15 Mayıs 2015 Cuma

KOMÜNİST MANİFESTO 150 YAŞINDA


Karl Marx ile Friedrich Engels tarafından kaleme alınan “Komünist Parti Manifestosu”nun ilk baskısı 24 Şubat 1848’de Londra’da Almanca olarak yayımlandı. Aynı yıl içinde Fransızca, Lehçe, İtalyanca, Danimarkaca, Flamanca ve İsveççe’ye çevrildi. O günden bu güne “Manifesto” en az 128 dile çevrildi ve  1200’den fazla farklı baskı halinde yeryüzünün her tarafında okunmaktadır. En son olarak 1986 yılında Arapça, Hindu, Nepali ve Assami dillerinde yayımlandığı kaydedilmiştir.
Yapılan hesaplara göre, Manifesto, İncil’den sonra dünyada en çok baskı yapan eserdir. Dünya devrimci hareketinin çekirdek hücresini oluşturan “Komünistler Birliği’nin programı olarak, Aralık 1847 ile Ocak 1848 tarihleri arasında Marx ve Engels tarafından kaleme alınan bu ünlü belge, bilimsel sosyalizmin doğum belgesi olarak kabul edilmektedir. Türkçeye ilk defa Dr.Şefik Hüsnü Deymer tarafından  çevrilerek, 1923 yılında yayımlanmıştır.
1986 yılında Londra’da yapılan bir açık artırmada, Komünist Manifesto’nun ilk baskısından olan 23 sayfalık küçük bir broşür, 100 bin Mark’a satılmıştı. Bu ilk baskıdan sadece 10 kopyanın kaldığı sanılmaktadır. İlk basılan bin kadar kopya, 1848 Devrimi nedeniyle Almanya sınırında imha edilmişti. Geri kalan diğer kopyaların ise 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya’da Nazilerce yakıldığı sanılmaktadır. İlk basılan kopyaların imhası üzerine Marx, ikinci ve üçüncü baskılara girişti. Sonunda Manifesto bütün Avrupa, Asya ve Afrika dillerine çevrilerek yayımlandı.
Birinci baskıya ait hiçbir kopya İngiliz, Amerikan ve Fransız milli kütüphanelerinde yer almıyor. İlk basıdan arta kalan on kopyadan 4’ü ise Amerika’da Harvard, Princeton, Chicago ve St.Louis Üniversite Kütüphanelerinde. Biri Moskova’da Marx-Engels Enstitüsü’nde. Diğerleri ise Amsterdam, Hamburg, Milano ve Cenevre’de müzelerde. Kudüs’teki Schocken Kütüphanesi’ndeki son nüshası ise 1979 yılında satıldığı için şimdi Paris’te özel bir şahsın kolleksiyonunda.
“Komünist Manifesto”yu okuyalım, içinde keşfedeceğimiz fikirleri karşılıklı olarak tartışalım ve ilk parti programında sosyalizmin nasıl anlatıldığını öğrenelim. Çünkü güncelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen bu program, Kıbrıslılar olarak, bizim de geleceğimizin  bir parçasıdır.

Aşağıda Marx ve Engels tarafından kaleme alınan“Komünist Manifesto”dan seçtiğimiz bazı bölümleri bulacaksınız:

“Günümüze kadar var olagelen bütün toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir.”
                                                                   ***
“Bugün burjuvaziyle karşı karşıya olan bütün sınıflar içinde yalnız proletarya gerçekten devrimci bir sınıftır. Öbür sınıflar çağdaş sanayi karşısında çürüyr çürüye sonunda yok olur, giderler; proletarya ise çağdaş sanayinin özel ve asli ürünüdür.
Aşağı orta sınıf, küçük imalatçı, dükkan sahibi, zanaatkar, köylü, bunların hepsi, orta sınıfın ufarak kesimleri olarak ayakta kalabilmek için burjuvaziyle savaşırlar. O yüzden de devrimci değil, tutucudurlar. Hatta gericidirler, çünkü tarihin tekerini tersine döndürmeye çalışırlar. Kazara devrimci olacak olurlarsa, bu sadece, yakın gelecekte proletaryanın saflarına aktarılmak üzere olduklarındandır; bu bakımdan halihazır çıkarlarını değil, gelecekteki çıkarlarını savunurlar, kendi görüş açılarını terk ederek proletaryanın görüş açısını benimserler.”
                                                                    ***
“Burjuva sınıfının varlığı ve hakimiyeti için temel şart, sermayenin oluşması ve büyümesidir; sermaye için şart olan, ücretli emektir. Ücretli emeğin tek dayanağı, işçiler arasında rekabettir. Burjuvazinin ister istemez teşvikçisi olduğu sanayi ilerledikçe işçilerin rekabetten doğan yalnızlığı yerini, işçilerin örgütlenmekten doğan devrimci birliği alır. Dolayısıyla çağdaş sanayinin gelişmesi, üzerinde üretim yaparak ürünlere el koyduğu temelin ta kendisi burjuvazinin ayağının altından kaydırmaktadır. Bunun içindir ki, burjuvazinin ürettiği, herşeyden önce, kendi mezar kazıcılarıdır. Burjuvazinin devrilmesi de, proletaryanın zaferi kadar kaçınılmazdır.”
                                                                   ***
“Komünistler diğer işçi sınıfı partilerinden yalnız şu noktada ayrılırlar: 1. Değişik ülkelerin proleterlerinin kendi milletleri içinde yürüttükleri mücadelelerde bütün proletaryanın her türlü milliyetten bağımsız, ortak çıkarlarını gösterir, bunları öne sürerler. 2. İşçi sınıfının burjuvaziye karşı verdiği mücadelenin geçmek zorunda olduğu çeşitli gelişme aşamalarında, her zaman ve her yerde, hareketin bütün olarak çıkarını temsil ederler.
Onun için komünistler hem pratikte, her ülkenin işçi sınıfı partilerinin en ileri ve en kararlı kesimi, bütün diğerlerinin başını çeken kesimleridir, hem de, teoride, proletaryanın büyük çoğunluğu karşısında, proletarya hareketinin izlediği çizgiyi, hareketin koşullarını ve en sonunda varacağı genel sonuçları açıkça anlamalarından ileri gelen bir üstünlüğe sahiptirler.
Komünistlerin acil hedefi, bütün diğer proletarya partilerinin hedefidir -proletaryanın bir sınıf olarak ortaya çıkması, burjuva hakimiyetinin yıkılması, siyasi iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi.
Komünistlerin varmış oldukları teorik sonuçlar hiç bir suretle, şu ya da bu sözde evrensel reformcunun icad ya da keşfettiği fikirlere ya da ilkelere dayanmaz.”
                                                                   ***
“Komünistler ülkeleri ve milliyeti ortadan kaldırmak istemekle suçlanıyorlar.
İşçilerin ülkesi yoktur. Onların olmayan birşeyi onlardan alamayız. Proletarya herşeyden önce siyasi üstünlüğü ele geçirmek, milletin başta gelen sınıfı olmak, kendini milletin ta kendisi kılmak zorunda olduğu için, bu kadarıyla, kelimenin burjuva anlamında olmamakla birlikte, zaten millidir.
Burjuvazinin gelişmesi, ticaret özgürlüğü, dünya pazarı, üretim tarzında ve ona tekabül eden yaşama koşullarında yeknesaklık, halklar arasında milli ayrılıklar ve çelişkileri her geçen gün biraz daha ortadan kaldırıyor.
Proletaryanın hakimiyeti bu ayrılıkların daha da çabuk ortadan kalkmalarını sağlayacaktır. Hiç değilse başta gelen medeni ülkelerin birlikte eylemi, proletaryanın kurtuluşunun ilk şartlarından biridir.
Bir kişinin bir başkası tarafından sömürülmesine de son verildiği oranda bir milletin başka bir millet tarafından sömürülmesine de son verilmiş olacaktır. Millet içindeki sınıflar arasında çelişki ortadan kalktığı oranda bir milletin diğer bir millete duyduğu husumet de sona erecektir.”
                                                                     ***
“Gelişme seyri içinde sınıf ayrılıkları ortadan kalktığı ve üretimin tümü bütün milletin muazzam birliği elinde toplandığı zaman, kamu iktidarı siyasi karakterini yitirecektir. Siyasi iktidar, asıl anlamıyla, bir sınıfın bir başka sınıfı baskı altında tutmak için örgütlenmiş gücüdür. Eğer proletarya, burjuvaziyle mücadelesi sırasında, koşulların baskısı altında kendini bir sınıf olarak örgütlemeye zorlanacaksa, eğer bir devrimle kendisini hakim sınıf kılacak ve hakim sınıf olarak eski üretim koşullarını zorla silip atacaksa, demek ki, bu koşullarla birlikte sınıf çelişkilerinin ve genel olarak sınıfların varlığının koşullarını da silip atmış ve böylelikle kendi sınıf hakimiyetine de son vermiş olacaktır.
Sınıfları ve sınıf çelişkileriyle eski burjuva toplumunun yerini öyle bir alacaktır ki, orda her insanın özgürce gelişmesi bütün herkesin özgürce gelişmesinin şartı olacaktır.”
                                                                    ***
Komünistler görüşlerini ve hedeflerini gizlemeye tenezzül etmezler. Hedeflerine ancak bütün mevcut sosyal koşulların zorla devrilmesiyle ulaşabileceğini açıkça ilan ederler. Hakim sınıflar bir komünist devrimden korkup titresinler. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek hiç birşeyleri yok. Kazanacakları bir dünya var.
BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ, BİRLEŞİN!

K.Marx-F.Engels, Seçme Eserler (İngilizce, Progress Publishers, Moscow, 1969) Cilt:1’den Türkçeye çevrilmiştir.


(“Yusuf Aydın” imzasıyla, Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek, Sayı:25-26, Şubat-Mart 1998)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder