Halen İstanbul'da yaşamakta olan
Kıbrıslı Türk şair ve yazar Özker Yaşın, 11 Ocak 1998 tarihli Kıbrıs
gazetesinin kültür-sanat sayfasında şunları yazdı:
"Harid Fedai'nin ilk şiir kitabı KOZA'yı büyük bir
zevk ile okudum. Kitabı bitirince on iki yıldan beri yapmadığım bir işe yeniden
başlamak geçti içimden: Okuduğum bir kitap üstüne yazı yazmak."
Yaşın devamla Harid Fedai'nin adı
geçen kitabının sunuş yazısından "çok doğru görüşler var" diye takdir
ettiği şu satırları aktarmış:
"Kıbrıs'taki
"boşluk" her alanda olduğu gibi şiirde de kendini gösteregelmiştir.
Birkaç dize çiziktirenler, kitap basma olanağını bulanlar -bazı dış odakların
da pompalamalarıyla- kendilerini "usta"dan sayar olmuşlardır. (Harid
Bey, ad vermiyor, ama mesaj yerine
ulaşmıştır. Ertesi gün Kıbrıs gazetesinin Kültür-Sanat sayfası yönetmeni,
yayımlanmasını günlerce engellediği bu yazıya, kendine özgü biçemiyle yanıt
vermiştir: "Etik...ve "Burası çıkmaz sokaktır!") Aralarında çağ
kapatıp çağ açtıklarına inananlar bile çıkmıştır. (Bunlar da, 74 kuşağını
ortaya atan Yaşınzade Mehmet ve Neşe kardeşler olsa gerek) Birikimi
olmayanların eleştirmenliğe soyunmalarıysa işin bir başka çarpık görüntüsüdür.
(Açıkça ad verilmeyen bu kişi de, herhalde İlahiyat okuyup, Yaşınların
tavsiyesiyle Varlık dergisinde Kıbrıs Türk Edebiyatı üzerine muhteşem
eleştiriler getiren ve Harid Fedai'den hak ettiği yanıtları almış bulunan
Asistan Profesör olsa gerek)"
Özker Yaşın devam ediyor:
"Harid Fedai'nin bu düşünceleri altına hiç çekinmeden imzamı
atabilirim...Harid gerçek şiiri bilen bir değerli edebiyat adamı, bir hoca, bir
araştırmacı. Uzun yıllardan beri katıldığı bilimsel toplantılarda Kıbrıslı
Türkleri yetki ile temsil eden, bilgi birikimine sahip, çok değerli bir bilim
adamı. Hiç çekinmeden yazayım, Harid aynı zamanda kendini "usta"
sananlardan çok daha "usta" bir şair.
"Geçmişi bilmeden "iddialı" olmaya kalkışmanın
temelsizliği"ni çok iyi kavramış."
YERSİZ
TEPKİ
İşte yukarıya aktarılan bu
"çok doğru görüşler"in, bizzat kendisinin engellemelerine rağmen,
kendi sayfasında yayımlanmasını içine sindiremeyen Fikret Demirağ, ertesi gün
döktürdüğü yazısında şunları yazdı:
"Herkesin bir sanat
anlayışı, beğeni düzeyi ve beklenti limiti vardır. Birisine göre, bir yapıt iyi
ya da muhteşem olabilir, bir başkasına göre ise düzeysiz ya da vasat. Birine
göre bir olgu doyurucudur, öbürüne göre, değildir. Bu yargı farkını her anlam
ve bağlam içinde düşünebilirsiniz. Bu, çok doğal."
Hayır bu çok doğal değil! Çünkü
bir eser belli bir düzeyi tutturmuş ve hatta onun üzerine çıkmışsa ve yılların
şairi olan birisi tarafından takdir edilmişse, dahası, bu ülkenin birçok
şiirden anlayanı tarafından beğenilmiş ve başarılı bulunmuşsa, objektif davranılıp,
bu eserin hakkının verilmesi gerekmektedir.
Harid Fedai'nin yılların
birikiminden geçirip damıttığı ve ördüğü "KOZA"sı karşısında,
kendisini "usta şair" addeden Fikret Bey, suskun kalmamalı veya en
azından "düzeysiz, ya da vasat" nitelemesini yapmamalıydı. Kaldı ki
Kıbrıs'ın en yüksek satışlı Türkçe gazetesinde Kültür-Sanat Sayfası
yönetmenliği yapan bir kişi, dile getirilen görüşleri "zırvalama"
olarak nitelemezden önce bir kere daha düşünmeliydi! Kimin çıkmaz sokak içinde
olduğu ve Etik'ten söz etme cüretini gösterdiği ise ortadadır. Çünkü "hırs
ve kıskançlık dürtüleri o kişiyi akıl almaz yöntemlere yöneltecektir
sürekli."
ENGELLEMECİ TAVIR
Kendisini ülkenin tek usta şairi
gören bu hatalı anlayış, geçmiş yazılı kültürümüzle ilgili herhangi bir bilgi
sahibi olmadığından, bu konuda yapılmış araştırmaları görmezlikten geldiğinden,
Kıbrıs Türk edebiyatını bir şiir edebiyatı olarak tanımlamakta ısrar
etmektedir. Onu bile sadece kendi şiiriyle veya ölmüş, intihar etmiş birkaç
şairin şiirleriyle anmayı yeğleyen Demirağ, gazetesinin Kültür-Sanat sayfasının
sütunlarını daha dikkatli kullanmalıdır. Doğru görüşleri dile getirenlerin
yazılarının yayımlanmasını engelleyen ve üstüne üstlük onları suçlamaya kalkan
Fikret Demirağ, önce kendi etiğini gözden geçirmelidir. Çünkü böylesi bir
tavır, hiç kuşkusuz kendisinin daha düzeyli olmasını sağlayacaktır.
Demirağ'ın
sözümona "eleştiri" yaptığı yazıları ile ilgili olarak İsmail
Bozkurt, 10 Ekim 1997 tarihli Ortam gazetesinde bakınız ad vermeden Demirağ ve
benzerleri için neler diyor:
"Bir
kısım yazarlar ise, dışlamacı bir tutumla kendilerinden başka kimseyi yazar ya
da ozan olarak görmezler. Genel anlamda edebiyat, özel anlamda bir edebi tür,
en çok da şiir konusunda kendilerinden başka kimsenin konuşamayacağını, hatta
konuşmaması gerektiğini savunurlar. Edebiyatta eleştiri kurumunu, edebiyatın
ayrıca bir bilim olduğunu, edebiyat araştırmacılığı denen bir uğraş alanının
olduğunu bilmezlikten gelirler. Hatta bir şiir severin, bir şiir okuyucusunun
bile şiir konusunda söyleyebilecek sözü olduğunu unuturlar.
Üstelik
bu tipler düzeyli, uygar eleştiri yapmayı da bilmezler. Hakaret etmeyi,
horlamayı, aşağılamayı bir marifet sayarlar. Bunu yaparken, "şecaat arz
ederken" hırsızlığını anlatan "merd-i kıpti" örneği,
sevgisizliklerini, komplekslerini ortaya döktüklerinin ayrımında
değillerdir."
DEĞERLENDİRME BÖYLE Mİ YAPILMALI?
Bütün uyarılara rağmen Demirağ,
patolojik bir hal almış olan bu tutumunu, 26 Aralık 1997 tarihli sayfasında
yayımlanan "1997 sona ererken..." başlıklı değerlendirme yazısında da
sürdürdü. "Sonuçta, herkesin görüşü kendine" diye bir saptama yapmış
olsa da, bu görüşün ne kadar bencil ve hatalı olduğu aşikardır. Bakınız neler
yazmış:
"1997'de
ülkemizde -ve ülkemizle ilgili olarak, dışarıda- edebiyat, sanat ve kültür
adına kayda değer çok az şey vardı. Özgün bir çıkış, ses getirecek, çıtayı
yükselten yapıt yoktu. Elbette etkinlikler (konserler, sergiler, paneller,
festivaller, oyun sahnelemeler vb) yapıldı, kitaplar yayımlandı, ama her
yılkinden fazla, yoğun ve üst düzeyde değildi...Yıl içinde, dikkati çeken bir
şey de, ortada dolanan ve hiçbir birikim, yetenek ve işçiliğe dayanmayan
"ölü" doğmuş ürünlerin (şiir, resim, öykü vb) bolluğuydu...İyi
ürünler de vardı, ama çok değil...(1997)Bize çok yetenekli yeni bir sanatçı
getirmedi, üzerinde çok dikkatle durmayı gerektirecek çok önemli bir kitap
yayımlanmadı (şiir ve öykü alanında özellikle)."
BU AŞAĞILAMALARA BİR SON VERİLMELİ
Okuyucunun da görebileceği gibi,
yıllardır yüksek maaş karşılığı Kıbrıs gazetesinin Kültür-Sanat yönetmenliğini
yapmakta olan bu emekli edebiyat öğretmeni, buradaki görevini layıkiyle yerine
getirememekte, dahası Kıbrıslı Türklerin kültürel çalışmalarını aşağılamakta ve
"ölü doğmuş" olarak niteleyerek, ülkemiz sanatçı ve kültür adamlarına
sürekli saygısızlık etmektedir.
Kıbrıslı
dergisinin bu sayısında yayımladığımız "Kıbrıs Türk Bibliyografyası
1997" başlıklı çalışmamızda kaydettiğimiz 89 kitap (listemiz eksik
olabilir, çünkü sadece basın kaynakları taranarak hazırlanmıştır), yazar,
araştırmacı ve şairlerimizin Fikret
Demirağ'a verebileceği en güzel yanıttır.
4-5 yıl
önce biz yine, Demirağ'ın Kıbrıs gazetesinin Kültür-Sanat sayfasında çıkmış
40'dan fazla yazısını ele alıp eleştiren bir çalışma hazırlayıp, gazetesine
iletmiştik. Ama kendisi bize yayımlanacağına dair söz vermiş olmasına karşın,
yazıyı yayımlatmamıştı. O çalışma daha
sonra az okunan bir dergide kamuoyunun bilgisine getirildiğinde (Bak.A.An,
Kıbrıs gazetesinin Kültür-Sanat Sayfası Üzerine Değinmeler, Sosyalist Gözlem,
Sayı:4, Haziran 1993), dergi sahibine psikolojik baskı yapmaya kadar işi
götürebilmişti.
BİR İTİRAF-BİR TAVSİYE
"Bizde Kitap Yayımlama - Yayımlatma
Yöntemleri" başlıklı ve 27 Ekim 1997 tarihinde yayımladığı bir başka
yazısında yine çamlar deviren Fikret Bey, yazar ve yayınevlerinden tepki
topladığı için, bakınız 3 gün sonra neler yazma ihtiyacını hissetmiş:
"(Yazı),
bazı yanlış anlamalara yol açmış. Daha doğrusu biz neyi kast ettiğimizi iyi
anlatamamışız; hiç aklımızdan geçmeyen anlamlar çıkmış bazı cümlelerden...Zaman
zaman, bir yazıdan, yazarının hiç aklından geçmeyen, ama kendisinin de farkında
olmadan, bir sözcük ya da ifade ediş biçiminden dolayı yanlış anlamlar
çıkabiliyor. Ne yazık ki bunlar zaman zaman olabiliyor."
Bu
durumda, Fikret Demirağ'ın karşılığında belli bir maaş aldığı işine ve dersine
daha iyi çalışması ve kalemi eline aldığında, yazdığının ne anlama geldiğini
iyice tartması, düşünmesi ve sonra eleştirmenliğe soyunması gerektiği ortaya
çıkmaktadır. Çalakalem yazarlık ve eleştirmenlik yapılamayacağını artık anlamış
olmalı ve ülkemiz kültür hayatına verdiği zararları da artık kavramış
olmalıdır.
(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:30, Şubat 1998)
"Kıbrıslı"nın geçen
sayısında yayımlanan "Bir yazıya tepki ve Demirağ'ın eleştirmenliği"
başlıklı yazıya 5 Şubat günü yanıt veren Fikret Demirağ, "Gülmek mi,
ağlamak mı?" şeklinde başlık atmış. Biz ona hem gülmesini, hem de ağlamasını
öneririz. Çünkü çizmeyi çoktan aşmıştır. İkili adrese yazılmış bulmaca tipi
yanar-döner yazılar yerine, açıkça ne demek istediğini söylemekten çekinmeyen
yazılar yazmalı. Ama onun ne hin oğlu hin olduğunu bütün şiir camiası biliyor.
Adres belli olmasaydı, "beklenildiği gibi" yanıt gelir miydi?
Bakınız kendi yetenekleri
hakkında S.İsmail'in son kitabını değerlendirirken neler yazmış:
"Yazınsal yetkinlik"i
konusuna girmeyeceğim, çünkü bu konuda -başka birçok konuda olduğu gibi-
kendimi yetkili görmüyorum."
O zaman neden
kalemi eline alıyorsun? "Gülmeli mi, ağlamalı mı?"
(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:31, Mart 1998)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder