14 Mayıs 2015 Perşembe

KKTC POLİSİNDEN İNSAN MANZARALARI


* 4 polis tutuklandı. Akdoğanlı kıza boş bir konteynerin içinde 4 polisin sırayla tecavüz ettiği bildiriliyor. (Halkın Sesi, 28.6.1989)
* Ben CTP’li olduğum için hiç bir partiye mensup olmayan oğlumun Polis yazılmasında ne gibi engeller vardı; açıklanmasını istiyorum...Benim ve benim benzer durumumdaki anneler haklarını arayacaklardır. Karakollarda adam döven, dayakla polislik yaptığını zanneden pisikopatlar, ağzı diline , dili ağzına uymayan yine de üst mevkilere kadar gelen bazı insanları polis alır ve halk önünde rezil olurken, bizim evladımızda ne gördünüz de almadınız? (Ayşe Hamitoğlu, Halkın Sesi, 25.3.1991)
* Lefkoşa Merkez ve Yenişehir Karakollarında fotoğraf makinesi çaldıkları iddiasıyla 3 saat gözaltında tutulan 3 genç, görevli polis memurları tarafından dövüldüklerini ve pantolon kemeri ile kırbaçlandıklarını söyleyerek polisten şikayetçi oldular. Dayak yiyen gençlerden birinin babası olan emekli polis çavuşu Fikret Şanal, olayı protesto ettiğini, gereken yerlere şikayette bulunduğunu belirterek "Polisin güvenilirliği ve saygınlığı böyle mi sağlanır? Suçlu olsalar itiraz etmezdim" dedi. (Kıbrıs, 23.6.1991) 
* Eroin davası sanıklarından Murat Özdil ifadesinde şöyle konuştu: "(Polis çavuşu) Aygün Maraşlı eline bir sopa aldı ve ayaklarıma peşpeşe vurdu. Dayanılmaz acılar içindeydim. Nefesim kesilecek gibiydi. Dermansızdım...Sonra ceketimi çıkarmamı istedi. Çıkardım. Ceketimi karnımın üzerine koydu ve karnıma gelişigüzel yumruk vurdu. Soluk alamaz oldum. Bayılacak gibiydim. Bana hep "doğruyu söyle" diyordu...Külotumu da çıkardım. Artık çırılçıplaktım. Polis memuru Necdet Kırgın, bir kasa üzerinde duran dolu kola şisesini aldı ve çıplak olan kıçıma dayadı. Bana, "adam gibi konuşmazsan seni puşt edeceğim" dedi. Çok korktum...Çaresizdim. "Ne istersen yaparım" dedim. "Yeter ki şu şişe işinden vazgeç" dedim. O anda çılgın gibiydim. Benden istese, cinayet bile işlerdim. İmzaladım." (Ortam,4-5.7.1991)
* Lefkoşa Merkezi Cezaevi’nde üst düzeyde bir görevlinin mahkum kadınlardan birine tecavüz ettiği bildirildi. Tecavüze uğrayan kadın mahkumun cezaevinde hamile kaldığı ve kendisi ile ilişki kuran görevli tarafından, diş hekimine götürüleceği gerekçesiyle gizlice cezaevinden alınıp özel bir klinikte kürtaj yaptırıldığı iddia edildi.(Kıbrıs, 23.5.1992)
* Girneli gencin iddiası: "Polisler beni yol içinde dövdü." (Halkın Sesi, 6.4.1993)
* KKTC Polis Devletine doğru hızlı ve emin adımlarla ilerliyor: Cumhurbaşkanı Demirel ve Devlet Bakanı Çağlar’ın yakın arkadaşı Hayri Yazıcı Ercan’da feci şekilde dövüldü...Bir özel uçak şirketi yetkilisi, iki de üniformalı polis tarafından haksız yere dövülen ünlü işadamının iki dişi kırıldı, dudakları patlayarak birkaç dikiş atıldı.(Halkın Sesi, 8.6.1993)
* Baştaki beyler partilerde ahkam kesmekten, yeyip içmekten birazcık olsun baş kaldırıp halk arasına karişsalar, vatandaşın polise karşı duyduğu kırgınlığın bir nebzesini dahi olsa derhal öğreneceklerdir.
Biz halk arasına sık sık karıştığımız için neler duyuyoruz neler. Vatandaşa "Bre hayvan!" diye hitap eden mi istersiniz, özel arabalarıyla taksicilik, yani korsan taksicilik yaparak, gerçek taksicilerin hışmına uğrayan ve "Bunlar bizim ekmek paramızla oynuyorlar" diye naralar atmalarına neden olanlar mı istersiniz, yoksa bir tutukluyu sırf ondan bir itiraf almak için Değirmenlik tepelerinde gözlerini maskeleyip kendisini de kalın bir iple ağaca bağladıktan sonra sağına ve soluna kurşun sıkanlar mı istersiniz. (Argun Korkut, Halkın Sesi, 7.8.1992)
* Koruma altındaki Gülsen İçöz’ü elinden kaçıran polise karşı vatandaşın güveni sarsılmıştır. "Konuşursam polis beni korumayacaktır" düşüncesi içindedir. Bu düşünceyle de konuşup başını belaya sokmaktansa susmayı yeğleyecektir." (Argun Korkut, Halkın Sesi, 27.8.1992)
* Yasaları uygulamakla görevli makamlar bu hükümlere titizlikle uymadığı takdirde Anayasalar ve yasalar baştan başa benzeri hükümler taşısalar ne yazar? Son günlerde Polis Örgütümüzde meydana gelen olaylar, her ne kadar kişisel hususlar gibi görünse de, tüm örgütün yara almasına sebep olmaktadır...Ahmet alkoliktir, günde 4 paket sigara içmektedir. Ancak hücrede tutulduğu süre içinde günde sadece 2 sigara içmesine izin verilir. Hücreden çıkarılması için ilgililere ricada bulunup yalvaran Ahmet’e kulak asan yoktur. Neticede 3. gün kriz geçirir ve karakola doktor çağırmak zorunda kalırlar. Tutukluların hücrede kalması mevzuat gereği olabilir. Ancak küçücük bir hücrede 40 derecenin üzerinde bir sıcakta tutuklu kalmak, üstelik gereksiz yere verilmiş bir tutuklama emri sonucu bu olaydları yaşamak, işkence değil de nedir? (Ömer Adal, Polis ve İnsan Hakları, Halkın Sesi, 30.8.1992)
* Polisimiz artık 74 öncesi polis değildir. İster istemez politikaya bulaştırılmıştır. Belki de politikacının istismarı sonucu zaman zaman zor durumlara düşürülmüştür. Belki de partizanlığın kurbanı olmuştur. (Akay Cemal, Gülsen İçöz Olayı ve Polisin Konumu, Halkın Sesi, 30.8.1992)
* Sanıklardan Yücel Altundal’ın ifadesinden : "Bunlar var ya efendim, bunlar. O durumda suçlu bulunsaydım herhalde kabul edecektim. Bana işkence olsun diye 5 gün, 5 gece hücrede ellerim kelepçeli yatırdılar, beni de kardeşimi de." (Halkın Sesi, 15.11.1992)
* Zanlı Tatsoy yargıç Hasan Sözmener’e şunları anlattı: "Evime saat 03.00’de Adil Çavuş geldi. Beni aldı ve Yeniboğaziçi karakoluna götürdü. Karakolda kumral olan sivil polis enseme tokat vurup benden 1 torba esrarın benim olduğunu kabul etmemi istedi. Kabul etmedim. Beni daha sonra Lefkoşa’ya getirdiler. Adfil Bey ve Kadir, şubede karnıma tekme vurup beni kusturdular. Kendilerine suçumun olmadığını söyledim. Baygınlık geçirdiğim için bana su döktüler. Yüzümdeki elmacık kemiğim üzerindeki yara izi, tekmeyi yeyip yere düştükten sonra oldu." (Halkın Sesi, 25.11.1992)
* İşkence gördüğünü söyleyen vatandaş polisi dava ediyor (Halkın Sesi, 16.5.1993)
* Çamlıbel’de meydan kavgası. 5 kişi tutuklandı...Kavgada yaralanarak tutuklandıktan sonra Çamlıbel Polis yetkilileri tarafından tedavi amacıyla Lefkoşa Devlet Hastanesi’ne sevk edilen Hasan Karamanoğulları (24), polis subayı C.H.’un kendine küfrederek dövdüğünü iddia etti. (Kıbrıs, 12.7.1993)
* Mahkeme kararı olmadan sınırdışı edilmek istendim...Polis beni acımasızca dövmeye başladı...Emniyet Binasından kendimi aşağıya attım. (Yeni Düzen, 24.9. 1993)
* Baro Konseyi, Poliste dayak olayını kınadı...Konsey Başkanı İnan, ziyaretlerden sonra TAK muhabirine yaptığı açıklamada, suçlu veya suçsuz hiç bir kimsenin falakaya yatırılıp darp edilemeyeceğini, 20. yüzyılın sonunda artık böyle bir hareketin mazareti olamayacağını söyledi. (Kıbrıs, 23.10.1993)
** Sercan Maypa ve Can Yaman adlı gençler polis tarafından karakolda dövüldüler. Gerekçe: Kimlikleri yokmuş (Yeni Düzen, 21.10.1993)
* Komşusu tarafından şikayet edilen Geçitköylü Derviş Akmehmet, çağrıldığı Çamlıbel Karakolu’nda dayak yediğini ileri sürdü. (Kıbrıs, 5.3.1994)
* Avukat Tahir Seroydaş polisten şikayetçi...Seroydaş, Yenişehir karakolunda görevli Polis Çavuşu Aygün Maraşlı’nın kendisine "Verdiğin ifade hiçbir işe yaramaz. Avukat olduğun için söylediklerin kabul edilemez" şeklinde bir beyanda bulunduğunu da iddia ederek, polis örgütünün avukatlara bakış açısının bu olması halinde avukatlar için adaletin söz konusu olamayacağını savundu. Baro Konseyi’nin konuyu görüşmek üzere önümüzdeki günlerde acilen toplantıya çağrıldığı öğrenildi. (Kıbrıs, 22.3.1994)
* Polis dayağı hastanelik etti (Yeni Düzen, 18.4.1994)
* 23 yaşındaki Müslüm Büyükakşeker, yediği dayak sonucunda kulak zarının patladığını söyledi. (Yeni Demokrat, 13.7.1994)
* Tövbekar hırsız Mustafa Sertaş (Tavuri) polisten şikayetçi: "Bana zorla suç yüklemeye çalışıyorlar...Hiç bir suç işlemediğim halde Mağusa Polisi’nin hücrelerinde 6 gün tutuldum. Bu süre içinde 7 polis tarafından sürekli işkenceye tabi tutuldum."(Ortam, 7.10.1994)
* Tavuri’nin iddiaları Mağusa polisini karıştırdı. Dayakçı polisten şok açıklama: Faili meçhul suçları baskı ile onun üzerine yıkmaya çalışıyorlar...Onu dövenlerden biri de benim. Emir üzerine yaptım, ama pişmanım. Polislik bu olmamalı...Dayak sırasında bayan polisleri odadan çıkardık. Sonra da Tavuri’nin ayaklarını sandalyeye bağlayarak falakaya çektik" (Ortam, 8.10.1994) 
* Polis, Çetinkaya-Doğan Türk Birliği maçındaki olaylardan sonra Gençlik, Spor ve Çevre Bakanlığı Müsteşarı Levent Soykut’u 2.5 saat gözaltına aldı, 2 ayrı dava okudu...Soykut şöyle konuştu: "Adi bir suçlu gibi beni içeride tuttular. Hırsızlık mı, yoksa katillik mi yaptım? Üstelik polis bana terbiyesizce davrandı, voyvodalık yaptı. Yalan bir takım beyanlarla bana dava okundu. Bana yapılan suçlamalar kesinlişkle yalandır. Ben polisi darp etmedim. Konuşmalar sırasında yerimden dahi kalkmadım. Ben de polisten davacı olacağım ve bu işin peşini bırakmayacağım." (Kıbrıs, 1.11.1994)
* Yargıçların, avukatların, başsavcılığın ve polislerin ibretle okumaları gerekli bir Yargıtay (istinaf) kararı: Yüksek Mahkeme heyeti, polisin adam dövüp "yalan" söyliyerek mahkemeyi "yanıltma" yönüne gittiklerine "bulgu" yaptıktan sonra Aknar’a beraat kararı verdi (Halil Kaymaklılı, Halkın Sesi, 21-27 Aralık 1994)
* Sanık Hasan Dedecan suçu kabul etmiyor. Sanık, "Girne Polis Karakolu’nda beni sabaha kadar dövdüler. Polis Müdürü Erdem Bey de polislere, "İndirin pantolonu da kıçına cop sokun" dedi. Pantolonumu ve donumu indirdiler. Ben "Ayıptır, bu size yakışmaz" dedim ve ağlayarak pantolonumu çektim. Müdür daha sonra "Götürün bunu bir deniz kenarına da vurun. Kaçarken vurduk deriz" dedi, çok korktum...(Polis subayı Hüseyin) Sakallı, beni dövdükleri akşam yumrukla başıma vururdu. Ergüç Bey de beni dövdü."(Kıbrıs, 14.1.1995)
* 30 yıl mukayyitlik yaptıktan sonra emekli olan Mehmet Şefik Ormancıoğlu, Girne polisi tarafından haksız yere tutuklanarak hapse atıldığı için tutuklama emrini verdiği iddia edilen polis müdürü hakkında dava açıyor. Ormancıoğlu, 18 Mart’ta Sedat Ersoy tarafından darp edilmiş, yazılı ifade vermek için gittiği Girne Polis Karakolu’nda tutuklanmıştı...Darp edilen Mehmet Şefik Ormancıoğlu’nun ifadesinden: "Tutuklu kaldığımız hücrenin camı kırık, battaniyeler ve yatakta da bitler pireler dolaşıyoprdu. İki gün ağrılarım devam etti. 21.3.95 tarihinde saat 22.30 civarında kalbimin sıkıştığını hissettim. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Aile doktorumuzu eve çağırdık...
Darpçı Sedat Ersoy’un ifadesinden: "Nöbetçi polise seslenip "oğlum burası bit, pire dolu" deyince, "burası caydırıcıdır, böyle olması lazım" dedi. Daha sonra da Mehmet su istedi, "lavaboda var oradan iç" dedi. Pis kırık bir lavaboydu, elinizi dahi yıkamak istemezdiniz. Çok ayıp, böyle olmaması lazım." (Kıbrıs, 28.3.1995)
* Cezaevinde sirkat suçundan tutuklu bulunan Veysel Hanay(21) adlı TC vatandaşının, ""küfürler" savurduğu için nöbetçi çavuş tarafından "evirile-çevirile" dövülüp hastanelik olduğu öğrenildi. Yaklaşık 4 aydan beri hükümsüz olarak cezaevinde yatmakta olan Veysel hanay’ın dayak olayında parmağının çatladığı iddia ediliyor. (Kıbrıs, 25.4.1995)
* Dün 20 bin liralık trafik cezasını ödemek için Güzelyurt Polisine giden Yahya Çukurova adlı gencimiz geri çevrildi. Kendisine"Burası Devlet’in Polisi; şortlu giremezsin. Git uzun pantolon giy, öyle gelip cezanı öde" denen genç, cezayı ödemeden gerisin geriye gönderildi. (Halkın Sesi, 13.7.1995)
* Polisin alkollü araç sürerken yakalayıp ceza yazdığı araç sürücülerini, taksiyle evlerine göndermek yerine tutuklayıp küçük bir hücrede 24 saat hapsetmesine vatandaşların gösterdiği tepkiler artıyor.  "Mahkeme emri olmadan" yaoılan tutuklamaların ancak polis devletinde görülebileceğine işaret eden vatandaşlar, KKTC’de de bu gibi uygulamaların sıklaşması halinde bir hukuk devleti görünümünden uzaklaşılacağı endişesini belirtiyorlar....KKTC polisi tarafından geçen hafta ülke genelinde yapılan trafik kontrollerinde toplam 39 kişi tutuklanmış ve 69 araca da el konulmuştu. (Kıbrıs, 14.7.1995)
* TC Devlet Bakanı Necmettin Cevheri’nin yeğeni Mehmet Acar, Girne polisinde feci şekilde dövüldü. Girne gümrüğüne arabasıyla giren Acar’a oradaki görevli polisin bir tokat attığı, bunun üzerine Acar’ın da tokata mukabelede bulunduğu, ondan sonra Türk işadamının tutuklanarak sille tokat dövüldüğü bildiriliyor. Mehmet Acar’ın üzerinde bulunan 20 milyon TL ve 1140 Amerikan dolarının da kaybolduğu ve bunun soruşturulmakta olduğu ifade edilirken, Mehmet Acar’ın Girne polisinden şikayetçi olduğu ve yeğeni Devlet Bakanı Necmettin Cevheri’yi arayarak konu hakkında bilgi verdiği belirtiliyor. Kendisiyle görüşme olanağı bulduğumuz Acar, şunları anlattı: "...Ben nasıl olsa kurtulurum. Orada bir emekli öğretmen var. Onu feci şekilde dövüyorlar. İsmi Galip mi nedir bilemiyorum; ama bildiğim kadarıyla bu öğretmeni öldürecekler. Eğer sizin gümrüklerinizde böyle şeyler oluyorsa, siz hiçbir zaman ileriye gidemez ve olduğunuz yerde saymaya mahkum olursunuz. Bazı polisleriniz de çok şımarmıştır." (Halkın Sesi, 15.10.1995) 
* Eroin bulundurmakla suçlanıp yargıç huzuruna çıkarılan Afanyalı ve Karaçam’ın avukatı Erdem Alagül, duruşmanın kapalı kapılar arkasında yapılmasına itiraz etti. Alagül, müvekkilleriyle görüştürülmediğini, Şengül Afanyalı’ya gönüllü ifadesi okunmadan imza attırıldığını ve Erhan Karaçam’ın da bazı polislerce darp edildiğini ileri sürdü. Alagül’ün "Kapalı kapılar ardında bana duruşma yaptırıyorsunuz. Şikayetim vardır. Bunun polis devleti olduğunu size ispat etmeye çalışıyorum. Bu memlekette yalanlar boyu aşmıştır" demesi üzerine Yargıç Tanju Öncül, duruşmaya on dakika ara verdi. (Kıbrıs, 30.11.1995)
* Ercan’daki uçak kaçırma olayının faturası 16 yaşındaki HTL öğrencisi Nedim Erginsoy’a çıktı. "Romantik" gence dayak!...Sevgilisine son bir kez el sallamak için aprona girdiğini anlatan genç, polisin "günah keçisi" oldu... Erginsoy şunları anlattı: "Sorgulama sırasında bana kötü muamele edildi. Beni tamamen soyarak üzerimde eroin aradılar. Ama bir şey bulamadılar. Daha sonra ise telsizle kafama vuruldu. Yüzüme tokat atıldı. Aileme ve bana küfrettiler. Israrla eşcinsel olup olmadığımı sordular" dedi. (Kıbrıs, 11.3.1996)
* Can Yaman’ın uyuşturucu davasında tanıklık yapan eski sanıktan ilginç ifadeler: "Kıçıma şişe sokmak istediler"...Geçtiğimiz günlerde uyuşturucu suçundan iki yıl hüküm giyen Mustafa Karakış, "Polis bana ifademi imzalatmadan önce işkence yaptı. Beni çırılçıplak ettiler, elimi bağladılar ve gözlerimi kapattılar. kıçıma şişe sokmak istediler. Bu nedenle polisin yazdığı ifadeyi imzaladım, benim ifadem diye sunulan ifadede daha çok yalan var" dedi. Karakış, dava esnasında avukatının kendisine "eğer bunları söylersen senin aleyhinde olur" dediğini o nedenle bunları açıklamaktan çekindiğini öne sürdü. (Kıbrıs ve Ortam, 11.10.1996)
* CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat, son günlerde yaşanan ve bazı polis mensuplarının da taraf olduğu eski eser kaçakçılığının, toplumda derin endişeler yarattığını belirtti. (Kıbrıs, 8.11.1996)
* Rumlara casusluk yaptıkları gerekçesiyle tutuklanan 3 Kıbrıslı Türkün yargılanmasına dün devam edildi... Savcı, Kargılı’nın poliste verdiği ifadeyi mahkemeye ibraz etmek istedi. Ancak bu ifadenin "vaad altında alındığını" söyleyen  avukat Rifat Reis buna itiraz etti. Rifat Reis, şunları söyledi: "İfade, sanık yönlendirilerek alındı. İfadeye sanığın söylemediği hususlar eklendi. Sanık, sadece Rum kesimine geçip geldiğini ve zaman zaman bizim polisimize yardımcı olduğunu söyledi. KKTC’de herhangi bir askeri birlik veya kampın fotoğrafını çekip Rum tarafına götürdüğü şeklinde bir beyanı olmamasına rağmen, ifadede bunlar da yer aldı. Sanığı tehdit ettiler. Sanığa ifadesini okuma fırsatı vermediler. İfadeyi sanığa tehditle imzalattılar. "Bunu imzalamadığınız takdird, seni sınıra götürüp temizleyeceğiz, ortadan kaldıracağız" tehdidinde bulundular. İfadede sanığa suç isnat edici bilgi ve beyanlar tamamen tahkikat memuru tarafından eklendi." (Ortam, 9.11.1996)
* Casusluk davasına dün Lefkoşa’da devam edildi...Savunma avukatı Rifat Reis, "Sanık Türk polisine çalışıyordu. Onların bilgisi dahilinde de Rum tarafına geçiyordu. Pile’de Kemal Ömer isimli polis aracılığıyla Mustafa Aslıhan’a bilgi aktarıyordu. Son olarak da Kürt Dayanışma Derneği’ne bomba koyması istendi. Sanık bunu yapmayınca böyle bir oyun oynandı" şeklinde bir iddiada bulundu. Tanık bu söylenenleri reddetti. Reis, ifadeyle ilgili başka bir iddiada bulunarak, ifadenin bazı kısımlarının sanığın bilgisi dahilinde olduğunu, diğer kısımların ise olaydan yaklaşık bir ay sonra doldurulduğunu söyledi. İddia tanığı bunları da reddetti. (Ortam, 23.11.1996)
* Kaçak avcılar polis çıktı. Avcılar Birliği ekibinin geçtiğimiz hafta sonu "kaçak av" yaptıkları gerekçesiyle yakaladığı 7 kişiden 4’ünün üst düzey polis müfettişi olduğu saptandı. (Ortam, 26.11.1996)
* Polisten kaçak av konusunda açıklama : "Bölgedeki polisler, kontrol yapıyordu." (Kıbrıs, 27.11.1996)
* Önce yalanlama, şimdi soruşturma:Yılmazköy’de "ava yasak bölgede" avlanırken yakalanan 4 polis hakkında soruşturma başlatıldı. (Ortam, 28.11.1996)
* Polisten dayak: Yedidalgalı Hüseyin Mide, Lefke Karakolu’ndaki polisler tarafından dövüldüğü gerekçesiyle Polis Genel Müdürlüğü’ne resmi şikayette bulundu. Hüseyin Mide: "Polis memuru Mehmet Ali Kozan arkama, sırtıma ve ağzıma kakma vurdu; geri dönmeye çalıştığımda ağzıma bir yumruk vurdu ve alt dudağımın sağ tarafı patladı." Dayak yemesine polis çavuşu Dinçer Gökçen ile polis memuru Kader Güneri’nin de yardımcı olduğunu iddia eden Mide, Cengiz Topel Hastanesi’nden aldığı raporu da şikayet mektubuna iliştirdi. (Ortam, 28.11.1996)
* Casusluk iddiasıyla tutuklanan Cengiz Fevzioğlu’nun, 5 gün boyunca basın ve ailesiyle temasına izin verilmedi. Tutukluluk süresi 8 gün daha uzatıldı. (Yeni Düzen, 4.12.1996)
* Cumhuriyet Meclisi’nin önceki akşam devam eden oturumunda Polis Genel Müdürlüğü’nün 2 trilyon 101 milyar lira olarak belirlenen 1997 bütçesi görüşülerek onaylandı...Hüseyin Celal(CTP), insan haklarının konuşulduğu böylesi günlerde, polisin uygulamada insan haklarına özen göstermesi gerektiği üzerinde durmak istediğini, gazeteci-yazar Doğan Harman’ın bir süre önce, yasalarla belirlenen tutukluluk halleri ortada yokken 10 saat süreyle tutuklanmasının, Poliste insan haklarına özel önem verilmediğinin bir örneği olduğunu savundu...Kaçak işçi konusunda polisi yönetenlerin "acz içinde" olduklarını ileri süren Celal, esrar-eroin suçlarına karşı özel önem verilmesini istedikten sonra şöyle devam etti: "İngiltere’de uyuşturucu ihbarına özel para ödülü veriliyor. Sırf bu ödülü alabilmek için, Ercan’da yakalamak yerine İngiltere polisine ihbar tercih edilerek, devletin onuru ile oynanıyor, bazı polisler de haksız kazanç sağlıyor iddiaları var, araştırılmalıdır."  (Halkın Sesi, 14.12.1996)
* Mahkemeler bütçesi görüşülürken konuşan Salih Usar (CTP), "sanıklara karakollarda baskı uygulanmasını" önleyebilmek için ifadelerin avukat huzurunda alınmasının sağlanmasını da istedi." (Kıbrıs, 17.12.1996)
* Girne Ağır Ceza Mahkemesi dünkü oturumunda George Carmen cinayet davasına devam etti... Sanık Hüseyin Demir şahadetinde şöyle konuştu: "(Polisler) "Bu İngilizin nerede olduğunu biliyor musun?" dediler. "Nereden bileyim" dedim. "Biz sana şimdi nerede olduğunu öğretiriz" deyip, tekme tokat beni koltuğun üzerine düşürdüler...Sonra beni nezarete attılar, o gün bu gündür cezaevindeyim." (Kıbrıs, 20 Aralık 1996)
* KKTC Polis Örgütü, tarihinde ilk kez dün bir seks soruşturmasına sahne oldu...Polisten sızan bilgilere göre, Polis Genel Müdürlüğü, aralarında bir başmüfettiş, bir müfettiş muavini, bir çavuş, bir de erin bulunduğu bir grup, hayat kadınlarıyla ilişkiye girdiği iddiasıyla haklarında soruşturma başlatılan polislerden bazılarıyla uzun süredir sürtüşme halindeydi...Soruşturmanın, bir grup polisin "ayağının kaydırılması" amacı taşıdığı, ancak dikkat çekici olmaması için çok sayıda polisi kapsadığı da iddialar arasında yer alıyor...Mesleki güçlerini kullanarak hayat kadınlarını kulüplerden çıkardığı iddia edilenm bazı polislerin, uzun süredir KKTC’deki gece kulübü işletmecilerinin tepkisini çektiği de öne sürülüyor. (Kıbrıs, 21.12.1996)
* Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi dün ilk olarak Ali Karagözlü’ye ait izinsiz tabanca tasarrufu, taşıma ve patlayıcı madde tasarrufu davalarını ele aldı...Karagözlü, polis tarafından tutuklandığı 8 Ekim sabahı silah taşımadığını savunarak, olayın kendisini sevmeyen bazı polislerce düzenlendiğini, kendisine iftira atıldığını yineledi. İfadesinde, 8 Ekim gününe kadar kahvehanenin sadece bir kez basıldığınına dikkat çeken Karagözlü, "O güne kadar verilen parayı artık vermeyeceğimi söyledim. Bu nedenle işyerim basıldı. Sedat Oygar ve ekibinin işyerime geliş amacı belliydi. Kahvehaneyi, kumar oynanıyor diye bastıklarını söylediler, sonra bulduklarını iddia ettikleri silahın benim olduğunu öne sürdüler" dedi. (Kıbrıs, 24.1.1997)
* Gurubi lakaplı Ahmet Kumbaracı, Merkezi Cezaevinin çok kötü olduğunu kaydederek, özellikle esrar, uyuşturucu suçlarından içeri girenlerin üzerinde çok baskı olduğunu iddia ediyor...Kumbaracı şöyle dedi: "Cezaevinde dayak yok, ama ceza var. Yatanları rapor ederler, çoğu zaman sigara cezası verirler. Ceza alanın sigara içmesine izin vermezler. Günde üç öğün yemek, başka birşey yok. Havalar soğuk, bir de, iki battaniye, bir nevresim veriyorlar, soğuktan donuyor insan. Hücre cezası da var...Çok önemli bazı kişiler Türkiye’den bu esrar işleri için gelir, burada ceza alır. Türkiye’ye gönderilir, üçte birini yatar çıkar, biz ne alırsak tamamını yatarız, böyle adalet olmaz...Cezaevinin en kötü yanı 15 günde bir banyo var. Mazot yok, su yok, habire ertelenir...Telefon görüşmesi haftada bir gün yapabilin. Acil bir telefon ihtiyacın olur, yok giden ondan izin alın, yok giden öbüründen izin alın, olmaz." (Kıbrıs, 17.2.1997)
*Veli Esendağlı’dan şok iddia: Eroin suçundan yargılanan Veli Esendağlı, Harekat ve Narkotik Şubede görevli polis çavuşu Rüstem Tunçtaşlı’nın Şubede kendisini feci şekilde dövdüğünü, burnundan kan geldiğini, sırtına ve beline tekmelerle vurduğunu ve bayıltıncaya kadar dövdüğünü idda etti. Esendağlı şöyle dedi: "Tunçtaşlı, bana hitaben "seni bülbül gibi konuşturacağım, herşeyi anlatacaksın. Yoksa çeker tabancayı, seni ayaklarından vururum, sonra da tutukluluk halinden firar etti, der ve bu işin içinden çıkarım" diyerek beni vurmakla tehdit etti. Şubeye geldiğimizde bana ağıza alınmayacak derecede küfür ve hakaret ettiler...Tunçtaşlı bana önce tokatla vurmaya başladı, ardından boğazımı parmaklarıyla nefesim kesilinceye kadar sıkmaya başladı. Karnıma yumruk ve tekmeyle vurdu, yere eğilmiştim. Bu kez de sırtıma ve belime vurdu. Burnumdan kan geliyordu. Sonra dayağın şiddetinden kendimden geçtim ve bayıldım. Ne kadar süre baygın kaldığımı hatırlamıyorum...Hiçbir suçlamayı da kabul etmiyorum." (Halkın Sesi, 21.3.1997) "Mahkemeye çıkarılmadan önce bana "yargıca dövüldüğünü söylersen veya doktora gitmek istersen tekrar elimize geçeceksin, ona göre" dedikleri için şikayetçi olmadım ve doktora gitmek istemedim." (Kıbrıs, 21.3.1997) "Uğradığım hakaretlerden ve dayaktan kurtulmak için, ailemi zorda bırakmamak için istedikleri ifadeyi verdim. Verdiğim ifadelerin hiçbiri gerçek değil. Bu ifade gönüllü değil...Bana o an ne suçlama getirseler kabul edecektim. Cinayet, hırsızlık, ne söyleseler imzalamaya hazırdım...Şimdi gerçeklerin ortaya çıkması için konuşuyorum ve rahatım." (Kıbrıs, 25.3.1997)
* Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki uyuşturucu davasında sanık Nidai Bozcan, duruşma içinde duruşma sırasında verdiği yeminli ifadesinde mahkemeye gönüllü ifade diye sunulan ifadesinin polisler tarafından tehdit edilerek alındığını öne sürdü. "Polisler ifadeyi imzalamazsam kıçıma şişe sokacaklarını söylediler" diye konuşan Bozcan, "Bu yüzden korktum ve ifadeyi imzaladım" dedi.  (Kıbrıs, 10.4.1997)
* Casusluk iddiasıyla yargılanan Cengiz Fevzioğlu, mahkemeye emare olarak sunulan ifadesinin, vaat, baskı ve tehditle alındığını iddia ederek, "Yapılan baskılardan psikolojik olarak çok bunalmıştım. O zaman benim ne kadar sıkıntıda olduğumu bir ben bilirim, bir de Allah. O an bana Denktaş’ı sen mi bıçakladın deseler, kabul ederdim" şeklinde konuştu...Fevzioğlu, mahkemedeki şahadetinde 54 gün sürekli olarak değişik yerlerde tutuklu kaldığını, bu süre içerisinde ailesi dahil hiç kimseyle görüştürülmediğini söyledi. (Kıbrıs, 16.5.1997)
* Polis nereye? Halkın can, mal ve namusunu korumakla görevli polisler, suçlularla bir olup suç işliyor. Son altı ayda meydana gelen 3 olayda polisler hırsızlık yapıp, ırza geçme olaylarına adı karıştı...Olaylarda suçlu bulunan bir polisin meslekle lişkisi kesilirken, 2 polis de tutuklandı. Üst düzey bazı polislerin de görev yerleri değiştirildi. (Yeni Düzen, 8.8.1997)
* Cezaevi kaynıyor. Lefkoşa Merkezi Cezaevi'nde bir mahkumun geceleri evine gitmesine izin verildiği yönündeki haberimiz KKTC'ye bomba gibi düştü. "Adli skandal" olarak nitelendirilen olayın basına yansımasının ardından cezaevi de karıştı...Cezaevi'ndeki "ayrıcalıklı uygulamaları" Ortam'a anlatan gardiyanlar....şunları söyledi: "cezaevi'ne kebep ve tatlı getirilmesi yasaktır. Oysa Mehmet Gabin'e birçok gece kebep, lahmacun ve tatlılar getirildi. Daha sonra da nöbetçi amiri ile birlikte sofra kurup, yiyip içtiler...(Gazimağusa'da Nihat Körküklü adındaki galerici arkadaşını yaralamaktan 6 ay ceza alan Gabin Oto Galeri sahibi) Mehmet Gabin'in, gardiyanların üzerini aramasına izin vermediği ve bu nedenle de cezaevinde iki kez kriz yaşandığı gazetemize ulaşan diğer bilgiler arasında. (Ortam, 11.8.1997)
* İsyancı mahkumlara karar: 20'şer milyon. Merkezi Cezaevi'nde 16 Haziran 1996 tarihinde çıkan isyanı teşvik ettikleri, isyanı müdüre geç bildirdikleri ve isyan bastırıldıktan sonra mahkumlara eziyet ettikleri iddiasıyle 11 Ağustos 1997 tarihinde mahkemenin haklarında soruşturma açılması kararı verdiği 6 gardiyan, bir subay ve bir müdür yardımcısı hala görevlerine devam ediyor... Mahkeme tarafından haklarında soruşturma açılan cezaevi görevlilerinin kendileri aleyhinde iddialarda bulunan mahkumlar üzerinde psikolojik baskı kurdukları öne sürüldü.
11 Ağustos 1997 tarihinde haklarında soruşturma kararı verilen, mahkumları tahrik edici yöndeki baskılarının artarak devam ettiğini iddia eden mahkumlar, dünkü duruşmanın kararı açıklandıktan sonra gardiyanların kendilerine daha fazla baskı yapacaklarını savundular. (Halkın Sesi, 22.8.1997)
***

("Derleyen: Mehmet Sonuç" imzasıyla, Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek dergisi, Sayı:24, Ocak 1998)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder