15 Mayıs 2015 Cuma

NATO NE YAPMAK İSTİYOR?


24 Mart akşamı başlatılan NATO savaş uçaklarının Yugoslavya'yı bombalaması, dünyamızın içine girdiği yeni kanlı dönemin bir işareti oldu. Kendi emperyalist emelleri için "insancıl yardım" maskesini takanlar, Balkan halklarına barış getireceklerine acı, kan ve gözyaşı getirmişler ve onlara bir kabus yaşatmaya başlamışlardır.

NATO'nun bombalama tehditleri altında Ekim 1998'de sağlanan ilk "barış" anlaşması ardından gelen Paris'teki ikinci "barış" görüşmesinde, Kosovalı Arnavutlar bağımsızlık isteklerinden vazgeçerken, Sırp liderleri kendi egemen toprakları üzerinde 28 bin kadar NATO askerinin bulundurulmasına razı olmadılar. ABD'nin bu aşağılayıcı talebi, Yugoslavya'nın egemenliğine saygısızlık anlamına geliyordu. ABD, Yugoslavya'yı fethetmeden topraklarını işgal etmek istiyordu. Bu talebin Miloseviç tarafından kabul edilmesi, onun ülkedeki aşırı-milliyetçiler tarafından alaşağı edilmesine yol açacaktı. Yugoslavya halkının yabancı saldırganlara karşı direnmekten başka seçeneği kalmamıştı.

Kosova'daki durum da hızla kötüleşti. Sırp güçlerinin tehdit ve saldırılarından kaçan 100 binlerce Kosovalı yurtlarını terkederek, mülteci oldular. 1998 yılı içinde 400 bin kadar insan, yani Kosova nüfusunun beşte birinden fazlası ev ve yurtlarını terketmişlerdi. Sırp liderler Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK)'nu etkisizleştirme adı altında vahşi bir etnik temizlik politikası uygulamaktaydılar. Köyler yerle bir edilmekte, insanlar yurtlarından sürülmekteydi. Ama emperyalist güçlerin Kosova'daki Arnavutların çıkarlarını korumakta olduklarını öne sürmek tamamen hayalcilik olur. Çünkü emperyalistler, Balkanlarda kendilerine yer etmek için insancıl amaçları kalkan olarak kullanmaktadırlar.

ULUSAL SORUN
Kosova'daki bunalım, ulusal sorunun kapitalizm koşullarında çözümlenemeyeceğine ilişkin açık bir işarettir. Daha önce, Tito yönetimindeki Yugoslavya Federasyonu'nda (6 cumhuriyet ve 2 özerk bölgeden oluşmaktaydı) yüksek düzeyde bir birlik gerçekleştirilmişti. Nüfusunun %90'ı Arnavutlardan oluşan Kosova, Yugoslavya çerçevesinde özerkliğini kabul etmişti. Ama, bürokratik sosyalizmin bunalımı, milliyetçilik zehirini yeniden su yüzüne çıkardı. Farklı cumhuriyetlerin her birindeki bürokratlar, kendi iktidarlarını ve elde ettikleri ayrıcalıkları korumak için milliyetçilik kartını oynadılar. 1989'da Miloseviç kokuşmuş Sırp milliyetçiliğine dayanarak, Sırp milliyetçiliğinin doğum yeri olan Kosova'da, Kosovalıların özerkliğine son verdi. Ardından da burada vahşi bir ulusal baskı politikası başlatıldı.

Ama eski Yugoslavya'da yer alan bugünkü bunalımda esas suç, emperyalist güçlerde ve daha çok Almanya'dadır. Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra Doğu'da etki alanı arayan emperyalistlerden Almanya, Slovenya ile Hırvatistan'ın bağımsızlığına destek verip, Yugoslavya'nın yıkılmasını isteyerek gerçekleştirdi. Bu politika, bütün bu bölgedeki dengeleri bozdu. Bosna'da savaş çıktı, ardından Kosovo'daki şimdiki yangın yeri yaratıldı.

Kosova'nın özerkliği 1989'da kaldırılırken, Arnavutluk'taki devrimden sonra ve son iki yıl içinde oradaki silah sayısında bir artış oldu. Bu durum, UÇK'nın ve onun bağımsızlık için verdiği gerilla savaşının yükselişinde  önemli bir rol oynadı. Sırp baskıları, UÇK'nın kişisel tedhiş olayları ile göğüslenmiş ve her olay, karşı tarafın hoşnutsuzluğunu artırmaya yaramıştır.

SAVAŞ YAYGINLAŞIRSA
Kosova'daki Arnavutlar, kendi ülkelerinde barış içinde yaşama hakkına sahip olmalıdırlar. Ama bölgenin etnik yapısı göz önünde bulundurulduğunda, Kosova'nın bağımsızlığını elde etmesi, Balkanlarda bir dizi savaşın başlamasına neden olacak ve böylesi bir gelişmeye de kimse itiraz etmeyecektir. Bosna'da yaşanmış savaş ise, bu yeni savaşın yanında çok küçük kalacaktır. Bosna'daki savaş "sadece" yerel milisler arasındaydı. Ama Türkiye, Yunanistan, Makedonya, Bulgaristan ve Arnavutluk'u içine alacak olan bir Balkan savaşı, çağdaş savaş tekniğiyle donanmış düzenli ordular arasında geçecek, hayal edilemeyecek miktarda kan dökülecek ve Avrupa'nın bütününde, iltica etmek isteyen milyonlarca mülteci sorunu başta olmak üzere bir çok sonuçlara yol açacaktır.

Emperyalistlerin duruma müdahale etmelerinin ana nedenlerinden biri de bu olup, "zavallı Kosova Arnavutları"nı kurtarmakla bir ilgisi yoktur. Ama NATO'nun bombalama eylemleri, Sırpların daha çok sayıda mülteciyi, şimdiden nüfusunun %40'ını Kosovalı Artnavutların oluşturduğu Makedonya'ya gitmeye zorlamaktadır. Rus Dışişleri Bakanı İgor İvanov'un da dediği gibi "Kosova'daki ateş Makedonya, Arnavutluk ve Bosna-Hersek'e sıçrarsa, Balkanlarda daha büyük bir savaşın kıvılcımı çakılmış olacaktır."

Böylesi bir senaryoya göre, iki NATO ülkesi olan Yunanistan ile Türkiye savaşa tutuşacak ve NATO'nun kendisi çökecektir ki bu, NATO tarafından istenmeyen bir şeydir. Bu da Yeni Dünya Düzeni'nde emperyalistler-arası rekabetin yeni bir aşamasını işaret etmektedir.

TEK SÜPER GÜÇ ABD VE HAKLI BİR SORU
Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere, genelde emperyalizmin kullandığı dil ve yaptığı eylemler, açıkça iki yüzlülük kokmaktadır. Emperyalistler, sadece kendi çıkarları zedelendiği vakit harekete geçmektedirler. Yoksa baskı altında olan halkların çığlığını tamamen duymazdan gelmektedirler. 1 milyon Tutsi'nin boğazlandığı Ruvanda için parmaklarını bile oynatmadılar. Kürtlerin haklarını savunmak bir yana, Türklerin yaptığı baskılara arka çıktılar.

Times gazetesi eski başyazarlarından William Rees-Mogg  şöyle sormaktadır:
"NATO'nun bombalamaları Sırpların Kosova'da işledikleri suçlara karşı haklı gösterilecekse, Çin'in Tibet'te, Rusya'nın Çeçenistan'da, Türkiye'nin Kıbrıs'ta, Endonezya'nın Doğu Timor'da, Hindistan'ın Keşmir'de ve İsrail'in Filistin'de veya Lübnan'da, ya da  İngiltere'nin Kuzey İrlanda'da yaptıklarına ne denecektir? Yeni Dünya Düzeni'ne göre Pekin, Moskova, Ankara, Cakarta, Delhi, Kudüs ve Londra'nın da bombalanması gerekmez mi? Eğer bu yapılmayacaksa, neden?

EMPERYALİZM VE BALKANLAŞTIRMA
Emperyalistler, daima "kurtarıcı" yerine, baskıcı olmuşlardır. Balkanların bütün tarihi, emperyalistlerin çıkarları yüzünden daima acılarla yazılmış ve literatüre "Balkanlaştırma" deyimini getirmiştir. Emperyalistler, bugün de kendi çıkarları için Balkanlarda bir dayanak noktası oluşturmaya çalışmaktadırlar.
Şimdi tek süper güç olarak kalan özellikle ABD emperyalizmi, bütün dünya ölçeğinde mağrur bir eda ile davranmaktadır. Boşuna ABD'den yardım bekleyen UÇK ile yapılan son "anlaşma"dan memnun olmayan NATO emperyalistleri, Kosova'yı askeri işgalleri altına almak istiyorlar. Sırpların bu ültimatomu reddetmesi üzerine NATO, Irak'ta yaptığı gibi Sırbistan'ı bombalamaya başlamıştır. Ve bu işte Yeni Dünya Düzeni budur.

Geçmiş bütün tarih, sadece bombalamanın bir ülkeye egemen olmak için yeterli olmadığını, bunun için kara birliklerinin de bulunması gerektiğinin göstermektedir. Hava gücü, sadece yardımcıdır ama yıkım sağlayan bir güç olmaktadır. Emperyalistler, kara birliklerinin büyük bir olasılıkla bir gerilla savaşına ve uzatmalı bir savaşa tutulmalarından korkmaktadırlar. Somali, Lübnan ve Vietnam'da olduğu gibi son zamanların ABD deneyimleri bunu göstermektedir.

Eğer Miloseviç emperyalizmin koyduğu koşulları kabul edecek olursa, yerine büyük bir olasılıkla kendinden daha milliyetçi bir rejim getirilecek ve durum daha da kötüleşecektir. NATO'nun Sırbistan'ı bombalaması, şimdikinden daha kolay olmayacaktır. Yugoslavlar, Ruslardan aldıkları karmaşık savunma silahlarına sahiptirler. Ruslar da, Sırpları desteklemekte, bombalamaya karşı çıkıp, emperyalistlerin Balkanlara egemen olmasını istememektedirler.

NEDEN BM DEĞİL DE NATO?
Rusların NATO bombalamalarına karşı olması, ABD emperyalistlerinin Birleşmiş Milletler (BM) yerine NATO'yu kullanma nedenini de açıklamaktadır. Bir yanda ABD ve İngiltere , öte yanda da Rusya ve Çin arasında sürdürülen uluslararası rekabet, emperyalistlerin BM'yi daha önce olduğu gibi, aşikar bir  emperyalist saldırıyı gizleyecek incir yaprağı olarak kullanmalarını engellemektedir. BM'nin tamamen yetersiz ve iktidarsız kaldığı ortaya çıkmıştır ve gerçekte  bu örgüt, Birleş(me)miş Milletler örgütü haline gelmiştir.     

Emperyalistler, kendi kendilerini köşeye sıkıştırmışlardır. Hem kendi prestijleri, hem de NATO'nun prestiji söz konusudur. Ama NATO bombardımanı ile hiç bir şey çözümlenemez. Sırplar da karşı saldırılarda bulunmaya zorlanmaktadır. Büyük zayiat karşısında ikiye bölünmüş olan ABD Kongresi de, kanlı bir Avrupa savaşına katılmamaktan yanadır.

Mağrur ABD, bombalama tehdidi altında Miloseviç'in gerilemesini sağlayacağına inanmış, ama başarılı olamamıştır. Şimdi Sırbistan'daki erkek, kadın ve çocukları bombalayarak, Miloseviç'i teslim olmaya zorlayacağını ümit etmektedir. Oysa bu, büyük bir kumardır ve başarı güvencesi yoktur. Aksine taviz vermeyi zorlayacak ve sorun daha da büyüyecektir. Halen, Karadağ'daki liderler Sırbistan'ı desteklemeyi reddettiği için, Miloseviç yanlısı bir darbe yapılması tehdidi vardır. Amerikan işbirlikçisi olarak gösterilen UÇK'yı ortadan kaldırma maskesi altında Kosova'ya yeni Sırp saldırıları yapılabilir. Bu da Arnavutluk, Bosna ve Makedonya sınırlarına daha fazla mülteci akınının yönlenmesine yol açacak ve bu ülkeler arasındaki gerginliği artıracaktır. Bombalamalar, durumu yatıştırmak bir yana, Balkanlardaki durumu ateşleyecek ve sonu gelmeyen istikrarsızlık ve uyuşmazlıklara, belki de toptan bir savaşa yol açacaktır.

Balkan halkları için kapitalizm temelinde çözüm bulmak, olanak dışıdır. NATO eylemleri genel bir Balkan Savaşı'nın patlak vermesini geçici olarak engellemede başarılı olabilir veya olmayabilir. Emperyalistler, "sınırlı" savaş temelini ellerinden kaçırabilirler. Makedonya'daki durum patlarsa, bütün bölge alevler içinde kalacaktır. Yeni Dünya Düzeni, gerçekte bir Dünya Düzensizliği'dir. Emperyalistlerin sundukları "pratik" çözüm işte budur.

ÇÖZÜM
Tek çözüm, Balkanlarda kurulacak gerçek bir federasyondur, ama bu, sadece sosyalist bir federasyon olursa yaşayabilir. Ancak bu koşullar altında, Kosovo'daki Arnavutlar kendileri için gerçek bir özerklik sağlayabilecek, Balkanlardaki bütün halklar da özgürce ve kardeşlik temelinde birleşebileceklerdir.

NATO bombardımanlarını durdurmak, NATO ülkelerindeki  işçi sınıflarının bu bombalamalara karşı çıkması ile olasıdır. Eski Yugoslavya halklarının birlikte verecekleri mücadele ile kendi baskıcı milliyetçi rejimleri devrilmeli ve işçilerin demokratik yönetimi kurularak, Balkanlar'da sosyalist bir federasyon oluşturulmalıdır.

****

KIBRIS RUM KESİMİNDEN YANKILAR:

Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Glafkos Kleridis, Kosova Sorununun barışçı yöntemlerde çözümünü desteklediklerini ve Kosova'nın, özerk bir yönetim çerçevesinde Sırbistan sınırları içinde kalması gerektiğini söyledi.

Rum Radyosunun 25 Mart 1999 günü verdiği bir habere göre Kleridis, Güvenlik Konseyi'nin Kosova sorunuyla ilgilenmesi zamanının geldiğini de kaydetti.

Rum Yönetimi Dışişleri bakanı Yoannis Kasulidis ise, Kosova'daki gelişmelerden memnun olmadıklarını söyledi. Kasulidis, Rum Yönetimi'nin görüşünün, Sırbistan sınırları içinde, Kosova'^nın insan hakları, kültürel ve siyasi kimliğinin savunulması olduğunu belirtti. Kasulidis, Güvenlik Konseyi'nin Kosova konusunda daha etkin bir rol oynamasını istediklerini kaydetti.

AKEL'İN TEPKİSİ
Kıbrıs Rum basınından öğrenildiğine göre, NATO'nun Yugoslavya'ya karşı başlattığı hava saldırılarından sonra bir bildiri yayımlayan Kıbrıs Rum Komünist Partisi AKEL, NATO ve ABD'nin Yugoslavya'yı vurma kararını şiddetle kınadı.

25 Mart 1999 tarihli Fileleftheros gazetesi, AKEL'in yayımladığı bildiriyle uluslararasında hüküm süren durumun NATO ve ABD'yi küstahlaştırdığını, dünyanın her köşesindeki çıkarlarını silah zoruyla dayattıklarını öne sürdüğünü belirtti.

Gazeteye göre AKEL, Yugoslavya'yı vurma kararının uluslararası hukukun ihlali olduğunu ve BM Güvenlik Konseyi'nin işleyişini temelden bombaladığını" da öne sürdü.

ABD ve müttefiklerini iki yüzlülükle suçlayan AKEL bildirisinde şunları savunuyor:
"Kosova örneğinde, Arnavutlar'ın özerklik taleplerini destekliyorlar. Kürtler konusunda ise Ankara'nın insanlık dışı kurulu düzenini destekleyerek Kürt mücadelesini bastırmaya çalışıyorlar.
Güya, BM kararlarına saygı göstermedikleri için Irak'ı bombaladılar ve Yugoslavya'yı da bombalamakla tehdit ediyorlar.

İşgalin 25 yıldır sürmekte olduğu, Denktaş ve Ankara'nın konfederasyon önerilerini dayatarak BM kararlarına aykırı şekilde faaliyet göstermemizi ve BM kararları üzerinde ısrar etmemizi tavsiye ediyorlar."

27 Mart 1999 tarihli Haravgi gazetesi de AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas'ın NATO'nun Yugoslavya'ya yönelik bombardımanlarıyla ilgili olarak şöyle konuştuğunu yazdı:
"İnfial içindeyim. Çünkü patron oldukları bu dönemde Anglo-Amerikan emperyalistleri, ne kadar sinsi ve mağrur olduklarını ortaya koyuyorlar. Dünya halklarının, NATO'nun Sırbistan'a yönelik saldırısını bütün dünya ülkelerinin var güçleriyle kınamak amacı ile hareketleneceklerini umaruım ve temenni ederim.

Kıbrıs için traji-komik olan şudur: Bir eyalet ve Kosova'daki bir azınlık emperyalistlerin cömertçe bağımsızlık verdiği bir halka dönüştürülüyor. Biz, yıllardan beri istila, işgal ve egemenliğinin ortadan kaldırılmasından dolayı sıkıntı çeken bir halkız ve şimdi Kosova için ilgi gösterenlerden hiçbirisi ilgi göstermiyor."

HRİSTOFYAS'IN BAĞLANTISIZLARA ÇAĞRISI
9 Nisan 1999 tarihli Rumca Politis gazetesinin yazdığına göre, AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas, Kıbrıs'ın da kurucu üye bulunduğu Bağlantısızlar Hareketi'nin Başkanı, Güney Afrika Devlet Başkanı Nelson Mandela ile hareketin asbaşkanları Küba Devlet Başkanı Fidel Kastro ve Hindistan Devlet Başkanı Narayanan'a Yugoslavya'daki bombardımanlar konusunda bir mektup gönderdi.

Politis gazetesine göre, Hristofyas mektubunda, ABD ile NATO'nun uluslararası hukuk ile BM anayasasını ihlal ederek, silah zoruyla düşüncelerini Yugoslav halkına empoze etmek istediğini savundu ve partisinin duyduğu üzüntü ve infiali dile getirdi. Hristofyas, Bağlantısızlar Hareketi'nin Yugoslavya'da savaşa son verilmesi ve Kosova sorununa siyasal hal çaresi bulunması çabalarında aktif rol oynayabileceğini de belirterek, özellikle Yugoslavya'nın hareketin kurucu üyelerinden olmasından dolayı bunun zorunlu olduğunu kaydetti.

AVRUPA SOL PARTİLERİ FORUMU
21-22 Nisan 1999 tarihlerinde de Lefkoşa'da AKEL'in girişimiyle bir toplantı düzenlendi. NATO'nun Yugoslavya harekatına derhal son vermesi için Avrupa'nın sol partilerinin harekete geçmeleri ve güçlerini birleştirmeleri amacıyla düzenlenen Avrupa Sol Partiler Forumu nedeniyle bir açıklama yayımlayan AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas, NATO'nun düzenlemekte olduğu harekatı "Yugoslav halkına yönelik soygun" olarak niteledi. Hristofyas, Avrupa ve dünyadaki sol hareketin bu harekata karşı sesini yükselteceğine inandığını söyledi.

Hristofyas, NATO'nun Yugoslavya'ya düzenlediği harekatın yarattığı durumun, Kıbrıs için de bir sınav olduğunu, Rum Yönetiminin bu konuyu halen derinlemesine incelememiş olduğunun görüldüğünü belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Rumların sözde etnik temizlik uyguladığı bahanesiyle Türkiye Kıbrıs'ı işgal etti. NATO da sözde Kosova'da etnik temizlik uyguladığı bahanesiyle Yugoslavya'ya karşı insanlık dışı bir harekatta bulunuyor."

Hristofyas, Rum Yönetiminin Rum siyasi partilerini eleştirmek suretiyle ve mesafeli davranmadığını, bu tutumunu bir daha gözden geçirmesi gerektiğini belirtti.

Kıbrıs konusunun bir ilkeler konusu ve BM'ye üye ülkelerin içişleri ve egemenliğine müdahale edilmesi olduğunu ileri süren Hristofyas, Yugoslavya konusunun da aynı ilkeler konusu olduğunu savundu.


(“Yusuf Aydın” imzası ile, Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek dergisi, Sayı:40, Mayıs 1999)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder