Nobel Barış Ödülü alması nedeniyle Ledra Palace Oteli Bahçesinde yer alan  iki toplumlu bir kutlama töreninde gerçekleşebilmişti.
Kıbrıslı Türk ve Rum solcu grupların, 1958’den bu yana ilk defa bir araya gelerek 24 Eylül 1989’da  oluşturdukları Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu ise üç toplantı ve birkaç konferans ardından engellerle karşılaşmış ve herkese açık olarak düzenlenen siyasal, sosyal, kültürel ve tıbbi etkinliklerin gerçekleşmesinin önüne ayrılıkçı Türk liderliği tarafından yasaklar konmuştu. Her ne kadar bu çalışmalar ardından, Rum ve Türk  siyasal partileri karşılıklı temaslarını başlatmışlarsa da, bunlar da çeşitli nedenlerle herhangi bir kalıcı birliktelik oluşturamadan, birer iyi niyet girişimi olarak kalmışlardır.

Temaslar, kitlelerin yararına olmalı
Adanın bağımsızlığını sağlamak ve gelecekte federal bir çatı altında yeniden işbirliğini hayata geçirmek üzere biraraya gelmesi gereken siyasal  gruplar, her zaman Kıbrıs Türk liderliğinin tepkisini çekmiş ve temas çabalarına yasaklarla yanıt verilmiştir. Öte yandan,  ABD’nin Lefkoşa’daki görevlileri aracılığıyla, son 5-6 yıldır yoğun olarak sürdürülen “Conflict Resulution” (Uyuşmazlıkların Çözümü) gruplarının temaslarına çeşitli kolaylıklar sağlanması gözden kaçmamaktadır. Dönem dönem, bu tür toplantılara katılanlar, liderlik tarafından ajanlık suçlamasıyla karşılaşmış olsalar bile, Lider Denktaş’ın da bir TV konuşmasında  belirttiği gibi, aralarına gerçek ajanlar yerleştirildikten sonra temasların devamında bir sakınca görülmemeye başlanmıştır. (Aralık 1997'deki AB'nin Lüksemburg kararından sonra, Kıbrıs Türk liderliği, adada yapılan CR çalışmalarını da yasaklayınca, bu tür temaslar ülke dışına kaydırılmıştır.)
Her iki toplumdan sınırlı sayıda kişi ve grupları hedef alan bu tür iki toplumlu çalışma gruplarında, daha çok sorunun özüne yönelik olmayan tali konuların tartışıldığı gözlemlenmektedir. Elde edilen sonuçların kamuoyuna açıklanmayarak, ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı belli bazı merkezlere iletilmekte oluşu da bu toplantılardaki amacının kuşkuyla karşılanmasına yol açmaktadır. (4)
Kıbrıs sorununun konfederal bir çözüme kavuşturulmasını amaçlayan İngiliz-Amerikan emperyalizminin ayrılıkçı amaçlarına dolaylı veya dolaysız olarak  hizmet eden bu tür buluşmaların da ötesinde, sıradan Kıbrıslıların hiçbir kısıtlama olmadan özgürce  biraraya gelip, buluşması, tartışması ve ortak bir çıkış yolu bulmalarının, aradan geçen bunca yıldan sonra bir zorunluluk haline geldiği kanaati yaygındır. Üyesi olunmak istenen Avrupa Birliği’nin yetkilileri de, adadaki toplumlararası  temasların gerekliliğini kavramış durumdadır. Ama onlar da aynı Amerikan yöntemlerini uygulayarak, dar kapsamlı ve belli "elit" kesimleri hedef alan  temaslardan yana olagelmişlerdir. Oysa ki gerek Türk ve Rum sendikacıların 2. Forumu'nda, gerekse  Hala Sultan Tekkesi ve Apostolos Andreas Manastırı ziyaretlerinde de görüldüğü gibi, kitleler kapalı kapılar ardında tartışmayı değil, özgür bir ortamda yurtlarını dolaşmak ve karşı toplumdan insanlarla konuşup kaynaşmak isteğindedirler.
Anlaşılan odur ki, bir yandan geniş halk kitlelerinin kaynaşması için çeşitli olanaklar yaratılırken, öte yandan da konunun özüne ilişkin olarak belli siyasal görüşteki grupların buluşup tartışmasının önkoşullarını yaratmak gerekmektedir. Özellikle  solcu grup ve partilerin biraraya gelip tartışmalarına konan engellere bakıldığı zaman, gerek yerli egemenlerin, gerekse dış emperyalist güçlerin, bu tür temaslara hoşgörü ile bakmadıkları açıkça ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu husus, ABD’de yayımlanan “International Yearbook of Communist Affairs” adlı yıllıklarda da dile getirilmiş bulunmaktadır. (5)
Bu güçler pek de iyi biliyorlar ki, Kıbrıs halkı için gerçek kurtuluş ve çözüm yolu, her iki toplumdan sosyalist güçlerin oluşturacakları güç ve eylem birliğinden geçmektedir.

Gerçek ve kalıcı çözüm
Gerçek ve kalıcı çözümü sağlayacak olan Bağımsız ve Federal bir Kıbrıs, ancak ve ancak  Rum ve Türk sosyalist Kıbrıslıların eseri olacaktır. Emperyalizm ve yerli işbirlikçileri, onyıllardır gerçekleşemeyen böylesi bir mücadele cephesinin oluşmaması için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Ama suçu biraz da Kıbrıs’ın sosyalist güçlerinde aramak gerek. Çünkü onlar da bu konuda ya çok pasif kalmışlar, ya da  baskılar ve engellemeler  karşısında yeterince direnememişler ve işi savsaklamışlardır. O halde Kıbrıslı her iki toplumdan sosyalistler, önce kendi içlerinde, sonra da birlikte, bir durum değerlendirmesi yapıp, bu konuda bir an önce  bir mücadele stratejisi belirlemelidirler. Toplumlararası temaslar, ancak bu yaşamsal amaca hizmet ettiği takdirde bir anlam ifade edecektir. Gerisi turistik seyahat ve diplomatların hanesine yazılan olumlu birer puvan olarak kalmaya mahkumdur.    

Notlar:
(1) Ayrıntılar için bkz. A.An, Kıbrıs Türk Liderliğinin Oluşması (1900-1942), Lefkoşa 1997
(2) Daha fazla bilgi için bkz. A.An, Kıbrıs'ta Fırtınalı Yıllar 1942-1962, Lefkoşa 1996
(3) Tam metin için bkz. G.Clerides, Cyprus: My Deposition, 1.Cilt, s.466-472, Lefkoşa, Mart 1989
(4) Bkz. A.An, Uyuşmazlıkların çözümü mü? Sürdürülmesi mi?, Sosyalist Gözlem, Lefkoşa, Ocak 1994, Sayı:7
(5) Bkz. A.An, ABD'nin Kıbrıs Türk Solu'na bakışı, Sosyalist Gözlem, Lefkoşa, Sayı:5, Ekim 1993

(“Dr.Ahmet Cavit An” imzasıyla, Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisi, Sayı:44, Eylül 1999 ve ayrıca iki toplumlu “HADE” dergisinin Haziran 1999 tarihli 2. sayısında çıktı.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder