27 Mayıs 2015 Çarşamba

PARİS EXPOLANGUES'TEN GERİYE KALANLAR

                                                                 

15-19 Şubat 1996 tarihlerinde Paris’te yer alan “Uluslararası Dil, Dünya Kültürleri ve Seyahatleri Fuarı”na (Expolangues), KKTC adına Eğitim ve Kültür Bakanı Ahmet Derya ile İstanbul’da yaşamakta olan şair Hakkı Yücel katılmışlar.

Türkiye basınından öğrendiğimize göre,  Holiday Inn Hotel’de kalan Azerbaycan ve KKTC Kültür Bakanlarının odaları soyulmuş.Azeri Bakanın kırılan kasasından 1O bin dolar, KKTC’li bakanın bavulundan da 15 milyon TL çalınmış. Olay gece yarısı farkedilince polis çağırmak isteyen bakanlara “müdür burada yok, polisi yarın çağırırız” yanıtı verilmiş. Olayı Milliyet’teki köşesinde  aktaran Duygu Asena “Türkiye dil fuarında onur konuğu, ama Fransızlar Türk’lerden hiç hoşlanmadıkları öyle belli ki” diye yazmış. 

Derya hiç üzülmesin başka dış seyahatlerde alacağı harcırahla bu kaybını bir güzel giderir. Geç de olsa geçmiş olsun dileriz. Başka defa paracıklarını bir çıkı yapıp cebinde saklasın bari.                             
Hakkı Yücel’in Ahmet Derya ile birlikte Paris’e gittiğine ilişkin haberin Kıbrıs gazetesinde yayımlanmış olmasından habersiz kaleme sarılan M.Kansu, bu etkinliğe Türkiye ve diğer Türki Cumhuriyetlerden katılacak yazarların adlarını Milliyet Sanat’tan aktararak verdikten sonra, “üç kişiyle bile BİZ niye yoktuk” diye yazınca bir çuval inciri berbat etti. Zaten gazetenin Kültür-Sanat sayfası da çalakalem hazırlandığı için, konuyla ilgili haberler  TC basınından makaslanmış ve her zamanki “taktik” gereği, işine geldiğine göre habercilik yapıldığından, KKTC’nin de bu fuarda bir stand ve konferansla temsil edileceğine ilişkin haber aktarılmamıştı.

Konferanstan sonra kaleme bu defa Hakkı Yücel sarılmış ve haklı olarak sormuş: “Söz konusu gazetelerde yer alan haber, ya da yazılarda KKTC’nin bu etkinliğe katıldığından hiç söz etmemek bir unutkanlıktan mı kaynaklanıyor; yoksa bu etkinlik ve haber kasıtlı olarak es mi geçiliyor?..Yoksa tepki bu etkinliğe katılan ve konferansı veren şahsa mı yönelik?”

Sonraki tartışmalardan da sezinleneceği gibi, bizi Kıbrıs’ta yaşamakta olan bir kültür adamının değil de, sırf CTP’li ve Kültür Bakanı’nın yakın dostu olduğu için, İstanbul’da yaşamını sürdürmekte olan bir kişinin Paris’e götürülmesi Kıbrıs’ta hoşnutsuzluğa yol açtı.

Yücel’in serzeniş yazısı üzerine, bu defa sıra M.Kansu’ya geldi. Yazdığı yeni bir yazıda, “bu olayda bir iletişimsizlik ve yanlış anlaşılma söz konusudur” diyerek, Hakkı Yücel’in yaptığı konuşmanın basına ve sanat-kültür örgütlerine iletilmesini önerdi. Çünkü bu tür dış geziler, hep ahbap çavuş ilişkileriyle ayarlandığı için ve her zaman söylediğimiz gibi Kıbrıs Türk toplumunun değil de, kişilerin reklamı amaçlandığından, hep kapalı devre çalışılır ve toplum adına kimin, nerede, ne söylediği bilinmez.

Kıbrıs gazetesinin Kültür-Sanat  sayfasını yöneten Fikret Demirağ, bu sağırlar diyaloğuna geç de olsa katılarak, yazdığı bir yazıda Hakkı Yücel’i ne olur, ne olmaz, gelecekte paslaşılabilir düşüncesiyle bir güzel yağlarken, yıllanmış arkadaşı M.Kansu’ya da fırçasını atmış: “M.Kansu’nun görüşleri yalnızca kendisini bağlar. Benim, adı belli ölçüde bilinen birisinin yazısını “sansürlemek” gibi bir tutumum yoktur ve hiç de olmamıştır.Kendi alanında, kendi ölçeğinde bilinen biri “kendi kamburunu -varsa- kendisi taşıyabilir” görüşündeyim.” Demirağ daha ileride de “M.Kansu’nun yazısında yer alan (nasıl ifade ettiğini, yazı şimdi önümde olmadığı için bilemiyorum) görüşlerle”diye yazarak, dayanaksız ve gelişigüzel “eleştiri” yazısı yazmakta olduğunu ortaya koymuş. Sayfasına haber kırparken de “KKTC’nin temsili ve Hakkı Yücel’le ilgili satırları ne yazık ki -gözüne çarpmadığı için- günlük iş hızının telaşı içinde atlamış”mış!

Kalem sallama sırası yeniden M.Kansu’ya geçtiğinde, bu defa da  F.Demirağ’la kapıştıklarını anlıyoruz: “İşte ben, o “kambur”umla varım” başlıklı yazıda, bir klik tarafından ele geçirilmiş olan K.T.Sanatçı ve Yazarlar Birliği’nin Kültür Bakanlığı’na dikte ettirmek istediği sözümona “ilke”ler uyarınca eğer görüşü sorulsaydı, Demirağ’ın yazdığı gibi Paris’e gidecek kişi olarak Hakkı Yücel’in önerilmeyeceği ve farklı bir görüşün  var olduğu anlaşılıyor. 

KTSYB’nin katılımcılık esasına göre değil de, dar bir kliğin isteğine göre   çalıştığını ve “katılımcı yapısal oluşumun gerçekleşmesi kaçınılmazdır düşüncesinde olan sanatçı ve örgüt yöneticilerinin sayılarının da sanılanın çok üstünde”  olduğunu  da bu kapışma sırasında öğrenmiş olduk. M.Kansu’nun sözümona bir üslup denemesi olarak tartışmaya katılanların adlarını açık olarak değil de, baş harfleriyle yazması da Fikret Bey’i pek kızdırmışa benziyor. Anlaşılan bütün taraflar da “kamburlu” imiş ki kirli çamaşırlar ortaya konmuş. Hay siz yaşayasınız! KTSYB’ni ele geçirmiş olan üç-beş çıkarcının  bu “ben” merkezli böbürlenme hastalıkları sürdükçe daha ne “dost” kavgaları göreceğiz

(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:10, 20 Mayıs-20 Haziran 1996)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder