* 4 polis tutuklandı. Akdoğanlı kıza boş bir konteynerin
içinde 4 polisin sırayla tecavüz ettiği bildiriliyor. (Halkın Sesi, 28.6.1989)
* Ben CTP’li olduğum için hiç bir partiye mensup olmayan
oğlumun Polis yazılmasında ne gibi engeller vardı; açıklanmasını
istiyorum...Benim ve benim benzer durumumdaki anneler haklarını arayacaklardır.
Karakollarda adam döven, dayakla polislik yaptığını zanneden pisikopatlar, ağzı
diline , dili ağzına uymayan yine de üst mevkilere kadar gelen bazı insanları
polis alır ve halk önünde rezil olurken, bizim evladımızda ne gördünüz de
almadınız? (Ayşe Hamitoğlu, Halkın Sesi, 25.3.1991)
* Lefkoşa Merkez ve Yenişehir Karakollarında fotoğraf
makinesi çaldıkları iddiasıyla 3 saat gözaltında tutulan 3 genç, görevli polis
memurları tarafından dövüldüklerini ve pantolon kemeri ile kırbaçlandıklarını
söyleyerek polisten şikayetçi oldular. Dayak yiyen gençlerden birinin babası
olan emekli polis çavuşu Fikret Şanal, olayı protesto ettiğini, gereken yerlere
şikayette bulunduğunu belirterek "Polisin güvenilirliği ve saygınlığı
böyle mi sağlanır? Suçlu olsalar itiraz etmezdim" dedi. (Kıbrıs,
23.6.1991)
* Eroin davası sanıklarından Murat Özdil ifadesinde şöyle
konuştu: "(Polis çavuşu) Aygün Maraşlı eline bir sopa aldı ve ayaklarıma
peşpeşe vurdu. Dayanılmaz acılar içindeydim. Nefesim kesilecek gibiydi.
Dermansızdım...Sonra ceketimi çıkarmamı istedi. Çıkardım. Ceketimi karnımın
üzerine koydu ve karnıma gelişigüzel yumruk vurdu. Soluk alamaz oldum.
Bayılacak gibiydim. Bana hep "doğruyu söyle" diyordu...Külotumu da
çıkardım. Artık çırılçıplaktım. Polis memuru Necdet Kırgın, bir kasa üzerinde
duran dolu kola şisesini aldı ve çıplak olan kıçıma dayadı. Bana, "adam
gibi konuşmazsan seni puşt edeceğim" dedi. Çok korktum...Çaresizdim.
"Ne istersen yaparım" dedim. "Yeter ki şu şişe işinden
vazgeç" dedim. O anda çılgın gibiydim. Benden istese, cinayet bile
işlerdim. İmzaladım." (Ortam,4-5.7.1991)
* Lefkoşa Merkezi Cezaevi’nde üst düzeyde bir görevlinin
mahkum kadınlardan birine tecavüz ettiği bildirildi. Tecavüze uğrayan kadın
mahkumun cezaevinde hamile kaldığı ve kendisi ile ilişki kuran görevli
tarafından, diş hekimine götürüleceği gerekçesiyle gizlice cezaevinden alınıp özel
bir klinikte kürtaj yaptırıldığı iddia edildi.(Kıbrıs, 23.5.1992)
* Girneli gencin iddiası: "Polisler beni yol içinde
dövdü." (Halkın Sesi, 6.4.1993)
* KKTC Polis Devletine doğru hızlı ve emin adımlarla
ilerliyor: Cumhurbaşkanı Demirel ve Devlet Bakanı Çağlar’ın yakın arkadaşı
Hayri Yazıcı Ercan’da feci şekilde dövüldü...Bir özel uçak şirketi yetkilisi,
iki de üniformalı polis tarafından haksız yere dövülen ünlü işadamının iki dişi
kırıldı, dudakları patlayarak birkaç dikiş atıldı.(Halkın Sesi, 8.6.1993)
* Baştaki beyler partilerde ahkam kesmekten, yeyip
içmekten birazcık olsun baş kaldırıp halk arasına karişsalar, vatandaşın polise
karşı duyduğu kırgınlığın bir nebzesini dahi olsa derhal öğreneceklerdir.
Biz halk arasına sık sık karıştığımız için neler
duyuyoruz neler. Vatandaşa "Bre hayvan!" diye hitap eden mi
istersiniz, özel arabalarıyla taksicilik, yani korsan taksicilik yaparak,
gerçek taksicilerin hışmına uğrayan ve "Bunlar bizim ekmek paramızla
oynuyorlar" diye naralar atmalarına neden olanlar mı istersiniz, yoksa bir
tutukluyu sırf ondan bir itiraf almak için Değirmenlik tepelerinde gözlerini
maskeleyip kendisini de kalın bir iple ağaca bağladıktan sonra sağına ve soluna
kurşun sıkanlar mı istersiniz. (Argun Korkut, Halkın Sesi, 7.8.1992)
* Koruma altındaki Gülsen İçöz’ü elinden kaçıran polise
karşı vatandaşın güveni sarsılmıştır. "Konuşursam polis beni
korumayacaktır" düşüncesi içindedir. Bu düşünceyle de konuşup başını
belaya sokmaktansa susmayı yeğleyecektir." (Argun Korkut, Halkın Sesi,
27.8.1992)
* Yasaları uygulamakla görevli makamlar bu hükümlere
titizlikle uymadığı takdirde Anayasalar ve yasalar baştan başa benzeri hükümler
taşısalar ne yazar? Son günlerde Polis Örgütümüzde meydana gelen olaylar, her
ne kadar kişisel hususlar gibi görünse de, tüm örgütün yara almasına sebep
olmaktadır...Ahmet alkoliktir, günde 4 paket sigara içmektedir. Ancak hücrede
tutulduğu süre içinde günde sadece 2 sigara içmesine izin verilir. Hücreden
çıkarılması için ilgililere ricada bulunup yalvaran Ahmet’e kulak asan yoktur.
Neticede 3. gün kriz geçirir ve karakola doktor çağırmak zorunda kalırlar.
Tutukluların hücrede kalması mevzuat gereği olabilir. Ancak küçücük bir hücrede
40 derecenin üzerinde bir sıcakta tutuklu kalmak, üstelik gereksiz yere
verilmiş bir tutuklama emri sonucu bu olaydları yaşamak, işkence değil de
nedir? (Ömer Adal, Polis ve İnsan Hakları, Halkın Sesi, 30.8.1992)
* Polisimiz artık 74 öncesi polis değildir. İster istemez
politikaya bulaştırılmıştır. Belki de politikacının istismarı sonucu zaman
zaman zor durumlara düşürülmüştür. Belki de partizanlığın kurbanı olmuştur.
(Akay Cemal, Gülsen İçöz Olayı ve Polisin Konumu, Halkın Sesi, 30.8.1992)
* Sanıklardan Yücel Altundal’ın ifadesinden :
"Bunlar var ya efendim, bunlar. O durumda suçlu bulunsaydım herhalde kabul
edecektim. Bana işkence olsun diye 5 gün, 5 gece hücrede ellerim kelepçeli
yatırdılar, beni de kardeşimi de." (Halkın Sesi, 15.11.1992)
* Zanlı Tatsoy yargıç Hasan Sözmener’e şunları anlattı:
"Evime saat 03.00’de Adil Çavuş geldi. Beni aldı ve Yeniboğaziçi
karakoluna götürdü. Karakolda kumral olan sivil polis enseme tokat vurup benden
1 torba esrarın benim olduğunu kabul etmemi istedi. Kabul etmedim. Beni daha
sonra Lefkoşa’ya getirdiler. Adfil Bey ve Kadir, şubede karnıma tekme vurup
beni kusturdular. Kendilerine suçumun olmadığını söyledim. Baygınlık geçirdiğim
için bana su döktüler. Yüzümdeki elmacık kemiğim üzerindeki yara izi, tekmeyi
yeyip yere düştükten sonra oldu." (Halkın Sesi, 25.11.1992)
* İşkence gördüğünü söyleyen vatandaş polisi dava ediyor
(Halkın Sesi, 16.5.1993)
* Çamlıbel’de meydan kavgası. 5 kişi tutuklandı...Kavgada
yaralanarak tutuklandıktan sonra Çamlıbel Polis yetkilileri tarafından tedavi
amacıyla Lefkoşa Devlet Hastanesi’ne sevk edilen Hasan Karamanoğulları (24),
polis subayı C.H.’un kendine küfrederek dövdüğünü iddia etti. (Kıbrıs,
12.7.1993)
* Mahkeme kararı olmadan sınırdışı edilmek
istendim...Polis beni acımasızca dövmeye başladı...Emniyet Binasından kendimi
aşağıya attım. (Yeni Düzen, 24.9. 1993)
* Baro Konseyi, Poliste dayak olayını kınadı...Konsey
Başkanı İnan, ziyaretlerden sonra TAK muhabirine yaptığı açıklamada, suçlu veya
suçsuz hiç bir kimsenin falakaya yatırılıp darp edilemeyeceğini, 20. yüzyılın
sonunda artık böyle bir hareketin mazareti olamayacağını söyledi. (Kıbrıs,
23.10.1993)
** Sercan Maypa ve Can Yaman adlı gençler polis
tarafından karakolda dövüldüler. Gerekçe: Kimlikleri yokmuş (Yeni Düzen,
21.10.1993)
* Komşusu tarafından şikayet edilen Geçitköylü Derviş
Akmehmet, çağrıldığı Çamlıbel Karakolu’nda dayak yediğini ileri sürdü. (Kıbrıs,
5.3.1994)
* Avukat Tahir Seroydaş polisten şikayetçi...Seroydaş,
Yenişehir karakolunda görevli Polis Çavuşu Aygün Maraşlı’nın kendisine
"Verdiğin ifade hiçbir işe yaramaz. Avukat olduğun için söylediklerin
kabul edilemez" şeklinde bir beyanda bulunduğunu da iddia ederek, polis
örgütünün avukatlara bakış açısının bu olması halinde avukatlar için adaletin
söz konusu olamayacağını savundu. Baro Konseyi’nin konuyu görüşmek üzere
önümüzdeki günlerde acilen toplantıya çağrıldığı öğrenildi. (Kıbrıs, 22.3.1994)
* Polis dayağı hastanelik etti (Yeni Düzen, 18.4.1994)
* 23 yaşındaki Müslüm Büyükakşeker, yediği dayak
sonucunda kulak zarının patladığını söyledi. (Yeni Demokrat, 13.7.1994)
* Tövbekar hırsız Mustafa Sertaş (Tavuri) polisten
şikayetçi: "Bana zorla suç yüklemeye çalışıyorlar...Hiç bir suç
işlemediğim halde Mağusa Polisi’nin hücrelerinde 6 gün tutuldum. Bu süre içinde
7 polis tarafından sürekli işkenceye tabi tutuldum."(Ortam, 7.10.1994)
* Tavuri’nin iddiaları Mağusa polisini karıştırdı.
Dayakçı polisten şok açıklama: Faili meçhul suçları baskı ile onun üzerine
yıkmaya çalışıyorlar...Onu dövenlerden biri de benim. Emir üzerine yaptım, ama
pişmanım. Polislik bu olmamalı...Dayak sırasında bayan polisleri odadan
çıkardık. Sonra da Tavuri’nin ayaklarını sandalyeye bağlayarak falakaya
çektik" (Ortam, 8.10.1994)
* Polis, Çetinkaya-Doğan Türk Birliği maçındaki
olaylardan sonra Gençlik, Spor ve Çevre Bakanlığı Müsteşarı Levent Soykut’u 2.5
saat gözaltına aldı, 2 ayrı dava okudu...Soykut şöyle konuştu: "Adi bir
suçlu gibi beni içeride tuttular. Hırsızlık mı, yoksa katillik mi yaptım?
Üstelik polis bana terbiyesizce davrandı, voyvodalık yaptı. Yalan bir takım
beyanlarla bana dava okundu. Bana yapılan suçlamalar kesinlişkle yalandır. Ben
polisi darp etmedim. Konuşmalar sırasında yerimden dahi kalkmadım. Ben de
polisten davacı olacağım ve bu işin peşini bırakmayacağım." (Kıbrıs,
1.11.1994)
* Yargıçların, avukatların, başsavcılığın ve polislerin
ibretle okumaları gerekli bir Yargıtay (istinaf) kararı: Yüksek Mahkeme heyeti,
polisin adam dövüp "yalan" söyliyerek mahkemeyi "yanıltma"
yönüne gittiklerine "bulgu" yaptıktan sonra Aknar’a beraat kararı
verdi (Halil Kaymaklılı, Halkın Sesi, 21-27 Aralık 1994)
* Sanık Hasan Dedecan suçu kabul etmiyor. Sanık,
"Girne Polis Karakolu’nda beni sabaha kadar dövdüler. Polis Müdürü Erdem
Bey de polislere, "İndirin pantolonu da kıçına cop sokun" dedi.
Pantolonumu ve donumu indirdiler. Ben "Ayıptır, bu size yakışmaz"
dedim ve ağlayarak pantolonumu çektim. Müdür daha sonra "Götürün bunu bir
deniz kenarına da vurun. Kaçarken vurduk deriz" dedi, çok korktum...(Polis
subayı Hüseyin) Sakallı, beni dövdükleri akşam yumrukla başıma vururdu. Ergüç
Bey de beni dövdü."(Kıbrıs, 14.1.1995)
* 30 yıl mukayyitlik yaptıktan sonra emekli olan Mehmet
Şefik Ormancıoğlu, Girne polisi tarafından haksız yere tutuklanarak hapse
atıldığı için tutuklama emrini verdiği iddia edilen polis müdürü hakkında dava
açıyor. Ormancıoğlu, 18 Mart’ta Sedat Ersoy tarafından darp edilmiş, yazılı ifade
vermek için gittiği Girne Polis Karakolu’nda tutuklanmıştı...Darp edilen Mehmet
Şefik Ormancıoğlu’nun ifadesinden: "Tutuklu kaldığımız hücrenin camı
kırık, battaniyeler ve yatakta da bitler pireler dolaşıyoprdu. İki gün
ağrılarım devam etti. 21.3.95 tarihinde saat 22.30 civarında kalbimin
sıkıştığını hissettim. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Aile doktorumuzu eve
çağırdık...
Darpçı Sedat Ersoy’un ifadesinden: "Nöbetçi polise
seslenip "oğlum burası bit, pire dolu" deyince, "burası
caydırıcıdır, böyle olması lazım" dedi. Daha sonra da Mehmet su istedi,
"lavaboda var oradan iç" dedi. Pis kırık bir lavaboydu, elinizi dahi
yıkamak istemezdiniz. Çok ayıp, böyle olmaması lazım." (Kıbrıs, 28.3.1995)
* Cezaevinde sirkat suçundan tutuklu bulunan Veysel
Hanay(21) adlı TC vatandaşının, ""küfürler" savurduğu için
nöbetçi çavuş tarafından "evirile-çevirile" dövülüp hastanelik olduğu
öğrenildi. Yaklaşık 4 aydan beri hükümsüz olarak cezaevinde yatmakta olan
Veysel hanay’ın dayak olayında parmağının çatladığı iddia ediliyor. (Kıbrıs,
25.4.1995)
* Dün 20 bin liralık trafik cezasını ödemek için
Güzelyurt Polisine giden Yahya Çukurova adlı gencimiz geri çevrildi.
Kendisine"Burası Devlet’in Polisi; şortlu giremezsin. Git uzun pantolon
giy, öyle gelip cezanı öde" denen genç, cezayı ödemeden gerisin geriye
gönderildi. (Halkın Sesi, 13.7.1995)
* Polisin alkollü araç sürerken yakalayıp ceza yazdığı
araç sürücülerini, taksiyle evlerine göndermek yerine tutuklayıp küçük bir
hücrede 24 saat hapsetmesine vatandaşların gösterdiği tepkiler artıyor. "Mahkeme emri olmadan" yaoılan
tutuklamaların ancak polis devletinde görülebileceğine işaret eden vatandaşlar,
KKTC’de de bu gibi uygulamaların sıklaşması halinde bir hukuk devleti
görünümünden uzaklaşılacağı endişesini belirtiyorlar....KKTC polisi tarafından
geçen hafta ülke genelinde yapılan trafik kontrollerinde toplam 39 kişi
tutuklanmış ve 69 araca da el konulmuştu. (Kıbrıs, 14.7.1995)
* TC Devlet Bakanı Necmettin Cevheri’nin yeğeni Mehmet
Acar, Girne polisinde feci şekilde dövüldü. Girne gümrüğüne arabasıyla giren
Acar’a oradaki görevli polisin bir tokat attığı, bunun üzerine Acar’ın da
tokata mukabelede bulunduğu, ondan sonra Türk işadamının tutuklanarak sille
tokat dövüldüğü bildiriliyor. Mehmet Acar’ın üzerinde bulunan 20 milyon TL ve 1140
Amerikan dolarının da kaybolduğu ve bunun soruşturulmakta olduğu ifade
edilirken, Mehmet Acar’ın Girne polisinden şikayetçi olduğu ve yeğeni Devlet
Bakanı Necmettin Cevheri’yi arayarak konu hakkında bilgi verdiği belirtiliyor.
Kendisiyle görüşme olanağı bulduğumuz Acar, şunları anlattı: "...Ben nasıl
olsa kurtulurum. Orada bir emekli öğretmen var. Onu feci şekilde dövüyorlar.
İsmi Galip mi nedir bilemiyorum; ama bildiğim kadarıyla bu öğretmeni
öldürecekler. Eğer sizin gümrüklerinizde böyle şeyler oluyorsa, siz hiçbir
zaman ileriye gidemez ve olduğunuz yerde saymaya mahkum olursunuz. Bazı
polisleriniz de çok şımarmıştır." (Halkın Sesi, 15.10.1995)
* Eroin bulundurmakla suçlanıp yargıç huzuruna çıkarılan
Afanyalı ve Karaçam’ın avukatı Erdem Alagül, duruşmanın kapalı kapılar
arkasında yapılmasına itiraz etti. Alagül, müvekkilleriyle görüştürülmediğini,
Şengül Afanyalı’ya gönüllü ifadesi okunmadan imza attırıldığını ve Erhan
Karaçam’ın da bazı polislerce darp edildiğini ileri sürdü. Alagül’ün
"Kapalı kapılar ardında bana duruşma yaptırıyorsunuz. Şikayetim vardır.
Bunun polis devleti olduğunu size ispat etmeye çalışıyorum. Bu memlekette
yalanlar boyu aşmıştır" demesi üzerine Yargıç Tanju Öncül, duruşmaya on
dakika ara verdi. (Kıbrıs, 30.11.1995)
* Ercan’daki uçak kaçırma olayının faturası 16 yaşındaki
HTL öğrencisi Nedim Erginsoy’a çıktı. "Romantik" gence
dayak!...Sevgilisine son bir kez el sallamak için aprona girdiğini anlatan
genç, polisin "günah keçisi" oldu... Erginsoy şunları anlattı:
"Sorgulama sırasında bana kötü muamele edildi. Beni tamamen soyarak
üzerimde eroin aradılar. Ama bir şey bulamadılar. Daha sonra ise telsizle
kafama vuruldu. Yüzüme tokat atıldı. Aileme ve bana küfrettiler. Israrla
eşcinsel olup olmadığımı sordular" dedi. (Kıbrıs, 11.3.1996)
* Can Yaman’ın uyuşturucu davasında tanıklık yapan eski
sanıktan ilginç ifadeler: "Kıçıma şişe sokmak istediler"...Geçtiğimiz
günlerde uyuşturucu suçundan iki yıl hüküm giyen Mustafa Karakış, "Polis
bana ifademi imzalatmadan önce işkence yaptı. Beni çırılçıplak ettiler, elimi
bağladılar ve gözlerimi kapattılar. kıçıma şişe sokmak istediler. Bu nedenle
polisin yazdığı ifadeyi imzaladım, benim ifadem diye sunulan ifadede daha çok
yalan var" dedi. Karakış, dava esnasında avukatının kendisine "eğer
bunları söylersen senin aleyhinde olur" dediğini o nedenle bunları
açıklamaktan çekindiğini öne sürdü. (Kıbrıs ve Ortam, 11.10.1996)
* CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat, son günlerde
yaşanan ve bazı polis mensuplarının da taraf olduğu eski eser kaçakçılığının,
toplumda derin endişeler yarattığını belirtti. (Kıbrıs, 8.11.1996)
* Rumlara casusluk yaptıkları gerekçesiyle tutuklanan 3
Kıbrıslı Türkün yargılanmasına dün devam edildi... Savcı, Kargılı’nın poliste
verdiği ifadeyi mahkemeye ibraz etmek istedi. Ancak bu ifadenin "vaad
altında alındığını" söyleyen avukat
Rifat Reis buna itiraz etti. Rifat Reis, şunları söyledi: "İfade, sanık
yönlendirilerek alındı. İfadeye sanığın söylemediği hususlar eklendi. Sanık,
sadece Rum kesimine geçip geldiğini ve zaman zaman bizim polisimize yardımcı
olduğunu söyledi. KKTC’de herhangi bir askeri birlik veya kampın fotoğrafını
çekip Rum tarafına götürdüğü şeklinde bir beyanı olmamasına rağmen, ifadede
bunlar da yer aldı. Sanığı tehdit ettiler. Sanığa ifadesini okuma fırsatı
vermediler. İfadeyi sanığa tehditle imzalattılar. "Bunu imzalamadığınız
takdird, seni sınıra götürüp temizleyeceğiz, ortadan kaldıracağız"
tehdidinde bulundular. İfadede sanığa suç isnat edici bilgi ve beyanlar tamamen
tahkikat memuru tarafından eklendi." (Ortam, 9.11.1996)
* Casusluk davasına dün Lefkoşa’da devam edildi...Savunma
avukatı Rifat Reis, "Sanık Türk polisine çalışıyordu. Onların bilgisi
dahilinde de Rum tarafına geçiyordu. Pile’de Kemal Ömer isimli polis
aracılığıyla Mustafa Aslıhan’a bilgi aktarıyordu. Son olarak da Kürt Dayanışma
Derneği’ne bomba koyması istendi. Sanık bunu yapmayınca böyle bir oyun
oynandı" şeklinde bir iddiada bulundu. Tanık bu söylenenleri reddetti.
Reis, ifadeyle ilgili başka bir iddiada bulunarak, ifadenin bazı kısımlarının
sanığın bilgisi dahilinde olduğunu, diğer kısımların ise olaydan yaklaşık bir
ay sonra doldurulduğunu söyledi. İddia tanığı bunları da reddetti. (Ortam,
23.11.1996)
* Kaçak avcılar polis çıktı. Avcılar Birliği ekibinin
geçtiğimiz hafta sonu "kaçak av" yaptıkları gerekçesiyle yakaladığı 7
kişiden 4’ünün üst düzey polis müfettişi olduğu saptandı. (Ortam, 26.11.1996)
* Polisten kaçak av konusunda açıklama : "Bölgedeki
polisler, kontrol yapıyordu." (Kıbrıs, 27.11.1996)
* Önce yalanlama, şimdi soruşturma:Yılmazköy’de "ava
yasak bölgede" avlanırken yakalanan 4 polis hakkında soruşturma
başlatıldı. (Ortam, 28.11.1996)
* Polisten dayak: Yedidalgalı Hüseyin Mide, Lefke
Karakolu’ndaki polisler tarafından dövüldüğü gerekçesiyle Polis Genel
Müdürlüğü’ne resmi şikayette bulundu. Hüseyin Mide: "Polis memuru Mehmet
Ali Kozan arkama, sırtıma ve ağzıma kakma vurdu; geri dönmeye çalıştığımda
ağzıma bir yumruk vurdu ve alt dudağımın sağ tarafı patladı." Dayak
yemesine polis çavuşu Dinçer Gökçen ile polis memuru Kader Güneri’nin de
yardımcı olduğunu iddia eden Mide, Cengiz Topel Hastanesi’nden aldığı raporu da
şikayet mektubuna iliştirdi. (Ortam, 28.11.1996)
* Casusluk iddiasıyla tutuklanan Cengiz Fevzioğlu’nun, 5
gün boyunca basın ve ailesiyle temasına izin verilmedi. Tutukluluk süresi 8 gün
daha uzatıldı. (Yeni Düzen, 4.12.1996)
* Cumhuriyet Meclisi’nin önceki akşam devam eden
oturumunda Polis Genel Müdürlüğü’nün 2 trilyon 101 milyar lira olarak
belirlenen 1997 bütçesi görüşülerek onaylandı...Hüseyin Celal(CTP), insan
haklarının konuşulduğu böylesi günlerde, polisin uygulamada insan haklarına
özen göstermesi gerektiği üzerinde durmak istediğini, gazeteci-yazar Doğan
Harman’ın bir süre önce, yasalarla belirlenen tutukluluk halleri ortada yokken
10 saat süreyle tutuklanmasının, Poliste insan haklarına özel önem
verilmediğinin bir örneği olduğunu savundu...Kaçak işçi konusunda polisi
yönetenlerin "acz içinde" olduklarını ileri süren Celal, esrar-eroin
suçlarına karşı özel önem verilmesini istedikten sonra şöyle devam etti:
"İngiltere’de uyuşturucu ihbarına özel para ödülü veriliyor. Sırf bu ödülü
alabilmek için, Ercan’da yakalamak yerine İngiltere polisine ihbar tercih
edilerek, devletin onuru ile oynanıyor, bazı polisler de haksız kazanç sağlıyor
iddiaları var, araştırılmalıdır."
(Halkın Sesi, 14.12.1996)
* Mahkemeler bütçesi görüşülürken konuşan Salih Usar
(CTP), "sanıklara karakollarda baskı uygulanmasını" önleyebilmek için
ifadelerin avukat huzurunda alınmasının sağlanmasını da istedi." (Kıbrıs,
17.12.1996)
* Girne Ağır Ceza Mahkemesi dünkü oturumunda George
Carmen cinayet davasına devam etti... Sanık Hüseyin Demir şahadetinde şöyle
konuştu: "(Polisler) "Bu İngilizin nerede olduğunu biliyor
musun?" dediler. "Nereden bileyim" dedim. "Biz sana şimdi
nerede olduğunu öğretiriz" deyip, tekme tokat beni koltuğun üzerine
düşürdüler...Sonra beni nezarete attılar, o gün bu gündür cezaevindeyim."
(Kıbrıs, 20 Aralık 1996)
* KKTC Polis Örgütü, tarihinde ilk kez dün bir seks
soruşturmasına sahne oldu...Polisten sızan bilgilere göre, Polis Genel
Müdürlüğü, aralarında bir başmüfettiş, bir müfettiş muavini, bir çavuş, bir de
erin bulunduğu bir grup, hayat kadınlarıyla ilişkiye girdiği iddiasıyla
haklarında soruşturma başlatılan polislerden bazılarıyla uzun süredir sürtüşme
halindeydi...Soruşturmanın, bir grup polisin "ayağının kaydırılması"
amacı taşıdığı, ancak dikkat çekici olmaması için çok sayıda polisi kapsadığı
da iddialar arasında yer alıyor...Mesleki güçlerini kullanarak hayat
kadınlarını kulüplerden çıkardığı iddia edilenm bazı polislerin, uzun süredir
KKTC’deki gece kulübü işletmecilerinin tepkisini çektiği de öne sürülüyor.
(Kıbrıs, 21.12.1996)
* Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi dün ilk olarak Ali
Karagözlü’ye ait izinsiz tabanca tasarrufu, taşıma ve patlayıcı madde tasarrufu
davalarını ele aldı...Karagözlü, polis tarafından tutuklandığı 8 Ekim sabahı
silah taşımadığını savunarak, olayın kendisini sevmeyen bazı polislerce
düzenlendiğini, kendisine iftira atıldığını yineledi. İfadesinde, 8 Ekim gününe
kadar kahvehanenin sadece bir kez basıldığınına dikkat çeken Karagözlü, "O
güne kadar verilen parayı artık vermeyeceğimi söyledim. Bu nedenle işyerim
basıldı. Sedat Oygar ve ekibinin işyerime geliş amacı belliydi. Kahvehaneyi,
kumar oynanıyor diye bastıklarını söylediler, sonra bulduklarını iddia
ettikleri silahın benim olduğunu öne sürdüler" dedi. (Kıbrıs, 24.1.1997)
* Gurubi lakaplı Ahmet Kumbaracı, Merkezi Cezaevinin çok
kötü olduğunu kaydederek, özellikle esrar, uyuşturucu suçlarından içeri
girenlerin üzerinde çok baskı olduğunu iddia ediyor...Kumbaracı şöyle dedi:
"Cezaevinde dayak yok, ama ceza var. Yatanları rapor ederler, çoğu zaman
sigara cezası verirler. Ceza alanın sigara içmesine izin vermezler. Günde üç
öğün yemek, başka birşey yok. Havalar soğuk, bir de, iki battaniye, bir
nevresim veriyorlar, soğuktan donuyor insan. Hücre cezası da var...Çok önemli
bazı kişiler Türkiye’den bu esrar işleri için gelir, burada ceza alır.
Türkiye’ye gönderilir, üçte birini yatar çıkar, biz ne alırsak tamamını
yatarız, böyle adalet olmaz...Cezaevinin en kötü yanı 15 günde bir banyo var.
Mazot yok, su yok, habire ertelenir...Telefon görüşmesi haftada bir gün
yapabilin. Acil bir telefon ihtiyacın olur, yok giden ondan izin alın, yok
giden öbüründen izin alın, olmaz." (Kıbrıs, 17.2.1997)
*Veli Esendağlı’dan şok iddia: Eroin suçundan yargılanan
Veli Esendağlı, Harekat ve Narkotik Şubede görevli polis çavuşu Rüstem
Tunçtaşlı’nın Şubede kendisini feci şekilde dövdüğünü, burnundan kan geldiğini,
sırtına ve beline tekmelerle vurduğunu ve bayıltıncaya kadar dövdüğünü idda
etti. Esendağlı şöyle dedi: "Tunçtaşlı, bana hitaben "seni bülbül
gibi konuşturacağım, herşeyi anlatacaksın. Yoksa çeker tabancayı, seni
ayaklarından vururum, sonra da tutukluluk halinden firar etti, der ve bu işin
içinden çıkarım" diyerek beni vurmakla tehdit etti. Şubeye geldiğimizde
bana ağıza alınmayacak derecede küfür ve hakaret ettiler...Tunçtaşlı bana önce
tokatla vurmaya başladı, ardından boğazımı parmaklarıyla nefesim kesilinceye
kadar sıkmaya başladı. Karnıma yumruk ve tekmeyle vurdu, yere eğilmiştim. Bu
kez de sırtıma ve belime vurdu. Burnumdan kan geliyordu. Sonra dayağın
şiddetinden kendimden geçtim ve bayıldım. Ne kadar süre baygın kaldığımı
hatırlamıyorum...Hiçbir suçlamayı da kabul etmiyorum." (Halkın Sesi,
21.3.1997) "Mahkemeye çıkarılmadan önce bana "yargıca dövüldüğünü
söylersen veya doktora gitmek istersen tekrar elimize geçeceksin, ona
göre" dedikleri için şikayetçi olmadım ve doktora gitmek istemedim."
(Kıbrıs, 21.3.1997) "Uğradığım hakaretlerden ve dayaktan kurtulmak için,
ailemi zorda bırakmamak için istedikleri ifadeyi verdim. Verdiğim ifadelerin
hiçbiri gerçek değil. Bu ifade gönüllü değil...Bana o an ne suçlama getirseler
kabul edecektim. Cinayet, hırsızlık, ne söyleseler imzalamaya hazırdım...Şimdi
gerçeklerin ortaya çıkması için konuşuyorum ve rahatım." (Kıbrıs,
25.3.1997)
* Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki uyuşturucu davasında sanık
Nidai Bozcan, duruşma içinde duruşma sırasında verdiği yeminli ifadesinde
mahkemeye gönüllü ifade diye sunulan ifadesinin polisler tarafından tehdit
edilerek alındığını öne sürdü. "Polisler ifadeyi imzalamazsam kıçıma şişe
sokacaklarını söylediler" diye konuşan Bozcan, "Bu yüzden korktum ve
ifadeyi imzaladım" dedi. (Kıbrıs,
10.4.1997)
* Casusluk iddiasıyla yargılanan Cengiz Fevzioğlu,
mahkemeye emare olarak sunulan ifadesinin, vaat, baskı ve tehditle alındığını
iddia ederek, "Yapılan baskılardan psikolojik olarak çok bunalmıştım. O
zaman benim ne kadar sıkıntıda olduğumu bir ben bilirim, bir de Allah. O an
bana Denktaş’ı sen mi bıçakladın deseler, kabul ederdim" şeklinde
konuştu...Fevzioğlu, mahkemedeki şahadetinde 54 gün sürekli olarak değişik
yerlerde tutuklu kaldığını, bu süre içerisinde ailesi dahil hiç kimseyle
görüştürülmediğini söyledi. (Kıbrıs, 16.5.1997)
* Polis nereye? Halkın can, mal ve namusunu korumakla
görevli polisler, suçlularla bir olup suç işliyor. Son altı ayda meydana gelen
3 olayda polisler hırsızlık yapıp, ırza geçme olaylarına adı
karıştı...Olaylarda suçlu bulunan bir polisin meslekle lişkisi kesilirken, 2
polis de tutuklandı. Üst düzey bazı polislerin de görev yerleri değiştirildi.
(Yeni Düzen, 8.8.1997)
* Cezaevi kaynıyor. Lefkoşa Merkezi Cezaevi'nde bir
mahkumun geceleri evine gitmesine izin verildiği yönündeki haberimiz KKTC'ye
bomba gibi düştü. "Adli skandal" olarak nitelendirilen olayın basına
yansımasının ardından cezaevi de karıştı...Cezaevi'ndeki "ayrıcalıklı
uygulamaları" Ortam'a anlatan gardiyanlar....şunları söyledi:
"cezaevi'ne kebep ve tatlı getirilmesi yasaktır. Oysa Mehmet Gabin'e
birçok gece kebep, lahmacun ve tatlılar getirildi. Daha sonra da nöbetçi amiri
ile birlikte sofra kurup, yiyip içtiler...(Gazimağusa'da Nihat Körküklü
adındaki galerici arkadaşını yaralamaktan 6 ay ceza alan Gabin Oto Galeri
sahibi) Mehmet Gabin'in, gardiyanların üzerini aramasına izin vermediği ve bu
nedenle de cezaevinde iki kez kriz yaşandığı gazetemize ulaşan diğer bilgiler
arasında. (Ortam, 11.8.1997)
* İsyancı mahkumlara karar: 20'şer milyon. Merkezi
Cezaevi'nde 16 Haziran 1996 tarihinde çıkan isyanı teşvik ettikleri, isyanı müdüre
geç bildirdikleri ve isyan bastırıldıktan sonra mahkumlara eziyet ettikleri
iddiasıyle 11 Ağustos 1997 tarihinde mahkemenin haklarında soruşturma açılması
kararı verdiği 6 gardiyan, bir subay ve bir müdür yardımcısı hala görevlerine
devam ediyor... Mahkeme tarafından haklarında soruşturma açılan cezaevi
görevlilerinin kendileri aleyhinde iddialarda bulunan mahkumlar üzerinde
psikolojik baskı kurdukları öne sürüldü.
11 Ağustos 1997 tarihinde haklarında soruşturma kararı
verilen, mahkumları tahrik edici yöndeki baskılarının artarak devam ettiğini
iddia eden mahkumlar, dünkü duruşmanın kararı açıklandıktan sonra gardiyanların
kendilerine daha fazla baskı yapacaklarını savundular. (Halkın Sesi, 22.8.1997)
***
("Derleyen: Mehmet Sonuç" imzasıyla, Kıbrıs'ta Sosyalist
Gerçek dergisi, Sayı:24, Ocak 1998)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder