Bizim sanatçı, ya da şair
geçinenlerimizin bazılarında,
bilgisizlikten kaynaklanan, ya da başka nedenlerle oluşmuş aşağılık
kompleksi zaman zaman tepreşmekte ve geçmiş kültürümüzle ilgili herşeyi bir
çırpıda yok saymaktadırlar. Kıbrıs Türk
kültürünü, dar bir şair gözlüğünden görenler, bu toplumun geçmişte şiir olarak
ürettiklerini bile küçümseyerek, şiiri kendileriyle başlatmaktadırlar. Örneğin
bu sakat anlayışın önde gelenler temsilcilerinden olan Fikret Demirağ, Kıbrıs
gazetesinde sorumlusu olduğu “Kültür-Sanat “ sayfasında yayımladığı “Kıbrıs(lı)
Türk şiirinde artık derin sulara yol almanın zamanı” başlıklı yazılarında (-lı
ekini niye parantez içinde yazmak ihtiyacını duymuş, o ayrı bir konu, yoksa
Yaşın’cıların “Kıbrıslıtürk” yazımıyla yarışmak mı istiyor? Ya da Kıbrıs Türk
şiiri derse “milliyetçi” olmakla suçlanmaktan mı korkuyor?) şöyle diyor:
“Kıbrıs’ta yazılan Türkçe şiirin doğru ve tam adı “Kıbrıs(lı) Türk şiiri” (ya
da Kıbrıslı Türk şiiri)dir. Ama bu adı, özgünlüğü ve farklılığıyla hak etmiş
midir Kıbrıs(lı) Türk şiiri? Ya da ne zamandan beri hak etmeye başlamıştır?
Bunun geçmişi, bence, çok eskiye gitmiyor açıkçası. En iyimser
değerlendirmeyle, üç beşi geçmeyen iyi örneklere bakarak, 1940’lı yıllara
dayandırabiliriz bu tarihi en fazla.” (Kıbrıs, 19-21 Mart 1996)
Demirağ
yazısında daha sonra, isimlerini vermiş olmakla beraber, 194O’tan önceki şiir
birikimimizi “(bu) mirastan bugünkü şairlerin yararlanabilmesi -dil engeli
yüzünden- olanaksızdır” diyerek kesip atmakta ve o dönemi “ölü dönem” olarak
nitelendirmektedir. 1940’lı ve 50’li yıllarda şiir yazmış olanları da “Türkiye şiirinin taklitçileri” diye
küçümseyerek, kendinin şiir yazmaya başladığı 1960‘lı yıllara atlıyor.
Yenilikçi eğilimlerin ancak 2. Yeni ile ve kendisi ve birkaç arkadaşının
şiirleriyle edebiyatımıza girdiğini öne sürüyor. Oysa ki 1940’lı yılların sonu
ve 1950’li yılların başında yayımlanmış Kıbrıs Türk gazetelerinin edebiyat
sayfalarını ve dergilerini zahmet edip karıştırsa, bunun böyle olmadığını ve
birçok kişinin bu yıllarda yenilikçi denemelere girişmiş olduklarını
görecektir. Hem de öne sürdüğü gibi, Türkiye’dekilerinden 10-15 yıl sonra
değil, hep onlarla eşzamanlı olarak. Çünkü Türkiye’de çıkmakta olan bütün
kültür ve edebiyat dergileri, o yıllarda günü gününe Kıbrıslı Türkler
tarafından izlenmekte ve hatta o dergilerde ürünleri yayımlanmakta idi. Bu
dönemin şairlerini “tematik ve estetik değerleri taklit edip etkilenme” ile
suçlayan Demirağ’ın kendisi de, ilginçtir, aynı etkilenmeleri 30 yıldan fazla
bir süredir taklit etmektedir. Ama bunun adı “yenilikçi şiirin
biçimlendirilmesi ve zamanla belirli bir özgünlüğe ulaşması” olmaktadır. Son 20
yılda şiir üreten yeni kuşak şairlerinden sadece, adı kendinden menkul “1974
kuşağı” şairleri Yaşın kardeşler ve H.Yücel’i anan Fikret Demirağ, onlarla da
kendisini yarıştırmakta ve “özgün bir Kıbrıs(lı) Türk şiiri oluşturma gereğinin
bilinci ve sancıları, 1974 sonrasında değil, 1970’li yıllara girilirken belirir”
die yazmaktadır. Bir başka deyişle, kendisinin soyut şiirden kopup, Türkiye
şiirindeki toplumcu şiir yazma modasından etkilenmeye başladığı dönemi böyle
nitelendirmektedir. Hani ya siz 196O’larda “resmi temalara ve alışılagelmiş,
tüketilmiş, “manzume” düzeyine düşmüş, “milliyetçi şiir”e bir tepki şiiri, bir
karşı-şiir, bir anlamda “sivil şiir” yazdığınızı öne sürüyordunuz? Yoksa
öykünmeyle toplumcu şiir yazmaya başladığınız dönemden önce, yani 1960‘ların
başında da mı gizli toplumcu olduğunuzu öne sürüyorsunuz?
Fikret
Demirağ bugün ise, eski değerlerimizi tümden inkarla “özetle Türkçe şiirde
özgün ve yetkin bir damar, yatak oluşturabilmek için hiçbir şey yok.
Dolayısıyla, birkaç kişisel başarı dışında, henüz (hala) ortada Kıbrıs(lı) Türk
şiiri, edebiyatı diye büyütülecek bir şey de yok” diye yazabiliyor! O halde olmayan bir şeyin yok olma tehlikesi
altında olduğundan niye telaşa kapılıyor ve şunları yazıyor? “Edebiyatımız, şiirimiz, kültürümüz, toplum
olarak kimliğimiz tehlikededir. Bugün, Kıbrıs(lı) Türk şiirinde, 30 yaşın
altında bir tek şair adayı göstermenin olanağı kalmamışsa, tehlike gerçekten
büyüktür.”
Bu sözler, kendisinin yönettiği kültür-sanat sayfasında
zaman zaman “Amatör şairlar”( ne demekse, herhalde kendisini ve birkaç
arkadaşını profesyonel şair sanıyor), ya da “Okur şiirleri” başlığı altında
yayımlamakta olduğu şiirleri yazan genç şairlere karşı söylenmiş bir aşağılama
değilse nedir? Fikret Demirağ bilmelidir ki onun yazısında değindiği, ama
küçümsediği, ya da değinmediği daha birçok değerli şairimiz vardır. Şairlerden
başka düz yazı ustalarımız da vardı ve vardır. O nedenle “Kıbrıs(lı) Türk
şiirinin, edebiyatının, sanatının, her şeyin sığ sularda seyredip gitmesine
artık tahammülü yoktur” değerlendirmesini aynen kendisine iade ediyoruz. Çünkü
sayısı 100 bini bile aşmayan Kıbrıs Türk toplumunun eti neyse, budu da odur.
Hatta bu nüfusa göre ortaya çıkmış ve çıkacak olan yazar ve
sanatçılarımızın nicelik ve niteliği,
kendi kendine gelin güvey olanlardan kat be kat daha yüksektir ve tatminkardır.
Yeter ki siz, kaptığınız gazete
köşelerinde bu kişilere gölge etmeyesiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder