İngiliz sömürge yönetimine son vererek, adayı
Yunanistan'a bağlamak amacı ile başlatılan Kıbrıslı Rumların EOKA harekâtı, İngiliz
emperyalizminin "böl-yönet" politikası sayesinde bir iç savaşa dönüştürülmüş ve
Nisan 1955 ile Mart 1959 tarihleri arasında Kıbrıs'ta toplam 509 insanın canına
kıyılmıştı.
Kıbrıs adasının Doğu Akdeniz ve Orta Doğu'daki stratejik
önemi nedeniyle, önceleri bu sömürgesini terketmek istemeyen İngiltere, daha
sonra "üs olarak Kıbrıs" yerine "Kıbrıs'ta üs" görüşünü
benimseyerek ada halkına sınırlı bir politik bağımsızlık tanımış tı. 1955-1959
döneminde Kıbnslı Rumlann sömürge yönetimine karşı yürüttükleri eylemleri
bastırmak üzere adaya gönderilen Ingiliz askeri birliklerinin sayısı 36 bin'e
ulaşmış, buna ek olarak ayrıca 2324 kişilik polis gücü, 1770 kişilik yardımcı
polis ve özel zabıta gücü ve 542 kişilik seferi yedek polis gücü görev
yapmıştı.
16 Ağustos 1960 günü Kıbrıs Cumhuriyeti adı verilen yeni
devletin bağımsızlığına kavuştuğu ilan edilirken, aynı gün bu devletin
topraklarına "garantör ülke" sıfatıyla, birer NATO ülkesi olan
Türkiye ile Yunanistan'ın askeri birlikleri ayak basıyordu. Türkiye 650
kişilik, Yunanistan da 950 kişilik birer alay askerlerini "İttifak Anlaşması"
gereğince, başkent Lefkoşa'nın çevresindeki stratejik tepelere yerleştirirken,
üçüncü garantör ülke olan İngiltere de Kıbrıs Cumhuriyeti toprağının dışında
addedilen Egemen Askeri Üs Bölgeleri (SBA) Ağrotur ve Dikelya'da 7 bin'den
fazla eskeri personel bulunduruyordu.
ABD'NİN
KIBRIS POLİTİKASI
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Arap halklarının yükselen
ulusal kurtuluş mücadelesi sonucu, Orta Doğu'daki gücünü yitiren İngiltere,
emperyalizmin bölgedeki çıkarlarını koruma görevini ABD'ye devrederken, 1960'da
kurulan yeni düzen, CIA'nın Kıbrıs uzmanları tarafından "Stratejik önemi
olan bir bölgenin sömürge statüsüne son vermek için olası bir örnek"
olarak gösteriliyordu. Thomas W. Adams ile Alvin J. Cottrell "Cyprus
between East and West" adlı kitaplarında
Kıbrıs'la ilgili ABD politikasını şöyle özetliyorlardı:
"1. Kıbrıs Cumhuriyeti, içte politik bir denge
geliştirerek, komünizme karşı güçlü bir kale oluşturmak amacıyla Büyük
Britanya, Yunanistan ve Türkiye ile işbirliği yapmalı.
2
Kıbrıs, ekonomik. kalkınma, özgür demokratik kurumlar ve Batı yanlısı bir
yönetim göstermeli,
3. ABD,
adada var olan haberleşme tesislerinden sınırsız olarak yararlanmalı,
4. Egemen İngiliz Üs Bölgelerine dokunulmamalı ve
herhangi bir amaçla kullanılmak üzere, herhangi bir Batılı ülkenin emrine
verilebilmelidir.
Kıbns Cumhuriyeti'nin bu amaçlara uyması halinde, ABD
kapsamlı ekonomik yardım ve diğer kolaylıklar vermeye hazır olacaktı."
(agy, Baltimore 1968, s.56)
KÜÇÜK,
TARAFSIZLIĞA KARŞI
Makarios hükümetinin dış politikasının gittikçe
tarafsızlaşması karşısında, hem ABD, hem de NATO yanlısı Kıbrıs Türk liderliği
ciddi endişelere kapılmıştı. Makarios, 1961 yılında Belgrad'daki Bağlantısız
Ülkeler Toplantısı'na aktif olarak katılma kararını, yardımcısı Dr.Fazıl
Küçük'e danışmadan almış ve Kıbrıs delegasyonunun başında oraya gitmesi, Dr.
Küçük tarafından onay görmemişti. Türklerin karşı çıkacağını bildiği konularda,
onlara danışmadan karar alan Makarios, Nasır'ın Mısır'ı ve bağımsızlığını yeni
kazanmış diğer Asya-Afrika ülkeleriyle birlikte, Birleşmiş Milletler'de
anti-emperyalist bir tavır ortaya koyuyordu
ANTİ-KOMÜNİST KIBRIS TÜRK LİDERLİĞİ
Kıbrıs'ın sosyalist ülkelerle ticari ilişkilerini
genişletmesine kesinlikte karşı olan Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl
Küçük, İsrail ile diplomatik ilişki kurulmadan, Mısır Büyükelçisi'nin güven
mektubunu onaylamamıştı. Anti-komünist Türk liderliği tarafından denetim
altında tutulan Kıbrıs Türk basını ise, sürekli olarak Kıbrıs'ta artan komünizm
tehlikesinden söz ediyordu. Rumlar, Kıbrıs'ın sosyalist ve bağlantısız
ülkelerle ilişkilerini geliştirerek, uluslararası baskı ile bağımsızlık hakları
üzerindeki sınırlamalardan kurtulabileceklerini hesaplarken, Türkler de NATO
aracılığı ile sağlanan anlaşmada, kendilerine verilen ayrıcalıklı hakları dış
faktörlere borçlu olduklarnı ve bunların devamının ancak Kıbrıs'ın
bağımsızlığının sınırlanmış olması ile gerçekleşebileceğini düşünüyordu.
Bilindiği gibi, Kıbrıslı Rum komünistlerin partisi AKEL,
Makarios hükümetinin iç ve dış politikasını desteklerken, bir kısmı bakan olmuş
eski EOKA'cıların faşist kanadı da hükümete ağır bir şekilde muhalefet yapıyordu.
Anayasanın gerek enosis, gerekse taksim politikalarının yasaklanmış olması, her
iki taraftaki faşist ve şoven güçleri huzursuz etmişti. Kıbrıs Türk basınının
eleştirileri ile, genç Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kendi savunmasını kendisinin
yapması eğiliminden NATO'nun tedirgin olduğunu yazan Kıbrıs Rum sağ basınının
eleştirileri birbirini tamamlıyordu.
DİĞER DÜZENLEMELER
Kıbrıs Anayasası'nın en çok tartışılan yönlerinden biri
de Kıbrıs Ordusu'nun iç örgütlenmesiydi. 129. Madde'ye göre, Savunma Bakanı
bir Kıbrıslı Türk olan Cumhuriyet'in yüzde 60'ı Rum, yüzde 40'ı Türklerden
oluşan iki bin kişilik bir ordusu olacaktı. Askerlerin eğitimi ise, Türk ve
Yunan alaylarından sağlanacak subaylar tarafından yapılacaktı. Ama ada
nüfusunun yüzde 18'ini oluşturan Türklere orduda verilen bu yüksek oran, kamu
hizmetlerindeki yüzde 30'luk katılma payı ve diğer anayasal ayrıcalıklarla
birlikte, Rumlar tarafından en çok tartışılan konular arasındaydı.
Ordunun kurulmasında Rumlann çeşitli engeller çıkarması
üzerine Dr. Fazıl Küçük, Ekim 1961'de veto hakkını ilk ve son defa ordu
konusunda kullandı. Taburların dil ve din esasına göre ayrılmaması ve toplam
ordu mensubu sayısının 370 subay, astsubay ve er olarak dondurulrnası
kararlaştırıldı. Rumlar, askerlere polis ve jandarmadan daha az maaş
verilmesinden yanaydı. Ama gizlice oluşturulan silahlı gruplara büyük miktarda
para harcanıyordu. Türkler de boş durmayıp, kendi gizli silahlı gruplarını
hazırladılar.
Aralık 1963'e gelindiğinde, Rumların tam eğitimli 5 bin,
yarı eğitimli 5 bin olmak üzere 10 binlik; Türklerin de 2 bin 500 kişilik
vurucu özel gücü vardı.
Makaryos'un anayasada değişiklik yapılması önerisi Türkler
tarafından reddedildikten kısa bir süre sonra başlayan toplumlararası çatışmalar,
adanın taksimini isteyen Kıbrıs Türk liderliği ile Türklerin öldürülmesi ile
enosisi gerçekleştirmek isteyen Rum
şovenistlerinin kışkırtmaları sonucuydu.
KIBRISLILARIN CAN KAYIPLARI
Kasım 1967'ye kadar süren iç savaş döneminde, Kıbrıslı
Türkler 282 ö1ü ve 195 kayıp, Kıbrıslı Rumlar da 154 ölü ve 47 kayıp olmak
üzere toplam 678 kişi yitirmişlerdi.
İngiltere ile ABD, adadaki maşaları eliyle bozdukları
barışı yeniden kurmak üzere Kıbrıs'a 10 bin kişilik bir NATO Barış Gücü
göndermeyi önerdiklerinde, Makaryos buna karşı çıkarken; Türk toplumu lideri
Denktaş onun bu tavrını kınadığını duyurmuştu. Denktaş'a göre Kıbrıslı Rumların
yüzde 35'i komünistlerden yanaydı ve Kıbrıs'a müdahale edilmediği takdirde ada,
Doğu Akdeniz'de yeni bir Küba olabilirdi! Adaya gönderilecak askerlerin
Birleşmiş Milletler denetiminde olmasına rıza gösteren Makaryos, Türkiye'nin
artan müdahale tehditleri üzerine ve başıbozuk silahlı Rum güçlerini toparlamak
maksadıyla, Kıbrıs Rum Milli Muhafız Ordusu'nun kurulması kararını aldı.
RUM KESİMİNDE MİLİTARİZASYON
EOKA'nın enosisçi lideri Grivas'ın Kıbrıs'a geri dönmesi
ardından 5 bin Yunan Askeri daha adaya gönderildi. Haziran 1964'de askere
alınan Kıbrıslı Rumların sayısı 15 bine çıktı. Kıbrıslı Türklerin Türkiyeli
subayların yönetiminde oluşturdıkları Mücahit Ordusu'nda da 10 bin kişilik bir
askeri güç vardı. Çarpışmak üzere Erenköy
sahiline çıkartılan 512 Kıbrıslı Türk üniversite öğrencisi, Ocak 1966'da
yüksek öğrenime gitmelerine izin verilmeyen 437 lise mezunu da Mayıs 1967'de
adadan ayrıldıktan sonra, Kıbrıs'taki Türk askeri gücü azalmış olmasına rağmen,
Kasım 1967'de adadaki Yunan askerlerinin sayısı 12 bin'e, Rum Ordusundaki
gençlerin sayısı da 16 bin'e çıkmıştı. Bu artışta Grivas'ın öne sürdüğü
gerekçe, kendisinin askeri güç yardımıyla enosisi gerçekleştirebileceğine
inanmış olmasıydı. Oysa Kıbns Rum toplumu içinde bu görüşün, başta AKEL olmak
üıere belli bir kesim tarafından desteklenmemesi yüzünden, çeşitli
anlaşmazlıklar vardı. Nitekim Grivas'ın Geçitkale adlı Türk köyüne saldırması
üzerine, Türkiye'nin Yunanistan'a gönderdiği 17 Kasım 1967 tarihli ültimatomla,
hem kendisi, hem de 12 bin kişilik Yunan askeri varlığı adadan çekilmek zorunda
kalmıştı.
MÜMKÜN OLAN ÇÖZÜME YÖNELİŞ
Böylece adada Yunanistan'ın 950 kişilik alayı dışında,
Rum Milli Muhafız Ordusu'nda görev yapmaktaydı. Makaryos, Türkiye'nin Rum
Ordusu'nun dağıtılması önerisini reddetmiş, ama Kıbrıslı Türklerden çok, kendi
politikasına karşı bir tehdit oluşturan tasadışı silahlı grupları da
etkisizleştirememişti. Grivas'ın "şimdi enosis" politikasını
benimsemeyen AKEL ve PEO örgütlerinin merkezlerine 95 bombalı saldırı
düzenlenmişti.
Makaryos, bütün bu olanlardan sonra 12 Ocak 1968'de
"istenen çözüm" yerine, "mümkün olan çözüm" politikasını
ilân ederek, 25 Şubat 1968 günü yapılan Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde,
enosisçi aday karşısında yüzde 95.45'lik oyla kesin bir zafer kazandı.
Kıbrıs'ın tam bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğü için bağlantısız dış
politikasını sürdüreceğini açıklayan Makaryos, 8 Mart 1968'de Kıbrıs Türk
toplumu üzerine koyduğu ekonomık yaptırımları kaldırdı, ama Kıbrıs Türk
liderliğinin oluşturduğu ayrı yönetimi ve polis gücünü tanımadı.
1964 başından beri Kıbrıs'a dönmesine hükümet tarafından
izin verilmeyen ve Ankara'da kalan Denktaş hakkındaki yasak kaldırıldı ve
toplumlararası anayasal görüşmelere 24 Haziran 1968'de başlandı. Rum görüşmeci
Kliridis'in 1976 yılında açıkladığına göre, 6 yıl süren bu görüşmelerde
anlaşmaya çok yanaşılmış ve ve 1974
yazında imza aşamasına gelinmişti. Ama Kıbrıs'ta toplumlararası barış ve
sorunun çözümünden yana olmayan ABD, Atina'daki faşist albaylar cuntasının
adadaki uzantıları eliyle, 15 Temmuz 1974'de Makaryos'a karşı bir darbe
girişiminde bulunarak,enosisi gerçekleştirmek yolunda bir adım attı. Zaten
Nisan 1969'da kurulduğu açıklanan enosisçilerin Milli Cephe'si, solcu güçlere
karşı tedhiş hareketini EOKA-B örgütü aracılığıyla yürütmekteydi. Onlara göre,
Yunan ulusal kimliği yerine Kıbrıslılık, enosis yerine Kıbrıs'ın bağımsızlığı
görüşünü savunanlar vatan haini idiler. Makaryos'un da Başpiskoposluk
görevinden ayrılması gerekiyordu.
"ZAFER TÜM KIBRISLILARIN" MI?
Darbe girişiminden sağ kurtulan Makaryos, adadan kaçmayı
başardı. Ama ardından Türkiye, "Kıbrıslı Türklerin can güvenliğini
sağlamak" gerekçesiyle adaya asker çıkardı. Şubat 1973'de Dr. Küçük'ün
adaylığını geri çektirterek, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcılığı koltuğuna oturan
Rauf Denktaş, 20 Temmuz 1974 günü şunları söylüyordu:
"Bu bir ihtilal değildir. Kıbrıs'ın bağımsızlığını,
ülke bütünlüğünü ve güvenliğini yeniden tesis etmek için girişilmiş ve sadece
bu gayeye matuf sınırlı bir polis harekâtıdır. Zafer, bağımsız Kıbrıs
Cumhuriyetinin savunucusu tüm Kıbrıslılarındır!"
Oysa ki iki aylık süre içinde yer alan ve Kıbrıs'ın en
sonunda emperyalizmin istediği şekilde ikiye taksim edilmesiyle sonuçlanan
kanlı çarpışmalarda, toplam 4250 kişi öldü. Böylece Kıbrıs'ı Yunanistan'ın 53.
vilayeti yapma girişimi, adanın yüzde 37'lik kuzey bölgesinin 30 bin kişilik
Türk ordusunun denetimi altına girmesi sonucu, bu bölgeye Türkiye'nin 68.
vilayeti olma yollarını açtı. Adaya yerleştirilen 60-80 bin Türkiyeli göçmen,
bölgenin nüfus yapısını değiştirerek, halk oylaması ve seçimlerde Kıbrıslı
Türklerin gerçek irade lerinin yansımasını engelledi.
15 Şubat 1975'de Türk Silahlı Kuvvetlerinin denetimi
altındaki topraklar üzerinde kurulduğu açıklanan "Kıbrıs Türk Federe Devleti",
yasal Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinin girişimleri sonucu, önce Yeni Delhi'de
yapılan Bağlantısız Ülkeler Toplantısı'nda kabul edilen ve Türkiye'yi kınayan
kararları bahane ederek, 15 Kasım 1983'de kendini "bağımsız" Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak ilan etti.
AYRILIKÇILIK REDDEDİLİYOR
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin birlik ve bütünlüğünün
"garantörü" olan Türkiye'nin silahlı harekâtları sonucunda
gerçekleştirilmiş olan fiili duruma dayanılarak ve Birleşmiş Milletler'in
Kıbrıs'la ilgili kararlarına aykırı bir şekilde oluşturulan bu ayrılıkçı
devleti, Kıbrıslı Türklerin kendi kaderini tayin hakkını kullanmalarının sonucu
olarak sunmak inandırıcı değildi ve yasal dayanaktan yoksundu. Nitekim bu
devletçik, sadece Türkiye tarafından tanındı ve BM örgütü bu yasa-dışı eyleme
son verilmesi çağrısında bulundu.
KUZEYDE ASKERİ DURUM
Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş anlaşmalarına göre, adada 650
kişilik bir Türk Alayı bulunmaktadır.
1974 yazında Kıbrıs'ın%37'lik kuzey topraklarını işgal
eden ve Türk tarafınca "Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri" diye
adlandırılan Türkiyeli askerlerin sayısı 1985'de 17-18 bin'e inmişken, hâlen
30-35 bin olarak tahmin edilmektedir. Kıbrıs'taki belli köylerde iskan edilmiş
olan subay ailelerinin sayısı hakkında kesin bir bilgi elde edilememiştir.
Mecburi askerlik yasası çerçevesinde görev yapan Kıbrıslı
Türk gençlerinin sayısı da 4300 olarak
verilmektedir. 7 piyade taburu ve 1 zırhlı bölük'ten oluşan Kıbrıs Türk
Güvenlik Kuvvetleri'nde görevli Türkiyeli subay sayısı hakkında da herhangi bir
bilgi elde edilememiştir. Eğitilmiş 50 yaşın altındaki yedekler ise 26 bin kişi
kadardır.
Askeri araç olarak 300 tane ABD malı modern M-48A5 tankı,
200 tane M-113 ve M-59 zırhlı personel taşıyıcısı, çeşitli silahlar, havan
topları ve uçaksavar silahlar, 8 uçak,
12 helikopter ve 3 sahil botu vardır.
Türkiye'nin Kıbrıs'ta asker bulundurmasının 10.
yıldönümünde New York'ta yapılan bir kınama toplantısında konuşan ABD'li
senatör Damato, o sırada adada bulunan 24 bin askerin, asker başına 9 bin dolar
olmak üzere Türkiye' ye her yıl 216 milyon dolara mal olduğunu açıklamıştı.
Türkiye'nin, Kıbrıs toprakları üzerinde bulundurduğu
askeri güçleri için, 1990 yılında 328 milyon dolarlık bir harcama yaptığı
(savunma bütçesinin %10'u) kaydedilmişti. Halen yılda 510 milyon dolar harcama
yaptığı hesaplanmaktadır. Bu para, ABD tarafından TC'ye verilen askeri yardımın
üzerinde bir miktardır.
Türkiye'nin Kıbrıs'ın kuzeyinde kendi askerinin
denetiminde tuttuğu topraklarda oluşturduğu ve uluslararası topluluk tarafından
yasadışı olduğu için kabul görmemiş olan KKTC devletçiği, sadece kendi tarafından
tanınmakta olup, Türkiye burjuvazisine bir yandan bölgede askeri üstünlük ve
avantaj sağlarken, öte yandan da
ekonomik yarar sağlamaktadır.
GÜNEYDE ASKERİ DURUM
1960 Kuruluş Anlaşmasına göre adada bulunan 950 kişilik
bir Yunan Alayına ek olarak, 350 kişilik bir komando birliği ve diğer eğitici
askeri personel olarak toplam 2 bin 500 Yunan askeri vardır.
9200 erkek ve 500 kadından oluşan 9700 kişilik Rum Milli
Muhafız Ordusu personeli, 9050 piyade, 300 hava ve 350 deniz gücü olarak
görevlendirilmiştir. 650 Yunanlı subayın bu orduda yönetici olarak çalıştığı
bilinmektedir.
Yunan Alayında 81 ve 107 MM havan topları, 90 ve 106 mm
tanksavar silahlar ve Milan füzeleri bulunmaktadır. Bunların dışında 2 Yunan
Komando Taburu'nun da bulunduğu söylenmektedir. Eğitilmiş yedekler 88 bin kişi
kadardır.
Rum Milli Muhafız Ordusu'nun idamesi için her yıl 200
milyon Kıbrıs Lirası'ndan fazla para harcanmaktadır. S-300 gibi yeni silah sistemlerinin alımı
için de milyonlarca dolar heba edilmektedir.
Askeri araç olarak
52 Fransız malı AMX-30B-2 tankı, 120 EE-R ve 28 EE-3 tipi Brezilya malı
zırhlı araç ve çeşitli zırhlı personel taşıyıcılar, 4 savaş uçağı, 8 helikopter
ve 5 sahil koruma botu vardır.
ARA BÖLGE DE TEHLİKELİ
Mart 1964'de BM Güvenlik Konseyi kararı ile Kıbrıs'a
gönderilen ve sayıları Haziran 1964'de 6,411 olan BM Barış Gücü (UNFICYP)
askerlerinin sayısı, Aralık 1987'de 2,122'ye inmiş olup, halen 1,197'dir.
Ada toprağının yüzde 3'ünü oluşturan 180 kilometre uzunluğundaki
(en dar yeri 3m., en geniş yeri 7km.) ateş hattının 90 kilometre kadarını
denetlemektedirler. Bu barışı koruma görevinin maliyeti BM örgütüne yılda 45
milyon dolara mal olmaktadır.
Ara bölgede, 17 bin kadar mayının döşenmiş olduğu
sanılmaktadır. 110 mayın tarlasından 39'u BM denetimindeki ara bölgede yer
alırken, 71 tanesi de ara bölgenin 500 metre kadar yakınındaki yerlerde
yerleştirilmiş bulunmaktadır.
Ara bölgede kalmış olan Lefkoşa Uluslararası Havaalanı,
1974 savaşından beri kullanılmamakta olup BM Barış Gücü'nün denetimindedir.
BATMAYAN UÇAK GEMİSİ ÜZERİNDEKİ İNGİLİZ ASKERİ ÜSLERİ
Ağrotur ve Dikelya'da bulunan ve toplam 99 mil kare
büyüklüğündeki iki İngiliz askeri üssü, ada toprağının %3'ünü oluşturmakta
olup, İngiliz-Amerikan emperyalizminin Yakın Doğu'daki stratejik çıkarlarına
hizmet etmektedir.
Bu üsler aracılığı ile Golan tepelerinde görev yapan 1400
kişilik UNDOF gücüne donmuş ve kuru yiyecek sağlanırken, Sina yarımadasının
askersizleştirilmesini denetleyen ve aralarında 37 İngiliz görevlinin de
bulunduğu UNIFIL'e ve Kıbrıs'taki BM Barış Gücü'ne (UNFICYP) hizmet
verilmektedir.
Kıbrıs'taki bu askeri üsler, İngiliz toprağı sayılmakta
ve İngiltere'nin egemenliğine tabi bulunmakta olup, İngiltere yurttaşlarına
maliyeti, yılda 130 milyon sterlin kadardır.
İngiliz yetkililer, üslerin ada ekonomisine 1986/87'de 64
milyon sterlin (Kıbrıs Cumhuriyeti'nin gsmh'nın %3.6'sı kadar), 1988/89'da 90
milyon sterlin kadar katkıda bulunduğunu hesaplamışlardı.
1960'da Kıbrıs Cumhuriyeti devleti kurulduğu zaman,
İngiltere, mali yardım protokolu çerçevesinde
Kıbrıs'a üsler ve karayollarının kullanımı karşılığı olarak, sadece bir
defaya mahsus olmak üzere 12 milyon sterlin'lik bir ödeme yapmıştı. Lefkoşa
Havaalanı ve bazı yolların yapımı için de küçük miktarlarda para yardımı
yapılmış, ama o zamandan şimdiye kadar üslere karşılık Kıbrıs makamlarına
herhangi bir ödeme yapılmamıştır.
Egemen İngiliz Üsleri'nde (SBA), fiilen çalışmakta olan
2,600 Kıbrıslı yanında, Leymosun ve Larnaka kentleri halkından yüzlerce kişi de
askerlerin bar, dükkan, restoranlar ve diğer eğlence yerlerinde yaptıkları
harcamalardan yararlanmaktadır.
Halen Piskobu, Ağrotur, Dikelya ve diğer yerlerdeki
İngiliz askeri tesislerinde görevli 4 binden fazla asker ve personel vardır.
Bunların aileleri ile birlikte sayıları 9 bine ulaşmakta olup, iki yılda bir
değişen sürekli turist gibi görülmektedirler.
Askeri üs bölgelerinin %23'ü, uçak alanı, garnizon ve
eğitim bölgeleri gibi askeri amaçlar için kullanılmaktadır. %60 kadarı ise,
Kıbrıslıların tapulu malı olup, üs bölgeleri içinde kalmaktadır.
1972 yılında üslerde 7,800 İngiliz askeri vardı. 1990
başında bu rakam azaltılarak, 4,182'ye indirilmiştir. BM Barış Gücü'nde çalışan
İngiliz askerleri bu rakama dahil değildir. Bunun 2707'si ordu personeli,
1475'i ise Kraliyet Hava Gücü (RAF) personelidir. Diğer görev yapanlardan 230
kadarı İngiltere yurttaşı siviller olup, asker aileleri ile birlikte üslerde
yaşayan İngiliz yurttaşlarının sayısı toplam 9 bin kişidir.
Üslerde ayrıca 2668 Kıbrıslı Rum ve Türk çalıştırılmaktadır. 440'ı BMBarış Gücü (UNFICYP)
için görev yapmaktadır. Her yıl 3500 kadar İngiliz askeri, üslerde eğitim
görmektedir.
Ağrotur hava üssünde Fantom, Tornado, Lightning, Canberra
ve Vulcan tipi İngiliz savaş uçakları ve Wessex Mark tipi 5 helikopter
bulunmaktadır. Nükleer ve kimyasal silahların da depolanmış olduğu basına
yansımıştır.
Dikelya üssü ise daha çok lojistik destek için
kullanılmaktadır. Buradaki çok gizli haberleşme merkezinin ise, İngiltere'deki
Cheltenham İntelijans Merkezi ile bağlantıda olduğu bilinmektedir.
Adanın en yüksek tepesi olan Olimpos üzerinde İngilizlere
ait bir ufukötesi radar vardır. Doğal koruma alanı olarak ilan edilmiş bulunan
Akama bölgesi ise askeri tatbikatlar için kullanılmakta ve bölge halkının
tepkisine yol açmaktadır. Kıbrıs Cumhuriyeti Kuruluş Anlaşmaları İngiltere'ye,
her yıl 70 gün Akama'da tatbikat yapabilme hakkı sağlamıştır.
Yine İngiltere ve ABD'ye ait çeşitli dinleme istasyonları
ve yansıtıcı tesisleri, stratejik Kıbrıs adası üzerindeki askeri yapıya hizmet
etmektedir.
ÜSLERDEKİ AMERİKAN VARLIĞI
Ağrotur'daki Amerikan varlığı, 1974 yılı başından beri devam etmektedir. ABD ve İngiltere'nin
bilgi toplamak amacıyla kullandığı dünyadaki 8 stratejik merkezden birini
oluşturan Kıbrıs'ta, iki adet U-2 uçağı Sina yarımadasındaki ateşkesi
denetlemekte ve Orta Doğu barışını korumak için görev yapmaktadır. Bu amaçla
yapılan Makarios-Kissinger anlaşmasından zamanın Sovyetler Birliği Dışişleri
Bakanı Andrei Gromiko bilgilendirilmişti. U-2 uçakları, haftada iki kez
havalanarak bilgi toplama işini gerçekleştirmektedir.
Mayıs 1986'dan beri Ağrotur'da üslenmiş olan 4 tane de
Black Hawk UH60 helikopteri vardır ve Beyrut'taki ABD Büyükelçiliğine lojistik
destek sağlamaktadır. Hava ve yer personeli dışında üslerde görevli bazı
Amerikan sivil personeli de, uçak ve helikopterlerin bakımını yapmaktadırlar.
ASKERİ
ÜSLER İSTENMİYOR
Kıbrıs Cumhuriyeti toprakları dışında tutulan ve gerek
Kıbrıs halkına, gerekse bölge halklarına karşı kullanılan Kıbrıs'taki İngiliz
askeri üslerinın varlığı, zaman zaman Kıbrıs halkı tarafından protesto
edilmektedir. Örneğin 20 Kasım 1993 tarihinde Larnaka'da yapılan ve 3 binden
fazla kişinin katıldığı bir gösteride, Kıbrıs'taki İngiliz askeri üslerinin kapatılması
talep edilmiştir. Larnaka'dan Dikelya'ya 4 km.'lik mesafeyi yürüyen
göstericilere, gösteriyi destekleyen komünist AKEL ve sosyalist EDEK
partilerinin liderleri hitap etmişlerdi.
AKEL lideri Dimitris Hristofyas, "Üslerin varlığı,
Kıbrıs'ın bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü budamaktadır" derken, EDEK
lideri Vasos Lissaridis de "Kıbrıs hükümeti, BM'den üslerin kapatılması
talebimizi desteklemesini istemelidir. Çünkü üslerin adamızdaki varlığı,
sömürge döneminin kalıntısıdır ve BM ilkelerini ihlal etmektedir."
Rum kesimindeki Cyprus College tarafından Şubat 1997'de
yapılan ve Periodiko dergisinde yayımlanan bir kamuoyu yoklamasına göre,
Kıbrıslıların %69'u hükümetin İngiltere'den Ağrotur ve Dikelya'daki askeri
üslerini kaldırmasını talep etmesinden yana görüş belirtmiştir. Yoklamaya
katılan 400 kişiden sadece %12'si, üslerin Kıbrıs'a yararlı olduğu görüşünde
idi. Katılanların %62'si üslerin zararlı olduğunu söylerken, %91'i de Akama
bölgesinde İngilizler tarafından yapılan askeri tatbikatlara son verilmesinden
yana idi.
İNGİLİZ ÜSLERİ ÖNEMİNİ KORUYOR
İngiliz askeri üslerinin kaldırılması bir yana, daha da
güçlendirilmesi söz konusudur. Örneğin İngiltere'nin Ankara Büyükelçiliğinde
siyasi işler bölümünden sorumlu bir diplomat olan John Benjamin, 21 Mart 1998
tarihli Cumhuriyet gazetesine şu açıklamada bulunmuştur:
"İngiltere adadaki askeri varlığına çok önem
vermektedir. Üsler, Körfez savaşı sırasında ne kadar yararlı olduklarını
mükemmel bir şekilde gösterdiler. Aynı şekilde son Irak bunalımında da gündeme
geldiler."
Gazeteye göre, Kıbrıs'taki İngiliz üslerinde hava ve kara
kuvvetlerinden oluşan güçlü bir askeri yapı bulunmakta olup, bu üsler, ABD'nin
Adana-İncirlik'teki üssünün ardından bölgedeki en stratejik ikinci askeri
varlık olarak değerlendirilmektedir.
Bu çerçevede, Dikelya'da bulunan ve 1950 yılında inşa
edilmiş olan bir havaalanı pisti, 1998 yılı başında yapılan iyileştirmelerle
yeniden hizmete sokuldu. "Kingsfield" adlı yeni havaalanı,
Dikelya'daki ikinci havaalanıdır ve üs makamları, gerekli olması halinde bu
havaalanının da sürekli kullanılacağını
belirtmişlerdir. Dikelya üssünün ayrıca yeni silah sistemleri ve cephane ile
donatıldığı, basına yansıyan haberler arasındadır.
Trodos'un zirvesindeki Olimpos tepesinde bulunan
İngiltere'ye ait ufukötesi radar'ın yakınında son zamanlarda inşa edilen Rum
Milli Muhafız Ordusu'na ait yeni tesislerinin inşasının bitirilmemesi yönünde
İngiltere talepte bulunmuştur. İngiltere'ye ait Olimpos zirvesindeki radarın
verimli çalışmasına engel olabileceği kaygusunu dile getiren İngiliz makamları,
yeni konuşlandırılacak olan S-300 füzeleri için kurulan Rum radarının, kendi
radarlarına engel olabileceğini öne sürmüşlerdir. Ama Kıbrıs makamları bu
konuda herhangi bir engellemenin söz konusu olmayacağı konusunda güvence vermiş
bulunmaktadır.
BATMAYAN UÇAK GEMİSİ ÜZERİNDEKİ HAVA ALANLARI
Taksim çizgisi üzerinde kalan ve bugün kullanılmayıp
1974'den beri BM denetiminde olan Lefkoşa'daki uluslararası hava alanı dışında,
güneyde Larnaka'da esas uluslararası havaalanı ve Baf'ta bir süre sivil amaçlar
için kullanılan, ama son zamanlarda askeri üsse dönüştürülen başka bir
havaalanı vardır.
1983 yılı sonunda Larnaka havaalanındaki yolcu trafiğini
azaltmak amacıyla yapılan Baf havaalanı, Nisan 1984'den itibaren uluslararası
uçuşlara başlamış ve bilahare terminal kısmı genişletilmiştir. Artan turist
sayısı nedeniyle yetersiz kalan Larnaka Havaalanı da genişletilmiştir.
LARNAKA VE BAF HAVA ALANLARI
Nisan 1996'da Baf havaalanının askeri üs olacağı
yolundaki basın haberleri Rum yetkililer tarafından doğrulanmış ve hatta İsrail
Hava Kuvvetlerinin bir süre önce bölgede tatbikat yapmasına ve Baf ve Larnaka
havaalanlarına sembolik inme ve kalkma izni verildiğini de açıklanmıştı.
İngilizlere de Baf havaalanını yılda iki kez kullanma hakkı verildiği basına
yansıyan haberler arasındaydı.
Yunanistan Savunma Bakanı Akis Çohaçopulos, 22 Mayıs
1997'de verdiği bir demeçte bir filo Mirage uçağının Baf'ta üsleneceğini açıklarken, 14 Ekim 1997
tarihinden itibaren "Yunan üssü" olarak fiilen hizmete giren Baf hava
üssünde önce 2 tane Yunan F-4 savaş uçağının, daha sonra da S-300 füzelerinin
konuşlandırılacağı duyuruldu. Bu arada Zigi (Terazi) ve Ksenorga'da da iki
deniz üssünün kurulacağı haber verildi.
24 Ocak 1998'de Rum askeri yetkililerine devredilen Baf
hava üssünün, Rum-Yunan Ortak Savunma Alanı Doktrini'nin fikir babası olan
Andreas Papandreu'nun adını taşıyacağı açıklandı. Ama burada S-300 füzelerinin
yerleştirilmesinden önce uçak bulundurmanın uygun olmadığını belirten askeri
yetkililer, ek yeraltı hangarlarının yapılacağını duyurdular.
TC Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Necati Utkan, 26
Ocak 1998 günü düzenlediği basın toplantısında Baf üssünün açılması halinde,
Geçitkale Havaalanı'nın sürekli bir askeri üsse dönüştürüleceğini bildirdi.
Rum Dışişleri Bakanı Yannakis Kasulidis ise, "Üs,
NATO gereklerine göre inşa edilmiştir ve Adanın bir saldırıya uğraması
durumunda (dost bir ülkenin hava kuvvetlerince kullanılabilecektir"
şeklinde konuşarak, Ortak Savunma Doktrini uyarınca bir savaş durumunda Rum
kesiminde Yunan savaş uçaklarının konuşlandırılmasının öngörüldüğünü
hatırlattı.
16 Haziran 1998 günü Yunanistan'a ait 4 tane F-16 savaş
uçağı ile 1 tane C-130 tipi bir nakliye uçağının uçağının Baf hava Üssüne
inmesi Kıbrıs Türk liderliği ve TC yetkilileri tarafından şiddetle kınandı.
Türkiye, 18 Haziran 1998'de karşılık olarak Geçitkale'ye 6 tane F-16 gönderdi.
Ayrıca Yunanistan ve İngiltere'yi sert bir protesto notası ile uyardı.
ERCAN VE GEÇİTKALE HAVA ALANLARI
1974 savaşından sonra Lefkoşa'daki uluslararası
havaalanının kapanması üzerine Kıbrıslı Türkler ada dışına ilk sivil uçuşları,
eski İngiliz hava alanı Timbu (Ercan)'dan 3 Şubat 1975'de yapmışlardı. Daha
sonra buraya terminal yapıldı ve Ercan Havaalanı
olarak 12 Eylül 1977'de kullanıma
açıldı.
Bilahare genişletilen bu havaalanının pisti bugün 2,750
metre uzunluğunda olup, uçak park alanı 100 metre genişliğine, uzunluğu da 350 metreye çıkarılmıştır. Böylece aynı anda
piste 5 yerine 10 uçak park edebilmektedir. Yolcu kapasitesi ise 500'e
çıkarılmıştır. 14 milyar 944 milyon TL'ye mal olan ek terminal binasının
masraflarını TC Yardım Heyeti ödedi.
Mesarya ovasının ortasında yer alan Lefkonuk (Geçitkale)
köyü yakınlarındaki askeri havaalanının yapımına 7 Aralık 1982'de başlanmış ve
6 Kasım 1985'de bitirilmiştir. Uluslararası standardlara tümüyle uygun olan ve
her türlü uçağın inişi ve kalkışına güvenle hizmet verebilecek olanaklara sahip
bulunan 2 bin 890 dönümlük alan üzerindeki havaalanı pisti, 2,850 metre
uzunlukta ve 45 metre genişliktedir. Türkiye'nin bu havaalanının yapımı için 10
milyon dolar (4 milyar 973 milyon TL) harcadığı açıklanmıştır.
7 Mart 1986'da resmen açılan Geçitkale (Lefkonuk)
havaalanının, önceleri Ercan (Timbu)'daki havaalanına yedek olarak yapıldığı
söylenmişse de, daha sonraki uygulamalar buranın askeri amaçlı olduğu
göstermiştir.
YENİ LİMAN VE HAVAALANI PROJELERİ
İngiliz sömürge döneminde Mağusa'da inşa edilmiş olan
eski ticari limana ek olarak, Girne'deki marina yakınlarında yeni bir liman
daha inşa edilmiştir. Derinliği 8 metre ve rıhtım uzunluğu 700 metre olan yeni
Girne limanı, TC yardımıyla 3.5 milyar TL harcanarak yaptırıldı ve 16 Kasım 1987'de hizmete açıldı. Limana aynı
anda 5 yolcu gemisi demirleyebilmektedir. Limanın ileride askeri amaçlı olarak
da kullanılabileceği planlanmaktadır.
Rumca Fileleftheros gazetesi Ekim 1987 sonunda verdiği
bir haberde, Mesarya ovasının doğu kısmında bulunan Yeni Erenköy (Yalusa)'da 3.
bir havaalanının inşa edileceğini duyurmuştu.
Halen 700 metrelik bir uçuş pisti bulunan Çatalköy (Ayios
Epiktitos)'de de bir başka askeri havaalanı yapılması fikri gündeme gelmiş ve
19 Ekim 1994 tarihinde bölgeye inşaat yasağı getirilmiştir. Eski pistin doğu ve
batı yönlerinde 1'er km uzatılacağı haberi Şubat 1995'de basına yansımıştı.
Kıbrıs gazetesi 5 Ağustos 1995 tarihli sayısında verdiği bir haberde, bu
bölgeye konan yasağın devam ettiğini ve 3000 dönümlük alan içerisinde, 128 ev
ve 30'a yakın inşaat bulunduğunu kaydetmişti.
100'e yakın Çatalköylü bölgelerinde kurulmak istenen
askeri havaalanına karşı çıkarken, Çatalköy Muhtarı da yapılacak havaalanının
bölgedeki turizmi olumsuz yönde etkileyeceğini söylemişti. Askeri yetkililer
ise, Beşparmak dağlarının arkasında kalan bu havaalanının güneyden vurulmasının
çok güç olacağını belirtmekteydiler. 1960'lı yıllarda yapılan Pınarbaşı (Kırnı)
askeri hava alanı ise, ancak helikopter ve küçük bazı uçakların iniş-kalkışına
uygun olup, güneyden rahatlıkla görülebilmektedir.
SON GELİŞMELER
20 Ocak 1997 tarihinde yayımlanan 2. Demirel-Denktaş
ortak deklerasyonunda, ilk defa olarak "adada askeri bir üs tesisine
gidilmesi seçeneği" nin kararlaştırıldığı açıklanmış ve 20 Eylül 1997 tarihinde TC Başbakan
Yardımcısı Bülent Ecevit de, Geçitkale havaalanının askeri amaçlar için
kullanılabileceğini söylemiştir. Çok geçmeden 4 Kasım 1997 günü Geçitkale'ye
F-16'lar indirildi.
1998'in Ocak ayı içinde
Rumlar Baf'ta askeri havaalanı açmaya hazırlanırken, Türk savaş uçakları
da Kuzey Kıbrıs üzerinden uçtu.
Bu arada TC Genel Kurmayı'nın üç önemli proje üzerinde
çalıştığı açıklandı. Kıbrıs gazetesinin 13 Ocak 1998 tarihinde verdiği haberde
yer alan ilk iki projeye göre, Gemikonağı ve Gazimağusa boğazında iki büyük
deniz üssü kurulacak. 3. projede ise,
Geçitkale'deki havaalanının büyük bir hava üssüne dönüştürülmesi öngörülmüştür.
K.T. Barış Kuvvetleri Komutanı Ali Yalçın da 1998 Mart
ayında Türkiye'den Kıbrıs'a gelen diplomasi muhabirlerine şöyle konuşmuştu:
"Geçitkale zaten kullanılıyor. Bizim üslerimiz yakın
olduğundan buranın üsse çevrilmesine gerek yok. Zaten orada bazı uçakları Baf
Üssü'nden hedef 3 dakikada vurulabiliyorsa, aynı şey Geçitkale için de
gereklidir."
Haziran 1998'de Yunanistan Baf üssüne 4 tane F-16 uçağı gönderince,
Türkiye de buna Geçitkale'ye 6 adet F-16 savaş uçağı göndererek karşılık
vermiştir. Oluşan gerilim üzerine, ABD'nin Ankara ve Atina'da yoğun
girişimlerde bulunduğu anımsanmalıdır.
Yunanistan'a gerekli yanıtın verildiğini vurgulayan
Türkiye, Geçitkale'ye 18 Haziran 1998 günü gönderdiği 3 adet F-16 savaş
uçağını iki gün sonra üslerine geri
çağırdığını açıkladı. TC Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Geçitkale'nin daha
yoğun kullanılması için gerekli çalışmaların askeri yetkililerce yapılacağını
kaydettiler. Basına yansıyan haberlere göre, "Gerginliğin azalmasına karşın TC Genel Kurmay
Başkanlığı, Yunan savaş uçaklarının Kıbrıs'taki faaliyetlerinin daha yakından
izlenmesi için Geçitkale'ye bir radar merkezi kuracak. Böylece Kıbrıs Türk
Barış Kuvvetleri'nin Boğaz bölgesindeki radar merkezinin yanı sıra, bir de
Geçitkale'de radar izleme üssü kurulmuş olacak." (Cumhuriyet, 20 Haziran
1998)
Yine basında şu haber yer aldı:
"KKTC'de karayollarının yapımı, Ercan Havaalanı'nın
geliştirme ve Girne Limanı'nın da genişletme çalışmalarında karşılaşılan
zorlukların aşılması için tamamı TC yardımlarından sağlanan finansmanlarla -1.7
trilyon TL- somut adımlar atılıyor." (Kıbrıs, 13 Temmuz 1998)
ASKERSİZLEŞTİRME ÖNERİLERİNİN GEÇMİŞİ
Kıbns'ın askerden ve üslerden arındırılmasına ilişkin ilk
öneri, daha 1964 yılında Cumhurbaşkanı Makaryos tarafından yapılmış ve BM
görevlisi Galo Plaza'nın raporunda yer almıştı.
Daha sonra BM Genel Kurulu'nun Silâhsızlanma ile ilgili
Özel Oturumu'nda (24 Mayıs 1978) Kipriyanu bu öneriyi tekrarlamış ve Ada'nın
askersizleştirilmesi önerisi, 13 Mayıs 1983 tarihli ve 253 sayılı Genel Kurul
kararıyla da desteklenmişti. Kipriyanu-Denktaş zirvesinde üzerinde anlaşmaya
varılan 10 maddeden 7.'sinde "Kıbrıs Cumhuriyeti'nin askersizleştirilmesi
öngörülmüştür ve bununla ilgili konular tartışılacaktır" denilmekteydi.
Ekim 1987'de BM Genel Kurulu'nda konuşan Kıbrıs
Cumhurbaşkanı Kipriyanu, adadaki bütün TC askerleri ile göçmenlerinin geri
çekilmesine karşılık, adanın askersizleştirilmesini önerdik1erini yinelemişti.
Rum ve Türk Silahlı güçlerinin dağıtılması halinde iç güvenliği güçlendirmek için
BM gözetiminde oluşturulacak uluslararası bir Barış Gücü'ne Yunanistan ile
Kıbrıs'ın önemli mali katkıda bulunabileceğini söylemişti.
1988'de seçilen yeni Kıbrıs Cumhurbaşkanı Vasiliyu da
aynı yı1 New York`ta toplanan BM Genel Kurulu'nun Özel Silahsızlanma
Toplantısı'nda, uluslararası silahsızlanma sorunuyla bağlantılı olarak aynı
öneriyi yineledi. Vasiliyu'nun 7 Aralık 1990 günü yaptığı silahsızlanma
önerisinde şöyle denmekteydi:
"Türkiye'ye hemen yarından itibaren geçerli olacak
bir silahsızlanma anlaşması öneriyorum. Hem milli muhafız birliklerini
dağıtalım, hem de Türk askerleri adadan çekilsin. Kıbns silah ve askerlerden
arınsın."
Ne yazık ki bu öneri de Türk tarafından olumlu bir
karşılık görmemiştir.
Vasiliyu'dan sonra Cumhurbaşkanlığına seçilen Glafkos
Kliridis de Aralık 1993'de askeri güçlerin karşılıklı dağıtılmasını önerdi.
Adanın askersizleştirilmesi önerisi, 1998 yazında da Kıbrıs hükümeti
yetkilileri tarafından tekrarlandı. Son
olarak Temmuz 1998'de, askersizleştirme olmazsa S-300'lerin konuşlandırılacağının
kaçınılmaz olacağı Rum ve Yunan yetkilileri tarafından açıklandı. Ama Türk
tarafının yanıtı hep olumsuzdu.
NATO'YA GÖZ KIRPAN DENKTAŞ
Bağlantısız Ülkeler Dışişleri Bakanları Toplantısı'nın
101 ülkenin katılımı ile 8-10 Eylül 1988 tarihlerinde Lefkoşa'da yapılmış
olması da, bağlantısız bir dış politikayı, çeyrek yüzyıldan fazla bır süredir
sürdüren Kıbrıs Cumhuriyeti'nin saygınlığının bir onayı olsa gerek. Oysa ki
Kıbrıs Türk liderliği hala daha 1960'lardaki NATO yanlısı politikasını aynen
sürdürmektedir.
Rauf Denktaş, 18 Kasım 1986'da uluslararası sorunlarla
ilgili İngiliz Kraliyet Enstitüsünde şu açık çağrıyı yapmaktaydı:
"Sizi temin etmek isterim ki, Kıbrıs Türk halkı,
İngiliz halkı kadar demokrasiye ve bireyin özgürlüğüne bağlıdır. Batı'nın,
dünyanın bize ait bölgesindeki güvenlik çıkarlarının farkındayız ve bunları her
zaman görüşmeye hazırız."
MESAJ ALINIYOR
Ayrılıkçı Kıbrıs Türk liderliğinin bu çağrısına uyan ABD
Ulusal Stratejik Enformasyon Merkezi uzmanı ve ilk dönem, Reagan'ın
askeri-politik işler sorumlusunun özel danışmanlığını yapmış olan Dr. Jed
Snyder, 29 Mart 1988'de İngiliz Parlamentosundaki Kuzey Kıbrıs'ın Dostları
Grubu'nun düzenlediği "Doğu Akdeniz'de Kıbrıs'ın Stratejik ve Anayasal
Görünümü" konulu yuvarlak masa toplantısında şöyle konuşmaktaydı:
"KKTC şimdi bir gerçekliktir ve Kıbrıs Türk
liderliğinin 1974 öncesi duruma dönmesi için hazırlıklı olmasını istemek bir
hayaldir. Taksim edilmiş bir Kıbns'ın stratejik sonuçlan, NATO'nun güney
kanadındaki bütünlük ve bölgesel askeri dengenin değerlendirilmesinde önem
kazanmaktadır... İngiltere hükümeti Kıbrıs'ta iki üsse (Ağrotur ve Dikelya)
sahiptir. Ama bunalım anında bunların kullanılabileceği şüphelidir. Örneğin,
adadaki politik durum, bu üslerin NATO tatbikatları sırasında maksimum
kullanımını engellemektedir. ABD, Yunanistan'daki hava üslerinden en az birini
terkedecek olursa, Kıbrıs'ta bir hava (veya mümkünse deniz) tesislerinden
yararlanma olanağı sağlanmasının kazandıracağı yarar artacaktır. Adanın kuzey
kısmı, böylesi kolaylıklar için ideal bir yerdir. Soruna birçok yaklaşım imkanı
olmasına rağmen, KKTC'nin Washington tarafından en azından zimnen tanınması
gerçekleşmeden -ki bu öngörülmektedir- böylesi bir kolaylığın ABD`ye nasıl
kazandırılacağını düşünmek zordur. Ama yine de NATO, adanın hem kuzeyinde, hem
de güneyinde üs elde etmek için Kıbrıs Türk ve Rum liderliklerine ayrı ayrı
yaklaşılabilir. Ya da NATO Genel Sekreteri resmen İngiltere'ye başvurarak, iki
İngiliz üssünün düzenli olarak NATO amaçları için kullanılması iznini
isteyebilir. Kısacası, Kıbrıs Türk liderliği, anlaşmazlığa taraf olan herkese
politik bir oldu-bitti sunmuştur.KKTC'nin 1983'de ilanı, Kıbrıs sorunu için
çözüm önerilerini artırmıştır. BM Genel Sekreteri, bunu anlayacak kadar akıllı
olmalıdır. Ama adanın iki bölümünün nasıl yönetildiğine bakmadan, kuzey ve
güneydeki liderlikler tarafından izlenen dışişleri ve savunma politikalarında
batı yanlısı bir yönelim kaçınılmazdır. Bu açıdan Vasiliyu'nun Kıbrıs Komünist
Partisi ile bağlantıları olumsuz bir faktör olarak değerlendirilmelidir. Yine
de hem Rauf Denktaş, hem Yorgo Vasiliyu, NATO'nun Akdeniz'deki durumunun
zayıflamakta oluşu, Batılı stratejik çıkarların müttefiki olarak, kendi
itibarlarını artırmada bir fırsat olarak değerlendirilmelidir."
Dr. Snyder, toplantıda kendisine yöneltilen "Kuzey
Kıbrıs'tan üs mü istiyorsunuz?" sorusuna şu yanıtı vermiş:
"Savaş gemilerimiz ve üslerimiz, Kuzey Kıbrıs
hükümetinin davetini beklemektedir."
Türk Silahlı Kuvvetlerinin denetimi altında tutulan
bölgede inşa edilmiş olan Geçitkale Havaalanı ve yeni Girne limanının kerameti
böylece ortaya çıkmaktadır. Nitekim Geçitkale Havaalanı'nın NATO'nun 25-27
Şubat 1990'da harita üzerinde gerçekleştirdiği bir tatbikatın kapsamına
alındığı ve hatta ona aktif ve öncü bir görev verildiği, tatbikatla ilgili
bölgelere "KKTC" yerine, sadece "Antalya açıklarında bir
ada" deyiminin komutasına verildiğine ilişkin haberler Kıbrıs basınında
yer almıştı.
Öte yandan KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu, Yeşilırmak'ta
Türkiyeli gazetecilerle yaptığı bir söyleşide İngiliz üslerinin geleceği ile
ilgili olarak şöyle konuşmaktaydı:
"İki İngiliz üssünden biri Rumlara, biri Türklere
verilirse, sorun çözülür. İngiliz çekip gitsin. Gerekirse biz, Ortadoğu'nun
bekçiliğini de yaparız." (Yeni Düzen, 4 Eylül 1992)
BARIŞ İÇİN ÜS, ASKER VE SİLAHLARDAN ARINMA ŞART
Böylece 1960'dan beridir NATO'ya girmemekte ısrarlı olan
Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde oynanan oyunları daha belirgin olarak görmek mümkün
olmaktadır.
Almanya'da yayımlanmakta olan Frankfurter Rundschau
gazetesi 25 Ocak 1991 tarihli sayısında, İngiltere ile ABD'nin Kıbrıs'ta
bölünmüş bir statükoyu tercih ettiklerini ve Kıbrıs'ın yeniden birleşmesi
durumunda adadaki İngiliz üsleri konusunun yeniden gündeme geleceğini
yazmıştır. Gazete, Atina'nın Körfez Krizinden sonra Kıbrıs sorununun BM
kararları çerçevesinde çözümlenmesi için olumlu şartların yaratılacağına şüphe
ile baktığını da haberine eklemiştir.
Kıbrıs sorununun çözümü konusundaki girişimlerini
sürdüren ABD'nin, Kıbrıs'ın güneyindeki Ağrotur ve Dikelya üslerinin
İngilizlerin denetiminde kalmasına ek olarak, kuzeyde, Türkiye tarafından büyük
paralar harcanarak inşa ettirilen Geçitkale havaalanını kiralamak istediği
basına yansımıştır. Kıbrıs'ın Rum kesiminde yayımlanmakta olan ve ABD
Büyükelçiliğine yakınlığı ile tanınan yüksek tirajlı Fileleftheros gazetesi, 24
Mart 1996 tarihli sayısında yer alan manşet haberinde şöyle demekteydi:
"Kıbrıs sorununa bulunacak çözüm çerçevesinde ve
üzerinde anlaşmaya varılacak belirgin askersizleştirme ve garanti planlarına
bağlı olarak, Amerikan tarafınca gayrı resmi olarak bazı alternatif
düzenlemeler (ilgili taraflara da sunulacaklar) incelendi. Bunlar arasında
diğerleri yanında, Türkiye'nin Doğu Mesarya'da yıllar önce oluşturduğu Lefkonuk
(Geçitkale) Hava Üssü'nün ABD'ye kiralanması olasılığı da var."
Bir süre önce Kıbrıs Türk basınında çıkan bir
değerlendirme de, "ABD, Türkiye ve KKTC arasında varılacak bir anlaşma
çerçevesinde, KKTC'nin tanınması karşılığında ABD'ye Geçitkale'nin üs olarak
verilmesi" olasılığından söz edilmekteydi. (Şule Aker, Halkın Sesi, 24
Nisan 1998)
Benzeri bir değerlendirme, yıllar önce Rum DİSİ Partisi
Başkanı Glafkos Kliridis tarafından, bir ABD gezisi sonrasında da yapılmıştı.
Kliridis, ilk kez ABD ile İtalya'nın, Kıbrıs sorununa bulunacak bir çözümü
garanti etmeye hazır olduklarını açıklamış ve şöyle konuşmuştu:
"ABD, Geçitkale'de kendisine üs sağlanmasına
karşılık, KKTC'yi tanımaya hazırdır. ABD, bu üsleri Kıbrıs sorununu çözmek
suretiyle resmen elde etmeyi tercih etmektedir. Bunu yaptığı takdirde,
Yunanistan'a verdiği sözden de dönmemiş olacaktır." (Cumhuriyet, 6 Ağustos
1985)
Yine anımsanacaktır, 1990 yılı başında açıklanan
İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nın gizli belgelerine göre, Menderes ile
Karamanlis arasında 11 Şubat 1959'da Zürih'te imzalanan "centilmenlik
anlaşması"nda, Türkiye ve Yunanistan'ın, Kıbrıs'ın NATO'ya üyeliğini
desteklemeleri, iki ülkenin, Kıbrıs'ta NATO üsleri kurulması ile komünist
faaliyetlerin engellenmesi öngörülmekteydi.
Aradan geçen 40 yıla yakın süre içinde, bağlantısız bir
dış politika izleyen ve NATO'nun dayatmalarına karşı duran Kıbrıs Cumhuriyeti
devletinin neden taksim edilerek, batmayan bir uçak gemisi yapılmak istendiği
bu veriler ışığında şimdi daha iyi anlaşılmalıdır.
Kıbrıs'ta kalıcı barışın önkoşulu, adanın üs, asker ve
silahlardan arındırılmasıdır.
(“M.İlker”
imzasıyla, Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisi, Sayı:32, 33 ve 34, Eylül 1998,
Ekim 1998 ve Kasım 1998 ve kitap içinde, Ahmet An, Kıbrıs Sorununun Perde
Arkası, İstanbul 2000, s.15-38)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder