27 Mayıs 2015 Çarşamba

BİR YAZIYA DUYULAN TEPKİ VE DEMİRAĞ'IN ELEŞTİRMENLİĞİ


Halen İstanbul'da yaşamakta olan Kıbrıslı Türk şair ve yazar Özker Yaşın, 11 Ocak 1998 tarihli Kıbrıs gazetesinin kültür-sanat sayfasında şunları yazdı:
"Harid Fedai'nin ilk şiir kitabı KOZA'yı büyük bir zevk ile okudum. Kitabı bitirince on iki yıldan beri yapmadığım bir işe yeniden başlamak geçti içimden: Okuduğum bir kitap üstüne yazı yazmak."
Yaşın devamla Harid Fedai'nin adı geçen kitabının sunuş yazısından "çok doğru görüşler var" diye takdir ettiği şu satırları aktarmış:
"Kıbrıs'taki "boşluk" her alanda olduğu gibi şiirde de kendini gösteregelmiştir. Birkaç dize çiziktirenler, kitap basma olanağını bulanlar -bazı dış odakların da pompalamalarıyla- kendilerini "usta"dan sayar olmuşlardır. (Harid Bey, ad vermiyor,  ama mesaj yerine ulaşmıştır. Ertesi gün Kıbrıs gazetesinin Kültür-Sanat sayfası yönetmeni, yayımlanmasını günlerce engellediği bu yazıya, kendine özgü biçemiyle yanıt vermiştir: "Etik...ve "Burası çıkmaz sokaktır!") Aralarında çağ kapatıp çağ açtıklarına inananlar bile çıkmıştır. (Bunlar da, 74 kuşağını ortaya atan Yaşınzade Mehmet ve Neşe kardeşler olsa gerek) Birikimi olmayanların eleştirmenliğe soyunmalarıysa işin bir başka çarpık görüntüsüdür. (Açıkça ad verilmeyen bu kişi de, herhalde İlahiyat okuyup, Yaşınların tavsiyesiyle Varlık dergisinde Kıbrıs Türk Edebiyatı üzerine muhteşem eleştiriler getiren ve Harid Fedai'den hak ettiği yanıtları almış bulunan Asistan Profesör olsa gerek)"
Özker Yaşın devam ediyor: "Harid Fedai'nin bu düşünceleri altına hiç çekinmeden imzamı atabilirim...Harid gerçek şiiri bilen bir değerli edebiyat adamı, bir hoca, bir araştırmacı. Uzun yıllardan beri katıldığı bilimsel toplantılarda Kıbrıslı Türkleri yetki ile temsil eden, bilgi birikimine sahip, çok değerli bir bilim adamı. Hiç çekinmeden yazayım, Harid aynı zamanda kendini "usta" sananlardan çok daha "usta" bir şair.  "Geçmişi bilmeden "iddialı" olmaya kalkışmanın temelsizliği"ni çok iyi kavramış."

YERSİZ TEPKİ
İşte yukarıya aktarılan bu "çok doğru görüşler"in, bizzat kendisinin engellemelerine rağmen, kendi sayfasında yayımlanmasını içine sindiremeyen Fikret Demirağ, ertesi gün döktürdüğü yazısında şunları yazdı:
"Herkesin bir sanat anlayışı, beğeni düzeyi ve beklenti limiti vardır. Birisine göre, bir yapıt iyi ya da muhteşem olabilir, bir başkasına göre ise düzeysiz ya da vasat. Birine göre bir olgu doyurucudur, öbürüne göre, değildir. Bu yargı farkını her anlam ve bağlam içinde düşünebilirsiniz. Bu, çok doğal."
Hayır bu çok doğal değil! Çünkü bir eser belli bir düzeyi tutturmuş ve hatta onun üzerine çıkmışsa ve yılların şairi olan birisi tarafından takdir edilmişse, dahası, bu ülkenin birçok şiirden anlayanı tarafından beğenilmiş ve başarılı bulunmuşsa, objektif davranılıp, bu eserin hakkının verilmesi gerekmektedir.
Harid Fedai'nin yılların birikiminden geçirip damıttığı ve ördüğü "KOZA"sı karşısında, kendisini "usta şair" addeden Fikret Bey, suskun kalmamalı veya en azından "düzeysiz, ya da vasat" nitelemesini yapmamalıydı. Kaldı ki Kıbrıs'ın en yüksek satışlı Türkçe gazetesinde Kültür-Sanat Sayfası yönetmenliği yapan bir kişi, dile getirilen görüşleri "zırvalama" olarak nitelemezden önce bir kere daha düşünmeliydi! Kimin çıkmaz sokak içinde olduğu ve Etik'ten söz etme cüretini gösterdiği ise ortadadır. Çünkü "hırs ve kıskançlık dürtüleri o kişiyi akıl almaz yöntemlere yöneltecektir sürekli."

ENGELLEMECİ TAVIR
Kendisini ülkenin tek usta şairi gören bu hatalı anlayış, geçmiş yazılı kültürümüzle ilgili herhangi bir bilgi sahibi olmadığından, bu konuda yapılmış araştırmaları görmezlikten geldiğinden, Kıbrıs Türk edebiyatını bir şiir edebiyatı olarak tanımlamakta ısrar etmektedir. Onu bile sadece kendi şiiriyle veya ölmüş, intihar etmiş birkaç şairin şiirleriyle anmayı yeğleyen Demirağ, gazetesinin Kültür-Sanat sayfasının sütunlarını daha dikkatli kullanmalıdır. Doğru görüşleri dile getirenlerin yazılarının yayımlanmasını engelleyen ve üstüne üstlük onları suçlamaya kalkan Fikret Demirağ, önce kendi etiğini gözden geçirmelidir. Çünkü böylesi bir tavır, hiç kuşkusuz kendisinin daha düzeyli olmasını sağlayacaktır.
            Demirağ'ın sözümona "eleştiri" yaptığı yazıları ile ilgili olarak İsmail Bozkurt, 10 Ekim 1997 tarihli Ortam gazetesinde bakınız ad vermeden Demirağ ve benzerleri için neler diyor:
            "Bir kısım yazarlar ise, dışlamacı bir tutumla kendilerinden başka kimseyi yazar ya da ozan olarak görmezler. Genel anlamda edebiyat, özel anlamda bir edebi tür, en çok da şiir konusunda kendilerinden başka kimsenin konuşamayacağını, hatta konuşmaması gerektiğini savunurlar. Edebiyatta eleştiri kurumunu, edebiyatın ayrıca bir bilim olduğunu, edebiyat araştırmacılığı denen bir uğraş alanının olduğunu bilmezlikten gelirler. Hatta bir şiir severin, bir şiir okuyucusunun bile şiir konusunda söyleyebilecek sözü olduğunu unuturlar.
            Üstelik bu tipler düzeyli, uygar eleştiri yapmayı da bilmezler. Hakaret etmeyi, horlamayı, aşağılamayı bir marifet sayarlar. Bunu yaparken, "şecaat arz ederken" hırsızlığını anlatan "merd-i kıpti" örneği, sevgisizliklerini, komplekslerini ortaya döktüklerinin ayrımında değillerdir."

DEĞERLENDİRME BÖYLE Mİ YAPILMALI?
Bütün uyarılara rağmen Demirağ, patolojik bir hal almış olan bu tutumunu, 26 Aralık 1997 tarihli sayfasında yayımlanan "1997 sona ererken..." başlıklı değerlendirme yazısında da sürdürdü. "Sonuçta, herkesin görüşü kendine" diye bir saptama yapmış olsa da, bu görüşün ne kadar bencil ve hatalı olduğu aşikardır. Bakınız neler yazmış:
            "1997'de ülkemizde -ve ülkemizle ilgili olarak, dışarıda- edebiyat, sanat ve kültür adına kayda değer çok az şey vardı. Özgün bir çıkış, ses getirecek, çıtayı yükselten yapıt yoktu. Elbette etkinlikler (konserler, sergiler, paneller, festivaller, oyun sahnelemeler vb) yapıldı, kitaplar yayımlandı, ama her yılkinden fazla, yoğun ve üst düzeyde değildi...Yıl içinde, dikkati çeken bir şey de, ortada dolanan ve hiçbir birikim, yetenek ve işçiliğe dayanmayan "ölü" doğmuş ürünlerin (şiir, resim, öykü vb) bolluğuydu...İyi ürünler de vardı, ama çok değil...(1997)Bize çok yetenekli yeni bir sanatçı getirmedi, üzerinde çok dikkatle durmayı gerektirecek çok önemli bir kitap yayımlanmadı (şiir ve öykü alanında özellikle)."

BU AŞAĞILAMALARA BİR SON VERİLMELİ
Okuyucunun da görebileceği gibi, yıllardır yüksek maaş karşılığı Kıbrıs gazetesinin Kültür-Sanat yönetmenliğini yapmakta olan bu emekli edebiyat öğretmeni, buradaki görevini layıkiyle yerine getirememekte, dahası Kıbrıslı Türklerin kültürel çalışmalarını aşağılamakta ve "ölü doğmuş" olarak niteleyerek, ülkemiz sanatçı ve kültür adamlarına sürekli saygısızlık etmektedir.
            Kıbrıslı dergisinin bu sayısında yayımladığımız "Kıbrıs Türk Bibliyografyası 1997" başlıklı çalışmamızda kaydettiğimiz 89 kitap (listemiz eksik olabilir, çünkü sadece basın kaynakları taranarak hazırlanmıştır), yazar, araştırmacı ve şairlerimizin  Fikret Demirağ'a verebileceği en güzel yanıttır.
            4-5 yıl önce biz yine, Demirağ'ın Kıbrıs gazetesinin Kültür-Sanat sayfasında çıkmış 40'dan fazla yazısını ele alıp eleştiren bir çalışma hazırlayıp, gazetesine iletmiştik. Ama kendisi bize yayımlanacağına dair söz vermiş olmasına karşın, yazıyı  yayımlatmamıştı. O çalışma daha sonra az okunan bir dergide kamuoyunun bilgisine getirildiğinde (Bak.A.An, Kıbrıs gazetesinin Kültür-Sanat Sayfası Üzerine Değinmeler, Sosyalist Gözlem, Sayı:4, Haziran 1993), dergi sahibine psikolojik baskı yapmaya kadar işi götürebilmişti.

BİR İTİRAF-BİR TAVSİYE              
"Bizde Kitap Yayımlama - Yayımlatma Yöntemleri" başlıklı ve 27 Ekim 1997 tarihinde yayımladığı bir başka yazısında yine çamlar deviren Fikret Bey, yazar ve yayınevlerinden tepki topladığı için, bakınız 3 gün sonra neler yazma ihtiyacını hissetmiş:
            "(Yazı), bazı yanlış anlamalara yol açmış. Daha doğrusu biz neyi kast ettiğimizi iyi anlatamamışız; hiç aklımızdan geçmeyen anlamlar çıkmış bazı cümlelerden...Zaman zaman, bir yazıdan, yazarının hiç aklından geçmeyen, ama kendisinin de farkında olmadan, bir sözcük ya da ifade ediş biçiminden dolayı yanlış anlamlar çıkabiliyor. Ne yazık ki bunlar zaman zaman olabiliyor."   
            Bu durumda, Fikret Demirağ'ın karşılığında belli bir maaş aldığı işine ve dersine daha iyi çalışması ve kalemi eline aldığında, yazdığının ne anlama geldiğini iyice tartması, düşünmesi ve sonra eleştirmenliğe soyunması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Çalakalem yazarlık ve eleştirmenlik yapılamayacağını artık anlamış olmalı ve ülkemiz kültür hayatına verdiği zararları da artık kavramış olmalıdır.

(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:30, Şubat 1998)


"Kıbrıslı"nın geçen sayısında yayımlanan "Bir yazıya tepki ve Demirağ'ın eleştirmenliği" başlıklı yazıya 5 Şubat günü yanıt veren Fikret Demirağ, "Gülmek mi, ağlamak mı?" şeklinde başlık atmış. Biz ona hem gülmesini, hem de ağlamasını öneririz. Çünkü çizmeyi çoktan aşmıştır. İkili adrese yazılmış bulmaca tipi yanar-döner yazılar yerine, açıkça ne demek istediğini söylemekten çekinmeyen yazılar yazmalı. Ama onun ne hin oğlu hin olduğunu bütün şiir camiası biliyor. Adres belli olmasaydı, "beklenildiği gibi" yanıt gelir miydi?
Bakınız kendi yetenekleri hakkında S.İsmail'in son kitabını değerlendirirken  neler yazmış:
"Yazınsal yetkinlik"i konusuna girmeyeceğim, çünkü bu konuda -başka birçok konuda olduğu gibi- kendimi yetkili görmüyorum."
O zaman neden  kalemi eline alıyorsun? "Gülmeli mi, ağlamalı mı?"

(Kıbrıslı Türkün Sesi dergisi, Sayı:31, Mart 1998)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder