24 Mart akşamı başlatılan NATO savaş uçaklarının
Yugoslavya'yı bombalaması, dünyamızın içine girdiği yeni kanlı dönemin bir
işareti oldu. Kendi emperyalist emelleri için "insancıl yardım"
maskesini takanlar, Balkan halklarına barış getireceklerine acı, kan ve gözyaşı
getirmişler ve onlara bir kabus yaşatmaya başlamışlardır.
NATO'nun bombalama tehditleri altında Ekim 1998'de
sağlanan ilk "barış" anlaşması ardından gelen Paris'teki ikinci
"barış" görüşmesinde, Kosovalı Arnavutlar bağımsızlık isteklerinden
vazgeçerken, Sırp liderleri kendi egemen toprakları üzerinde 28 bin kadar NATO
askerinin bulundurulmasına razı olmadılar. ABD'nin bu aşağılayıcı talebi,
Yugoslavya'nın egemenliğine saygısızlık anlamına geliyordu. ABD, Yugoslavya'yı fethetmeden
topraklarını işgal etmek istiyordu. Bu talebin Miloseviç tarafından kabul
edilmesi, onun ülkedeki aşırı-milliyetçiler tarafından alaşağı edilmesine yol
açacaktı. Yugoslavya halkının yabancı saldırganlara karşı direnmekten başka
seçeneği kalmamıştı.
Kosova'daki durum da hızla kötüleşti. Sırp güçlerinin
tehdit ve saldırılarından kaçan 100 binlerce Kosovalı yurtlarını terkederek,
mülteci oldular. 1998 yılı içinde 400 bin kadar insan, yani Kosova nüfusunun
beşte birinden fazlası ev ve yurtlarını terketmişlerdi. Sırp liderler Kosova
Kurtuluş Ordusu (UÇK)'nu etkisizleştirme adı altında vahşi bir etnik temizlik
politikası uygulamaktaydılar. Köyler yerle bir edilmekte, insanlar yurtlarından
sürülmekteydi. Ama emperyalist güçlerin Kosova'daki Arnavutların çıkarlarını
korumakta olduklarını öne sürmek tamamen hayalcilik olur. Çünkü emperyalistler,
Balkanlarda kendilerine yer etmek için insancıl amaçları kalkan olarak
kullanmaktadırlar.
ULUSAL SORUN
Kosova'daki bunalım, ulusal sorunun kapitalizm
koşullarında çözümlenemeyeceğine ilişkin açık bir işarettir. Daha önce, Tito
yönetimindeki Yugoslavya Federasyonu'nda (6 cumhuriyet ve 2 özerk bölgeden
oluşmaktaydı) yüksek düzeyde bir birlik gerçekleştirilmişti. Nüfusunun %90'ı
Arnavutlardan oluşan Kosova, Yugoslavya çerçevesinde özerkliğini kabul etmişti.
Ama, bürokratik sosyalizmin bunalımı, milliyetçilik zehirini yeniden su yüzüne
çıkardı. Farklı cumhuriyetlerin her birindeki bürokratlar, kendi iktidarlarını
ve elde ettikleri ayrıcalıkları korumak için milliyetçilik kartını oynadılar.
1989'da Miloseviç kokuşmuş Sırp milliyetçiliğine dayanarak, Sırp
milliyetçiliğinin doğum yeri olan Kosova'da, Kosovalıların özerkliğine son
verdi. Ardından da burada vahşi bir ulusal baskı politikası başlatıldı.
Ama eski Yugoslavya'da yer alan bugünkü bunalımda esas
suç, emperyalist güçlerde ve daha çok Almanya'dadır. Berlin Duvarı'nın
yıkılmasından sonra Doğu'da etki alanı arayan emperyalistlerden Almanya,
Slovenya ile Hırvatistan'ın bağımsızlığına destek verip, Yugoslavya'nın yıkılmasını
isteyerek gerçekleştirdi. Bu politika, bütün bu bölgedeki dengeleri bozdu.
Bosna'da savaş çıktı, ardından Kosovo'daki şimdiki yangın yeri yaratıldı.
Kosova'nın özerkliği 1989'da kaldırılırken,
Arnavutluk'taki devrimden sonra ve son iki yıl içinde oradaki silah sayısında
bir artış oldu. Bu durum, UÇK'nın ve onun bağımsızlık için verdiği gerilla
savaşının yükselişinde önemli bir rol
oynadı. Sırp baskıları, UÇK'nın kişisel tedhiş olayları ile göğüslenmiş ve her olay,
karşı tarafın hoşnutsuzluğunu artırmaya yaramıştır.
SAVAŞ YAYGINLAŞIRSA
Kosova'daki Arnavutlar, kendi ülkelerinde barış içinde
yaşama hakkına sahip olmalıdırlar. Ama bölgenin etnik yapısı göz önünde
bulundurulduğunda, Kosova'nın bağımsızlığını elde etmesi, Balkanlarda bir dizi
savaşın başlamasına neden olacak ve böylesi bir gelişmeye de kimse itiraz
etmeyecektir. Bosna'da yaşanmış savaş ise, bu yeni savaşın yanında çok küçük
kalacaktır. Bosna'daki savaş "sadece" yerel milisler arasındaydı. Ama
Türkiye, Yunanistan, Makedonya, Bulgaristan ve Arnavutluk'u içine alacak olan
bir Balkan savaşı, çağdaş savaş tekniğiyle donanmış düzenli ordular arasında
geçecek, hayal edilemeyecek miktarda kan dökülecek ve Avrupa'nın bütününde,
iltica etmek isteyen milyonlarca mülteci sorunu başta olmak üzere bir çok
sonuçlara yol açacaktır.
Emperyalistlerin duruma müdahale etmelerinin ana
nedenlerinden biri de bu olup, "zavallı Kosova Arnavutları"nı
kurtarmakla bir ilgisi yoktur. Ama NATO'nun bombalama eylemleri, Sırpların daha
çok sayıda mülteciyi, şimdiden nüfusunun %40'ını Kosovalı Artnavutların
oluşturduğu Makedonya'ya gitmeye zorlamaktadır. Rus Dışişleri Bakanı İgor
İvanov'un da dediği gibi "Kosova'daki ateş Makedonya, Arnavutluk ve
Bosna-Hersek'e sıçrarsa, Balkanlarda daha büyük bir savaşın kıvılcımı çakılmış
olacaktır."
Böylesi bir senaryoya göre, iki NATO ülkesi olan
Yunanistan ile Türkiye savaşa tutuşacak ve NATO'nun kendisi çökecektir ki bu,
NATO tarafından istenmeyen bir şeydir. Bu da Yeni Dünya Düzeni'nde
emperyalistler-arası rekabetin yeni bir aşamasını işaret etmektedir.
TEK SÜPER GÜÇ ABD VE HAKLI BİR SORU
Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere, genelde
emperyalizmin kullandığı dil ve yaptığı eylemler, açıkça iki yüzlülük
kokmaktadır. Emperyalistler, sadece kendi çıkarları zedelendiği vakit harekete
geçmektedirler. Yoksa baskı altında olan halkların çığlığını tamamen duymazdan
gelmektedirler. 1 milyon Tutsi'nin boğazlandığı Ruvanda için parmaklarını bile
oynatmadılar. Kürtlerin haklarını savunmak bir yana, Türklerin yaptığı
baskılara arka çıktılar.
Times gazetesi eski başyazarlarından William
Rees-Mogg şöyle sormaktadır:
"NATO'nun bombalamaları Sırpların Kosova'da
işledikleri suçlara karşı haklı gösterilecekse, Çin'in Tibet'te, Rusya'nın
Çeçenistan'da, Türkiye'nin Kıbrıs'ta, Endonezya'nın Doğu Timor'da, Hindistan'ın
Keşmir'de ve İsrail'in Filistin'de veya Lübnan'da, ya da İngiltere'nin Kuzey İrlanda'da yaptıklarına
ne denecektir? Yeni Dünya Düzeni'ne göre Pekin, Moskova, Ankara, Cakarta,
Delhi, Kudüs ve Londra'nın da bombalanması gerekmez mi? Eğer bu yapılmayacaksa,
neden?
EMPERYALİZM VE BALKANLAŞTIRMA
Emperyalistler, daima "kurtarıcı" yerine,
baskıcı olmuşlardır. Balkanların bütün tarihi, emperyalistlerin çıkarları
yüzünden daima acılarla yazılmış ve literatüre "Balkanlaştırma"
deyimini getirmiştir. Emperyalistler, bugün de kendi çıkarları için Balkanlarda
bir dayanak noktası oluşturmaya çalışmaktadırlar.
Şimdi tek süper güç olarak kalan özellikle ABD
emperyalizmi, bütün dünya ölçeğinde mağrur bir eda ile davranmaktadır. Boşuna
ABD'den yardım bekleyen UÇK ile yapılan son "anlaşma"dan memnun
olmayan NATO emperyalistleri, Kosova'yı askeri işgalleri altına almak
istiyorlar. Sırpların bu ültimatomu reddetmesi üzerine NATO, Irak'ta yaptığı
gibi Sırbistan'ı bombalamaya başlamıştır. Ve bu işte Yeni Dünya Düzeni budur.
Geçmiş bütün tarih, sadece bombalamanın bir ülkeye egemen
olmak için yeterli olmadığını, bunun için kara birliklerinin de bulunması
gerektiğinin göstermektedir. Hava gücü, sadece yardımcıdır ama yıkım sağlayan
bir güç olmaktadır. Emperyalistler, kara birliklerinin büyük bir olasılıkla bir
gerilla savaşına ve uzatmalı bir savaşa tutulmalarından korkmaktadırlar.
Somali, Lübnan ve Vietnam'da olduğu gibi son zamanların ABD deneyimleri bunu
göstermektedir.
Eğer Miloseviç emperyalizmin koyduğu koşulları kabul
edecek olursa, yerine büyük bir olasılıkla kendinden daha milliyetçi bir rejim
getirilecek ve durum daha da kötüleşecektir. NATO'nun Sırbistan'ı bombalaması,
şimdikinden daha kolay olmayacaktır. Yugoslavlar, Ruslardan aldıkları karmaşık
savunma silahlarına sahiptirler. Ruslar da, Sırpları desteklemekte, bombalamaya
karşı çıkıp, emperyalistlerin Balkanlara egemen olmasını istememektedirler.
NEDEN BM DEĞİL DE NATO?
Rusların NATO bombalamalarına karşı olması, ABD
emperyalistlerinin Birleşmiş Milletler (BM) yerine NATO'yu kullanma nedenini de
açıklamaktadır. Bir yanda ABD ve İngiltere , öte yanda da Rusya ve Çin arasında
sürdürülen uluslararası rekabet, emperyalistlerin BM'yi daha önce olduğu gibi,
aşikar bir emperyalist saldırıyı
gizleyecek incir yaprağı olarak kullanmalarını engellemektedir. BM'nin tamamen
yetersiz ve iktidarsız kaldığı ortaya çıkmıştır ve gerçekte bu örgüt, Birleş(me)miş Milletler örgütü
haline gelmiştir.
Emperyalistler, kendi kendilerini köşeye
sıkıştırmışlardır. Hem kendi prestijleri, hem de NATO'nun prestiji söz
konusudur. Ama NATO bombardımanı ile hiç bir şey çözümlenemez. Sırplar da karşı
saldırılarda bulunmaya zorlanmaktadır. Büyük zayiat karşısında ikiye bölünmüş
olan ABD Kongresi de, kanlı bir Avrupa savaşına katılmamaktan yanadır.
Mağrur ABD, bombalama tehdidi altında Miloseviç'in
gerilemesini sağlayacağına inanmış, ama başarılı olamamıştır. Şimdi
Sırbistan'daki erkek, kadın ve çocukları bombalayarak, Miloseviç'i teslim
olmaya zorlayacağını ümit etmektedir. Oysa bu, büyük bir kumardır ve başarı
güvencesi yoktur. Aksine taviz vermeyi zorlayacak ve sorun daha da
büyüyecektir. Halen, Karadağ'daki liderler Sırbistan'ı desteklemeyi reddettiği
için, Miloseviç yanlısı bir darbe yapılması tehdidi vardır. Amerikan işbirlikçisi
olarak gösterilen UÇK'yı ortadan kaldırma maskesi altında Kosova'ya yeni Sırp
saldırıları yapılabilir. Bu da Arnavutluk, Bosna ve Makedonya sınırlarına daha
fazla mülteci akınının yönlenmesine yol açacak ve bu ülkeler arasındaki
gerginliği artıracaktır. Bombalamalar, durumu yatıştırmak bir yana,
Balkanlardaki durumu ateşleyecek ve sonu gelmeyen istikrarsızlık ve
uyuşmazlıklara, belki de toptan bir savaşa yol açacaktır.
Balkan halkları için kapitalizm temelinde çözüm bulmak,
olanak dışıdır. NATO eylemleri genel bir Balkan Savaşı'nın patlak vermesini
geçici olarak engellemede başarılı olabilir veya olmayabilir. Emperyalistler,
"sınırlı" savaş temelini ellerinden kaçırabilirler. Makedonya'daki
durum patlarsa, bütün bölge alevler içinde kalacaktır. Yeni Dünya Düzeni,
gerçekte bir Dünya Düzensizliği'dir. Emperyalistlerin sundukları
"pratik" çözüm işte budur.
ÇÖZÜM
Tek çözüm, Balkanlarda kurulacak gerçek bir
federasyondur, ama bu, sadece sosyalist bir federasyon olursa yaşayabilir.
Ancak bu koşullar altında, Kosovo'daki Arnavutlar kendileri için gerçek bir
özerklik sağlayabilecek, Balkanlardaki bütün halklar da özgürce ve kardeşlik
temelinde birleşebileceklerdir.
NATO bombardımanlarını durdurmak, NATO ülkelerindeki işçi sınıflarının bu bombalamalara karşı
çıkması ile olasıdır. Eski Yugoslavya halklarının birlikte verecekleri mücadele
ile kendi baskıcı milliyetçi rejimleri devrilmeli ve işçilerin demokratik
yönetimi kurularak, Balkanlar'da sosyalist bir federasyon oluşturulmalıdır.
****
KIBRIS
RUM KESİMİNDEN YANKILAR:
Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Glafkos Kleridis, Kosova
Sorununun barışçı yöntemlerde çözümünü desteklediklerini ve Kosova'nın, özerk
bir yönetim çerçevesinde Sırbistan sınırları içinde kalması gerektiğini
söyledi.
Rum Radyosunun 25 Mart 1999 günü verdiği bir habere göre
Kleridis, Güvenlik Konseyi'nin Kosova sorunuyla ilgilenmesi zamanının geldiğini
de kaydetti.
Rum Yönetimi Dışişleri bakanı Yoannis Kasulidis ise,
Kosova'daki gelişmelerden memnun olmadıklarını söyledi. Kasulidis, Rum Yönetimi'nin
görüşünün, Sırbistan sınırları içinde, Kosova'^nın insan hakları, kültürel ve
siyasi kimliğinin savunulması olduğunu belirtti. Kasulidis, Güvenlik
Konseyi'nin Kosova konusunda daha etkin bir rol oynamasını istediklerini
kaydetti.
AKEL'İN TEPKİSİ
Kıbrıs Rum basınından öğrenildiğine göre, NATO'nun
Yugoslavya'ya karşı başlattığı hava saldırılarından sonra bir bildiri
yayımlayan Kıbrıs Rum Komünist Partisi AKEL, NATO ve ABD'nin Yugoslavya'yı
vurma kararını şiddetle kınadı.
25 Mart 1999 tarihli Fileleftheros gazetesi, AKEL'in
yayımladığı bildiriyle uluslararasında hüküm süren durumun NATO ve ABD'yi
küstahlaştırdığını, dünyanın her köşesindeki çıkarlarını silah zoruyla
dayattıklarını öne sürdüğünü belirtti.
Gazeteye göre AKEL, Yugoslavya'yı vurma kararının
uluslararası hukukun ihlali olduğunu ve BM Güvenlik Konseyi'nin işleyişini
temelden bombaladığını" da öne sürdü.
ABD ve müttefiklerini iki yüzlülükle suçlayan AKEL
bildirisinde şunları savunuyor:
"Kosova örneğinde, Arnavutlar'ın özerklik
taleplerini destekliyorlar. Kürtler konusunda ise Ankara'nın insanlık dışı
kurulu düzenini destekleyerek Kürt mücadelesini bastırmaya çalışıyorlar.
Güya, BM kararlarına saygı göstermedikleri için Irak'ı
bombaladılar ve Yugoslavya'yı da bombalamakla tehdit ediyorlar.
İşgalin 25 yıldır sürmekte olduğu, Denktaş ve Ankara'nın
konfederasyon önerilerini dayatarak BM kararlarına aykırı şekilde faaliyet
göstermemizi ve BM kararları üzerinde ısrar etmemizi tavsiye ediyorlar."
27 Mart 1999 tarihli Haravgi gazetesi de AKEL Genel
Sekreteri Dimitris Hristofyas'ın NATO'nun Yugoslavya'ya yönelik
bombardımanlarıyla ilgili olarak şöyle konuştuğunu yazdı:
"İnfial içindeyim. Çünkü patron oldukları bu dönemde
Anglo-Amerikan emperyalistleri, ne kadar sinsi ve mağrur olduklarını ortaya
koyuyorlar. Dünya halklarının, NATO'nun Sırbistan'a yönelik saldırısını bütün
dünya ülkelerinin var güçleriyle kınamak amacı ile hareketleneceklerini umaruım
ve temenni ederim.
Kıbrıs için traji-komik olan şudur: Bir eyalet ve
Kosova'daki bir azınlık emperyalistlerin cömertçe bağımsızlık verdiği bir halka
dönüştürülüyor. Biz, yıllardan beri istila, işgal ve egemenliğinin ortadan
kaldırılmasından dolayı sıkıntı çeken bir halkız ve şimdi Kosova için ilgi
gösterenlerden hiçbirisi ilgi göstermiyor."
HRİSTOFYAS'IN BAĞLANTISIZLARA ÇAĞRISI
9 Nisan 1999 tarihli Rumca Politis gazetesinin yazdığına
göre, AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas, Kıbrıs'ın da kurucu üye
bulunduğu Bağlantısızlar Hareketi'nin Başkanı, Güney Afrika Devlet Başkanı
Nelson Mandela ile hareketin asbaşkanları Küba Devlet Başkanı Fidel Kastro ve
Hindistan Devlet Başkanı Narayanan'a Yugoslavya'daki bombardımanlar konusunda
bir mektup gönderdi.
Politis gazetesine göre, Hristofyas mektubunda, ABD ile
NATO'nun uluslararası hukuk ile BM anayasasını ihlal ederek, silah zoruyla
düşüncelerini Yugoslav halkına empoze etmek istediğini savundu ve partisinin
duyduğu üzüntü ve infiali dile getirdi. Hristofyas, Bağlantısızlar Hareketi'nin
Yugoslavya'da savaşa son verilmesi ve Kosova sorununa siyasal hal çaresi
bulunması çabalarında aktif rol oynayabileceğini de belirterek, özellikle
Yugoslavya'nın hareketin kurucu üyelerinden olmasından dolayı bunun zorunlu
olduğunu kaydetti.
AVRUPA SOL PARTİLERİ FORUMU
21-22 Nisan 1999 tarihlerinde de Lefkoşa'da AKEL'in girişimiyle
bir toplantı düzenlendi. NATO'nun Yugoslavya harekatına derhal son vermesi için
Avrupa'nın sol partilerinin harekete geçmeleri ve güçlerini birleştirmeleri
amacıyla düzenlenen Avrupa Sol Partiler Forumu nedeniyle bir açıklama
yayımlayan AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas, NATO'nun düzenlemekte
olduğu harekatı "Yugoslav halkına yönelik soygun" olarak niteledi.
Hristofyas, Avrupa ve dünyadaki sol hareketin bu harekata karşı sesini
yükselteceğine inandığını söyledi.
Hristofyas, NATO'nun Yugoslavya'ya düzenlediği harekatın
yarattığı durumun, Kıbrıs için de bir sınav olduğunu, Rum Yönetiminin bu konuyu
halen derinlemesine incelememiş olduğunun görüldüğünü belirterek, sözlerini
şöyle sürdürdü:
"Rumların sözde etnik temizlik uyguladığı
bahanesiyle Türkiye Kıbrıs'ı işgal etti. NATO da sözde Kosova'da etnik temizlik
uyguladığı bahanesiyle Yugoslavya'ya karşı insanlık dışı bir harekatta
bulunuyor."
Hristofyas, Rum Yönetiminin Rum siyasi partilerini
eleştirmek suretiyle ve mesafeli davranmadığını, bu tutumunu bir daha gözden
geçirmesi gerektiğini belirtti.
Kıbrıs konusunun bir ilkeler konusu ve BM'ye üye
ülkelerin içişleri ve egemenliğine müdahale edilmesi olduğunu ileri süren
Hristofyas, Yugoslavya konusunun da aynı ilkeler konusu olduğunu savundu.
(“Yusuf
Aydın” imzası ile, Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek dergisi, Sayı:40, Mayıs 1999)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder