Denizbank’ın düzenlediği Resim,
Şiir ve Öykü (REŞO) yarışmasının seçici kurullarında görev almak üzere ülkemize
gelen Türkiyeli ünlü yazarlardan Duygu Asena’nın bir gözlemi dikkatimizi çekti
. Kadın hakları savunucusu Asena’ya göre Kıbrıs Türk erkeği, kendini çok
methediyor: “Kıbrıs erkeği hep “ben şöyleyim, ben çok iyiyim...” tavrı içinde.
Artık haklılar mı, değiller mi, onu kadınlara sormalı. kendilerini çok uygar,
çok iyi, çok eşitlikçi olarak tanımlıyorlar; dilerim öyledir. Eşlerini de
methettiklerini duymadım; kendilerini methediyorlar.”
Bizde iki kişiden oluşan (S.Uludağ ve N.Cahit) ama
çıkardığı gürültü fazla olan bir “Kadın Araştırmaları Merkezi” var, ama kendi
kadınlarımıza ilişkin herhangi bilimsel bir çalışmasını hala daha okuyamadık.
Gözlemlenen odur ki bu “Merkez” sadece dış gezilere katılarak, kongre turizmi
ve kişisel dostluklar kurma konusunda
uzmanlaşmıştır! “Kadın Platformu”nun oluşturulmasıyla bir hareketlenme
sağlanmış görünse de, kadınlarımızın gerçek durumuna ilişkin sosyolojik
araştırmalar için anlaşılan daha çok bekleyeceğiz .
Duygu Asena’nın önemli bulduğumuz
bir başka gözlemi ise şöyle: “Ben, öykü jürisindeydim. Çok ilginç öyküler
vardı. Bazı “yardım almış” öyküler de vardı, onlar da ilginçti. Mesela, 7 yaş
çocuğu, müthiş güzel öyküler “yazıp” göndermişti. Annelere, babalara buradan
seslenmek lazım; yapmasınlar! Çünkü, çocuğun kendi yaptığı şey daha güzel
zaten! Bunun dışında; savaştan çok etkilendiklerini gördük öykülerde. Evet,
savaş konulu çok öykü vardı. Fakirlik-zenginlik konusu da çok vardı; çocuklar
demek ki bunlardan çok etkilenmişler.”(Kıbrıs, 3.5.1996)
Çocuklarımızı kendi hallerine
bırakmayıp, devamlı yönlendirmeye çalışmamızın öykü yazmalarına da yansıyacağı belli idi.
“Vatan-Millet-Sakarya” ve “düşmanımız Rum-Yunan ikilisi” nakaratlarıyla
büyütülen çocuklarımızın, aynı doğrultuda öykü yazmaya yönlendirilmesi de beklenir
olsa gerek. Özgür düşünme yeteneğini kazanmış olan çocuklarımız ise, o pırıltı
dolu zekalarıyla, savaş zenginleri ile memur ayrıcalıklarına sahip kesimlerin
fakir halkla olan çelişkisini yakalamışlar. İnşallah bunlar arasından,
geleceğin önemli yazarları da çıkar ve onlar bu ülke gerçeklerini hiç
çekinmeden kaleme alırlar...
* * *
Gazeteci Neriman Cahit, “yılların
müzisyeni” ve “Kıbrıs çiftetellisinin büyük sanat üstadı” diye nitelendirdiği
Ahmet Nadide’nin ölümü üzerine yazdığı yazılarda, yine geç kalmışlığına
yanıyor: Hani biz uzun uzun sohbet edeceydik... Hani bana “esgileri
annadacadın”...
“O sayıları gittikçe azalan
geçmiş sosyal yaşamımızın simgelerinden biri” diye tanımladığı Nadide’ye gelene
kadar daha o kadar çok konuşulması gereken insan var ki, Neriman Hanım’a elini
daha çabuk tutmasını önereceğiz.
Neriman Cahit’ten söz açınca
aklıma geçmişte bana aktardığı bir olay geldi. İlkokul öğretmenliği yaptığı
sıralarda, bir öğrencisinin 1974 savaşı sonrasında Rum kesiminde kalan, ama
yasaklar nedeniyle Kıbrıslı Türklerin tepesini görüp de üzerine çıkamadıkları
“Karlıdağ”la ilgili bir şiir yazdığını ve kendisinin bu şiiri çok beğendiğini
söylemişti. O sıralarda yayımlanmakta olan Söz çocuk dergisinde bu şiiri
yayımlamasını rica etmiştim. Ama otosansür nedeniyle bu şiirin gün ışığına
çıkmasına engel olmuştu. Duygu Asena’nın çok başarılı bulduğu çocuk öykü ve
resimleriyle ilgili haberi okuyunca bunu anımsadım. İnsanımızı daha ilkokul
sıralarında kısıtlamaya başladığımız için, yaratıcı gücümüz ortaya çıkamıyor,
ya da dümura uğratılıyor. Nerede tam
özgür ortamlarda yaşayıp, üretebileceğimiz günler!
* * *
Emekli resim öğretmeni ve ressam
Emin Çizenel, Ortam gazetesinin sanat sayfasında yayımladığı bir yazıda, isim
vermeden, İstanbul’da sergi açan meslektaşı Aşık Mene’yi eleştirdi. Gençliğinde
kendinin yaptığı “adından söz ettirme” manevralarının basında eleştirilmesine
kızan Çizenel, şimdi kendi taktiklerini
izleyen Mene’ye ateş püskürüyor.Çizenel’in geç de olsa doğruları gördüğü için
kutlanması gerek. Bakınız ne yazıyor: “Yıllardır bu toplumun önünü tıkayanlar
da hep bu tür karakterlerdir. Girdiği her ortamı dinamitleyen, en snop
tavırlarla az gelişmişliklerine dekorlar kurarak, hiçbir şeyi beğenmeyen, düşünce ürettiklerini sanarak
tartıştıklarının içinde boğulup geriye bir kompleksler posası olarak kalan hep
bu tür karakterlerdir.”(Ortam, 15 Nisan 1996)
Aşık Mene’nin K.T.Sanatçı ve
Yazarlar Birliği’nin son kongresinde çevirdiği dolaplar ve 16 oy alan iki
yedekten biri olan Tamer Öncül’ü Yönetim Kuruluna alıp Başkan yapma operasyonu
da tıpkı, Çizenel’in yıllar önce “Görsel Sanatçılar Derneği”ndeki öne çıkma kompleksinden esinlenilmiş gibi!
(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:11, 20 Haziran-20
Temmuz 1990)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder