14 Mayıs 2015 Perşembe

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDAN ÇİFTE STANDARD ÖRNEKLERİ

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDAN ÇİFTE STANDARD ÖRNEKLERİ-1

      “Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını fiili işgalinin “kabul edilemez” olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Ermenistan’a destek olan ülkeleri uyararak, “Türkiye bu konuda gereken herşeyi yapacaktır” dedi... Özal basın toplantısında Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarına saldırmasıyla ortaya çıkan son gelişmelere değinerek, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sorunun, “Karabağ sorunu” olmaktan çıkıp, “Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını fiili işgal hareketine dönüştüğünü” söyledi.” (Cumhuriyet, 6.4.1993)
      Türkiye’nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü garanti ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’ne 1974 yazında “müdahale etmesi” ve 20 yılı aşkın süredir bu ülkenin bölünmüş olarak kalması, “kabul edilemez” değil midir? “Müdahale sorunu” olmaktan çıkıp, “Türkiye’nin Kıbrıs topraklarını fiili işgal hareketine dönüştüğü” neden görülmek istenmiyor?
***
    “Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani, Kuzey Irak’ta Türk lirasını kullanma niyetlerini yinelerken, Ankara bu konuda kesin kararını vermedi.” (Cumhuriyet, 21.5.1993)
      “Türk Lirası’nın Kuzey Irak’ta tedavülünün, Türk ekonomisine hiçbir yarar sağlamayacağı ve bazı sakıncalar getireceği öne sürüldü. A.A. muhabirinin konuyla ilgili sorularını yanıtlayan bankacılık uzmanı Prof. Selçuk Abaç, bir başka ülkenin sınırları içinde TL kullanılmasının, Türkiye’nin egemenlik alanını genişletmesi gibi bir siyasi sonucu olacağını belirterek, TL’nin Kuzey Irak’ta kullanılmasının doğuracağı ekonomik sonuçları şöyle özetledi... “ (Kıbrıs, 25.5.1993)
     Türk Lirası’nın 1976’dan beri, Türkiye’nin askeri işgal altında tuttuğı ve üzerinde ayrı bir devletçik kurduğu Kıbrıs Cumhuriyeti toprakları üzeıinde kullanılmakta olmasının, “Türkive’nin egemenlik alanını genişletmesi gibi bir siyasi sonucu” olmamış mıdır? Bunun doğurduğu ekonomik sonuçlardan kimlerin yararlanmakta olduğu konusu ayrıca tartışılabilir.
                                                                      ***
   “Türkiye, İran ve Suriye Dışişleri Bakanları tarafından Tahran’da gerçekleştirilen üçlü zirvede, Güney Kürdistan’daki Kürt Federe Devleti, PKK ve su sorunları görüşüldü... Üç ülkenin de Irak’ın toprak bütünlüğü ve egemenliğinin korunmasından, ülkenin geleceğinin, halkının özgür ve ortak iradesiyle demokrasi ve iyi komşuluk esaslarına dayalı bir biçimde belirlenmesinden yana olduğu belirtilen ortak açıklamada Irak hükümetinin BM’nin tüm kararlarına şartsız uyması istendi.” (Özgür Gündem, 8.6.1993)
     Aynı Türkiye, toprak bütünlüğü ve egemenliğini korumayı 1960’da garanti ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu haklarını niçin korumayıp, 1974’den beri bu doğrultuda alınmış olan BM’nin tüm kararlarına uymamaktadır?
                                                                      ***
      “Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, dün geç saatlerde Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç ile görüştü. Cumhuriyet’e bilgi veren üst düzey Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, “Biz başından beri etnik ayrımcılığa karşı çıktık. Bosna-Hersek’in bölünmesine yol açacak bir gelişmeye karşı olduğumuzu vurgulamıştık.” (Cumhuriyet, 31.7.1993)
      Kıbrıs’ta etnik ayrımcılık ve adanın bölünmesi politikalarında ısrar eden aynı Türkiye değil midir?
                                                                      ***
         “Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin Türkiye’ye döndü ve havalimanında yaptığı açıklamada “Saraybosna’nın bölünmesine göz yumulması, Avrupa’nın ortasında yeni bir Berlin duvarının örülmesine yol açar. Bu durum ise, kalıcı bir barış yerine kanayan bir yara meydana getirir” dedi.” (Kıbrıs, 16.8.1993)
          Kıbrıs adasının bölünmesini gerçekleştiren Türkiye, Avrupa’nın güneydoğu ucunda yeni bir Berlin duvarının örülmesine yol açmadı mı? Bu, kalıcı barış yerine, 20 yıldır kanayan bir yara meydana getirmedi mi?
                                                                      ***
       “Çetin, Rusya’da yayınlanan Nezavisimaya (Bağımsız) Gazeta’da dün birinci sayfadan verilen demecinde, Bosna-Hersek ve Azerbaycan’da Sırplar ile Ermenilerin aynı politikayı güttüklerini vurgulayarak, “uluslararası camia saldırganları kesinlikle ödüllendirmemeli” dedi... Çetin, toprak işgalinin hiçbir biçimde cezalandırılmamasından dolayı, saldırgan tarafların ele geçirdiği topraklar yanlarına kâr kalabileceğinden, uluslararası camianın toprak işgallerine karşı mutlaka etkili bir yaptırım mekanizmasına başvurmasının zorunlu  olduğunu belirtti.” (Halkın Sesi, 27.8.1993)
          Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin %37’lik toprağını 1974’den beri işgal altında tutmakta olan Türkiye’ye hiçbir cezalandırma uygulamayan uluslararası camia onu ödüllendirmiş olmuyor mu? Ele geçirilen toprakların yanlarına kâr kalabileceği mi zannediliyor? Bu duruma karşı mutlaka etkili bir yaptırım mekanizmasına başvurulması zamanı artık gelmedi mi?
                                                                      ***
          “Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, “Kuzey Irak’ta yapay devlet olmasın” dedi. ABD Kongresi Savunma Alt Komisyonu Başkanı ve beraberindeki kongre üyelerini kabulü sırasında yaptığı konuşmada şöyle dedi:  “Henüz yerleşmemiş bir bölgeye yapay bir devlet mi oturtacağız?... Bugünkü durum, Türkiye’ye sıkıntı veriyor... Oradaki bugünkü oldu-bitti ülkemizin terörle olan mücadelesini zorlaştırıyor ve Türkiye’nin bölünmesi için birtakım odak noktaları, orada, bataklık gibi sivrisinek üretiyor.” (Hürriyet, 13.1.1994)
      Kuzey Kıbrıs’ta henüz yerleşmemiş bir bölgeye -çünkü Rumlara ait ev ve topraklar sorunu çözümlenmemiştir- oturtulmuş bulunan yapay KKTC devletçiği dünya demokratik kamuoyuna hiç mi sıkıntı vermiyor? Buradaki bir takım odak noktaları, Kıbrıs’ın bölünmesi için bataklık gibi sivrisinek üretmiyor mu?
                                                                          ***
      “Cumhurbaşkanı Demirel, ABD’nin en etkili gazetelerinden New York Times’a verdiği bir demeçte, Kuzey Irak’taki Kürtleri korumak amacıyla sürdürülen “Çekiç Güç” operasyonunun bölgede yarattığı ekonomik ve sosyal sorunlara değindi. Demirel, “Bu konuda büyük hassasiyet var. Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin korunması operasyonunun sonucu, ortaya ayrı bir Kürt devletinin çıkmssına neden olmamalıdır. İnsani acıma duygularımız, başımıza istemediğimiz sorunlar çıkmasına yol açmamalıdır” dedi. Cumhurbaşkanı, Kuzey Irak’ın Irak yönetiminden kopmasının, kendisini ciddi biçimde endişelendirdiğini söyledi.” (Kıbrıs, 7.7.1994)
Kıbrıs’taki Türkleri korumak amacıyla 1974’de yapılan “Barış Harekatı”nın bölgede yarattığı ekonomik ve sosyal sorunlardan Demirel’in haberi var mı? Operasyon sonucu ortaya ayrı bir Türk devleti çıkmadı mı? Kuzey Kıbrıs’ın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütünlüğünden kopmuş olması kendisini ciddi biçimde endişelendirmiyor mu?

(Bu makalenin yayımlanması, Aralık 1994’de haftalık Yeni Çağ gazetesi tarafından uygun bulunmadı. Daha sonra Kasım 1996’da Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisinde, Sayı:10, ikinci bölümü ile birlikte yayımlandı.)


TÜRK DIŞ POLİTİKASINDAN ÇİFTE STANDARD ÖRNEKLERİ-2

“Pakistan Başbakanı Benazir Butto ile birlikte dün Saraybosna’ya giden Başbakan Tansu Çiller, dünya kamuoyuna “Barışı değil, savaşı durdurmalıyız. Barışı sağlamak için bu ülkelere yardım etmeliyiz” diye seslendi ve “Şimdi insan­ların arasına etnik, kültürel, ya da dinsel Berlin duvarları dikmeyelim” çağrısında bulundu... Başbakan Çiller, Saraybosna’da havaalanında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Avrupa ideolojisi farklı etnik grupların, farklı dinle­rin bir arada yaşaması ilkesine dayanmaktadır... Temel hedef, toprak bütünlü­ğünün korunduğu adil bir barış sağlamak olmalıdır. Bunu sağlayamazsanız, birbirlerinden nefret eden etnik grupların yeniden çatışması kaçınılmaz olacak­tır” dedi... Çiller ile Butto, yayımladıkları ortak bildiride şöyle dediler: “Çıkarların ilkelere galebe çalmasına izin verilmemelidir... Bosna, namlu ucunda müzakereye zorlanmamalıdır. Saldırgan, taltif eden ve saldırganlığın kazançlarını meşrulaştıran her türlü empoze edilmiş çözümün karşısında olacağız...” (Cumhuriyet, 3.2.1994)
Bosna-Hersek’te etnik, kültürel, ya da dinsel Berlin duvarlarının dikilmesine karşı olan Bayan Çiller, Kıbrıs’ta neden bu duvarların dikilmiş olmasına karşı çıkmıyor? Avrupa’nın bir parçası olan Kıbrıs’ta neden temel hedef olarak adanın toprak bütünlüğünün korunması için değil de, ayrılık için politikalar üretiliyor? Kıbrıs sorununda neden Türkiye’nin çıkarlarının, ilkelere galebe çalmasına izin veriliyor? Kıbrıs, neden namlu ucunda taksim çözümünü kabule zorlanıyor ve savaşın sonuçlarını meşrulaştıran sözümona çözümler em­poze edilmeye çalışılıyor?
***
“Azerbaycan hükümeti, Ermenilerin güç kullanarak ele geçirdikleri Kelbecer, Kubatlı ve Zengilan kentlerine Ermenileri yerleştirmeye başladıklarını bildirdi. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Hasan Hasanov, BM Genel Sekreteri Butros Gali’ye bir mektup göndererek, Ermenistan’ın ülkesine karşı ilhakçı bir politika izlediğini ve sistemli bir biçimde ele geçirilen topraklara Ermeni­leri iskan etmeye başladıklarını belirtti. Ermenistan’ın bu yolla Azerbaycan’dan toprak koparmayı amaçladığını kaydeden Hasanov, Erivan hükümetinin bölgede nüfus değişimi politikası izlemesi sonucu, yüzbinlerce Azerinin gelecek­te evlerine dönme şansının ortadan kaldırıldığına dikkat çekti.” (Kıbrıs, 26, 5.1994)
Türkiye’nin Kıbrıs’ta yapmakta olduğu nüfus aktarma ve ele geçirilen top­rakları iskan etme politikasından bunun bir farkı var mı? Türkiye’nin bu yolla Kıbrıs’tan toprak koparmayı amaçladığı ortaya çıkmamış mıdır? Uygulanan nüfus değişimi politikası, birlik değil de ayrılık güdüldüğünü kanıtlamıyor mu?         
***
Azerbaycan’da yayımlanan “AZG” gazetesinde önceki gün yer alan özel deme­cinde, “Ermenistan’dan beklediğimiz tek şey, uluslararası ilkelere ve normlara saygı göstermesi, Azerbaycan’ın sınırlarının değişmezliğini ve toprak bü­tünlüğünü tanımasıdır” diyen Başbakan Çiller, aynı konudaki görüşlerini şöy­le sürdürdü: “Eğer Ermenistan bu ilkelere uyar ve Azeri topraklarının işgaline son verirse, Türkiye’nin komşusu olan bu ülke ile ilişkilerimizin normal biçimde gelişmesinin önünde hiçbir engel kalmaz.” (Cumhuriyet. 7.8.1994)
Kıbrıs sorununda da Türkiye’den beklenen şey, uluslararası ilkelere ve normlara saygı göstermesi, Kıbrıs’ın (Türkiye tarafından da güvence altına alınan) bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü tanıması değil midir?  Türkiye bu ilkelere uyar ve Kıbrıs topraklarının işgaline son verirse, güney komşusu olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki toplumlu ve iki bölgeli federal bir yapıya kavuşmasının önündeki bazı engelleri kaldırma yönünde iyi niyetini göstermiş olmayacak mı?
***
       “Türkiye, İran ve Suriye arasındaki toplantıya katılmak üzere Şam’a giden Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal, üç ülkenin de Irak’ın toprak bütünlüğüne verdikleri önemi gösterme amacında olduğunu söyledi... Dışişleri Bakanı şöyle konuştu: “Irak’ın toprak bütünlüğü deyince, PKK unsuru da konuya dahil oluyor. Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti, toplantıya katılan üç ülke tarafından da istenmemektedir.” (Cumhurivet, 22.8.1994)
1960’da iki toplumlu bir yapıyla kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü garanti etmiş olan Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın, bu ülkenin 1974’den beri bozulmuş olan toprak bütünlüğünü yeniden sağlamak için önem göstermeleri gerekmektedir. Kıbrıs’ın toprak bütünlüğü deyince, 1958’den beri çaba göstermekte olan taksimci unsurlar da konuya dahil olmuyor mu? Kuzey Kıbrıs’ta bağımsız bir Türk devleti’nin uluslararası topluluk tarafından istenmediği çeşitli BM ve Avrupa Konseyi kararlarında dile getirilmemiş midir? TC’ye bağımlı bir KKTC’yi uluslararası topluluğa rağmen tanıyan ve askeri-siyasi desteğini 20 yıldan fazla bir süredir sürdürmekte ısrar eden yine aynı Türkiye değil midir?
***
      “Ermenistan ve Dağlık Karabağ’ın, para birimlerini birleştiren bir anlaşma imzaladıkları açıklandı. Azerbaycan, anlaşmayı “barışı engellemeye yönelik bir provokasyon” olarak niteledi. Azerbaycan Dışişleri Devlet Danışmanı Vefa Gulzade, İnterfaks tarafından yayımlanan açıklamasında, Karabağ’ın gelecekteki statüsü konusundaki anlaşmazlığın henüz çözümlenmediğini, dolayısıyla Karabağ’m hala Azerbaycan’ın bölünmez parçası olduğunu belirterek, “Anlaşmanın imzalanması çok acele atılmış bir adımdır. Başarılı olacağını sanmıyorum” dedi.” (Cumhuriyet, 31.8.1994)
Türkiye ve Kıbrıs Türk yönetiminin, 1963 ile 1974 arasında enklavlarda tedavülde olan Kıbrıs lirası yerine, 1976’dan sonra Türk askerinin denetimi altında tuttuğu topraklarda Türk lirası kullanılmasını karara bağlamaları, taksimci politikanın bir göstergesi olmamış mıdır? Kuzey Kıbrıs topraklarını zora dayanarak, bölünmez bir bütün olduğunu garanti etmiş olan Türkiye tarafından tüm ada topraklarından ayırmak nelere mal olmuştur? Kıbrıs Türk yöneticileri, birlikte kurulmuş olan Kıbrıs Cumhuriyeti devletindeki asli görevlerine geri dönseler, kıyamet mi kopacak? Niye bu doğru yolu değil de, ayrılıkçılığı deniyorlar?
***
       “Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal, BM Genel Kurulu’nda dün gece bir konuşma yaptı. Bosna-Hersek’le ilgili olarak “Saldırı bir kez daha ödüllendirildi” diyen Soysal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kritik bir noktaya gelmiş bulunuyoruz. Uluslararası toplum artık taahhütlerini yerine getirmelidir.” Sovsal, Ermeni kuvvetlerinin Azerbaycan topraklarının beşte birini işgal ettiklerini belirtti ve bu kuvvetlerin derhal çekilmeleri yolunda yapılan tüm çağrıların yanıtsız kaldığına dikkati çekti. Soysal, “Ermenilerce yaratılan bu yasadışı durum, uluslararası barış ve güvenlik açısından tehdit oluşturuyor”‘dedi.” (Cumhuriyet, 1.10.1994)
     Türkiye bir an önce uluslararası ilişkilerde çifte standard kullanmayı terk etmeli ve Kıbrıs’ta bunu örnekleyip, kanıtlamalıdır!

(Bu ikinci yazı, Aralık 1994’de haftalık Yeni Çağ gazetesinde birinci bölümünün basılmamasından sonra, onunla birlikte, Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisinin Kasım 1996 tarihli 10. sayısında yayımlanmıştır.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder