TÜRK DIŞ POLİTİKASINDAN ÇİFTE STANDARD
ÖRNEKLERİ-1
“Ermenistan’ın Azerbaycan
topraklarını fiili işgalinin “kabul edilemez” olduğunu belirten Cumhurbaşkanı
Turgut Özal, Ermenistan’a destek olan ülkeleri uyararak, “Türkiye bu konuda
gereken herşeyi yapacaktır” dedi... Özal basın toplantısında Ermenistan’ın
Azerbaycan topraklarına saldırmasıyla ortaya çıkan son gelişmelere değinerek,
Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sorunun, “Karabağ sorunu” olmaktan çıkıp, “Ermenistan’ın
Azerbaycan topraklarını fiili işgal hareketine dönüştüğünü” söyledi.” (Cumhuriyet,
6.4.1993)
Türkiye’nin bağımsızlık,
egemenlik ve toprak bütünlüğünü garanti ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’ne 1974 yazında “müdahale etmesi” ve 20 yılı
aşkın süredir bu ülkenin bölünmüş olarak kalması, “kabul edilemez” değil midir?
“Müdahale sorunu” olmaktan çıkıp, “Türkiye’nin Kıbrıs topraklarını fiili işgal
hareketine dönüştüğü” neden görülmek istenmiyor?
***
“Kürdistan Yurtseverler
Birliği lideri Celal Talabani, Kuzey Irak’ta Türk lirasını kullanma niyetlerini
yinelerken, Ankara bu konuda kesin kararını vermedi.” (Cumhuriyet, 21.5.1993)
“Türk Lirası’nın Kuzey Irak’ta
tedavülünün, Türk ekonomisine hiçbir yarar sağlamayacağı ve bazı sakıncalar
getireceği öne sürüldü. A.A. muhabirinin konuyla ilgili sorularını yanıtlayan
bankacılık uzmanı Prof. Selçuk Abaç, bir başka ülkenin sınırları içinde TL
kullanılmasının, Türkiye’nin egemenlik alanını genişletmesi gibi bir siyasi
sonucu olacağını belirterek, TL’nin Kuzey Irak’ta kullanılmasının doğuracağı
ekonomik sonuçları şöyle özetledi... “ (Kıbrıs, 25.5.1993)
Türk Lirası’nın 1976’dan
beri, Türkiye’nin askeri işgal altında tuttuğı ve üzerinde ayrı bir devletçik
kurduğu Kıbrıs Cumhuriyeti toprakları üzeıinde kullanılmakta olmasının, “Türkive’nin
egemenlik alanını genişletmesi gibi bir siyasi sonucu” olmamış mıdır? Bunun
doğurduğu ekonomik sonuçlardan kimlerin yararlanmakta olduğu konusu ayrıca
tartışılabilir.
***
“Türkiye, İran ve Suriye Dışişleri Bakanları
tarafından Tahran’da gerçekleştirilen üçlü zirvede, Güney Kürdistan’daki Kürt
Federe Devleti, PKK ve su sorunları görüşüldü... Üç ülkenin de Irak’ın toprak
bütünlüğü ve egemenliğinin korunmasından, ülkenin geleceğinin, halkının özgür
ve ortak iradesiyle demokrasi ve iyi komşuluk esaslarına dayalı bir biçimde
belirlenmesinden yana olduğu belirtilen ortak açıklamada Irak hükümetinin BM’nin
tüm kararlarına şartsız uyması istendi.” (Özgür Gündem, 8.6.1993)
Aynı Türkiye, toprak
bütünlüğü ve egemenliğini korumayı 1960’da
garanti ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu haklarını niçin korumayıp, 1974’den beri bu doğrultuda alınmış olan
BM’nin tüm kararlarına uymamaktadır?
***
“Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, dün geç saatlerde Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı
Aliya İzzetbegoviç ile görüştü. Cumhuriyet’e bilgi veren üst düzey Dışişleri
Bakanlığı yetkilisi, “Biz başından beri etnik ayrımcılığa karşı çıktık.
Bosna-Hersek’in bölünmesine yol açacak bir gelişmeye karşı olduğumuzu vurgulamıştık.”
(Cumhuriyet, 31.7.1993)
Kıbrıs’ta etnik ayrımcılık
ve adanın bölünmesi politikalarında ısrar eden aynı Türkiye değil midir?
***
“Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin
Türkiye’ye döndü ve havalimanında yaptığı açıklamada “Saraybosna’nın bölünmesine
göz yumulması, Avrupa’nın ortasında yeni bir Berlin duvarının örülmesine yol
açar. Bu durum ise, kalıcı bir barış yerine kanayan bir yara meydana getirir”
dedi.” (Kıbrıs, 16.8.1993)
Kıbrıs adasının bölünmesini
gerçekleştiren Türkiye, Avrupa’nın güneydoğu ucunda yeni bir Berlin duvarının
örülmesine yol açmadı mı? Bu, kalıcı barış yerine, 20 yıldır kanayan bir yara
meydana getirmedi mi?
***
“Çetin, Rusya’da yayınlanan
Nezavisimaya (Bağımsız) Gazeta’da dün birinci sayfadan verilen demecinde,
Bosna-Hersek ve Azerbaycan’da Sırplar ile Ermenilerin aynı politikayı
güttüklerini vurgulayarak, “uluslararası camia saldırganları kesinlikle
ödüllendirmemeli” dedi... Çetin, toprak işgalinin hiçbir biçimde
cezalandırılmamasından dolayı, saldırgan tarafların ele geçirdiği topraklar
yanlarına kâr kalabileceğinden, uluslararası camianın toprak işgallerine karşı
mutlaka etkili bir yaptırım mekanizmasına başvurmasının zorunlu olduğunu belirtti.” (Halkın Sesi, 27.8.1993)
Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin %37’lik
toprağını 1974’den beri işgal altında tutmakta olan Türkiye’ye hiçbir
cezalandırma uygulamayan uluslararası camia onu ödüllendirmiş olmuyor mu? Ele
geçirilen toprakların yanlarına kâr kalabileceği mi zannediliyor? Bu duruma
karşı mutlaka etkili bir yaptırım mekanizmasına başvurulması zamanı artık
gelmedi mi?
***
“Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, “Kuzey
Irak’ta yapay devlet olmasın” dedi. ABD Kongresi Savunma Alt Komisyonu Başkanı
ve beraberindeki kongre üyelerini kabulü sırasında yaptığı konuşmada şöyle
dedi: “Henüz yerleşmemiş bir bölgeye
yapay bir devlet mi oturtacağız?... Bugünkü durum, Türkiye’ye sıkıntı veriyor... Oradaki
bugünkü oldu-bitti ülkemizin terörle olan mücadelesini zorlaştırıyor ve Türkiye’nin
bölünmesi için birtakım odak noktaları, orada, bataklık gibi sivrisinek
üretiyor.” (Hürriyet, 13.1.1994)
Kuzey Kıbrıs’ta henüz
yerleşmemiş bir bölgeye -çünkü Rumlara ait ev ve topraklar sorunu
çözümlenmemiştir- oturtulmuş bulunan yapay KKTC devletçiği dünya demokratik
kamuoyuna hiç mi sıkıntı vermiyor? Buradaki bir takım odak noktaları, Kıbrıs’ın
bölünmesi için bataklık gibi sivrisinek üretmiyor mu?
***
“Cumhurbaşkanı Demirel, ABD’nin en etkili
gazetelerinden New York Times’a verdiği bir demeçte, Kuzey Irak’taki Kürtleri
korumak amacıyla sürdürülen “Çekiç Güç” operasyonunun bölgede yarattığı ekonomik
ve sosyal sorunlara değindi. Demirel, “Bu konuda büyük hassasiyet var. Kuzey
Irak’ta yaşayan Kürtlerin korunması operasyonunun sonucu, ortaya ayrı bir Kürt
devletinin çıkmssına neden olmamalıdır. İnsani acıma duygularımız, başımıza
istemediğimiz sorunlar çıkmasına yol açmamalıdır” dedi. Cumhurbaşkanı, Kuzey
Irak’ın Irak yönetiminden kopmasının, kendisini ciddi biçimde endişelendirdiğini
söyledi.” (Kıbrıs, 7.7.1994)
Kıbrıs’taki Türkleri korumak amacıyla 1974’de yapılan “Barış Harekatı”nın bölgede
yarattığı ekonomik ve sosyal sorunlardan Demirel’in haberi var mı? Operasyon sonucu ortaya ayrı bir Türk
devleti çıkmadı mı? Kuzey Kıbrıs’ın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütünlüğünden kopmuş
olması kendisini ciddi biçimde endişelendirmiyor mu?
(Bu makalenin yayımlanması, Aralık 1994’de haftalık
Yeni Çağ gazetesi tarafından uygun bulunmadı. Daha sonra Kasım 1996’da
Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisinde, Sayı:10, ikinci bölümü ile birlikte
yayımlandı.)
TÜRK DIŞ POLİTİKASINDAN ÇİFTE STANDARD ÖRNEKLERİ-2
“Pakistan Başbakanı Benazir
Butto ile birlikte dün Saraybosna’ya giden Başbakan Tansu Çiller, dünya
kamuoyuna “Barışı değil, savaşı durdurmalıyız. Barışı sağlamak için bu ülkelere
yardım etmeliyiz” diye seslendi ve “Şimdi insanların arasına etnik, kültürel,
ya da dinsel Berlin duvarları dikmeyelim” çağrısında bulundu... Başbakan
Çiller, Saraybosna’da havaalanında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Avrupa
ideolojisi farklı etnik grupların, farklı dinlerin bir arada yaşaması ilkesine
dayanmaktadır... Temel hedef, toprak bütünlüğünün korunduğu adil bir barış sağlamak
olmalıdır. Bunu sağlayamazsanız, birbirlerinden nefret eden etnik grupların
yeniden çatışması kaçınılmaz olacaktır” dedi... Çiller ile Butto,
yayımladıkları ortak bildiride şöyle dediler: “Çıkarların ilkelere galebe
çalmasına izin verilmemelidir... Bosna, namlu ucunda müzakereye
zorlanmamalıdır. Saldırgan, taltif eden ve saldırganlığın kazançlarını
meşrulaştıran her türlü empoze edilmiş çözümün karşısında olacağız...” (Cumhuriyet,
3.2.1994)
Bosna-Hersek’te etnik,
kültürel, ya da dinsel Berlin duvarlarının dikilmesine karşı olan Bayan Çiller,
Kıbrıs’ta neden bu duvarların dikilmiş olmasına karşı çıkmıyor? Avrupa’nın bir
parçası olan Kıbrıs’ta neden temel hedef olarak adanın toprak bütünlüğünün
korunması için değil de, ayrılık için politikalar üretiliyor? Kıbrıs sorununda
neden Türkiye’nin çıkarlarının, ilkelere galebe çalmasına izin veriliyor?
Kıbrıs, neden namlu ucunda taksim çözümünü kabule zorlanıyor ve savaşın
sonuçlarını meşrulaştıran sözümona çözümler empoze edilmeye çalışılıyor?
***
“Azerbaycan hükümeti, Ermenilerin güç kullanarak ele
geçirdikleri Kelbecer, Kubatlı ve Zengilan kentlerine Ermenileri yerleştirmeye
başladıklarını bildirdi. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Hasan Hasanov, BM Genel
Sekreteri Butros Gali’ye bir mektup göndererek, Ermenistan’ın ülkesine karşı
ilhakçı bir politika izlediğini ve sistemli bir biçimde ele geçirilen
topraklara Ermenileri iskan etmeye başladıklarını belirtti. Ermenistan’ın bu
yolla Azerbaycan’dan toprak koparmayı amaçladığını kaydeden Hasanov, Erivan
hükümetinin bölgede nüfus değişimi politikası izlemesi sonucu, yüzbinlerce
Azerinin gelecekte evlerine dönme şansının ortadan kaldırıldığına dikkat
çekti.” (Kıbrıs, 26, 5.1994)
Türkiye’nin Kıbrıs’ta
yapmakta olduğu nüfus aktarma ve ele geçirilen toprakları iskan etme
politikasından bunun bir farkı var mı? Türkiye’nin bu yolla Kıbrıs’tan toprak
koparmayı amaçladığı ortaya çıkmamış mıdır? Uygulanan nüfus değişimi
politikası, birlik değil de ayrılık güdüldüğünü kanıtlamıyor mu?
***
Azerbaycan’da yayımlanan “AZG”
gazetesinde önceki gün yer alan özel demecinde, “Ermenistan’dan beklediğimiz
tek şey, uluslararası ilkelere ve normlara saygı göstermesi, Azerbaycan’ın
sınırlarının değişmezliğini ve toprak bütünlüğünü tanımasıdır” diyen Başbakan
Çiller, aynı konudaki görüşlerini şöyle sürdürdü: “Eğer Ermenistan bu ilkelere
uyar ve Azeri topraklarının işgaline son verirse, Türkiye’nin komşusu olan bu
ülke ile ilişkilerimizin normal biçimde gelişmesinin önünde hiçbir engel
kalmaz.” (Cumhuriyet. 7.8.1994)
Kıbrıs sorununda da Türkiye’den
beklenen şey, uluslararası ilkelere ve normlara saygı göstermesi, Kıbrıs’ın
(Türkiye tarafından da güvence altına alınan) bağımsızlık, egemenlik ve toprak
bütünlüğünü tanıması değil midir? Türkiye bu ilkelere uyar ve Kıbrıs
topraklarının işgaline son verirse, güney komşusu olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
iki toplumlu ve iki bölgeli federal bir yapıya kavuşmasının önündeki bazı engelleri
kaldırma yönünde iyi niyetini göstermiş olmayacak mı?
***
“Türkiye, İran ve Suriye arasındaki toplantıya
katılmak üzere Şam’a giden Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal, üç ülkenin de Irak’ın
toprak bütünlüğüne verdikleri önemi gösterme amacında olduğunu söyledi... Dışişleri
Bakanı şöyle konuştu: “Irak’ın toprak bütünlüğü deyince, PKK unsuru da konuya
dahil oluyor. Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti, toplantıya katılan üç
ülke tarafından da istenmemektedir.” (Cumhurivet, 22.8.1994)
1960’da iki toplumlu bir
yapıyla kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü garanti etmiş olan
Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın, bu ülkenin 1974’den beri bozulmuş olan
toprak bütünlüğünü yeniden sağlamak için önem göstermeleri gerekmektedir.
Kıbrıs’ın toprak bütünlüğü deyince, 1958’den beri çaba göstermekte olan taksimci
unsurlar da konuya dahil olmuyor mu? Kuzey Kıbrıs’ta bağımsız bir Türk devleti’nin
uluslararası topluluk tarafından istenmediği çeşitli BM ve Avrupa Konseyi
kararlarında dile getirilmemiş midir? TC’ye bağımlı bir KKTC’yi uluslararası topluluğa
rağmen tanıyan ve askeri-siyasi desteğini 20 yıldan fazla bir süredir
sürdürmekte ısrar eden yine aynı Türkiye değil midir?
***
“Ermenistan
ve Dağlık Karabağ’ın, para birimlerini birleştiren bir anlaşma imzaladıkları
açıklandı. Azerbaycan, anlaşmayı “barışı engellemeye yönelik bir
provokasyon” olarak niteledi. Azerbaycan Dışişleri Devlet Danışmanı Vefa Gulzade,
İnterfaks tarafından yayımlanan açıklamasında, Karabağ’ın gelecekteki statüsü
konusundaki anlaşmazlığın henüz çözümlenmediğini, dolayısıyla Karabağ’m hala
Azerbaycan’ın bölünmez parçası olduğunu belirterek, “Anlaşmanın imzalanması çok
acele atılmış bir adımdır. Başarılı olacağını sanmıyorum” dedi.” (Cumhuriyet,
31.8.1994)
Türkiye ve Kıbrıs Türk
yönetiminin, 1963 ile 1974 arasında enklavlarda tedavülde olan Kıbrıs lirası
yerine, 1976’dan sonra Türk askerinin denetimi altında tuttuğu topraklarda Türk
lirası kullanılmasını karara bağlamaları, taksimci politikanın bir göstergesi
olmamış mıdır? Kuzey Kıbrıs topraklarını zora dayanarak, bölünmez bir bütün
olduğunu garanti etmiş olan Türkiye tarafından tüm ada topraklarından ayırmak
nelere mal olmuştur? Kıbrıs Türk yöneticileri, birlikte kurulmuş olan Kıbrıs
Cumhuriyeti devletindeki asli görevlerine geri dönseler, kıyamet mi kopacak? Niye
bu doğru yolu değil de, ayrılıkçılığı deniyorlar?
***
“Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal, BM
Genel Kurulu’nda dün gece bir konuşma yaptı. Bosna-Hersek’le ilgili olarak “Saldırı
bir kez daha ödüllendirildi” diyen Soysal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kritik
bir noktaya gelmiş bulunuyoruz. Uluslararası toplum artık taahhütlerini yerine
getirmelidir.” Sovsal, Ermeni kuvvetlerinin Azerbaycan topraklarının beşte
birini işgal ettiklerini belirtti ve bu kuvvetlerin derhal çekilmeleri yolunda
yapılan tüm çağrıların yanıtsız kaldığına dikkati çekti. Soysal, “Ermenilerce
yaratılan bu yasadışı durum, uluslararası barış ve güvenlik açısından tehdit
oluşturuyor”‘dedi.” (Cumhuriyet, 1.10.1994)
Türkiye
bir an önce uluslararası ilişkilerde çifte standard kullanmayı terk etmeli ve
Kıbrıs’ta bunu örnekleyip, kanıtlamalıdır!
(Bu ikinci yazı, Aralık
1994’de haftalık Yeni Çağ gazetesinde birinci bölümünün basılmamasından sonra,
onunla birlikte, Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisinin Kasım 1996 tarihli 10.
sayısında yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder