15 Mayıs 2015 Cuma

İSRAİL'DEKİ TARİH TARTIŞMALARININ BİZE ANIMSATTIKLARI


İsrail devletini, 2. Dünya Savaşı'nın külleri ardından kuran Yahudi göçmenleri ve öncüleri, bir adalet, kahramanlık ve kurtuluş olayı gerçekleştirdikleri inancındaydılar. Ama devletin 14 Mayıs 1948'de kuruluşunun 50. yıldönümünde, olgunlaşmakta olan bir ulus, zora dayalı olarak kuruluşlarını yeniden değerlendirmekte ve ülkenin tarihçileri, uzun süredir baskı altında tutulmuş olan şu soruyu öfkeli bir şekilde tartışmaktadırlar: İsrail, bir günahkar olarak mı doğmuştur? İsrail'in "yeni tarihçiler"inden Ilan Pappe için yanıt, gürleyen bir sesle "evet"dir.

(Acaba bizde de, KTFD ve daha sonra sözümona "bağımsız" KKTC oluşturulurken, Kıbrıs Cumhuriyeti ve 1963 sonundan beri, ona sahip çıkmış olan Kıbrıs Rum toplumuna karşı, bir günah işlenmemiş midir? Ve sırf bu nedenle değil midir ki, tanınmaması için bütün ülkelere, BM tarafından çağrıda bulunulmuştur. Bu günah çocuğuna, olmayacak bu duaya, biz niye amin diyelim?)

YENİ TARİHÇİLER
Associated Press ajansı muhabiri Dan Perry ile bir süre önce, bir söyleşi yapan Hayfa Üniversitesi profesörü Ilan Pappe, şöyle konuşmaktadır:
"Yahudiler, Arap olan bir toprağa gelerek, orayı, insanlarını evinden yurdundan söküp, kovarak ele geçirmişlerdir. Biz, sömürgeci işgalciler olmak istedik ve aynı zamanda ahlaki değerlerle de yüzyüze geldik."

(Kıbrıslı Türkler, Türk Ordusu'nun askeri desteği ile 1974 yazında işgal edilen Kıbrıs'ın %37'lik kuzey toprağı üzerinde toplanıp, buradaki onbinlerce Kıbrıslı Rumu ev ve yurtlarından edip, güneye kaçırırken, onların terkettiği yerlere TC'den getirilen aktarma nüfusu yerleştirirken, konunun ahlaki boyutunu hiç düşünmüşler mi?)

"Yeni tarihçiler"in öne sürdüklerine göre, kendilerinden önceki tarihçiler, birçok olayda, özellikle İsrail'i kurup, Filistin göçmenleri sorununu yaratan 1948-49 savaşı ile ilgili ulusal efsaneleri anlatmaya devam ettiler.

(Bizim resmi tarihçilerimiz ve propagandistlerimiz de, ayrılıkçı TMT yeraltı tedhiş örgütünü ve yaptıklarını günde 24 saat verdikleri demeçler ve yazdıkları yazılarla efsaneleştirmemişler mi?)

TARİHİ YENİDEN YAZANLARIN GÖRÜŞLERİ
Revizyonistler tarafından öne sürülen iddialar arasında şunlar vardı: 1948-49 savaşında istila eden Arap ordularına karşı kazanılan Yahudi zaferi, inanmak istedikleri bir mucize değildi. Güçlü olan taraf kazanmıştı.

(Kıbrıslı Türkler 1963'ten 1974'e 11 yıl ezilmiş, horlanmışlardı. Şimdi ezme, horlama sırası onlara gelmişti. Türkiye'nin "Mutlu Barış Harekâtı" hâlâ daha ağızlarda sakız, dillerde şükran değil midir?)

İsrail'den kaçan Araplar (tahminler 700 bine kadar çıkmaktadır), sadece Arap ordularının Yahudileri katletmesi için önlerini açmak üzere kaçmaları doğrultusunda Arap liderlerce yapılan çağrılara uymamışlardı. Hepsi değilse bile çoğu, yerlerinden atılmışlardı.

(İkinci harekâtla Atilla taksim çizgisi çizilirken, çizginin güneyine kaçan Kıbrıslı Rumlara, sonradan Karpaz'dan kaçırttıklarımız da eklenmelidir. Yerinden yurdundan edilen Kıbrıslı Rumların sayısı bugün, 176 bin olarak biliniyor.)

Savaştan sonra, Araplar redçi taraf değillerdi. İsrailli liderler, uzlaşma istemedikleri için halklarından bir dizi barış girişimini saklamışlardı.

(Kıbrıs Türk liderliği, 1958'den beri adanın emperyalist planlar gereği taksim edilmesinden yana çalıştığı için, 1974'den sonra Rumlar tarafından yapılan federal devlet önerilerini hep geri çevirmiş ve onları "anlaşma istemiyorlar" diye suçlamış ve kendi halkına, Rumları  redçi diye tanıtmıştı.)

İsrail'de tarih ve günümüz, sürekli olarak birbirine girmektedir. Bazılarına göre, revizyonistlerin İsrail'in oluşturduğu kahramanlık imajından uzaklaşması, Filistinlilerle nihai sınırları görüşmeye hazırlanırken, kararlılığı zayıflatabilir.
Örneğin, Londra'daki King's College'de savaş araştırmaları dersi veren Efraim Karsh, revizyonizmi, iki yüzlüler tarafından ayağa düşürülmüş tahrifat olarak suçlamakta ve şöyle demektedir:
"İsrail'in kurucularının hareket noktası saftı. Onlar sadece, Yahudi halkı için, bir Yahudi devleti kurmak istemişlerdi.
Arapların topraklarından atılması konusu, savaşla ilgili olarak uzun bir süreden beri yaratılan karmaşa yüzünden karışıktır. 30 yıl süreli devlet sırrı nedeniyle belgelerin kilit altında tutulmasını sağlayan kurallar ve aradan geçmiş yıllar yüzünden, Arapların olayları anlatış şeklinin, yanlış olduğu doğrultusunda müphem bir inanış vardır.

YENİ BİLGİLER GÜN IŞIĞINA ÇIKARILDI
"Yeni tarihçiler"den ilk saldırı, 1980'li yılların sonunda geldi. Beersheba'daki Ben-Gurion Üniversitesi'nde şimdi profesör olan Benny Morris, yazdığı bir dizi makalede ve "Filistinli Göçmenler Sorunu'nun Doğuşu" adlı kitabında,  Arapların topraklarından nasıl atıldığına ilişkin ayrıntılı bilgiler verdi.
Morris kendisi ile yapılan bir söyleşide şunları söyledi:
"Arapların yurtlarından ayrılmasının nedenleri çeşitlidir. Ama en önde gelen neden, İsrail saldırıları ve İsrail'in hayali değil, gerçekten mutlaka yeni saldırılarda bulunacağına ilişkin korkudur.

(Kıbrıslı Rumlar da, hâlâ daha Türk ordusunun adanın hepsini ele geçireceği korkusu ile yaşamaktadırlar. O nedenle de sürekli silahlanmaktadırlar.)

Morris, doğrudan topraklarından sökülen Arapların sayısının kesin olarak kaç kişi olduğunu söyleyememektedir. Lod ve Ramie'de yaklaşık 60 bin kişi, İsrail birlikleri tarafından  zorla topraklarından uzaklaştırılmışken, Hayfa, Yafa ve Safed'deki Araplar, Yahudi saldırıları anında veya yakın bir tarihte topraklarından kaçmışlardır.
Siyonist liderlerin, bu topraktan kovmaları önceden  planlamamış olabileceklerini söyleyen Morris, onların, temeldeki bu zor durumla mücadele ederken, bu kovma fikriyle oynadıklarını belirtmiştir:
"Arapların çoğunlukta bulunduğu bir ülkede, bir Yahudi devleti kurmak durumundaydılar. Her ne ise, olası büyük bir 5. kolun var olacağı bir ülkeyi böldüler."

(Türk Gladio'sunun Kıbrıs'ı taksim etme ve nüfus kaydırma planları 1950'li yıllara kadar geri gitmektedir. Bak. Kıbrıs İstirdat Planı ve Halil Fikret Alasya'nın son açıklaması: "Genelkurmay'a taşıdığım kitaplar ve yayınlar üzerinde, yoğun bir çalışma sonucu ortaya üç taksim planı çıkmıştı. Bak: Kıbrıs Mektubu, Ocak 1998, Ankara)

TAKSİM VE NÜFUS DEĞİŞİMİ ÖNERİSİ ESKİ İDİ
Bir İngiliz Komisyonu'nun 1937'de Filistin'in taksimini ve nüfus değişimlerini önermesinden sonra, devlet oluşmasından önce İsrail'i yönetmiş olan David Ben-Gurion ve diğerleri, Arap nüfusun İsrail'den başka yere taşınmasına destek veren bir dizi demeç vermişlerdi. Morris şöyle diyor: "Nüfus değişimine karşı olduklarına ilişkin, tek bir kelime bile asla söylememişlerdir."
Pappe, dağınık Yahudi göçmenlerden oluşan küçük bir ordunun güçlü Arap istilacılara karşı durdukları fikrine dayanan İsraillilere, Bağımsızlık Savaşı'nın gördükleri gibi olmadığını kanıtlamaya çalışmıştır:
"Arap orduları, daha çok Mısır, Suriye, İrak ve Transjordan, yani bugünkü Ürdün'den gelmişlerdi ve 20 bin kişiden fazlaydılar. Arap uluslarının mücadele veren birlikleri, kısmen de kendi toy rejimlerinin iç istikrarını güvence altına almak için geride, ülkelerinde kalmıştı. Yükselen İsrail Savunma Gücü, ki çoğunluğu devlet oluşumu öncesinin Hagana milislerine dayanmaktaydı, çok geçmeden Arapları sayıca geçti ve Yahudi askerleri Araplardan çok daha fazla uyanıktı. Araplar, İngilizlerden tedarik edilen ve verilmesi durdurulan askeri malzemeye bağımlılık yüzünden felç olmuştu.

TAKSİM EDİLECEK TOPRAK ÖNCEDEN BELİRLENMİŞTİ
Daha da önemlisi, İsrail, istilacı orduların en güçlüsü olan Transjordan ve onun Arap Lejyonu ile sessiz bir anlaşmaya varmıştı. BM Taksim Planında, Filistin Arap devletinin merkezi olarak düşünülmüş olan Şeria nehrinin batı yakası ele geçirilecekti yalnız. Böyle olmakla beraber, Arap Lejyonu bazı küçük çarpışmaları kazanmış ve Doğu Kudüs ile Bethlehem yakınlarındaki Yahudi yerleşim bölgelerinden Etzion blokunu ele geçirmişti.

(Kıbrıs'taki Taksim Planı'na göre ise, önceden belirlenmiş olan Atilla Hattı'nın güneyine geçilmeyecek, güneydoğudaki İngiliz üssü Dikelya'ya kadar dayanılacak ve Maraş iskan edilmeyecekti.)

Bazı yeni iddialara göre, savaş sonrasındaki aylarda, Arap liderleri barış mesajları göndermiş, ama bunlar Ben-Gurion tarafından reddedilmiş ve İsrail kamuoyundan gizli tutulmuştu. Çünkü daha az elverişli olan BM taksim planına kıyasla, savaşta elde ettikleri toprak daha fazlaydı ve bunu bırakamazdı. Araplar, kendi kamuoylarından korktukları için, önerilerini hiçbir zaman açıklamamışlardı."

(Bakalım Kıbrıs'ın taksimi için, iki askeri harekât arasındaki sürede veya daha sonra, taraflar arasında henüz açıklanmamış hangi gizli pazarlıklar yapılmıştı?)

Morris ise, bu olayların, İsrail düşüncesi ve eylemlerinde tamamen pembe bir görüşü propaganda eden ve Arap düşüncesi ve eylemlerine tamamen olumsuz bir bakış açısıyla bakan Siyonist tarihçiler tarafından  örtbas edildiğini vurgulamaktadır.

(TMT'nin 1958'deki kışkırtma eylemleri ile 1963 sonrası olayları değerlendirilirken, Kıbrıs Türk liderliğinin ve onun resmi tarih yazıcılarının bize aktardıkları, tek yanlı ve ayrılıkçı kışkırtma eylemlerini örtbas eden yaklaşım anımsanmalıdır.)

Morris'in vardığı sonuca göre, "İsrailliler normal insanlardır. Kendi kişisel çıkarlarına bakmaktadırlar. Çok cömert değildirler ve çoğu insan gibi, gerçeği tahrif ederler ve devrimlerden sonra, resmi tarihler yazma eğilimindedirler."
Bazı olgular henüz tartışılmakta ise de, tarihçilerin tartışmasının özü, daha çok yapılan vurgular ve yorumlarla ilgilidir.

SİYONİST ESKİ TARİHÇİLER
Örneğin eski tarihçilerden olan Tel Aviv Üniversitesi'nden Anita Shapira, şöyle konuşmaktadır:
"Sadece savaş alanındaki askerlerin sayısı üzerinde yoğunlaşmak ve İsrail'den sayıca üstün olan Arap ordularının potansiyel gücünü gözardı etmek bir haksızlıktır. Arapların yurtlarından kovulması konusunda da herhangi bir plan yoktu. Çünkü bu zalimce bir şey olacaktı. Onlar gerçekten de ahlaki nedenlerle bunu yapamayacaklardı. Ama çarpışma başladığı zaman, kimse bundan üzgün değildi."
Tarihçi tartışmaları son dönemde isim verilerek dejenere edilmiş ve Morris ile "İsrail'in Tarihi Yeniden Üretmek: Yeni Tarihçiler" adlı bir kitap yazan Karsh arasında bir düşmanlığa dönüşmüştür.
Karsh, AP ajansına verdiği bir demeçte, Morris'in, vergi iadesi için akademik standardıyla devlete başvurması halinde, "hapiste olması gerektiğini" söylemiş ve onu yalancılıkla suçlamıştır.

(TC basınında çıkmış olan bazı haberlere göre, "Kıbrıs'taki Türk ordusunun varlığı"nı  ve "Denktaş'ın politikalarını eleştirme"ye karşı yasal önlemler alınması planlanmaktadır. Bak. Radikal gazetesi, 7 Mayıs 1998, Turgut Tarhanlı'nın makalesi- Resmi politika karşıtlarından Kutlu Adalı'nın 1996 yılında faili meçhul bir cinayete kurban gitmesi ve son aylarda, bazı Kıbrıs Türk yayın organları aleyhinde açılan milyarlık tazminat davaları, bizdeki benzer mantığı göstermiyor mu?)

Tarih tartışmasına eşlik eden öfke, aşikar siyasal ayrılıklarla da körüklenmektedir.
Karsh, Shapira ve diğer "eski tarihçiler"in çoğu Siyonist'tirler. Pappe ve meslektaşlarından birçoğu kendilerine "post-Siyonistler" demektedirler ve İsrail'in "Yahudi devleti" mantosunu çıkarması gerektiğine inanmaktadırlar.

(Bizdeki şoven ve taksimci tarihçiler olarak Vehbi Zeki Serter, Ahmet C.Gazioğlu, Sabahattin İsmail vb anımsanmalıdır. Benzerlerinin Rum toplumunda da bulunduğundan hiç kuşku duyulmamalıdır.)

SİYONİZM SONRASI KUŞAĞIN HEDEFİ
Post-Siyonistler, herhangi Yahudi bir atası olan herkesin İsrail'e yerleşmesine izin veren ve otomatik olarak yurttaşlık veren Dönüş Yasası'nı iptal edeceklerdir.

(Bizde, 1974'den sonra, egemenlerin iktidarını sürdürme adına, adamızın Türk işgali altındaki bölgesine yerleştirilen asker ve sivil nüfusa gösterilen gizli tepki ve TC vatandaşlarına dağıtılan yüzbinlerce KKTC yurttaşlıkları anımsansın. Bunlara karşı açıkça tavır alıp, çözüm öneren kaç politikacımız vardır?)

Ayrıca yurdu için hasret çeken Yahudilerden söz eden ve nüfusun yaklaşık beşte birini oluşturan Arap azınlığını gözardı eden "Hatikva" adlı İsrail milli marşını değiştirmek istemektedirler.

(Türk ve Yunan milli marşları ile bayraklarının Kıbrıs'ta kullanılmaması için, 1974'den beri mücadele eden Yeni Kıbrıs Derneği üyelerinin kulakları çınlasın.)

Tartışmaların odak noktasında ise, geçen 100 yıl içinde Yahudilerin İsrail'e dönüşünü  ve bir "halk" oldukları için bir devletleri olması gerektiğini  haklı gösteren temel fikre karşı bir meydan okuma yatmaktadır.
Pappe ise bu konuda şöyle demektedir: "Yahudiler, bir dine ait olmaktan başka birşey değildir. Bir "Yahudi devleti"ne sahip olmak, Fransa'da bir "Katolik devleti"ne sahip olmak gibidir."

(Kıbrıs adası üzerinde yaşayan iki ana etnik-ulusal topluluktan biri olan ve 1960'da nüfusun %18'ini oluşturduğu halde, bu İngiliz sömürgesinin Yunanistan'a bağlanması için mücadele vermiş olan Rumlara karşı, adanın Taksim edilmesi ve emperyalizmin bir sıçrama tahtası, ya da batmayan bir uçak gemisi olarak kullanılması için TMT eliyle toplumlararası düşmanlığı körüklemesi karşılığında, liderliğine, yeni kurulan sınırlı bağımlı Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin yönetimine %30'luk katılım verilen Kıbrıs Türkleri, NATO'nun 1974'deki darbe-işgal planı sonrasında, ayrı bir "halk" olarak görülmüş ve işgal gücü olan TC'nin askeri ve ekonomik desteğinde ayrı bir "devlet" kurulması desteklenmiştir. Oysa ki, Kıbrıs Türkleri 1974'den sonra, federal bir anayasa çerçevesinde kurucu ortağı oldukları Kıbrıs Cumhuriyeti devletindeki yerlerine geri dönmeliydiler.
Kıbrıs'taki ayrılıkçı politika terkedilip, çalışan halkın birliği sağlandıktan sonra, hedef emperyalizmi ve onun yerli işbirlikçilerini asker ve üsleri ile birlikte bu adadan kovmak olmalıdır. Kıbrıs'ta yaşayan toplumların gerçek kurtuluşu ise, ancak işçi sınıfının adamızda iktidara gelmesi ve bölgemiz ve dünyamızda sosyalizme geçişle olasıdır.)

("M. İlker"  imzasıyla, Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek dergisi, Sayı:29, Haziran 1998)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder