27 Mayıs 2015 Çarşamba

KÜLTÜREL DEĞİNMELER


Denizbank’ın düzenlediği Resim, Şiir ve Öykü (REŞO) yarışmasının seçici kurullarında görev almak üzere ülkemize gelen Türkiyeli ünlü yazarlardan Duygu Asena’nın bir gözlemi dikkatimizi çekti . Kadın hakları savunucusu Asena’ya göre Kıbrıs Türk erkeği, kendini çok methediyor: “Kıbrıs erkeği hep “ben şöyleyim, ben çok iyiyim...” tavrı içinde. Artık haklılar mı, değiller mi, onu kadınlara sormalı. kendilerini çok uygar, çok iyi, çok eşitlikçi olarak tanımlıyorlar; dilerim öyledir. Eşlerini de methettiklerini duymadım; kendilerini methediyorlar.”

Bizde iki kişiden oluşan (S.Uludağ ve N.Cahit) ama çıkardığı gürültü fazla olan bir “Kadın Araştırmaları Merkezi” var, ama kendi kadınlarımıza ilişkin herhangi bilimsel bir çalışmasını hala daha okuyamadık. Gözlemlenen odur ki bu “Merkez” sadece dış gezilere katılarak, kongre turizmi ve kişisel dostluklar  kurma konusunda uzmanlaşmıştır! “Kadın Platformu”nun oluşturulmasıyla bir hareketlenme sağlanmış görünse de, kadınlarımızın gerçek durumuna ilişkin sosyolojik araştırmalar için anlaşılan daha çok bekleyeceğiz .                                   
Duygu Asena’nın önemli bulduğumuz bir başka gözlemi ise şöyle: “Ben, öykü jürisindeydim. Çok ilginç öyküler vardı. Bazı “yardım almış” öyküler de vardı, onlar da ilginçti. Mesela, 7 yaş çocuğu, müthiş güzel öyküler “yazıp” göndermişti. Annelere, babalara buradan seslenmek lazım; yapmasınlar! Çünkü, çocuğun kendi yaptığı şey daha güzel zaten! Bunun dışında; savaştan çok etkilendiklerini gördük öykülerde. Evet, savaş konulu çok öykü vardı. Fakirlik-zenginlik konusu da çok vardı; çocuklar demek ki bunlardan çok etkilenmişler.”(Kıbrıs, 3.5.1996)

Çocuklarımızı kendi hallerine bırakmayıp, devamlı yönlendirmeye çalışmamızın öykü yazmalarına  da yansıyacağı belli idi. “Vatan-Millet-Sakarya” ve “düşmanımız Rum-Yunan ikilisi” nakaratlarıyla büyütülen çocuklarımızın, aynı doğrultuda öykü yazmaya yönlendirilmesi de beklenir olsa gerek. Özgür düşünme yeteneğini kazanmış olan çocuklarımız ise, o pırıltı dolu zekalarıyla, savaş zenginleri ile memur ayrıcalıklarına sahip kesimlerin fakir halkla olan çelişkisini yakalamışlar. İnşallah bunlar arasından, geleceğin önemli yazarları da çıkar ve onlar bu ülke gerçeklerini hiç çekinmeden kaleme alırlar...
                                                          *    *    *
Gazeteci Neriman Cahit, “yılların müzisyeni” ve “Kıbrıs çiftetellisinin büyük sanat üstadı” diye nitelendirdiği Ahmet Nadide’nin ölümü üzerine yazdığı yazılarda, yine geç kalmışlığına yanıyor: Hani biz uzun uzun sohbet edeceydik... Hani bana “esgileri annadacadın”...
“O sayıları gittikçe azalan geçmiş sosyal yaşamımızın simgelerinden biri” diye tanımladığı Nadide’ye gelene kadar daha o kadar çok konuşulması gereken insan var ki, Neriman Hanım’a elini daha çabuk tutmasını önereceğiz.

Neriman Cahit’ten söz açınca aklıma geçmişte bana aktardığı bir olay geldi. İlkokul öğretmenliği yaptığı sıralarda, bir öğrencisinin 1974 savaşı sonrasında Rum kesiminde kalan, ama yasaklar nedeniyle Kıbrıslı Türklerin tepesini görüp de üzerine çıkamadıkları “Karlıdağ”la ilgili bir şiir yazdığını ve kendisinin bu şiiri çok beğendiğini söylemişti. O sıralarda yayımlanmakta olan Söz çocuk dergisinde bu şiiri yayımlamasını rica etmiştim. Ama otosansür nedeniyle bu şiirin gün ışığına çıkmasına engel olmuştu. Duygu Asena’nın çok başarılı bulduğu çocuk öykü ve resimleriyle ilgili haberi okuyunca bunu anımsadım. İnsanımızı daha ilkokul sıralarında kısıtlamaya başladığımız için, yaratıcı gücümüz ortaya çıkamıyor, ya da dümura uğratılıyor.  Nerede tam özgür ortamlarda yaşayıp, üretebileceğimiz günler!
                                                       *   *   *
Emekli resim öğretmeni ve ressam Emin Çizenel, Ortam gazetesinin sanat sayfasında yayımladığı bir yazıda, isim vermeden, İstanbul’da sergi açan meslektaşı Aşık Mene’yi eleştirdi. Gençliğinde kendinin yaptığı “adından söz ettirme” manevralarının basında eleştirilmesine kızan Çizenel, şimdi  kendi taktiklerini izleyen Mene’ye ateş püskürüyor.Çizenel’in geç de olsa doğruları gördüğü için kutlanması gerek. Bakınız ne yazıyor: “Yıllardır bu toplumun önünü tıkayanlar da hep bu tür karakterlerdir. Girdiği her ortamı dinamitleyen, en snop tavırlarla az gelişmişliklerine dekorlar kurarak, hiçbir şeyi  beğenmeyen, düşünce ürettiklerini sanarak tartıştıklarının içinde boğulup geriye bir kompleksler posası olarak kalan hep bu tür karakterlerdir.”(Ortam, 15 Nisan 1996)

Aşık Mene’nin K.T.Sanatçı ve Yazarlar Birliği’nin son kongresinde çevirdiği dolaplar ve 16 oy alan iki yedekten biri olan Tamer Öncül’ü Yönetim Kuruluna alıp Başkan yapma operasyonu da tıpkı, Çizenel’in yıllar önce “Görsel Sanatçılar Derneği”ndeki  öne çıkma kompleksinden esinlenilmiş gibi!

(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:11, 20 Haziran-20 Temmuz 1990)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder