İngiliz-Amerikan
emperyalizmi, 1974'den beri adamızın Rum ve Türk diye ikiye ayrılmış
bölünmüşlüğünün yasallaştırılması doğrultusunda yeni girişimlerde bulunmaktadır.
Bu bağlamda, bazı hususlar, Kıbrıs'ın taksimini askeri gücü ile gerçekleştirmiş
olan TC egemenlerinin, Kıbrıs politikasında
artık açıkça ifade edilmeye başlanmıştır.
AB'nin
Lüksemburg zirvesi ardından yeni bir değerlendirmede bulunan TC ve Kıbrıs Türk
liderliği, yıllardır taksim hedefini ardına gizledikleri sözümona federal
çözümün, artık gerçekçi olmadığını telaffuz edip, 1968'den beri BM şemsiyesi altında yapılan toplumlararası
görüşmelerin iki devletlilik, yani taksim çerçevesinde yapılmasını talep
ediyorlar.
Model
farklılığı varmış
Savaş
ganimeti üzerine oturmuş olmanın rahatsızlığını duyan TC yetkilileri,
Cumhuriyet gazetesinde belirtildiğine göre, şu gerçeği görmüş durumda:
"Federasyonda
istenilen şartlara ulaşılsa dahi, AB üyeliği yüzünden Kıbrıs Türklerinin
kendilerini savunma şansı kalmayacaktır...Türkiye ve KKTC'nin öngördükleri
federasyon modelinde, kişilerin, malların ve sermayenin serbest dolaşımında bir
takım kısıtlamalar olacaktı. Böylece güçsüz KKTC ekonomisi zengin Rum ekonomisine
teslim edilmeyecekti. Ancak AB
felsefesi, kişi, sermaye ve malların serbest dolaşımı üzerine kurulu
olduğundan, Türkiye ve KKTC'nin istediği federasyon modelindeki kısıtlamalar AB
Adalet Divanı'nca kabul edilemez." (9.3.1998)
Kıbrıs
Türk lideri Rauf Denktaş da adayı ziyaret eden Türk Diplomasi Muhabirleri
Derneği üyelerini kabulde yaptığı konuşmada, şunları belirtti:
"ABD,
AB çözümü ile ilgili yanlışını yeni anlıyor. KKTC'nin yararlılığının farkına
şimdilerde varıyor. ABD, AB'ye "Türklere fazla baskı yapmayın"
tutumunda...Rumlar kendi açılarından
davayı kazanmışlardır. Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınıyorlar. Biz de
kazandık; çünkü tanınmasak da bir devletimiz var." (11.3.1998)
Denktaş: "Yenik düştük"
TC'nin
askeri, ekonomik ve mali desteği ile ayakta tutulan kukla devlet KKTC ile
züğürt tesellisi bulan Rauf Denktaş, 24.3.1998 tarihli Kıbrıs gazetesinde
yaptığı bir değerlendirmede ise şöyle konuşmuştur (yorumlar bizden):
"Güvenlik
Konseyi'nin 34 yıldır uyguladığı kararlarını birdenbire değiştireceğine
inanmıyorum. Kimse hayal aleminde yaşamasın. (Bunu bildiğiniz halde, neden
hayalci politikalarda ısrar ediyorsunuz?) Güvenlik Konseyi'ne başkaldırmış
değiliz. Almış oldukları hukuka aykırı bir karara karşı başkaldırıyoruz.
(TC'nin de onay verdiği 4 Mart 1964 tarihli BM Kararının, yıllar sonra bir BM
üyesi ülkeyi taksim etmek için yeniden gözden geçirilebileceğine nasıl
inanıyorsunuz?) Kıbrıs Türklerinin büyük bir çoğunluğunu temsil ettiğimi
anlasınlar. (1974'den beri Kıbrıs'ın işgal altındaki kuzey topraklarına TC'den
taşınan nüfus ile adanın demografik yapısını büyük ölçüde değiştirenler,
dünyanın bu duruma seyirci kaldığını mı
sanıyorlar? Denktaş'ın oy desteğinin büyük çoğunluğu artık TC'li yerleşikler
değil mi? Kıbrıs Türkleri bugün kendi yurtlarında azınlığa düşürülüp, göç
kapıları açılmadı mı?)..İnsaflı devletler zaman içerisinde yeniden bir
değerlendirme yapma ihtiyacı duyar. (ABD'nin dünya kamuoyuna taksimci bir
çözümü kabul ettireceğine ilişkin duyumlarınız mı var?) Birleşmek için önce
ayrılmış olduğumuzu kabul etmek lazım. (Birleşmek için 34 yıldır acaba hangi
ciddi çaba içine girdiniz?) 34 yıldır uyguladıkları Güvenlik Konseyi
kararlarının beklentilerin aksine Kıbrıs'ı uzlaşmaya değil, tam bir bölünmeye
götürdüğünü anlarlarsa, meseleye yeni bir açıdan bakabilirler. Biz Kıbrıs'ın
gerçeklerini kaale almayan, hak ve hukukumuza hiçbir şekilde saygılı olmayan Rumların yaklaşımına şu veya bu şekilde yenik
düşmüş durumdayız. (34 yıllık ayrılıkçı politikanızın iflas ettiğini
sonunda kabul ettiğiniz için tebrik edilmelisiniz!) Kıbrıs'ın değil de kendi
çıkarları için almış oldukları kararlara karşı tepkimizi sürdürmeye mecburuz.
(Kıbrıs Türk liderliği, Kıbrıs'ın çıkarlarını, baştan beri Kıbrıs Cumhuriyeti
devletinin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğüne sahip çıkarak savunmuş olsaydı, zaten sorun
ortadan kalkmış olmaz mıydı?)"
Hem öldük, hem böldük
Baba
Denktaş'ın Ankara'daki yetkililere 1995 yılı sonunda söyledikleri
anımsanmalıdır:
"Bizler
bir zamanlar, ya taksim, ya ölüm demiştik. Taksime bu kadar yaklaşmışken, niye
ölelim?"
Şimdi
oğul Serdar Denktaş'ın aynı günkü Kıbrıs'ta yer alan şu açıklamaları da çok
anlamlıdır:
"Şimdi
iki devletlilik var. 1983'te ilan edilen devlet yaşayacaktır. Onun dışına
çıkılmayacaktır. Bu bir hedeftir. Şimdiye dek "Kıbrıs Türktür, Türk
kalacaktır" ve "Ya taksim, ya ölüm" gibi hedefler vardı. 1974'te
bu hedefe ulaşıldı. (Yani adayı taksim ettiklerini kabul ediyorlar!) Şimdiye
dek boşta kalındı. Ama artık hedef ortaya konuldu. (Yani artık hedefleri, zora
dayalı olarak gerçekleştirdikleri ve uluslararası hukuk ile insan haklarını
ayaklar altında çiğneyerek sürdürdükleri taksimi, iki devletli çözüm olarak kabul ettirmektir)
Baba ve
oğul Denktaş'lar, adamızdaki bölünmüşlüğe yasal kılıf hazırlamakta olan
emperyalizm ile elele, bakalım halkımızın başına daha ne çoraplar örecekler!
(“M.İlker”
imzasıyla, Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek, Sayı:27, Nisan 1998)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder