15 Mayıs 2015 Cuma

TAKSİMCİLER ÖNEMLİ BİR DÖNEMEÇTE


İngiliz-Amerikan emperyalizmi, 1974'den beri adamızın Rum ve Türk diye ikiye ayrılmış bölünmüşlüğünün yasallaştırılması doğrultusunda yeni girişimlerde bulunmaktadır. Bu bağlamda, bazı hususlar, Kıbrıs'ın taksimini askeri gücü ile gerçekleştirmiş olan TC egemenlerinin, Kıbrıs politikasında  artık açıkça ifade edilmeye başlanmıştır.

AB'nin Lüksemburg zirvesi ardından yeni bir değerlendirmede bulunan TC ve Kıbrıs Türk liderliği, yıllardır taksim hedefini ardına gizledikleri sözümona federal çözümün, artık gerçekçi olmadığını telaffuz edip, 1968'den beri  BM şemsiyesi altında yapılan toplumlararası görüşmelerin iki devletlilik, yani taksim çerçevesinde yapılmasını talep ediyorlar.

Model farklılığı varmış
Savaş ganimeti üzerine oturmuş olmanın rahatsızlığını duyan TC yetkilileri, Cumhuriyet gazetesinde belirtildiğine göre, şu gerçeği görmüş durumda:
"Federasyonda istenilen şartlara ulaşılsa dahi, AB üyeliği yüzünden Kıbrıs Türklerinin kendilerini savunma şansı kalmayacaktır...Türkiye ve KKTC'nin öngördükleri federasyon modelinde, kişilerin, malların ve sermayenin serbest dolaşımında bir takım kısıtlamalar olacaktı. Böylece güçsüz KKTC ekonomisi zengin Rum ekonomisine teslim edilmeyecekti. Ancak AB felsefesi, kişi, sermaye ve malların serbest dolaşımı üzerine kurulu olduğundan, Türkiye ve KKTC'nin istediği federasyon modelindeki kısıtlamalar AB Adalet Divanı'nca kabul edilemez." (9.3.1998)

Kıbrıs Türk lideri Rauf Denktaş da adayı ziyaret eden Türk Diplomasi Muhabirleri Derneği üyelerini kabulde yaptığı konuşmada, şunları belirtti:
"ABD, AB çözümü ile ilgili yanlışını yeni anlıyor. KKTC'nin yararlılığının farkına şimdilerde varıyor. ABD, AB'ye "Türklere fazla baskı yapmayın" tutumunda...Rumlar kendi açılarından davayı kazanmışlardır. Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınıyorlar. Biz de kazandık; çünkü tanınmasak da bir devletimiz var." (11.3.1998)

Denktaş: "Yenik düştük"
TC'nin askeri, ekonomik ve mali desteği ile ayakta tutulan kukla devlet KKTC ile züğürt tesellisi bulan Rauf Denktaş, 24.3.1998 tarihli Kıbrıs gazetesinde yaptığı bir değerlendirmede ise şöyle konuşmuştur (yorumlar bizden):

"Güvenlik Konseyi'nin 34 yıldır uyguladığı kararlarını birdenbire değiştireceğine inanmıyorum. Kimse hayal aleminde yaşamasın. (Bunu bildiğiniz halde, neden hayalci politikalarda ısrar ediyorsunuz?) Güvenlik Konseyi'ne başkaldırmış değiliz. Almış oldukları hukuka aykırı bir karara karşı başkaldırıyoruz. (TC'nin de onay verdiği 4 Mart 1964 tarihli BM Kararının, yıllar sonra bir BM üyesi ülkeyi taksim etmek için yeniden gözden geçirilebileceğine nasıl inanıyorsunuz?) Kıbrıs Türklerinin büyük bir çoğunluğunu temsil ettiğimi anlasınlar. (1974'den beri Kıbrıs'ın işgal altındaki kuzey topraklarına TC'den taşınan nüfus ile adanın demografik yapısını büyük ölçüde değiştirenler, dünyanın bu  duruma seyirci kaldığını mı sanıyorlar? Denktaş'ın oy desteğinin büyük çoğunluğu artık TC'li yerleşikler değil mi? Kıbrıs Türkleri bugün kendi yurtlarında azınlığa düşürülüp, göç kapıları açılmadı mı?)..İnsaflı devletler zaman içerisinde yeniden bir değerlendirme yapma ihtiyacı duyar. (ABD'nin dünya kamuoyuna taksimci bir çözümü kabul ettireceğine ilişkin duyumlarınız mı var?) Birleşmek için önce ayrılmış olduğumuzu kabul etmek lazım. (Birleşmek için 34 yıldır acaba hangi ciddi çaba içine girdiniz?) 34 yıldır uyguladıkları Güvenlik Konseyi kararlarının beklentilerin aksine Kıbrıs'ı uzlaşmaya değil, tam bir bölünmeye götürdüğünü anlarlarsa, meseleye yeni bir açıdan bakabilirler. Biz Kıbrıs'ın gerçeklerini kaale almayan, hak ve hukukumuza hiçbir şekilde saygılı olmayan Rumların yaklaşımına şu veya bu şekilde yenik düşmüş durumdayız. (34 yıllık ayrılıkçı politikanızın iflas ettiğini sonunda kabul ettiğiniz için tebrik edilmelisiniz!) Kıbrıs'ın değil de kendi çıkarları için almış oldukları kararlara karşı tepkimizi sürdürmeye mecburuz. (Kıbrıs Türk liderliği, Kıbrıs'ın çıkarlarını, baştan beri Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğüne  sahip çıkarak savunmuş olsaydı, zaten sorun ortadan kalkmış olmaz mıydı?)"

Hem öldük, hem böldük
Baba Denktaş'ın Ankara'daki yetkililere 1995 yılı sonunda söyledikleri anımsanmalıdır:
"Bizler bir zamanlar, ya taksim, ya ölüm demiştik. Taksime bu kadar yaklaşmışken, niye ölelim?"
Şimdi oğul Serdar Denktaş'ın aynı günkü Kıbrıs'ta yer alan şu açıklamaları da çok anlamlıdır:
"Şimdi iki devletlilik var. 1983'te ilan edilen devlet yaşayacaktır. Onun dışına çıkılmayacaktır. Bu bir hedeftir. Şimdiye dek "Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır" ve "Ya taksim, ya ölüm" gibi hedefler vardı. 1974'te bu hedefe ulaşıldı. (Yani adayı taksim ettiklerini kabul ediyorlar!) Şimdiye dek boşta kalındı. Ama artık hedef ortaya konuldu. (Yani artık hedefleri, zora dayalı olarak gerçekleştirdikleri ve uluslararası hukuk ile insan haklarını ayaklar altında çiğneyerek sürdürdükleri taksimi, iki devletli çözüm olarak  kabul ettirmektir)

Baba ve oğul Denktaş'lar, adamızdaki bölünmüşlüğe yasal kılıf hazırlamakta olan emperyalizm ile elele, bakalım halkımızın başına daha ne çoraplar örecekler!


(“M.İlker” imzasıyla, Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek, Sayı:27, Nisan 1998)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder