* “Belirlediğimiz hudutlar dışında olacak herhangi bir
öneriye hayır diyeceğiz. Seçimden hemen sonra verilen demeçler (AKP Genel
Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Belçika modeline ilişkin açıklamaları), iktidar
sorumluluğunu aldıktan sonraki gerçek siyasi niyeti ortaya koymaz. Denktaş da
Belçika modelinden söz etmektedir, ancak en sonunda yalnız bazı bölümleri
istediği ortaya çıkmıştır.
Şu
andaki durumun daha fazla devam etmesi, Rumların aleyhinedir. Türkler, 28
yıldan beri toprağın %36’sını ellerinde tutmaktadır. Bugüne kadar Kıbrıs
sorununa çözüm bulunmadan bu durumun tersine çevrilmesi yöntemi bulunmadı. 35
bin asker bulunduruyorlar; işgal bölgelerini sürekli olarak kolonize ediyorlar.
115 bin sömürgeci getirdiklerine dair kanıtlarımız var. Kıbrıslı Türkler 80 bin
kaldı. bu durumun 5-10 veya 20 sene daha devam etmesi durumunda sonuçların ne
olacağını düşünmeliyiz.” (Rum Başsavcı Alekos Markides, Tharros, 11.11.2002)
* Londra’nın çözüm planını kabul etmemiz için bize baskı
yapma nedeni yoktur. Çünkü İngiliz üslerindeki çıkarları hiç rahatsız
edilmiyor. Brüksel, AB’nin kurumsal organlarında tek oyumuzla yetiniyor. New
York da aynı şekilde. İstenilen şey, bizim görüşümüzdür. Tek merkezi hükümet
veya Başkanı her 10 ayda bir değişen 6 bakanlı Bakanlar Kurulu, bizim için
fonksiyonel olacak mı? Herhangi bir bakanın veto hakkı, devletin işlevselliği
üzerinde Demokles’in Kılıcı gibi asılı dururken, kararlar nasıl alınacak?
Ortaya çıkanlar temelinde akıllara ilk gelen sorular bunlardır. İnsan
haklarının ve temel özgürlüklerin güvenceye alınmaması gibi şeyler bizim için
ağaç değil, ormandır. Fakat bizler biraz o, biraz bu tarafı tatmin etmek için
ortaya çıkacak hilkat garibesi bir çözümü imzalamıyoruz.” (Niki Kulermu,
Haravgi, 13.11.2002)
* “Cumhurbaşkanı Klerides, bir ağaç uğruna bütün ormanı
kaybetmememiz gerektiğini söylediği zaman çok haklıdır. Sözkonusu durumda ağaç
tek egemenlik, tek uluslararası şahsiyet ve tek vatandaşlıkken, orman ise dağılmış
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kalıntıları üzerine kurulacak yeni devlet sisteminin
çirkin ‘işlevselliğinde’ tesbit edilmektedir. Tabii ki tek egemenlik, tek
vatandaşlık ve tek uluslararası şahsiyet sadece kağıt üzerinde olacaktır.
Pratikte olmayacaktır. Tam bir fiyasko.
Azınlık
çoğunluğu ezerken ve çetrefilli prosedürler vasıtasıyla tuzağa düşürürken,
hangi demokratik çözümden bahsediyoruz? Kıbrıs sorununun çözümü, 1974’de Atilla
tarafından belirlendiği gibi Kıbrıs’ın coğrafi ve nüfus ayrımı temelleri üzerindeyken,
ilke ve değerlerin hangi Avrupai düzenlemesinden söz ediliyor? Başka bir
deyişle, sahte devlet Kıbrıs Türk devleti olarak tanınacak ve Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin kalıntılarıyla birlikte Kıbrıs’ın yeni Frankenstein devletini
meydana getirecek...Bugün dostlar, kardeşler ve düşmanlar bize şantaj
yapıyorlar. Bize, eğer AB’ne üye olmak istiyorsak, Cumhuriyetimizi dağıtmamız
gerektiğini söylüyorlar. Çözüm yerine dağılmaya sürüklenme tehlikesi
altındayız. Türkler bir konuda açıktırlar: Eğer krizden kaçınmak istiyorsanız,
koşulsuz teslim olun. Bunlar, Atina ve Lefkoşa’nın, Türkiye’yi köşeye
sıkıştırdıklarını iddia ettikleri bir anda oluyor. Türkiye’yi köşeye
sıkıştırmasaydık, neler olacağını artık siz hayal edin!” (Başyazı, Simerini,
13.11.2002)
* “Tarihi öneme sahip bir dönüm noktasında, AB
üyeliğimizin arifesinde bulunuyoruz. Vatanımızın geleceği yani bir federasyon
şemsiyesi altında yeniden birleşip birleşmeyeceği veya bugünkü bölünmenin
yasallaştırılıp yasallaştırılamayacağı, izleyeceğimiz sürece bağlıdır. “ (Yannis
Mammidis, Fileleftheros, 13.11.2002)
* “Annan Planı, özünde Denktaş’ın görüşlerini tatmin
ediyor. genel Sekreter, vatandaşlıkla ilgili bazı düzenlemeler öneriyor. Bu
düzenlemelere göre, 115 bin sömürgeciden sadece 30 bini sömürgeci addediliyor.
7 yıl adada kalanlara vatandaşlık tanınıyor. 7 yıl çalışma izni verildiği
takdirde, tüm sömürgeciler adada kalacak demektir. Başsavcı Alekos Markides,
Anna Planının tüm sömürgecilerin adada kalmasına yol açacağını belirtti.”
(Politis, 14.11.2002)
* “BMÖ Genel Sekreteri’nin kısaca iki liderden istediği,
temel safhalar üzerinde bir anlaşmaya varılmasıdır. Böyle bir anlaşma
sağlanırsa, bu, görüşmelerin devamında bozulamayacak. Çünkü beyaz renkli 40
sayfada (Temel prensip anlaşması), bizzat sorunun çözümü bulunuyor. Sarı
sayfalar üzerinde olan metnin diğer kısmı, anlaşmanın tümünün Mart ayında
referanduma sunulabilmesi için, anlaşmaya varılmak amacıyla Kopenhag sonrası
müzakere edilecek. Elde ettiğimiz bilgilere göre, BM referandumun düzenlenme
şekli ve referandumlara kimlerin katılacağını belirlemeyi taraflara bıraktı.
Sömürgecilerin, Kıbrıslı Türklerin düzenleyeceği referanduma katılma hakları
dikenli bir konu olarak duruyor. “ (Alithia, 16 .11.2002)
* “Kurulması önerilen sistemin dünyada örneği yoktur. Bu
bir risktir. Ancak öte yandan aynı cevabı Çekoslovakya’nın dağılmasından sonra
da, Kıbrıs Rum tarafı olarak 1977, 1979 ve 1980’de anlaştıklarımızla bağlantılı
olarak verirdim. İyi veya kötü, iki bölgeli, iki toplumlu çerçevede çözüm
aranması kararı verildi. Ayrıca iki tarafın siyasi eşitliğinin tanındığından
söz eden karar da var. Bu maddeye açıklık getirildi. Sayısal eşitlik değil de,
iki toplumun federal devletin bütün organlarına etkin katılımından söz
ediliyor... Kurulacak devlet konfederasyon değil, federasyon olacaktır.
Konfederasyon iki bağımsız devlet tarafından kurulur. Konfederasyon olsaydı,
AB’a kabul edilmemiş olacaktı.” (Rum Başsavcı Alekos Markides, Politis,
17.11.2002)
* “Annan Planının kabul edilmesi halinde, en azından mülkiyet
konusunda istila ve işgalin sonuçlarından Türkiye’yi kurtarmış olacak, mülkiyet
kaybı konularında -bunun sorumlusu Türkiye olsa bile- sorumlunun Kıbrıs devleti
olacak. “ (Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’ndeki Rum Yargıç Lukis Lukaides,
Simerini, 17.11.2002)
* “Bir anlaşmaya varmamak Kıbrıs’ın AB üyeliğini
tehlikeye sokmaz. Üyelik görüşmelerden bağımsızdır. AB, 12 Aralık’tan önce
Kıbrıs’ın tamamının mı AB’a gireceğini, yoksa AB ilkelerinin sadece Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kontrolündeki
bölgede mi geçerli olacağını bilmek istiyor. Dolayısıyla çözüm olmadan da
Kıbrıs’ın AB üyeliğini mümkün görüyorum. Genel Sekreteri’nin önerisinin "kabul
et veya reddet" şeklinde olmadığı yönünde güvenceler var ve bu girişim,
başımızda Demokles’in Kılıcı gibi durmuyor. O nedenle müzakere edip, tüm
parametreleri de dikkate alarak bir karar vereceğiz.
Bizim
için çözümün çalışabilirliği çok önemlidir. Bu planda olumlu ve olumsuz
unsurlar var. Çalışabilirlik yönünde iyileştirmeler yapılabilir. Cumhurbaşkanı
Klerides’in müzakere edeceği diğer çok şey arasında bu da bulunuyor. Kararlı ve
yoğun şekilde bu müzakereleri yapma niyetindedir.
Plandaki
eşbaşkanlık gibi geçici hükümler, görüşmelerde ele alınması gerekli en ciddi
konular arasındadır. Sömürgeciler konusu da bizim için ciddi bir konudur. Başka
konular da ciddidir, ancak Ulusal Konsey kararından önce bu konulara girmek
istemem. İlerleme olması için, karşı tarafın geleneksel tutumunu değiştirmesi
gerekmektedir.” (Rum Sözcü Mihalis Papapetru, Alithia, 17.11.2002)
* “Önerilmekte olan çözüm planı, uluslararası hukuk
prensipleri, AB muktesebatı, insan hakları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve
BM kararlarına uygun değildir. Tam aksine istila ve işgal oldu-bittilerini
yasallaştırmaktadır. Annan Planı, serbest dolaşım, yerleşim ve göçmenlerin geri
dönüş hakkını iptal etmektedir.
Yasama,
Yürütme ve Yargı’da öngörülen veto hakkıyla, nüfusun %82’sini oluşturan Kıbrıs
Rum halkını, %18 olan Kıbrıs Türk nüfusuyla eşit tutuyor ve böylece çözümü
haksız ve çalışamaz konumuna sokuyor. Toprak konusundaki ayarlama da haksızdır.
Nüfusun %18’ine toprağın %28.5’i ve sahillerin %55’i bırakılıyor. (Rum Sen
Sinod Meclisi’nin açıklaması, Simerini, 18.11.2002)
ANNAN PLANINA YUNANLILARIN BAKIŞI
* “Annan Planı sorunu çözmüyor, tedavi etmiyor. Sadece
1974’te Yunanistan’ın ve Kıbrıs’ın Türkiye tarafından mağlup edildiğini teyit
ediyor.” (Başyazı, Kathimerini, 12.11.2002)
* Klerides ile Simitis, BM kararlarına atıfta
bulunuyorlar. Ancak Annan’ın, Anglo-Amerikan taslağı planının, tarihi çöp
tenekesine fırlattığını da biliyorlar. Nihai çözümün AB normlarına uygun olması
gerektiği iki yüzlülüğünü yapıyorlar. Ancak yeni Kıbrıs’ın iç sınırlar, işgal
ordusu ve temel ekonomik, sosyal ve siyasi özgürlükler olmadan işleyeceği
açıktır. Atilla’nın, tarihi ve siyasi açıdan haklı çıkmasını kabul ettiler ve
halen yapmacık şekilde müzakerelerde ısrar ediyorlar. Çözümün şu andakinden çok
daha fazla sorun yaratacağını biliyorlar. Ancak nihai bir diplomatik savunma
hattı çizemiyorlar.” (Başyazı, Eleftheros Tipos, 12.11.2002)
* “Yunanistan Komünist Partisi (KKE), BM Planının
tesliminden sonra dün akşam yaptığı açıklamada, planı ‘kabul edilemez’ olarak
niteleyerek şunları belirtti: “Annan Planı kabul edilemezdir. Hakça değildir.
Benimsenirse, yakın gelecek için çok tehlikelidir. Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk
halkının haklarının torpillenmesidir.” (Politis, 12.11.2002)
* “Partisi 300 sandalyeli Yunanistan Parlamentosu’nda 11
üyeyle temsil edilen YKP lideri Aleka Papariga yaptığı basın toplantısında,
“Planın, ABD ve AB’yi yönlendiren güçler tarafından dikte ettirildiğini”
söyledi. Planın “kabul edilemez, tehlikeli ve uygulanamaz” olduğunu belirten
Papariga, “Kıbrıs’ın işgali sonucu oluşan durumu kurumsallaştıran bu plan,
aslında örtülü bir konfederasyon ve örtülü bir taksimi öngörüyor” dedi. “
(Ajanslar, 13.11.2002)
* “1974’ten beri Atina ve Selanik’te ilk kez düzenlenen
Kıbrıs mitinglerinde, Annan‘ın Kıbrıs Planı protesto edildi. Yunanistan
Komünist Partisi tarafından Perşembe akşamı düzenlenen her iki gösteride okunan
bildirilerde, Kıbrıs konusunda BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanması
talep edildi ve Annan Planı, “Kıbrıslı Türk ve Rumların haklarını hedef alan
bir torpido” olarak nitelendi. KKE Genel Sekreteri Aleka Papariga, Atina’da
yaptığı konuşmada, Yunanistan’ın Annan Planı nedeniyle ağır tarihi bir yük
altına girdiğini söyledi. Diğer konuşmacılar da Annan Planını “tehlikeli ve
kabul edilemez” olarak nitelendirdi. Gösteride yer alan diğer sloganlar,
“Bölünmeye hayır”, “Kıbrıs birleşik ve bağımsızdır” şeklindeydi. (Alithia,
16.11.2002)
(“Derleyen: Ertan Yüksel” imzasıyla, Kıbrıs’ta Sosyalist
Gerçek dergisi, Sayı:84, Kasım 2002)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder