17 Mayıs 2015 Pazar

KIBRIS’TA UNUTTURULMAK İSTENEN FAŞİZMİN KARA LEKELERİ


ZORLU: “KIBRIS KOMÜNİZMİN SIÇRAMA TAŞI HALİNE GETİRİLEMEZ”
            Bozkurt gazetesi, 22 Kasım 1958 tarihli nüshasında manşetten şu haberi vermekteydi:
            “Kıbrıs komünizmin sıçrama taşı haline getirilemez. Zorlu, hükümetimizin görüşünü açıkladı. Akdenize açılan yollardan faydalanmak isteriz. Komünist tehlikesi karşısında adayı bir üs olarak kullanmak hakkımızdır.”
            Haberin devamında, BM görüşmeleri için New York’ta bulunan Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun, sabık Amerika Cumhurbaşkanının Basın Müşaviri ile görüştüğü ve konuyla ilgili olarak bir bülten yayımlandığı duyurulmaktaydı. Zorlu şöyle demekteydi:
            “Bağımsızlık enosistir, tanınırsa Ortadoğu’daki durum daha da kötüye gidecek...Bağımsızlık cemaatlara değil, milletlere verilir. Bir Kıbrıs milleti diye birşey mevcut değildir. Burada birbirinden tamamen ayrı olarak yaşıyan iki cemaat vardır. Türkler Türkiye ile, Rumlar ise Yunanlılar ile birleşmek istiyorlar. İktisadi kaynakları olmıyan Ada için bağımsızlık tanımak bir felaket olacaktır.”

            1958 yılı Ocak ayında EOKA’nın Kıbrıslı Rum solculara karşı başlattığı maskeli saldırılar, silahlı baskınlar, kahvehanelerden, evlerden insan kaçırma, dövme, öldürme eylemleri, “vatan hainlerinden korunun” ihtarları, 1958 Mayısında Türk yeraltı örgütü tarafından Kıbrıslı Türk solculara karşı da başlatılıyordu.
            Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum işçilerin birlikte katıldıkları son ortak etkinlik olan 1958 yılının 1 Mayıs yürüyüşünde, İngiliz-Amerikan emperyalizminin adayı ve ada halkını bölme planlarına karşı çıkılmış ve işçi sınıfının Kıbrıs’ın iç ve dış düşmanlarına karşı güç ve iş birliği savunulmuştu. Bu olayı izleyen günlerde, özellikle Kıbrıslı Türk ilericilere karşı başlatılan kanlı saldırılar ve sindirme eylemleri, ne yazık ki siyasal geçmişimizin unutturulmak istene sayfaları arasında yer almaktadır. O günlerde yaşananları, basın kaynaklarından da yararlanarak, genç nesillere aktarmak istiyoruz.

TEK KULÜBÜNÜN EŞYALARI YAKILDI
            4 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt gazetesi, Rumca Haravgi gazetesinin 1 Mayıs gösterisi ve ardından gelişen olaylarla ilgili olarak şu haberi verdiğini aktarmaktaydı. TEK adlı Türk Eğitim Kulübünün eşyalarının yakılmasına temasla şunları neşrettiğini bildirmekteydi:
            “Solcu sendikalarının 1 Mayıs gösterileri esnasında bazı Türk fotoğrafçılarının durmadan resim aldıkları müşahade edilmiştir. Daha sonra Türk semtinde “TEK” (Türk Eğitim Kulübü-Y.A.) kulübünün solcu gösterilerine bir heyet gönderdikleri söylentileri yayılmağa başlamıştı. Bu kulübün üyelerinin de Rum solcu sendikalarına satıldıkları iddia edilmiştir. Gece saat 9’da ise bu binaya hücum eden 30 kadar fanatik Türk, kulüb eşyalarını sokağa fırlatarak yakmışlardır. Aynı gün Atatürk Ortaokulunu ziyaret eden Türklerin lideri Dr.Küçük talebelere komünistler ile hiçbir temasta bulunmamalarını söylemiştir.”

SENDİKACI AHMET SADİ ERKURT’A SİLAHLI SALDIRI
            İlk öldürme teşebbüsü ise 22 Mayıs 1958’de PEO’nun Türk Şubesi Başkanı Ahmet Sadi Erkurt’a karşı yapılmıştı. Ahmet Sadi evinden çıktığı sırada, kapısı önünde “kimliği meçhul” üç kişi tarafından ateş yağmuruna tutulmuştu. Yanında bulunan eşi yardımına yetişip Ahmet Sadi’yi bedeniyle korumaya çalıştığı zaman, suikastçiler silahlarını himayesiz kadının üzerine boşaltmışlar ve her ikisini de kan revan içinde bırakarak kaçmışlardı. Ama bir tesadüf eseri, ağır yaralar almış olmalarına rağmen, her ikisi de ölümü atlatabilmişlerdi.
            Ertesi gün yayımlanan 23 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt gazetesi, “Solcu İşçi Birliklerinde çalışan Sadi Erkurt ile karısı vurularak yaralandı” başlıklı haberinde şunları kaydetmekteydi:
            “Dün sabah saat 8 raddelerinde Lefkoşa’ya bağlı Küçük Kaymaklı köyünde...Sadi Erkurt ile karısı (Leman-Y.A.), sabahleyin Lefkoşa’ya gelmek üzere evlerinden çıkmışlar ve kilise yolu üzerinde Lefkoşa’ya gelecek bir otobüs beklemeğe başlamışlardır. Bu sırada kilise tarafından iki meçhul şahsın gelmekte olduğunu gören Sadi Erkurt, hareketlerinden şüphelenmiş ve karısına “kaçalım, bizi vuracaklar” diye haykırınca, karı-koca kaçmağa başlamışlardır. Bu sırada arkadan gelen iki meçhul şahıs onlara ateş açmışsa da birini kıçından, diğerini de elinden yaralamış, fakat Sadi Erkurt’un karısı ani bir şok geçirmiştir. Hastaneye kaldırılan her iki yaralının da yaralarının ağır olmadığı bildiriliyor...Ahmet Sadi Erkurt ile karısına vurulması haberi Rum komünist çevrelerinde işitilir işitilmez, işçiler greve inmişler ve Solcu Sendikalar Birliğinde toplanmışlardır...Yalnız Lefkoşa’nın muhtelif yerlerinde çalışan yalnız solcu işçi birliklerine dahil olan işçilerin greve iştirak ettiği bildiriliyor.”
            Halkın Sesi gazetesi de, 23 Mayıs 1958 tarihli nüshasında olayı, “Küçük Kaymaklıda vurma hadisesi” başlığı altında vermekte ve şöyle yazmaktaydı:
            “1 Mayıs günü Rumlarla beraber birkaç satılmışın yaptıkları yürüyüş ile ilgisi olduğu söylenilen Ahmet Sadi, azılı komünistlerden olup, Rum solcu sendikasının elebaşlarındandır. Resmi olarak verilen haberlerde olayın siyasi mahiyet taşıdığı ve tecavüz hareketinin Türkler tarafından yapıldığı iddia edilmektedir.”

HARAVGİ’NİN HABERİ
            Bozkurt gazetesinin 24 Mayıs 1958 tarihli nüshasında, Ahmet Sadi’ye yapılan silahlı saldırı Haravgi gazetesinden şöyle aktarılmaktaydı:
            “Dün bazı tecrübesiz caniler, caniyane bir teşebbüse girişmişlerdir. Eski Sendikalar AKEL Türk Ofisi reisi Ahmet Sadi’ye iki genç birkaç el silah atmışlardır. Bu arada Sadi’nin karısı, kendisini müdafaa etmeğe çalışırken ağır surette yaralanmıştır. Bu haber üzerine bütün Solcu Sendikalar üyeleri, işlerinden vazgeçerek AKEL binalarında bir toplantı yapmışlardır. Bu vurma hadisesinin sebebinin, Türklerin, Rumlarla işbirliği yapamıyacağını söyledikleri halde, solcu kutlama törenlerine bu şahsın katılmasıdır. Bu arada Hulûs Çağlar isimli bir solcu söz almış ve Türklere silahla cevap vermiyeceğini, sadece solcu sendikalarda üye bulunanların 2000-4000 arasında olduğunu söylemekle iktifa edeceğini söylemiş ve bütün komünistler tarafından alkışlanmıştır.”   
            Bu kanlı olaydan sonra, hayatının hiçbir şekilde güvenlik içinde olmadığını gören Ahmet Sadi, ailesiyle birlikte Kıbrıs’tan göç etmek zorunda kalmış ve Londra’ya yerleşmişti.

SIRA KİMDE?
            Sendikacı Ahmet Sadi’yi öldürme girişiminden iki gün sonra, 24 Mayıs günü saat 10.45’de Lefkoşa’nın Türk kesiminin tam merkezinde silahlı tedhişçiler, herkesin gözü önünde bu defa da Fazıl Önder Saraç’a ateş ettiler.
            Fazıl Önder, daha 32 yaşında gencecik bir delikanlı idi. 1950 yılı ortasında Necati Özkan’ın İstiklâl gazetesinde öykü ve yazılar yayımlamaya başlamış, yıl sonunda da Memleket gazetesinde “Fıkra”lar köşesine geçmişti. İstiklâl’in 27 Mart 1951 tarihli nüshasında “Arkadaşımız Fazıl Önder ile bayan Zehra Ali geçen Pazar nikahlandılar” haberi var. 1 Eylül 1954 tarihli Hürsöz’den ise, onun Lefkoşa Türk Eğitim Kulübü (TEK) Sekreteri olduğunu öğreniyoruz. Haberde TEK’in, Kıbrıs Türk Lisesi “College” bölümü için bir fakir talebeye KEO’dan 1 meccanilik projesi  aldığı duyurulmaktaydı. 
            Fazıl Önder, 12 Aralık 1955 günü son 14. sayısı çıktıktan sonra İngiliz sömürge yönetimi tarafından kapatılan İnkılapçı gazetesinin sahibi ve yazı işleri müdürlüğünü de yapmıştı.

“SOLCU BİR TÜRK VURULARAK ÖLDÜRÜLDÜ”
            Bozkurt gazetesi, 25 Mayıs 1958 tarihli nüshasında şu haberi vermekteydi:
            “Solcu bir Türk vurularak öldürüldü. Diğer bir solcunun da Londra’ya kaçırıldığı bildiriliyor. Dün sabah saat 10.45 raddelerinde Lefkoşa’da Selimiye Camii civarında meçhul bir şahıs tarafından vurulmak suretiyle öldürülen 32 yaşındaki Fazıl Önder, şehrimizde solculuğu ile tanınmıştı.
            Bundan bir hafta evvel cemaat aleyhine olan hareketlerinden vazgeçmesi için kendisine ihtar yapılmış ve bir açıklamada bulunması istenmiştir. Fazıl Önder böyle bir açıklamada bulunmıyacağını ve idealinden fedakârlık yapmıyacağını söylemiştir.
            Hadise şöyle cereyan etmiştir: Fazıl Önder, dün sabah Küçük Kaymaklı’daki evinden kalkarak Lefkoşa’ya gelmiş ve dükkanında ortağı ile birlikte çalışmaya başlamıştı. Saat 10.45’de meçhul bir şahıs, makine başında çalışmakta olan Fazıl Önder’e üç el ateş açmış ve isabet kaydetmiştir. Fazıl Önder kurşunları yediği halde mukabele etmeğe davranmış ve bu sırada arkasına bir de kama işlenmiştir. Bu kama, Fazıl Önder’in ölümünden sonra hastahanede zorlukla çıkarılmıştır. Yaralandıktan sonra hastahaneye kaldırılan Fazıl Önder orada ölmüştür. Yayınlanan resmi bir tebliğde 38’lik bir tabanca kullanıldığı ve tahkikatın devam ettiği bildirilmektedir.
            Diğer taraftan Sadi Erkurt’un vurulduğu gün solcu işçilerle birlikte bir konuşma yapan Hulûsi Çağlar’ın Rumlar tarafından Londra’ya gönderildiği haber veriliyor.”
            25 Mayıs 1958 tarihli Halkın Sesi gazetesi de, olayı” Lefkoşa’da vurma hadisesi” başlığı altında vermekte ve 32 yaşındaki Fazıl Önder’in öldüğü olayı şöyle aktarmaktaydı:
            “Bazı meçhul şahıslar ellerinde 38’lik bir tabanca olduğu halde, dört el ateş açmışlar, fakat isabet kaydedememişlerdir. Tam bu sırada başka bir meçhul şahıs, onu bıçakla yaralamış ve ölümüne sebeb olmuştur. Hadise Müftü Asım Efendi ile Ayasofya sokakları kavuşağında olmuştur. Küçük Kaymaklılı olan Fazıl Önder, bir komünist uşağı olmakla tanınmıştı. Haber verildiğine göre, polis mesele etrafında soruşturmalar yapmaktadır.”
            Aynı tarihli Halkın Sesi gazetesinin 4. sayfasında şu kişilerin solcu sendikadan istifa ilanları yer almaktaydı: Ahmet Ali Gök, Kâmil Tuncel, Mehmet Ali Topal.
            Türk yeraltı örgütü,, geride dul bir eş ve öksüz bir çocuk bırakan Fazıl Önder’in korkunç bir şekilde öldürülmesinden üç gün sonra bir bildiri yayımlayarak, cinayetin kendileri tarafından işlendiğini açıklamış ve Kıbrıs Rumları ile aynı örgütlerde yer alan bütün Türklerin de aynı şekilde temizleneceği tehdidinde bulunmuştu.

İSTİFALAR VE AÇIKLAMALAR
            25 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt gazetesinde yer alan bir başka haberde, PEO üyesi İpsoslu Yorgos Yasunis adlı bir solcunun daha öldürüldüğü duyurulurken, 17 Mayıs 1958 tarihli nüshasında da şöyle denmekteydi: “Dün sağcılarla solcular arasında kanlı çarpışmalar oldu. Mağusa’da solcu bir Rum öldürüldü.”
            25 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt’ta, Küçük Kaymaklılı Kamil Tuncel’in “Rum İşçi Birliği’nden istifa” ettiğine ilişkin bir açıklaması yer almaktaydı. Tuncel, 27 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt’ta çıkan ikinci bir açıklamasında şöyle demekteydi:
            “Geçen günkü beyanatımı ne bir tehdit, ne de bir tazyik altında yapmış değilim...Rum semtine sığındığım şayiaları asılsızdır. İlk fırsatta Türk sendikalarına üye olacağım. Rum sendikaları siyasi maksatlarla istismar ediliyor. Geçmişte Rum sendikaların, Türk azalarının siyasi maksatlar için yapmış oldukları gösterileri protesto ederim. Siyasi bakımdan Türk cemaatının davası olan taksim fikrine sarsılmaz bağlılığımı beyan  eder ve bütün Türk cemaati ile bu dava uğrunda çalışacağıma söz veririm.”
            27 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt’ta ayrıca, 33 kişi adına Leymosun Türk Mavnacılarının şu açıklaması yer almaktaydı:
            “Leymosun Türk Mavnacılar Birliğine aza olduk. Solcu Rum Sendikalarıyla hiçbir ilgimiz yok... Milli liderlerimizin izinde yürüyeceğimize şerefimiz üzerine söz veririz.”

“BİR VURMA HADİSESİ DAHA”
            28 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt gazetesi şu haberi vermekteydi:
            “Dün akşam Abdurrahman Candaş ile Ayakebirli Hasan Yaman Ali yaralanmışlardır. Candaş kol ve bacağından, Hasan yalnız bacağından yaralandı. (A.Candaş’ı vuran kişi olan Hasan Yaman Ali, dövüşme esnasında kendi kendini vurmuştu.-Y.A.) Bir Türkün tutuklandığı haberi resmen doğrulanmadı.”

AÇIKLAMALAR BİRBİRİNİ İZLİYOR
            Bozkurt gazetesinin 29 Mayıs 1958 tarihli nüshasında şu açıklamalar yer almaktaydı:,
            İbrahim Hasan: “15 Ekim 1956’dan 30 Mart 1957’ye kadar Omoniya Kulübünde futbol oynadığımı ve bir seneden beri Omoniya’dan istifa ettiğimi, kayıdlı bulunduğum TEK Spor Kulübü ile hiçbir ilişkim olmadığını, bugünden itibaren Türk cemaatına ve sporuna yararlı olmak için elimden geldiği kadar çalışacağıma söz veririm.”
            Abdurrahman Cemal: “Bir buçuk seneden beri Rum İşçi Birliklerinden istifa ettim.”
            Halil Fikret Alasya: “Hiç bir zaman Rum İşçi Birliği ile alakan olmadı, hatta  3 yıl önce kunduracılığım zamanında komünist olan o birliğin dükkanıma ve Türk muhitine yerleşmemesi için onlarla aylarca mücadele ettim...Benim parolam yalnız Türk büyüklerine itaat etmek ve onların emirlerini tatbik sahasına koymaktır.”
            Raşit Derviş: “TEK’in alelade azasıyım. PEO üyesi olmadım, son zamanlarda TEK’ten istifa edip Yeşilada Kulübüne aza oldum. Benim hiçbir zaman komünistlerle hiçbir surette alakan olmamıştır ve olmıyacaktır da.”
            Ahmet Salih: “Kayıtlı bulunduğum Rum sendikasından bugünden itibaren istifa ettim. Türk İşçi Birliği’ne kaydedildim.”
            Tabelacı Cahit Ahmet: “Daha evvelce yapmış olduğum açıklamaya ilaveten, Türk milletinin Milli hareketi ile el ele ve Taksim fikri üzerinde beraber olduğumu, cemaatime betekrar söz verir, aslında yabancı hiç bir teşekküle hiç bir zaman kayıtlı bulunmadığımı açıklarım.”

AHMET YAHYA’NIN AÇIKLAMASI ÖLDÜRÜLDÜĞÜ GÜN ÇIKTI
            Bozkurt gazetesi, 30 Mayıs 1958 tarihli nüshasında “Bildirik” başlığı altında Ahmet Yahya’nın şu duyurusunu yayımlamaktaydı:
            “Ben aşağıda imza sahibi Defteralı’nın kalfası Ahmed, İşçi Birliklerine kayıd edilmediğim gibi, solcu temayüllü birisi de değilim. Ben daima halkımıza ve Liderlerimizin çizdiği yoldan yürüdüğümü ve yürüyeceğimi beyan ve ilan ederim.”
            Halkın Sesi’nin 30 Mayıs 1958 tarihli nüshasında ise Ahmet Yahya ile ilgili şu haber yer almaktaydı:
            “Akşamki hadise: Dün gece saat 3’de aldığımız gayri resmi malûmata göre, Ortaokulun karşısındaki Dedezade Hanında berber kalfası Ahmet Yahya meçhul şahıslar tarafından vurularak öldürülmüştür. Polis tahkikat yapmaktadır.”
            31 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt’ta ise “Solcu bir Türk vurularak öldürüldü” başlıklı haberde şöyle denmekteydi:
            “Evvelki akşam sabaha karşı Lefkoşa’da Eski Saray Sokağındaki bir Han’da yatmakta olan Ahmet Yahya adındaki bir berber, meçhul şahıslar tarafından vurularak öldürülmüştür. Ahmet Yahya’nın bir solcu olduğu bildirilmektedir. Ahmet Yahya odasında ve kendi yatağında tabanca ile vurulmak suretiyle öldürülmüştür.”
            Berber Ahmet Yahya, 1 Mayıs akşamı yakılıp yıkılan TEK’in Yönetim Kurulu üyelerindendi ve o da “komünist eylemci” iddiasıyla aynı tedhiş örgütünün adamları tarafından öldürülmüştü.

HARAVGİ’NİN İLGİNÇ YORUMU
            30 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt gazetesi, bir gün önceki Haravgi’nin şu yorumunu aktarmaktaydı:
            “Türkler bir taraftan, Rumlar ise başka yönden ellerine geçirdikleri tabancalarla milliyetçi olduklarını isbat etmeğe çalışmaktadırlar. Bu iki fanatik halk topluluklarının bir ve aynı idealleri mevcuttur. O da ellerinden geldiği kadar solcu öldürmektir. Bir taraf Mukadderatı Tayin Hakkını böyle yapmakla garanti edeceğini, diğer taraf da yani Türkler, solcu, daha doğrusu kendi görüşlerine göre komünistleri öldürmekle Taksimde muvaffak olacaklardır. Diğer taraftan İngiltere’nin yapacağı yeni açıklama ile vaziyetin ne olacağı henüz belli değildir.”

LİDERLİĞE SADAKAT AÇIKLAMALARI
            Bozkurt gazetesinin o tarihlerdeki çeşitli nüshalarında yayımlanan ayrı ayrı açıklamalarıyla, solcu olmadıklarını ve Kıbrıs Türk liderliğinin politikasıyla uyum içinde olduklarını duyuran kişiler şunlardı:
            “30 Mayıs 1958: İrfan Cafer.
             31 Mayıs 1958: Arif İ.Bolkan (Açıklamaya gerek yok, 10 yıldır cemaata hizmet ediyorum), Bodamyalı Hilmi Mehmed Emin Karabardak, Derviş Osman, Baflı Aziz Zihni, Bodamyalı Ahmet Hüseyin, Hamit Mandrezli Mahmut Ahmet, Galatyalı yol memurları Mehmet İzzet ve Hasan Nafi, Bodamyalı Mehmet M.Ramadan, Muttayakalı Mustafa Ali, Yalyalı (şimdi Lefkoşalı) döşemeci Hasan Haşim.
            1 Haziran 1958: Ahmet Osman Sümer (Rum Kunduracılar Birliği ile 26.5.58’den beri ilgim yok), Muhammed Halil (1 Ocak 1958’de istifa ettim), Arif Emir Hüseyin (Küçük Kaymaklı), Hasan Tayıb (Alifodez), Şevket Cemal (Aretyu), Mustafa Hüseyin Kusedda (Mora), Ekrem Mehmet (Limasol), AliYusuf (Luricina), Salih İbrahim (Mağusa), Nafi Aziz (TEK’te birkaç defa oynadım ve derhal yanlışlığımı anlayıp, Çetinkaya’ya kaydoldum), Hasan Mustafa (Çoktan istifa ettim), Ali Ömer, (Ortaköy), Behlül Hüseyin (Argaca), Hasan Salih ve Ahmet Yusuf (gazete satıcıları), Mustafa Mulla Mehmet (Yeni Işık Bar sahibi-1944’den beri istifa ettim), Hüseyin Hasan, Mehmet Niyazi, Necati Hasan (Limasol), Salahi Mustafa (Girne), Ahmet Hüseyin, Leman Ahmet Sadi (Ben aşağıda imza sahibi Leman Ahmet Sadi, hiçbir birlik ve sendikada yazılı bulunmadığımı ve daima Türk tezini desteklediğimi ve Türklerle bir arada yaşamak azminde olduğumu umumun malumatı olmak üzere açıklarım.)
            2 Haziran 1958: Ayten İsmail (Küçük Kaymaklı), Vasfiye Ahmet (Küçük Kaymaklı), Münir Mustafa Yorgozlu, Turan Ahmet (Limasol), Misli Hüseyin (Minareliköy), Serpil Mehmet (Küçük Kaymaklı), İsmail Ali Gunni (Luricina),, Hasan Ali (Kunduracı), Mehmet Salih Bafidi.
            3 Haziran 1958: Ekmekçi Ethem Hüseyin, Yeniceköylü Nazil İbrahim ve Emine Salih, Hüseyin Şemi, Salih Hasan Hüseyin, Mehmet Hasan Artimili, Yakup Mustafa Vadilili, Mehmet Emir Ali (Luricinalı-şimdi Dizdarköy), Hasan Muharrem (Küçük Kaymaklı), Hüseyin Ahmet (Somoloflu), Lefkoşalı Cevdet Menteş Kunturacı, Kunduracılar Hasan Rasıh (Abohor), İrfan Mustafa (Balikitre) ve  Hamit Kemal (Lapta), kahveci Mustafa İsmail, Mustafa Şaban, Yenağralı Hasan Osman ve Ahmet Cemal Bekir, Vadilili Hüseyin Naci, Mustafa İbrahim Dima (Luricina), Osman M.Yusuf, Baf Hükümet Zahire Komisyonu Türk İşçileri, Alfa Kundura Fabrikası Türk İşçileri.

“BİR OKURUMUZA CEVAP”
            Bozkurt gazetesi, 3 Haziran 1958 tarihli nüshasında “Bir okurumuza cevap” başlıklı bir açıklama yayımlamaktaydı. Bozkurt, “Geçmişte Kıbrıs Türkleri arasında komünist sayısının 3-5’i geçmediğini iddia ediyordunuz. Son günlerde gazetelerde çıkan açıklamaların çokluğundan endişe duymaktayım” diyen okuyucusuna şu yanıtı vermekteydi:
            “Biz eski iddialarımızda israr ederiz. Kıbrıs Türkleri arasında komünist sayısı 3-5’i geçmediğini iddia ederiz. Bunu katiyetle söyleyebiliriz. Açıklamalarda bu şahısların hepsinin de komünist olduğu ifade etmez. Bunların çoğu...maişet temini için vaktile Rum İşçi Birliğine kaydolmuşlardı...Temiz Türk çocuklarına komünist lekesini vurmağa hakkımız yok. Okuyucumuza, yanlış düşüncesini tashih etmesini rica ederiz.”

BİR ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS DAHA
            5 Haziran 1958 günü 6-7 kişilik bir grup, İnşaat İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu üyelerinden Hasan Ali’ye saldırdılar. Canını kurtarmak için tarlalara kaçan Hasan Ali’nin peşini bırakmayan katiller, onu kurşun yağmuruna tutmuşlardı. Ancak kurşunlar isabet kaydetmemişti. Hasan Ali’yi döven tedhişçiler, onu işçi sendikasına bağlı kalmakla suçluyorlardı.
            15 Ekim 1965 tarihli Zafer Kıbrıs Türkünündür gazetesinin “1958’de solcu Türklerin temizlenmesi harekâtı” olarak nitelendirdiği bu terör dalgasının bir diğer kurbanı, Leymosunlu berber Ahmet İbrahim idi. Suikastçiler, 30 Haziran 1958’de “Türk ve Rum toplumları barış içinde bir arada yaşayabileceklerini” söylediği için 46 yaşındaki Ahmet İbrahim’i tabanca kurşunlarıyla katletmişlerdi.

SOLCU TÜRKLERİN ÖLDÜRÜLMESİ SÜRÜYOR
            Bozkurt gazetesi 1 Temmuz 1958 tarihli nüshasında bu haberi şöyle vermekteydi:
            “Leymosun’da dün sabah berber Ahmet İbrahim, EOKA’nın kurşununa kurban gitmiştir...Pavlo Melâ Caddesini takiben Trakya Sokağından geçerken, bisikletli bir Eokacı tarafından atılan 5 kurşunla yaralanmış ve hastahaneye kaldırıldığı sırada ölmüştür. Kasabaya hemen sokağa çıkma yasağı konmuştur. Yasak bu sabah 6’dan itibaren kaldırılacaktır.”
            Ahmet İbrahim’i vuran Eokacı değil, Türk yeraltı örgütüne mensup bir Kıbrıslı Türktü. Ama 3 Temmuz 1958 tarihli Bozkurt’ta bir açıklamanın yayımlanması ilginçtir. “Ben aşağıda imza sahibi Suna Ahmet, 1.7.58 tarihli Cyprus Mail’de çıkan, babamın Türkler tarafından öldürüldüğünü iddia eden Leymosun Rum Belediye Başkanı Partasides’in iddiası nedeniyle açıklama” diye başlayan yazıda, “Ben ve babam, hiçbir Türk Teşkilatından ihtar veya tehdit mektubu almadık. Aksine Rum semtindeki dükkanımızı terketmemiz istendi Rumlar tarafından. Dükkan arıyorduk. İsnatlar yalan, iftira ve düşmanlık kampanyasının açık bir ifadesidir” denmekteydi.
            Aynı tarihli Bozkurt’ta, Leymosun’da kanlı çarpışmalar olduğu, 20 Türk ailesinin Türk semtine geçtiği, 20 Haziran’da vurulan Nihat Mehmet’i hastaneye taşıyan İsmail Cambulat’ın yaralandığı duyurulmaktaydı.
            Bozkurt gazetesinin 4 Temmuz 1958 tarihli nüshasında bir başka solcu Türkün saldırıya uğrama haberi yer almaktaydı, ama saldırgan Türk değil de, Eoka’cı olarak gösterilmekteydi:
            “Dün Leymosun’da Arif Hulusi adında bir Türk, maskeli Eoka tethişçilerinin silahlı tecavüzüne uğramıştır. Ateş açmışlarsa da isabet kaydedilmiyerek kaçmışlardır.”
            Bir Rum kuruluşunda çalışan Arif Hulusi Barudi, önce tehdit mektuplarıyla yıldırılmak istenmiş, sonra da 3 Temmuz 1958’de Leymosun’da Birinci Belediye Pazarı içinde bulunduğu sırada, silahlı kişiler tarafından kurşun yağmuruna tutulmuştu. Ancak atılan kurşunlardan hiçbiri isabet etmediğinden, Arif H.Barudi ölümden kurtulmuştu.
            Bu cinayetler ve daha başka baskılar karşısında Kıbrıslı Türk emekçiler, Rumlarla birlikte örgütlü oldukları ortak sendikalardan, çiftçi birliklerinden ve benzeri kuruluşlardan ayrılıp, Rumlarla her türlü ilgiyi kesmek ve kendi kabuklarına çekilmek zorunda kalmışlardı. Bu insanlık dışı yöntemlerin sonuçlarından kendilerini kurtarabilmişler; susmayanlar, susturulamayanlar ise ya öldürülmüş, ya da yurdunu terkedip yabancı ülkelere sığınmak zorunda bırakılmışlardı. (Ayrıca bkz. Victims of fascist terrorism, Nicosia 1964, s.5-8 ve A.An, Kıbrıs’ta Fırtınalı Yıllar 1942-1962, Lefkoşa 1996, s.81-86))

(“Yusuf Aydın” imzası ile, Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisi, Sayı:74, Haziran 2002)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder